hesabın var mı? giriş yap

  • o garsonlardan biri şu an 55 yaşında olan babamdır. küçüklüğünden beri yurtiçi-yurtdışı lokantalarda çalışmış yani bu sektörde ömür çürütmüş. her mevkide çalışmış ve en son bir kaç sene önce yaşanan olumsuz olaylar sonucu garsonluğa geri dönmek zorunda kaldı. babamın bunca yıldan sonra birilerine hizmet edecek olması fikri beni başlarda çok üzüyordu. daha sonra bunu neden yapmak zorunda olduğunu düşündüm; emekliydi ve evde oturabilirdi. ama bakması gereken ben ve 3 kardeşim vardı. en büyük amacı bizim hayatımızı kurtarmamızdı. bunu garson maaşıyla başardı. 2 ablam meslek sahibi oldu, ben üniversitedeyim ve kardeşim bu sene üniversiteye gidecek. belki de görseniz hüzünleneceğiniz adam dünyanın en gururlu en mutlu adamı. eve gece gelişinde asla çok yoruldum demiyor hep bizden bahsedecek bir konu açıldığında ne kadar gururlandığını anlatıyor. ona terbiyesizce, kabaca davranan birinden bahsederken ben ve kardeşlerimin asla böyle olmadığımızı düşündüğünü ve bizimle gurur duyduğunu söylüyor. hüzünlenmeyi bir kenara bırakıp insanların hangi yaşta olurlarsa olsunlar yaptıkları işleri takdir etmeyi öğrenelim. bir de garsonlara teşekkür etmeyi, elinize sağlık demeyi unutmayalım *

  • korkunun ecele faydası yok. 100 sene sonra ekmek yenilemecek artık bu kapıdan.

    “hangi müslüman peygamberi inkar eder de müslüman kalabilir?" cümlesini biri açıklayabilir mi? nasıl bir tespitse!!!

    edit: sabah mesaj kutuma baktım ciddi ciddi peygambere inanmanın imanın islamın şartı olduğundan falan bahsetmişler. merak etmeyin ben imanın islamın şartını sizden iyi biliyorum, o çok iyi bildiğinizi iddia ettiğiniz kitabınızı da sizden iyi biliyorum.
    deizmi seçen kişinin peygambere olan imanını sorgulamada kullanılan cümlenin saçmalığına ve sonrasında yapılan tespite karşı ironi olarak sordum o soruyu. (bkz: tecahülü ârif)

  • kendi gibi düşünmeyenleri aklı sıra sınıflandırıp bu sınıflandırmalara da küçümseyici tanımlar yakıştıran aşırı uçlarda gezinen bir embesilin serzenişinden ibaret olan profillemedir.

    çünkü herkes illa bu embesil gibi düşünmek zorunda. zo-run-da. anlamadınız galiba.

  • işyerindeki merve'nin benim haricimdeki bütün arkadaşlarıma asılması. bana bu kadar mesafeli durduğuna göre kesin hoşlanıyo amk. geçen gün beni görünce kafasını çevirdi yönünü değiştirdi. yüzünde iğrenç bir ifade ile uzaklaşınca tam emin oldum.

  • tabii ki gündem değiştirmektir.

    ama aslında bir taşla 3 5 kuş birden de vurmaktadır.

    - haziranda vizesiz avrupa.
    - turizm krizi
    - partili cumhurbaşkanı
    - ypg'nin koridor oluşturması
    - işlizliğin yine iki basamaklı hanelere yükselmesi

    edits:

    + diploma
    + reza zarrab
    + yargıtay üyeleri atama hakkı

    ...gibi konular bir süreliğine konuşulmayacak. bu sırada bizler bu işin içinde bir iş var diye düşünürken adam gidip harbiden oraya o ucubeyi dikecek.

    ps: ya adamın agenda'sı o kadar geniş ki hangi birini aklımda tutacağımı şaşırdım resmen. o bakımdan kışla mışla hikaye. simultane bir gezi daha olursa bunun sebebi kışla olmaz merak etmeyin.

  • "sen allah'ın varlığının en büyük ispatısın." dedi. düştü ellerimden tüm cümlelerim.
    sevgilimdi, eşim oldu.

  • şimdi o kuyruktakiler gerçekten açlık çekiyor olmasına rağmen bu kuyruğu oluşturabilmişse bu ülke için hiçbir zaman umut bitmeyecektir diye düşündürmüştür. kimsenin aç açıkta olmadığı iddia edilen cennet vatanımda 3 kuruşluk yardımları yağmalarcasına birbirini ezen insanların görüntülerini akıllara getirerek düşünün bunu.

  • bu epey bilindik bi hikayedir aslında:
    adam gece radyoda istek programını arayıp m.f.ö'den "mustafa" isimli şarkıyı ister,dj "valla ben böyle bir m.f.ö şarkısı hatırlamıyorum ama arşivleri bi araştıriym" diyip gider,tabi bir süre arayıp bulamadıktan sonra adama geri dönüp "malesef bulamadık bu şarkıyı biraz mırıldanır mısınız nasıl bir şeydi?" der ve adam bombayı patlatır:
    "mustafaa yağmur var istanbul'da..."

  • dsıde çalışan bir mühendisseniz, köy köy dolaşıp gölet yapıyor, sulama sistemleriyle ilgileniyor olabilirsiniz.
    ziraat bankasında uzman mühendisseniz, karış karış gezip tarıma kredi vermiş bir insan olabilirsiniz.
    maden şirketinde memursanız, işçilerin hakkını alması konusunda destek vermiş, gerekli düzenlemeleri getirmiş, enerji komitelerinde görev almış olabilirsiniz.
    devlet demiryollarında memursanız, dağ taş gezip anadolunun olmadık yerlerine bayramda seyranda gidip sorun çözen bir insan olabilirsiniz.
    öğretmen olabilirsiniz, doktor olabilirsiniz, hakim savcı olabilirsiniz.
    bu insanlar benim dedem, babam, anam, teyzem. hayatlarını insanlara faydalı olacak şeyler yapmaya çalışarak geçirdiler. vatana millete faydalı olmak için okumuşlardı. plazada yabancı bir firmanın temsilciğinde çalışmaktan daha az kazandırdığı doğrudur. ama güvenceleri, tatilleri, lojmanları, dostları, müdürü çekiştirdikleri iş arkadaşları, ve örgütleri vardı.

    memur dediğimiz insanlar her ne kadar bugün devletin çürümüşlüğü içinde kalsalar da ülkeyi çekip çeviren çalışanlar ordusudur. onların emekleri bir devleti sosyal devlete dönüştüren şeydir. manevi olarak zengin bir hayattır. sosyal olarak güzel bir hayattır. sizi özel sektör gibi birbirine maaşını söylemediğin, yanında oturanla rekabet ettiğin bir dünyadan alır, aynı amaçlar için mücadele ettiğin ortağa çevirir. akşamları hobi edinecek çoluk çocukla oynayacak zaman bırakır.

    kar için değil, insanlar için çalışırsınız. onurlu ve anlamlı bir yaşamdır.

    ek:
    “hiçbir zaman inandıramadım seni kahramansız bir dünyaya neden inandığıma. hiçbir zaman inandıramadım seni o kahramanları uyduran zavallı yazarların neden kahraman olmadıklarına. hiçbir zaman inandıramadım seni o dergilerde resimleri çıkanların bizden başka bir soydan olduğuna. hiçbir zaman inandıramadım seni sıradan bir hayata razı olman gerektiğine. hiçbir zaman inandıramadım seni, o sıradan hayatta benim de bir yerim olması gerektiğine.” orhan pamuk, kara kitap