hesabın var mı? giriş yap

  • sen destek verirsin, seni alır polis, onlara masum yerel halk der.

    özlü bir anne sözünün dediği gibi: "yavrıım, dövüşsünler, sen karışma. onlar barışır sen kötü olursun".

  • doğru mu anlamışım ? kadın hesap ödeyecek. "erkeği" mahcûb olmasın diye çaktırmadan parayı ya da kredi kartını adama veriyor ve adam hesap ödemeye gidiyor. bu da artıbir değer olarak adlandırılıyor. kaliteli kadın sıfatına uygun görülüyor.
    yemin ederim bundan daha utanç verici bir sey okumamıştım.

    demek ki bu çift "elâlem ne der ?" diye yaşayan, ataerkil zihniyeti içselleştirmiş, kendi kararlarını değil de çevrenin dayattığı kararları sorgulamadan doğru kabul edip uygulayan bir adet kadın ve bir adet erkekten oluşuyor.

    yazık olmuş gerçekten.

    tanım: saçma sapan toplum kurallarını sorgusuz sualsiz kabul etmeyen detaylardır.

  • ne zaman bir yerde görsem, tasarımla ortadirek arasında gittikçe büyümeye devam eden boşluğa lanet ediyorum. tasarımlar güzelleştikçe, bizden hızla uzaklaşıyorlar. çünkü daha önemli vatandaşlık görevlerim var. geçmediğim köprünün parasını ödemek gibi, bayburt'a kütahya'ya havaalanı yaptırmak gibi, kalyon'a, cengiz'e ihalaler kazandırmak gibi... bunun için de vergi cennetindeki hurilerden biri olarak, daha fazla vergi ödeyip ne zaman yolda kalacağı belli olmayan bir arabaya binmek zorundayım.

    xc90'la da ilişkimiz bu şekilde. tam diyorum bu ay 1000 tl arttırdım böyle giderse, 1000 ay sonra 116. doğumgünü hediyesi olarak kendime bir tane alırım, binmesem de olur evin salonuna çeker iki lafın belini kırarım ama olmuyor. vergi tanrıları boş durmuyor. biriktirdiğim her tl'yi anında vasıfsız hale getiriveriyorlar.

    hal böyle olunca da, üretim bandından çıkmış bir üründen çok, sonsuz güçteki bir kudret tarafından tasarlanmış bir cennet dekoruna benzeyen xc90'a binmek de hava boşluğunda yok olup giden bir düşünce olarak kalıyor. bari her parası olana satmasalar. toefl, kpss falan sorsalar.

  • dünya tarihinin hiç bir diliminde, hiç bir yerinde devlet bu kadar yüzsüz, bu kadar umursamaz olmamıştır.
    her başa gelen olayı ya halktan biliyorlar, ya halka fatura ediyorlar. onların orada ne iş yaptığını kimse anlamıyor.

  • genellikle uyuşturucu madde kullanımı sonucu ortaya çıkan haldir. kalp atışları hızlanır ve bu da çoğu zaman beraberinde ölüm korkusunu getirir. çeşitli sanrı, halisünasyon ve histerik düşüncelere yol açar. zaman kavramının anlamsızlaşması neticesinde bilinç savrulmaya başlar ve o halden asla çıkılamayacak hissi hasıl olur. bad tribe girildikten bir süre sonra her şey uzaklaşır. kaygı ve korkulara olan farkındalık artar. ilk kez bu durumu yaşayan bir insan genellikle delirdiğini düşünür.
    fiziksel etkileri çok fazla olmasa da kimi durumlarda vücudun kontrolü kaybedilir veya yaptığınızı düşündüğünüz şeyi aslında yapmıyorsunuzdur. oturmak isteyip oturamazsınız ya da tam tersi. buna ek olarak yine bu halden kurtulamama korkusuyla ağlamaya sebep olabilir.
    bittikten sonra hem zihin hem de beden yorgun düşer. paranoyaya neden olduğu da bilinir.

  • bir metal grubun videosunun altında yazanlar.

    melomanavoraz
    hail from mexico !!!!!

    gotzehammer
    hail from serbia!!!

    j0hnd0e71
    hail from romania !

    guzzistas
    hail from greece!!

    mrmurat
    selamun aleykum from turkey!

  • eskiler, yerel ticaretle uğraşan insanlara tüccar (yahut tacir); uzun-mesafeli ticaretle uğraşan insanlara ise bezirgân derdi. türkçe'de böyle bir ayrımın konulmuş olması çok dikkat çekici ve bence bizim toplumsal tarihimizle ilgili önemli ipuçları içeriyor.

    braudel'in kapitalizmin kökenlerini yalnız değil ve fakat ilkin uzun-mesafeli ticarette bulduğunu daha evvel aktarmıştık (bkz: #6689458). braudel kapitalizm ile piyasa ekonomisi arasında bir ayrım olduğunu öne sürmekte ve daha önemlisi, kapitalizmin doğal karşıtının yaygın kanının aksine (mesela sosyalizm olduğu düşünülür kapitalizmin doğal karşıtının) piyasa ekonomisinin ta kendisi olduğunu savlamaktadır. çünkü piyasa ekonomisi rekabetin ve uzmanlaşmanın gözlemlendiği, belirsizliğin üstesinden hemen hemen gelinebilmiş olduğu "yerel" bir alanken ve karlar %5, en fazl %10 gibi küçük rakamlarda seyrederken kapitalizm alanında tekelleşmenin gözlemlendiği, uzmanlaşmanın reddedilmiş olduğu, belirsizliğin hüküm sürdüğü ve bunun neticesinde özellikle "uzun-mesafeli ticaret" sayesinde karların muazzam rakamlara (%300 gibi) vardığı bir alandır.

    ikinci önemli husus ise şununla ilgili.. kapitalizmin özgül (unique) bir tarihsel ve toplumsal dizge olduğunu da pek çok sefer dile getirdik. bunun bir delili de uzun-mesafeli ticaretle uğraşanların tarihin hemen her safhasında toplumsal itibarlarının epey düşük olmasıyla ilgilidir. dallandırıp budaklandırmaya gerek yok,, bir misal versem yeter: çin'de uzun-mesafeli ticaretle uğraşanlar ata binemezdi, bir yerden bir yere gitmek istediklerinde türlü zorluklarla karşılaşır muazzam vergiler öderlerdi istedikleri kadınlarla evlenemezlerdi uğursuz addedilen renklerde elbise giymek zorundalardı falandı filandı. ve genelde toplumca "adi/kaba taşıma işçileri" (coarse labor of carrying) olarak bilinirlerdi. ve evet,, uzun-mesafeli ticaretle uğraşanlar gene de bok gibi para kazanıyorlardı fakat kimin umrunda?

    dikkat çekici olan, bizde bu iki sözcüğün varolmasının yanısıra "bezirgân"a olumsuz anlamların atfedilmiş olması. edindiğimiz bu miras sayesindedir ki, bezirgân sözlüklerde "aşırı kazanç için her yola başvuran kimse" ve bezirgânlık da "aşırı kazanç için her yola başvurmak" olarak tanımlanır. neden? bu, polanyi'nin deyişiyle ifade edecek olursak iktisadî kürenin toplumsal bağlamdan henüz kopmamış (disembedded) olduğuna delalet etmektedir.

    bezirganbaşının harem-ül hümayûn'un bir mensubu,, padişahın bezidir tülbentidir bunları sağlamak ve gözetmekle mesûl bir kişi olduğunu ve "bezirganların başı" anlamına gelmediğini de belirterek bu bahsi kapatalım.

    edit: şeyi söylemeyi unuttum yahu,, bezirganın avrupaî bir muadili de "değirmenci"dir.

  • ikametgahı istanbul olan herkese ''ulaşım vergisi'' eklenerek yapılabilecek bir şeydir. belki de istanbul'un nüfusunu azaltacak olan çözüm bu olabilir. ya da en azından insanlar ''nasılsa parasını veriyorum'' mantığı ile toplu taşıma kullanmaya başlar ve böylece daha kaliteli ve efektif bir toplu taşımamız olur.

    düzenleme: sürekli olarak "herkes ikametini başka yerde gösterir" mesajları alıyorum. öncelikle, basit bir hesap yapalım. iett'nin 2015 faaliyet raporunda (google) 2015 toplam gider 1.355.000.000 tl civarında. bunu 15 milyona böldüğümüz zaman, kişi başı senelik 90 tl gibi bir meblağ çıkıyor. mevcut sistemden daha iyisini talep ettiğimiz için yıllık 100 tl'lik bir vergi pek çok sorunu çözer. ayda 10 tl'den ucuza geliyor.

    ben ve benim gibi toplu taşıma kullanan insanlar, bu rakamları zaten ödüyor. ama asıl amaç, toplu taşıma kullanmayan insanları sisteme çekmek olduğu için; bu yöntem bence insanları toplu taşıma kullanmaya itebilir. talep arttığı için daha yaygın, daha optimize ve daha kaliteli bir toplu taşıma sahibi olabiliriz. bu durumdan herkes kazanır.

    denetim mevzusuna gelince, küçük bir resmi işlem için bile ikametgah gerekmesi olayını geçiyorum; elektrik, su, doğalgaz, kredi kartı faturaları ile denetim kolaylıkla yapılabilir.

  • akp'yi hiç tanımadan bu dünyadan göçüp gitmiş olabilir.

    adam ölü ama kaç kişinin hayalini yaşıyor.

  • patronu acun’un tertip ettiği engizisyon mahkemesi yargıçlarından biri! bütün kibir ve ahmaklığıyla gariban bir çocuğu binlerce insanın önünde küçük düşürme pahasına, bu pespaye tiyatroyu oynamakta beis görmemiştir.

    edit: tekrar edeyim: bir suçu varsa rahatsız olan şikayetçi olur. o da yasalar önünde kendini savunur, cezasını çeker! size mi düşüyor yargılamak! sizi ne ilgilendiriyor bir insanın yemek yapma becerisi dışındaki görüşleri, hayat tarzı, ideolojisi. siz kimsiniz arkadaş! yarın acun çıkın takla atın dese, takla mı atacaksınız reyting için! bu kadar mı aç ve çaresizsiniz! çoluk çocuğunuz var! ayıptır günahtır.