hesabın var mı? giriş yap

  • yere düşen hesap makinesinin bozulup bozulmadığını anlamak için 2'yle 2'yi toplamak. 5 çıkarsa düştüğü için olcaktı heralde.

  • sarıyer istinye polis merkezi 'ne el bombası ve otomatik tüfekle saldıran kişinin etkisiz hale getirildikten sonra maslak acıbadem hastanesine kaldırılması durumudur.

    2006 yılında gaspçılar tarafından göğüs bölgemden bıçaklandığımda 4-5 devlet hastanesi bir takım mazeretler ile beni tedavi etmeye kabul etmemiş ve her biri bir diğerine sevk etmiş durmuştu. nefes almakta zorlanırken istanbul turu atmıştım ambulans ile.
    yakınlarım yetkililere söylediğinde bizim yapacak bir şeyimiz yok hastanelere karışamayız cevabı almışlardı.

    el bombasıyla karakola saldıran adam kadar değerimiz yokmuş bu ülke için. en yakınındaki en güzel hastanede en güzel şartlarda iyileştirip sonra içeri alıp paşalar gibi bakarlar.

    valizimi toplamaya başlıyorum.

    bu da haber http://haber.mynet.com/…zine-saldiri-635704-guncel/

  • lexus'un ilk arabası..

    ls400 modeli tasarlanırken hiç bir harcamadan kaçınılmamış, döneminin lüks sayılan araçları olan mercedes-benz, bmw modelleriyle rekabet edebilecek bir araç olması planlanmıştır.. bu araçta hiç bir toyota parçası bulunmamaktadır.. geliştirilmesinde tam 60 tasarımcı, 1400 mühendisin oluşturduğu 24 ekip, 2300 teknisyen görev almış, yaklaşık 450 prototip yapılmış ve bunların maliyeti 1 milyar dolardan daha fazla paraya mâl olmuştur.. bu proje için resmen açık çek verilmiştir, belli bir bütçe planlanmamıştır, günümüzün sikindirik plaza diliyle "deadline'i şu zaman" diye belirli bir zaman sınırlaması da verilmemiştir....

    450 prototip neredeyse 3 milyon kilometre yol yaparak kuzey avrupanın karlı kışlı yollarından amerika'nın arizona sıcaklarında pişen yolarına, suudi arabistan çöllerinden, avusturalya'da allah'ın unuttuğu yerlere kadar dünyanın her yerinde her türlü zorlu koşullarda test edilmiştir..

    hatta amerika'ya bir ekip gönderip amerikan halkının araç seçiminde nelere önem gösterdiği, araç kullanırken nelere dikkat ettiği, nasıl kullandığı, halkın nasıl yaşadığı gibi saha araştırmaları bile yapmıştır..
    400 milyon dolar gibi bir para harcayarak 4 litre v8 1-uz-fe kodlu motoru geliştirilmiştir.. ve bu motor oldukça sağlam ve güzel bir motordur..

    döneminin otomobil dergilerinde bmw ve mercedes'in muadili modellerinden daha iyi olduğu belirtilmiştir..

    1991 yılında üretilen nesillerinin üst paketlerinde piezo tems adı verilen elektronik kontrollü havalı (air suspension) yarı aktif süspansiyon sistemi vardır ki bu döneminin oldukça ötesindedir.. günümüzde benzer, bilinen sistem olan airmatic bile bundan tam 8 yıl sonra mercedes tarafından yapılmıştır..

    kral arabadır.. üzerinde çalışılmıştır, uğraşılmıştır..

  • babam ciddi anlamda alkolikti. her gün bir yetmişlik deviren insan. * ben beş yaşıma gelince ettiğim bir laf üzerine komple bıraktı. ilaç, tedavi, destek almadan. bir gece çok sarhoş geldi eve, annemin ve babaannemin tuhaf bakışları eşliğinde abdest aldı, salondaki aynalı büfenin üzerinde duran kuranı indirdi, yemin etti bir daha içmeyeceğine. gecenin bilmem kaçı. kimse inanmadı. ben inandım. beş yaşında bir velet olarak, payım vardı bu işte, nasıl inanmayayım?

    içmedi de... hatta sarsıntılı geçen, tüm vücudunun kurdeşen dökerek tepki verdiği, mikrop kapmasın diye ispirto ile kaşırken her yerini, elinde kalan ispirtoyu içine çekerken utanıp kıvrandığı günlerin ardından bağımlılığı tamamen bitti.

    bu defa da "sofra" günleri başladı. ailemdeki tüm ehli keyiflere kendi elleriyle sofralar kurdu, içkilerini aldı, onlarla sabahlara kadar sohbet etti. öyle bir meydan okuma. bir yudum dahi içmedi kendisi bir daha ama.

    işte biz büyüdük. bara falan beraber gelir, bize ısmarlar, öyle seyrederdi. sadece bir kere, su kenarında rakı içen insanlara bakıp, "keşke ağzımla içebilseydim şu mereti" demişliği var ki, hepimizin içinde yaradır.

    keşke be baba. seninle hiç karşılıklı keyif yapamadık baba kız gibi ama biliyorum ki kralını yapardık olsaydın. kralını yapardık, zamanında bokunu çıkarmasaydın. kardeşimle yapıyoruz şimdi bunu. annem de ne seversek onu koyuyor sofraya, ne istersek onu pişiriyor. görsen derdin ki, "ulen, karı benim yetmişlikleri tuvaletlere döktü, bahçe duvarlarında kırdı, çocuklara sofra kuruyor, başlarım öyle işe"

    eee bizde de böyle*

  • ekşi sözlük yazarlarının değil ekşi şeyler tırıvırı limited şirketinin vekili olan ve bunu altını çize çize yüzlerce kez söyleyen kanzuk nickli avukat, fatih altaylı'ya karşı yazarların değil şirketinin itibarını korumak için açtığı tazminat davasını kazandığını duyurduğunda etrafını sarıp mal mal alkış tutan zebralar.

    bu zebralar o kadar maldır ki; kanzuk onlara karşı sözlükte yazdıkları herhangi bir yazıdan dolayı, fatih altaylı, ahmetoğlu hasan veya mehmetoğlu hüseyin dava açtığında hiçbir şekilde ilgilenmeyeceğini söylediği halde hiçbir karar haklarının olmadığı bir şirketin davayı kazanmasından mutlu olurlar.

    bu zebralar o kadar maldır ki; yarın çok güçlü birileri avukat ordusuyla onları kişisel olarak dava ettiğinde ki, fatih altaylı yahut başka bir ekşi sözlük şikayetçisi son olanlardan ekşi şirketi yöneticilerinin onlara verdiği bu açık mesajı almadıysa tüm lafları haketmiş demektir, kapısına binbir türlü hukuki cihazla donanmış avukatlar dayandığında piç gibi ortada kalacağını anlamadan alkışlar durur başkasının davasını.

    bu zebralar o kadar maldır ki; kazanıldığı ilan olunan tazminat tutarının, çeşitli davalarla uğraşan sözlük yazarlarının masraflarını karşılamakta kullanılmak yerine bir hayır kurumuna bağışlanmasının, ekşi şeyler limited şirketinin kurumsal imajının parlatılması, medyada yerleşik fatih altaylı düşmanları sayesinde ekşi sözlük ve sahiplerinin reklamının yapılmasını amaçladığını bile anlamazlar.

    serdar-ı ekrem aslan kanzuk paşa sen az bile yapıyorsun bu mal zebralara.

  • nike'ın logosunu 35 dolara çizen üniversite öğrencisi. hikayesi şöyle:

    "swoosh" olarak da bilinen nike logosu, 1971'de carolyn davidson adlı bir grafik tasarım öğrencisi tarafından tasarlandı. 1964'te kurulan nike (o zamanki adıyla blue ribbon sports), ürünlerinde kolayca yeniden üretilebilecek basit ve akılda kalıcı bir tasarım istiyordu ve davidson da farklı fikirler denedikten sonra, şimdilerde herkesin aşina olduğu swoosh'u buldu. carolyn davidson bu çalışma için nike'tan 35 dolar ödeme aldı ve swoosh o zamandan beri dünyanın en tanınmış ve ikonik logolarından biri haline geldi. (35 dolar günümüz parasıyla yaklaşık 260 dolar falan ediyor.)

    carolyn davidson, nike'ın kurucusu phil knight'ın da hocalık yaptığı portland eyalet üniversitesi'nde bir öğrenciydi. phil knight, nike'ı japon koşu ayakkabılarını ithal eden ve satan küçük bir şirket olarak kurmuştu, şirket için bir marka kimliği yaratmak istiyordu. knight, üniversitede verdiği muhasebe dersi esnasında davidson'un yağlı boyaya parasının yetmediği bir sohbete kulak misafiri oldu ve ondan şirketin ürünleri, ambalajları ve pazarlama malzemeleri üzerinde kullanılabilecek bir logo tasarlamasını istedi.

    davidson, tasarım üzerinde çalışarak, farklı fikirler ve eskizlerle denemeler yaparak birkaç hafta geçirdi. sonunda, sivri uçlu tik işareti şeklindeki bir çizgiden oluşan basit bir tasarım olan swoosh'u buldu. phil knight tasarımı beğendi ve resmi nike logosu olarak kullanmaya karar verdi. davidson, çalışması için 35 dolarlık bir ödeme aldı ve swoosh, o zamandan beri dünyanın en tanınmış ve ikonik logolarından biri haline geldi. davidson'un da bu başarıdan sonra önü açıldı ve grafik tasarım alanında birçok işe imza attı.

  • şimdi dikkatli olmak lazım.... mesela acele ile yazılan bir emailde

    hi jennifer,

    yerine

    ho jennifer,

    dediğinizde soluğu doğrudan avukatların yanında alabilirsiniz

    (sonuçta benim ingilizce qwerty klavye de i ve o tuşları yanyana)

    yine ingilizce klavye de yurdum insanının dikkat etmesi gereken diğer bir nokta da m harfi ile virgül tuşlarının yanyana oluşudur.... mesela

    merhaba leyla,
    yarın raporları gönderir misin?

    ile

    merhaba leylam
    yarın raporları gönderir misin?

    arasında ciddi anlam farkları vardır.. elleriniz sürçmesin, gavur klavyelerden uzak durun

  • diş hekimi olarak sarıkamış'a giden bir zat, askeri hastanenin yanındaki askeri fırına pide yaptırmak için gider.
    - oğlum bi kıymalı yapın bana
    - emredersiniz komtanım.bu arada biz kısa dönemiz komutanım kimya öğretmeniyim ben (hamurcu asker)
    - allah allah, öğretmenin ne işi var fırında ya
    - komutanım o ne ki, şu çaycı hakim, yamağı da savcı
    - ben de maden mühendisiyim komutanım (kürekçi)

  • bankta tek başıma maskesiz otursam polis gelir ceza yazar. ama uludağ'da parti yapsam bir şey olmaz.

    hafta sonu gidip iki bira alamıyorum marketten. ama uludağ'da sıcak şarap içebilirim.

    ama aynen bakanım koronaya karşı savaşımız tam gaz devam ediyor. biz kazanacağız:d