hesabın var mı? giriş yap

  • şahsen ben kırmızı ruja bakarak 31 çekmekten derin bir haz alıyorum. tek sebebi bu. laikçi olduğum için aklım fikrim hep sik sokta.

  • memleket partisi 6.5 alırken iyi parti'nin 7.3 aldığı anket. ne kadar da gerçeğe yakın maşallah. buna inanan varsa elimde köpr... neyse.

  • "siz benim yüzüme bakmıyosunuz ama 15 yıl sonra görürüm ben sizi" şeklinde içten içe söylenip hep de haklı çıkacak olan kız.

  • yer bursa. iki adli vaka. biri adam vuruyor, diğeri satırla doğruyor. iki magdur da yogun bakımda. ve iki fail de adlî kontrolle serbest. hürriyet linki

    halil sezai sadece dövmüş. satırla dograsa yada silahla vursa şu an dışarıdaydı. bu ülkedede yargıya güven oranının yüzde 10 bile olması cok fazla. twitter baskısı ve siyasi talimat ile hareket eden yargı erki artık erk olma işlevini yitirmiştir.

  • zengin bir kişi.
    tanım kısmını geçelim, şahsına yönelik eleştirilere gelelim.
    15 aylık bir çocuk babası olarak fena hırslandım kendisine.

    şimdi güzel kardeşim, bakıcılık, dadılık diye bir kurum var. bu kurum neden vardır, sana çocuğuna bakarken yardımcı olsun, daha da önemlisi sen işindeyken gücündeyken çocuğunla ilgilensin diye vardır.

    şimdi işin yok, gücün yok o anda. tatildesin. çocuğunla dilediğince beraber zaman geçirme fırsatın var. zaten çocuklu ailelerde tatil de bu işe yarar. kaçırdığın şeylere yeniden kavuş, çocuğunla daha bir zaman geçir diye.

    neyse, benim yazıdan anladığım hanife teyze çocuğunun çorbasını pişiriyor, hanife teyze çocuğunla geziyor, hanife teyze çocuğunla (tam süreyi dolduramasa da) saatlerce oyun oynuyor, sen de bikiniyle güneşleniyorsun. e neden yaptın o çocuğu o zaman? tatilde bile onunla vakit geçirmeyeceksen, onu hanife teyzeye "satacaksan", üstüne hanife teyzeyi de bunun için millete ilan ediyorsan, sen neden o çocuğun annesiyim diye dolaşıyorsun?

    bir de milleti "şekerim doğuruyor, doğuruyor bakmıyorlar. saldım bayıra mevlam kayıra diyorlar" diye eleştirirsin. senin bunu yapanlardan banka hesabın dışında neyin eksik? o çocukla tatilde bile hanife teyze ilgileniyorsa sen kimsin?

  • oha yıllardır düşünüp düşünüp de bir yere bağlayamadığım şu mevzuyu benim gibi başka dert edinenler de varmış. şimdi efenim gerçekten de anlam verilemeyen bir durum vardır ortada... şöyle ki, yer istanbul, saat 15.00! işe gidiş saati değil, öğle arası değil, akşam çıkış saati değil, okullarda sabahçı-öğlenci için derse başlama çıkış saati değil... herkesin işinin başında olması gereken bir saat. ve fakat trafiğe bir çıkıyorsunuz kilit! imkanı yok adım ilerlemiyor. aradan bir yerden kaçayım diyorsunuz. o da nesi orada da deli trafik var. sonra camdan dışarı bakıyorsunuz yandaki kafe dolmuş da taşıyor, oturacak yer yok! işte o anda dilden şu cümle dökülüyor: "yahu bunca insanın bu saatte dışarıda ne işi var?"

    "senin ne işin var" diyeceksiniz ama ben gazeteci olduğum için her saat, her an dışarıda olabiliyorum. ya da o gün izinli olabiliyorum vs. ve fakat bunca insanın gazeteci olma, çalışmıyor olma ya da 'serbest' çalışıyor olma ihtimali yok. işsiz desen altında arabası gezen, oturup kafede yiyip içip vakit geçiren bunca işsiz, bu kadar parayı nereden buluyor sorusu geliyor bu defa da akıllara...

    özetle doluya koysan almıyor, boşa koysan dolmuyor. biri lütfen artık bir açıklama getirerek bu gizemi sonlandırsın. kim bu insanlar? ben de onlardan biri olmak istiyorum. bunun için ne yapmam gerekiyor?

  • sadece "ööö öö" ibaresini aratınca (tırnaklar hariç elbette) sürpriz öğütler veren sözlük eğlencesi:

    aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa
    aaööööööaaaöööööööaaaaööööööaa
    aööööööööaaööööööööaaööööööööa
    aööaaaaööaaööaaaaööaaööaaaaööa
    aööööööööaaöööööööaaaööööööööa
    aööööööööaaööööööaaaaööööööööa
    aööaaaaööaaööaaaööaaaööaaaaööa
    aööaaaaööaaööaaaaööaaööaaaaööa
    aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa

  • her cuma ibretle seyrettiğim insan topluluğudur. cumaya gitmesem "içerde ne yaptılar da bunlara böyle birbirlerini ezercesine dışarı kaçıyorlar" diyeceğim. ama içerde bir şey yaptıkları yok, biliyorum. adamın biri hutbeye çıkıyor, önce sadece ben ve benim gibi arapça bilenlerin anladığı bir metin okuyor. sonra da birileri tarafından (diyanet oluyor bu birileri) eline tutuşturulan kupkuru bir metni okuyor. iki rekat da namaz kılınıyor hepsi bu. peki bu adamlar neden imam selam verir vermez yardım kuyruğunda birbirini ezenler gibi davranıyor? bizim milleti bilmeyen birisi olsa "adamlar bir saniyeyi boşa harcamamak için işlerine koşuyor" diyecek ama değil. nedir bu acele arkadaş, nereye yetişeceksin? o namaz hep birlikte senkronize olarak eğilip kalkabiliyor musunuz bakalım diye farz kılınmadı ki. cuma demek toplanma günü demek, bir araya gelip birbirinizin halinden haberdar olun diye farz kılındı o namaz. salat demek dayanışma demek.

    bir cuma günü camiden çıkan müslümanlara bakın ne durumda olduklarını anlarsınız, başka bir şeye ihtiyaç yok. cumadan çıkınca yedikleri naneleri saymıyorum daha.

    yıllar sonra editi: akp kongresi gibi hutbeleri sebebiyle cuma namazlarını çoktan bıraktım. 3 yıldır gitmiyorum.

    son edit: agnostisizm durağında biraz oyalanıp hayatın anlamını arıyorum. dinin kültürü, psikolojisi, sosyolojisi, felsefesi ve tarihi dışında hiçbir şey gündemim ve ilgimde değil artık. gavur oldum ben, bazılarının anlayacağı dilde.

  • burda odaklanmamız gereken yangını kimin yaptığı değil bence. ben hayatımda bu kadar aciz bir devlet görmedim arkadaş. 1 tane yangın helikopteri göndermekten bile acizler. su zaten dibindeki denizde. 4 tur yapsa o yangını 1 saatte söndürürsün. allaha emanet ülke yönetiyorlar. bakın yangın uçağını falan geçtim, 45 tane helikopter varmış ya, nerede o helikopterler? gö*ünüze mi soktunuz?

    edit:
    bir yazar diyor ki: "teröristler insanların devlete olan güvenleri azalsın, korksun ve endişelensin diye üstlenebilecekleri her şeyi üstlenmeye çalışırlar. salak olmayın." (bkz: #126393549)

    evet, devlete olan güvenimiz tavandı, bu yangınlar sayesinde yerle yeksen oldu... ya sabır.

  • sabahattin ali'nin cok sevdigim, hayranlikla, begenerek, surekli bir heyecanla okudugum romani.

    felsefe okuyan bir adam, asik oldugu ve ona asik konservatuarda piyano ogrencisi uzak akrabasi bir genc kiz, ikisinin arkadasi piyano hocasi bir genc adam ve istanbul, ve pohpohlanmayi, ahkam kesmeyi seven bazi gatezeciler, politikacilar, hukukcular ve onlari dinleyen, aidiyet ve pohpohlanma arayan birkac universite ogrencisi. toplum ama en cok da birey elestirisi var romanda. ask var. cok guclu bir kadin karakter var; hem de hem kadin, hem guclu -yani oyle erkegin kadin adi altinda sunulani degil.

    bir kere daha, kitabin kendi deyisiyle:
    "halbuki ne saytani azizim, ne saytani? bu bizim gururumuzun, salakligimizin uydurmasi... icimizdeki seytan pek de kurnazca olmayan bir kacamak yolu... icimizde seytan yok... icimizde aciz var... tembellik var... iradesizlik, bilgisizlik ve bunlarin hepsinden daha korkunc bir sey: hakikatleri gormekten kacmak itiyadi var..."

    her daim basucunda tutmali ki baktikca silkinip kendimize gelelim.