hesabın var mı? giriş yap

  • ben atanan bilirkişiye üzüldüm en çok. 2024 bilirkişi tarifeleri burada. adam yaklaşık 1.500 tl karşılığında hem elif şafak hem de mine g kırıkkanat okumakla kalmamış, iki romanı çalışıp karşılaştırmış da. resmen davanın gerçek kaybedeni o. kafa da yanmış belli ki, %5 intihal gibi acayip bir matematiksel sonuç üretmiş. adamcağız ctrl+f ile kelimeleri mi saydı ne yaptı bilmiyorum. mesela %7 deseydi ceza ne olacaktı meraktayım. bence bu iş tam yapay zekalık. popüler yapay zekalara romanları yükleyip, onlara sorup, intihal ortalamalarını almak lazım. böylece kimse zavallı bilirkişimiz gibi acılar çekmez. hatta türkiye'nin tüm yargı sistemini chatg... (oha ne diyorum lan ben)

    görülen lüzum üzerine ekleme:
    çok mesaj gelmiş :) önemli noktalara değineyim:
    1) bilirkişi fiyatları alt limit denmiş. aslında bu fiyatlar 2024 fiyatları, muhtemelen bilirkişi daha alt limiti olan 2023 fiyatlarından işlem gördü. ben bilirkişi olsaydım, en az 150.000 tl + okuma sonrası unutabilmek için gerekli klinik tedavi masrafları olarak anlaşırdım. sıpotlıs maynd of itörnıl sanşayn'daki gibi.
    2) zaten intihal yazılımları var, turnitin gibi onlardan bu sonuç çıkmıştır diyenler oldu. ben de bir program kullanıldığına inanmak istiyorum ama elif şhafak açıklamasında sonucun bilirkişinin edebiyat bilmezliğine yorunca okumuştur herhalde diye düşündüm. canına kıymadıysa bulup sormak lazım.

  • 1968 yılında kampüste vakit geçirmekte olan 22 yaşındaki genç sinema tutkunu, bir grup arkadaşıyla birlikte, 'stanley kubrick'in yeni gösterime girmiş olan '2001: a space odyssey' filmini izlemeyi kararlaştırır. film yeni vizyona girmiştir ve müthiş sükse yapmıştır. her ne kadar bizim genç sinema tutkunumuz için 'beyaz perde' ile ilgili her şey, tutku derecesinde 'hayat'ı temsil ediyor olsa da 'kubrick'in bu zaman ötesi yapıtını izlemekte nedense geç kalmıştır ...

    1968, sosyal dinamiklerin genç kitlelerce dalgalandırıldığı, özellikle amerikan toplumu düşünüldüğünde (sınırsız) özgür düşüncenin, savaş karşıtlığının beraberinde getirdiği 'başkaldırı' ve 'sivil itaatsizlik' rüzgarlarının kuvvetle estiği yıldır ... uyuşturucu, üniversite gençliği arasında yaygındır ve yazımıza konu olan genç karakterimizin arkadaş çevresinde de 'drug movie' mottosu türemiştir ....

    'drug movie' = 'cigara'yı tellendirirsiniz (veya artık keyif verici madde her ne ise) ve uyuşturucunun beyninizdeki etkisini arttırmak için 'kafa yapan', 'derin temalı' bir filmi sinemada izleyerek deyim yerindeyse 'uçuşun' ve (mümkünse) filmin keyfini ziyadesiyle çıkartırsınız ....

    yukarıdaki kısa özetten de anlayacağınız üzere genç karakterimizin filmi izlemeye beraber gittiği diğer arkadaşları bir miktar uçmaktadırlar ve film onlar için 'drug movie' kategorisindedir. öte yandan genç kardeşimiz ise hayatı boyunca hiç uyuşturucu kullanmamıştır ... yıllar yıllar sonra '2001: a space odyssey'i' izleyip salondan çıkışını şöyle anlatmaktadır : "... her ne kadar diğer arkadaşlarımın hepsi 'madde' kullanarak salona girmiş olsalar da filmin çıkışında gerçekten uyuşturucu etkisi altında olan ve deyim yerindeyse 'uçan' bendim ... çünkü kafa yapan, uyuşturucu gibi çarpan, filmin kendisiydi..."

    sinema salonundan çarpılmış halde çıkan, aynı yıl üniversiteyi terk ederek kendini tümüyle sinemaya adayacak olan genç 'steven spielberg', gelecekteki on yıllar içerisinde imza atacağı çoğu yapıtına, 'stanley kubrick' sinemasından izler serpiştireceğinden ve hatta 'kubrick' ile sıkı dostluk kuracağından o an için habersizdir ...

    '2001: a space odyssey'i 1968 yılında yine sinemada izlemiş olan bir de 7 yaşlarında küçük bir kahramanımız var. kız kardeşinin doğum gününde, ailecek filmi izlemeye gelmişlerdir ... dehşet büyük bir sinema salonunda, babasının omuzlarında filmi sonuna kadar izleyen küçüğümüzü de derinden etkilemiştir 'kubrick'in harikası ... eve dönerler ama küçük oğlan, filmin etkisi altında, bahçede yalnız başına, yağan karın ardından göklerdeki yıldızlara bakar ve o küçük aklıyla hayatın anlamını, gelecekte ne olacağını sorgular ... sorgular ama elbette, gelecekte bir gün, kendi kullanacağı helikopteriyle, artık dostu olan ünlü yönetmen stanley kubrick'in arazisine iniş yapıp beraber yemek yiyeceği ve vakit geçireceği aklından bile geçemez ... hatta hem 'spielberg' hem de 'kubrick' ile çalışmış tek aktör ünvanına sahip olacağı da küçük 'tom cruise' için o esnada henüz çok çok uzakta olan bir gerçekliktir ...

    kaynak :

    remembering stanley kubrick
    remembering stanley kubrick

  • salı günü masumlar apartmanı, çarşamba günü sadakatsiz/masumiyet, perşembe günü camdaki kız, cuma günü kırmızı oda var. her birisi boktan hayatların dizisi. en masum olanında, üç dört kişinin evli olmasına rağmen farklı iki kadından çocuğu var.

    diyelim bunlardan kaçtınız, çukur var, maraşlı var. edho var. daha yeni yayından kalkan ramo vardı. arıza vardı.

    bunlardan da kaçtınız. kuruluş osman var. selçuklu var. herkesin hain olduğu abdulhamid var.

    arkadaş bu ülkede bir tane komedi dizisi olmayacak mı yahu? ekmek teknesi kıvamında bir aile dizisi çekilmeyecek mi? leyla ile mecnun absürtlüğünde bir komedi gelmeyecek mi? beğenmediğimiz yalan dünya ayarında bir komediye bile hasretiz şu an.

    herkesin, psikolojik problemlerle dolu boktan hayatlarını bize empoze etmek zorunda mısınız? ben haftanın her günü tv ekranında farklı bir iğrenç hayatı görmek zorunda mıyım? bir ülkenin ekranındaki tek komedi yapımı güldür güldür olabilir mi ya?

    emeği geçen herkese yazıklar olsun.

    edit: son cümle yumuşatıldı.

  • 12 aralık 1981-08 ekim 1988 tarihleri arasında hürriyet gazetesi genel yayın yönetmenliğini yürütmüş gazeteci. emeç'in özgeçmişi şu şekilde yazılmış: çetin emeç, 1935 yılında, istanbul'da doğdu. galatasaray lisesi'nin ardından, istanbul üniversitesi hukuk fakültesinden mezun oldu. gazeteciliğe, 1952 yılında babası selim ragıp emeç'in son posta gazetesi'nde başladı. 1972 yılına kadar hayat ve ses dergiler'inde yazı işleri müdürlüğü yaptı. 1972 yılında hürriyet grubuna geçti. hürgün yayınları genel yönetmenliği'ni yaptığı sırada, hürriyet gazetesi genel yayın müdürlüğü görevini üstlenen emeç, 1984 yılında genel yönetmen olarak milliyet'e geçti. 10.04.1986 yılında genel koordinatör olarak hürriyet gazetesi'ne döndü. bu görevden 09.10.1989 yılında genel koordinatörlük görevinden ayrılarak yönetim kurulu üyesi oldu. öldürüldüğü tarihte (7 mart 1990) 38 yıllık gazeteci olan emeç, hürriyet gazetesi yönetim kurulu üyesi ve yazarıydı. çetin emeç evli ve iki çocuk babasıydı.

  • ege (10) ile okuldan sonra günlük sohbet...

    romica: nasıl geçti günün oğlum?
    ege: iyi ama sıra arkadaşım çok konuşuyor
    romica: sıranı değiştir o zaman
    ege: evet ben de tuna ile oturmak istiyorum zaten
    romica: tuna şu çalışkan kız mıydı?
    ege: anne tuna erkek, o kız başka okula gitti
    romica: hangi okula gitmiş?
    ege: imamatik!

  • tam olarak benim anım değil aslında. gerçek bir anı da değil işin doğrusu. sadece bir kişi için doğru bu anı, o da umarım harika bir hayat geçiriyodur, geçirmiştir.

    90 lı yılların başı, örli doksans diye bilinir. atakule vardı ankara'da, bildin mi? keşke bilmeyeydin, neyse o zaman orası popüler allah sizi inandırsın ve kumpir diye inanılmaz bir yemek yapıyolar. yeni çıkmış sayılır. bi kumpirin içine çift sosis koyulabildiğini ve böylece king kumpir olduğunu öğrendiğimizde içimizi heyecan kaplayan yıllardı. vay be.

    neyse efenim, bastık gittik biz kumpiri yemeye. girdik dükkana, oldukça boştu. oturduk, king kumpirimizi sipariş ettik. kısa keseyim, geldi kumpirler afiyetle yedik. sonra, lakabı gödeleme olan (niye hatırlamıyorum) arkadaşımız sadece garip bir insan olduğu için kumpirin patatesini de komple yedi. niye yiyon dedik, güzel oluyo dedi. neyse bitirdi bu patatesi yemeyi ve tuvalete gitti. tam o sırada büyük ihtimalle mekanın sahibi olan lacoste tşörtlü, pantolon askısı takmış amca masamıza geldi. afiyet olsun dedi, beğendiniz mi dedi. ivit dedik, çokzeldi. o sırada amcanın gözü boş kumpir kartonuna takıldı ve sordu.

    -evladım bunun patatesi nerede?
    +abi onu yiyen arkadaş tuvalete gitti. çok fakir kendisi, annesi babası da yok. biz buraya getirdik onu kumpir yesin diye, yapma dedik ama dayanamadı hepsini yedi. kusura bakmayın amca :/

    diyiverdim. neden bilmiyorum öyle yaptığımı. bir dönemdi sanırım, ergenliğimin yanında bir de dış ergenlik falan geçiriyordum galiba. yeni tanıştığım insanlara abuk subuk yalanlar söylüyordum. hava atma falan amaçlı değil ha. nerede okuyosun diyolar, okumuyorum su satıyorum diyorum. baban ne iş yapar diyolar, muhasebeci demiyorum da beyaz eşya bayimiz vardı sattık ganyan bakıyoruz diyorum. bakkala teyzemler geldi çorum'dan diyodum lan durduk yere, töbe estafırılla. teyzem de yok, çorum'dan kimseyi de tanımam etmem.

    neyse, amca bunu duyunca dudak titretti birden. ağlıycak lan kalantor gibi adam. oturun gitmeyin, geliyorum ben dedi ve gitti. o sırada gödo geldi (gödeleme) hadi gidek falan diyo, biz de oyalıyoruz işte, kolalar bitsin az daha oturak falan diye. derken amca belirdi yanımızda elinde üç tane kumpir.

    -bunlar da genç müşterilere ikramımıııızzzz. hadi afiyet olsun. diyip kaçtı.

    gödo nooluyo la dercesine bakıyor, biz girşmişiz bile kumpire. neyse o da çok soru sormadı, yedi kumpirini. tabi yine kabuğuyla yedi allahın davarı. kalktık, kasaya gittik. hesap ödendi dedi çocuk. ısrar ettik, olmaz dedik. bari ilk yediğimiz 3 taneyi ödeyelim dedilk. olmaz dedi çocuk. biz uzatınca, patron sizden para alırsam beni buraya yatırıp sker. çıkın lan şimdi dışarı!! dedi.

    çıkmadan tuvalete gideyim dedim, koridorda amca durdurdu beni. haftaya yine gelin oğlum, arkadaşınızı da getirin. aferin üstünü başını yapmışsınız siz, tertemiz maşallah dedi.

    utancımdan daha fazla dinleyemedim amcayı, koşarak çıktım dükkandan. dolmuşa binip eve döndük, işeyemedğim için yolda çok sıkıştım. altıma ediyodum ama o ayrı hikaye. amcayı bi daha hiç görmedim, cesaret edip bi helallik alamadım.

  • üstteki yazar realiteden o kadar uzak ki tam olarak neye yakın bir türlü anlayamadığım başlık,her argümanına bir cevap mutlaka var ama (bkz: burasi turkiye) burda at,avrat,silah emanet edilmez.toplu taşıma hiç de öyle avrupadaki gibi rahat bir ulaşım yöntemi değil.sana ütopyanda tatlı rüyalar

    çok sayıda yazarın ısrarı üzerine gelen edit:şükela modu kullananlar için üstteki yazar: (bkz: #92175541)