ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
merkez türkiye
-
yıllardır istanbul'un nüfus problemini nasıl çözeriz diye, göçü tersine nasıl çeviririz diye düşünüp duruyoruz... bu projenin gerçekleşmesi demek bunun da kendiliğinden çözülmesi demektir.
her sene 15000 üniversite öğrencisi yurt dışına mastera gönderilecek, 10 senede en az 50000 doktora yapmış beyin yeni kurulacak tesislerde çalışmaya başlayacak.
ben akp, mhp ve hdp'nin yerinde olsam dükkanı kapatır chp'ye katılıp bu proje için çalışırım. bence ülke olarak yapmamız gereken şey budur. hatta pkk'lı olsam dağdan inerim şu an. musul olsam türkiye'ye katılmak isterim.
duyulmuş en güzel iltifat
-
-bak ben bu yüzü görünce neler hissediyorum bir bilsen..
+neler?
-evimi, geleceğimi, yaşlılığımı, çocuklarımı, torunlarımı.
düzeltme gereği duydum;
fos çıktı arkadaşlar, bütün iltifatların canı cehenneme!
midnight run
-
kadri kıymeti gereğince bilinmeyen bir martin brest filmi. afişine bakıp, burun kıvıran ve bildik bir polisiye bekleyen izleyiciyi fena halde yanıltan, oyunculuklarıyla olsun (en iyi dönemindeki robert de niro, hayatının rolüyle charles grodin, sonra john ashton, dennis farina, ve tabi ki yaphet kotto), iç gıcıklayacı finaliyle olsun, macera-aksiyon-komedi türleri arasında gezinirken her bir türün dozajını kararında ayarlamasıyla olsun; nazarımda yeri apayrı olan bir eserdir. öyle güzel anlatır ki ana fikrini; parayla her şeyi satın alamazsın.
istanbul bahçelievler'de gasp dehşeti
-
4 kişi bir vatandaşı silahla gasp edip olduresiye dövüyor yetmeyip 7 metre yüksekliği olan bir yerden asagiya atip, parasini ve telefonunu caliyorlar. bunu yapanlar bulunup mahkemeye cikariliyor ve serbest bırakıliyorlar. söyleyecek tek kelime bulamıyorum artik.
kaynak
edit: yahu kaynagini belirtip bir haber paylastim, yemedigim hakaret kalmadi, burasi da dahil olmak üzere memleket ruh hastasindan geçilmiyor, gidip tedavi olun, manyak misiniz nesiniz.
edit 2: bassavcilik olaya ayni gün itiraz etmis, ayrıca prof.dr. ersan şen'in olayla ilgili ayrintili bir yorumu var.
kaynak 2
metrodan inenleri beklemeden binmeye çalışmak
-
sürekli süregelen bir harekettir. bilirsiniz bizim milletimizde hedefe ulaşmak için yapılan her şey mübahtır. sırf yer kapacağım diye, ya da ayakta rahat bir konum elde etmek için kapı açılır açılmaz saldırır bu kitle. birde asıl komik olan, gençleri terbiyeden ve görgüden yoksun olarak addeden 65 yaş civarı olan saygı değer yaşlılarımız bu metro kapıları açılınca millete omuz atan bir usain bolt'a dönüşüyorlar. hedefe kitlenmiş terminatör misali koltuklara yöneliyorlar.
birde elinden geldiğince inen insanların bitmesini bekleyen insanlar var, onlar da bu öküz kitlenin hareketlerini görünce yaptıkları şeyden hiç haz almıyorlardır eminim. "ulan adam gibi bekledik, tüm yerlere onlar kondu" algısı elbet oluşuyor bilinç altında. he insanlık yapmanın verdiği huzur vardır belki, onun da sabahın köründe okuluna işine giden uykusuz insanların pollyanna genleri o saatlerde çalışmadığı için pek etkili olduğunu düşünmüyorum.
insanlık yapmanın, düşünceli olmanın ve kurallara uymanın gerizekalılık, saflık olarak değerlendirildiği bu güzelim ülkemde, üç kağıtçılık, çakallık ve şerefsizlik alkışlandıkça, onaylandıkça bu durum siksen değişmez kardeşlerim. yer kapacağım diye maymunlaşmayın yeter.
lüks mağazada kendini bir şey sanan tezgahtar
-
kardeşimin yaşadığı bir olaydan örnek vereyim. internetten ayakkabı bakıyoruz, bir camper modeli beğendi, sonra gidip mağazada bakıp denemiş. 'pek beğenmediğini' söylediğinde tezgahtar hayretle bakarak 'daha önce camper kullandınız mı?' diye sormuş, kardeşim kullanmadığını söyleyince tepeden bakan bir tavırla 'belli' diye yanıtlamış.
ne demek belli lan? mecbur muyuz yani camper'ı beğenmeye anlamadım ki ya da camper giymediysek ayakkabı konusunda fikrimiz geçersiz mi oluyor..
hayır bir de camper yani, lüks mağaza sayılmaz, pahalıca ayakkabılar satan bir dükkan..velev ki armani olsun, gucci olsun..velev ki tezgahtarı değil, dükkan sahibi olsun, marka üzerinden birini aşağılamak görmemişliktir, kekoluktur, kimse kusura bakmasın..
3 polisin bıçaklı saldırgana arabayı kaptırması
-
karşılarında ülkenin geleceğini emanet edeceğimiz boğaziçi üniversitesi öğrencileri olmadığındandır.
zen
-
budizm ekolleriyle kıyaslandığında, bu ekoller ile zen arasında en önemli farklar şunlardır:
1- zen, aydınlanma deneyimine en çok öncelik veren yoldur.
2- zen öğretisine göre, aydınlanmaya ulaşma yolunda dinsel ayinler yapmak hiçbir yarar sağlamaz.
3- zen öğretisine göre, aydınlanmaya ulaşma yolunda, herhangi bir öğretinin salt teorik düzeyde öğrenilmesi yarar sağlamaz. zen öğretisinde, nefiste uygulanmamış, şuurda iz bırakmamış teorik bilgiye bilgi denmez. yani teorik bilgi, ruhta iz bıraktığı takdirde gerçek bir bilgi olur.
zen'in karakteristik özellikleri kısaca şu dört prensipte özetlenir:
1- kutsal metinlerin dogmatizmi dışında özel bir aktarım;
2- sözcüklere bağımlı kalmama;
3- insanın kendi ruhuna doğru, doğrudan yönelmesi;
4- insanın kendi doğasını, özvarlığını gözlemlemesi (kontamplasyon) ve buddha (müteal realite) halini gerçekleştirmesi.
katilin alakasız diyalog sayesinde bulunması
-
- himm sence de garip değil mi watson?adli tıp raporune göre kurşun maktülün sol göğsünden girip sağ kürek kemiğinin altından...
- kahven nasıl olsun abi?
- bi saniye...az önce ne dedin sen watson?
- hidrofor dedim abi
- hidrofor ha?! sen bir dahisin watson!
- abi!
- tabi ya hidrofor baştan beri nasıl da düşünemedim ben bunu
- aağbi!!!
- efendim watson?
- hidrofor demedim ben abi
- ne dedin peki?
- kahve dedim abi
- kahve ha?! aman tanrım sen bir dahisin watson!
- abi kasma istersen artık
- dur lan bak valla kahveden gidince de varılıyo aynı sonuca
- hasbinallah...