hesabın var mı? giriş yap

  • olm adam insan gibi ölçüsünü sormuş ürünün. bunda yanlış bir şey yok ki 50 liralık bir bok alıyorsan bile ölçüsünü bilmek hakkındır amk. satıcının gereksiz ukalalığı.

    satıcının 50-60 tl için bunlara vaktim yok deyip de dolap uygulamasında satış yapması da ayrıca komik. *

  • "ayrılık esnasında kaskı ver dediğimde" al be al senin 100 liralık kaskınamı kaldım" dediği için 110 tl ye veriyorum" kısmı ile yaran ilandır.

  • ne kadar küçük ayrıntılar ne kadar çok şey değiştiriyor...
    bir kişinin bir tercihi o dönemki milyarlarca kişinin hayatını, sağlığını, refahını; ondan sonraki daha fazla milyarların da hayatını aynı şekilde etkiliyor.

    bir afrika atasözü bu nedenle çok mantıklı geliyor: "değişiklik yaratmak için çok küçük olduğunuzu düşünüyorsanız, kapalı bir odada bir sivrisinekle kalmamışsınız demektir."

    acaba henry wallace gibi bir adam başkan olsaydı dünyayı nasıl değiştirirdi diye düşünürüm hep. elbette onun dünyası truman kuklasının dünyasından farklı olurdu. yani tüm dünya değişirdi ve daha iyi bir dünya olacağı şüphesizdi. soğuk savaşın olmadığını düşünsenize? 1945'teki roosevelt'in ölümünden sonraki görüşmelerde neler yaşanırdı acaba?

    wallace'ın başkan yardımcısı seçilemediği o gün, chicago'da... çoğunluğun istediği gibi erteleme olmasaydı (o gün emrivaki şekilde erteleme verilmişti) ve wallace aday ilan edilebilseydi kesinlikle seçilecekti (oldukça popülerdi, seçilememe ihtimali ikili bir seçimde erdoğan'ın kılıçardoğlu'na kaybetmesi gibi bir şeydi).

    ayrıca roosevelt bir deha olmasına rağmen neden "açıkça" wallace'ı desteklemedi bunu hiç anlamadım. kesin olarak bilemediğimiz/bilemeyeceğimiz şeyler var ve sanırım hayatımız boyunca öğrenemeyeceğiz. hayat çok enteresan.

  • son yenilen eriğin yada zeytinin çekirdeğini 2-3 saat ağızdan çıkartmayıp üzerinde hiçbirşey birakmamak.

  • son bir buçuk yıldır gerçekleştirmek zorunda kaldığım eylem. hayatımın hiçbir döneminde böyle bir hayalim yoktu; neydim demeyeceksin ne olacağım diyeceksin, biz de başladık öğrenmeye. kurstu şuydu buydu ve tabi ki azimdi hırstı iradeydi hepsi çok faydalı ama ben en çok aşağıdaki sitelerin faydasını gördüm:

    http://www.mylanguageexchange.com/
    http://www.polyglotclub.com/
    http://www.conversationexchange.com/

    elbette başka siteler de vardır ama ben bunlara üye oldum ve hepsinden birkaç tane adam akıllı "language exchange" arkadaşı buldum. kurs murs teoride çok faydalı tabi ama pratik yapmak için türkçe öğrenmek isteyen fransızları bulup onlara fransızca olarak türkçe öğretmeye başlayınca epey bir ilerlemek zorunda kalıyor insan.

    6 ayın sonunda sözlük yardımıyla kitap okuma kıvamına geliyor insan. kitap, sözlük, cep telefonu sözlüğü, not defteri, kalem, silgi filan; kitap okumak bir keyiften çok bir ders çalışma biçimine dönüşüyor ama olsun; epey bir öğreniyor insan her seferinde. hele ki daha önce türkçe'de okuduğunuz bir kitabın fransızcasını okumaya çalışınca daha bir zevki oluyor. zavallı ben, richard bach'ın "martı"sını hem türkçe, hem ingilizce hem de fransızca okumuş oldum bu sayede.

    eşek değiliz herhalde bir beş yıla kadar filan ortanın üstü, derdimizi anlatacak kadar filan konuşuruz ümidindeyim; hele ki paris'te. insanın derdi büyük olunca ne kadar öğrense de yetmiyor haliyle. yoksa ça va, ça va, rahat rahat geçer bir ömür.

    bir de şöyle bir hayalim var; yirmi yıl içinde fransa'da kültür, eğitim bakanı filan, artık ne gerekiyorsa onu olup fransızcaya bir el atacağım. masculin feminin'i, yazılış ile okunuş arasındaki derin uçurumları bir de şu "exception"ları hepsini bir elden geçireceğim; grameri yeniden düzenleyip kurtaracağım gelecek nesilleri bu dertten, sıkın dişinizi biraz...

    not: "paris'te fransızca öğrenmek" üzerine kişisel deneyimlerimi ve alternatif önerileri içeren bir yazı için:

    http://www.pariste.net/…iste-franszca-ogrenmek.html

  • tanitim filminde, bogazda rovaseta atan bi tane semazenin topu ayasofya'nin minaresine carpiyor olurdu sonra ordan drogba birden belirip topu gogsunde yumusatip bi vuruyor hop top atakule'de. arkada ney sesi var bir yandan da shakira ile songul karli omuz omuza gardas parcasini seslendiriyor beraber. oyle oyle top konaktaki saat kulesine, antalya'da plaja falan ugruyor bursa'ya, adana'ya sekiyor hatta o sirada agri'da reklam ceken turkcell ekibinin de kafasina kafasina carptiktan sonra geri istanbul'a geliyor drogba'nin ayagina.

  • beratı deli gibi alkışlayanların açıklamasıdır.

    link

    edit: başlığı açan kaçmış. kısacası, tüsiad çok endişeliymiş, ekonomi gidişatını şaşkınlıkla izliyorlarmış. olmamalıymış, keşke düzeltilebilseymiş.

  • ayar diyince ince gormus, zeka dolu seyler yazmis cem yilmaz sandim ama azarlamis bildigin. hakan hepcan da hayraninim abi modunda takilmis. hic zevkli olmamis, ben tatmin olmadim.

    yalniz o bu degil. ben bu tarz olaylarda en cok 'hakan kim ilk defa duyuyorum.' ya da 'muhtesem hafizama gereksiz bi isim daha kazindi* 'gibisinden seyler yazanlara bayiliyorum.

    adam butun gun ekside turk kizi, rte kotuleyerek omur tuketiyor. gelmis burda 'hanim kim bunlar yaa!!vaktimi caliyorlar' ayagi yapiyor. hahaj astronot sanki pezevenk *

  • bir süredir melodisi alıp sözlerini türkçeleştirerek okuduğum eser.

    de!
    de get!
    de get lan!
    de get lan burdan!
    de get lan burdan lan kime diyorum aloo

    a-bi neden kızıyosunki
    ben sa-na-şim-di neyaptım

    aaaaaaaay ayy ayyyy(arka fon da brutalle "üstüme iilik sağlık")

    a-bi ne-den kızıyosun-ki
    ben sa-na-şim-di neyaptım

    aaaaaaaay ayy ayyyy(arka fon da brutalle "üstüme iilik sağlık")

  • öncelikle geçmiş olsun.

    başlık hukuk bilmeden hukukçu takılan tayfayla dolmuş yine. öncelikle kısa bir bilgi: (bkz: müteselsil sorumluluk)

    siz restorana yemek yemeye gittiğinizde o restoranın anlaşmalı valesine veriyorsanız aracınızı, ayrı firma olsa dahi restoranın anlaşmalı vale şirketi, sürücü (vale) ve restoran müteselsil sorumlu olur. aralarındaki iç ilişkiyi üçüncü kişi konumundaki zarar görene ileri süremezler. yani araç sahibi zararını isterse restorandan alır, restoran daha sonra vale şirketine şirket de sürücü (valeye) rücu eder.

    yıllar önce benzer bir dosyamız istanbulun en eski ve o dönemin zenginlerinin mekanı olan bir restoranda olmuştu. bahsettiğim olayda araç çalınmış, daha sonra araç anahtarının vale tarafından değil valelerle aynı renk ve benzer kıyafet giyen hırsız tarafından teslim alındığı anlaşılmıştı. yargıtay isabetli olarak basiretli bir tacirin kendi otopark alanında kendi çalışanlarıyla aynı giysiyi giyip vale gibi davranarak anahtar çalmaya çalışılması durumunda vale şirketinin de restoranın da sorumlu olduğunu zira restoranın hakimiyet alanında müşterilerin restorana ve markasına güvenerek hareket etmesinin hayatın olağan akışına uygun olduğunu değerlendirmişti.

    tabi kaskonuz var ise bu detaylarla uğraşacak olan kaskonun rücu birimidir. siz aracınızı kaskodan yaptıracaksınız.

    önemli not: kasko değer kaybı ödemez arkadaşlar değer kaybını her halükarda vale şirketi sürücü ve restorandan isteyebilirsiniz, bilginize. kaskodan değer kaybı talep ederseniz bir de karşı vekalet ödemek zorunda kalırsınız.

    edit: imla