hesabın var mı? giriş yap

  • + doğuz yüz doğsan bir melbourne, doğuz yüz doğsan iki tokyo, doğuz yüz doğsan üç buenos...
    - immeet abeey, burada uluslararası hukuk diye bir şey var.
    + la kafamı karıştırdın. 1 adana, 2 adıyam..

  • geçen sene işten çıkarıldım. tamamen haksız sebeplerden. bu yüzden davayı zaten kazandım.

    neyse efendim, kıdem ve ihbar ile yaşayabildim iş buluncaya kadarki 3 ayda. kaldı ki bekar ve birikmişi de olan biriydim. borcum yoktu.

    çünkü işsizlik maaşı, aldığım maaşın 1/4'ü bile etmiyor. sadece ihbar tazminatımı alsam, muhtemelen 2. ay itibariyle birikimden yemeye başlayıp, işsizliğim uzasa bildiğin sokakta kalacaktım.

    şimdi sorarım, türkiye gibi işyerlerinde adaletsizliklerin, mobbing'lerin kol gezdiği bir ülkede, işçinin alabileceği tek güvenceyi kaldırmak, elli tane şarta bağlamak akıl karı mıdır?

    parti bağımsız düşünün. yarın bu kişi siz de olabilirsiniz. işte bu akp'nin saçma ekonomi politikalarında artık geldiği son noktadır. maaşın %50'sinden fazlası vergilere giderken, devleti, ülkeyi daha ne kadar vatandaş ayakta tutacak? ekonomi politikası hiç olmayacak mı bu ülkenin?

  • 2 gündür inanılmaz bir şok içindeyim. hissettiklerimi kelimelere dökmem imkansız. ama olanları yazmam lazım. paylaşmam lazım.

    dün sabah şu entry'i girdim. (bkz: #29405594) yanan polat tower'ın fotoğrafı. tam bizim ofisin karşısında yanıyor film gibi izliyoruz. sabah 10 buçuk suları. ama nereden bilebilirdim ben bu yangını film gibi izlerken üst katımda daha büyük bir trajedinin yaşandığını.

    ofis çalışanıyım. video editörüyüm. hayatım bilgisayar başında video montajlamakla geçiyor. ofisteki üç çalışandan biriyim. diğerlerinden biri fotoğraf editörü öteki de sekreter arkadaş. bir de patronumuz var. ama benim gözümde patrondan çok daha öte, ağabeyim. patron-eleman ilişkisi değil ağabey-kardeş ilişkisi var aramızda. onca zamandır ne onun bana bir kez sesi yükselmiştir, ne benim ona en ufak saygısızlığım olmuştur. çok özeldir benim için.

    ofisimiz dubleks. alt kat çalışma alanı, üst kat patronun evi. içeriden merdivenle çıkılıyor ama patronun evini kapatan bir kapı var, zaten hiç çıkmayız yukarı işimiz olmaz. patronum 46 yaşında, eşinden boşanmış yalnız yaşıyor. kızı var sık sık ziyaret eder. akşam olunca evine çıkar kapısını kilitler, sabah olunca 11 sularında aşağı iner odasına kurulur. ben de sık sık ofiste sabahlarım. özellikle yaz dönemi işlerimiz çok yoğun olduğu için son iki aydır üç günüm ofiste bir günüm evde şeklinde geçiriyorum.

    16 temmuz pazartesi günü geldim işe. akşam patronla yedik içtik muhabbet ettik. akşam 10 gibi evine çıktı ben de odama geçip sabahladım çalışarak. 17 temmuz salı günü 10-10 buçuk sularında sekreter arkadaşın yangın feryatlarıyla kalktım yataktan. dehşetle manzarayı izliyoruz. ofisimizin en fazla 100 metre ilerisi. inanılmaz bir manzara. hemen paralel hattan yukarısını aradım abi gel yangın var diye. açmadı. fazla çaldırmadım zaten uyandırmayayım diye. eyvallah. geldim sözlüğe entry'i yazdım işte.
    (bkz: 17 temmuz 2012 polat tower yangını)
    (bkz: #29405594)

    saat 12 sularında üst kapıyı tıklattım. gene cevap gelmedi. bazı geceler çok geç yattığı için uyuyordur diye düşündüm. saat 1 olunca kıllanmaya başladım artık. dışarı gittiği zaman üst kapıyı kilitlemezdi ama yine de aşağı inip arabası otoparkta mı diye baktım, evet otoparktaydı. koştura koştura yukarı çıktım. kapıyı sert vurarak ismiyle seslendim, cevap gelmedi. yumrukladım, böğürdüm, cevap gelmedi. yapacak bir şey yoktu. gerildim ve sağlam bir tekmeyle kapıyı kırdım. çok dandik bir kapıydı zaten. kapı açılır açılmaz ileride yatağında yatan patronumu gördüm. ilerleyemedim. sürüyemedim ayaklarımı. eli şuursuzca yataktan sallanmış, ağzı ardına kadar açık, gözleri fal taşı gibi sabit ve baygın şekilde tavana sabitlenmişti. üstü örtülüydü. gözleri o şekil olmasa uyuyor sanabilirdiniz.

    birkaç saniyelik dumurdan sonra böğürerek yanına koştum. tepki yoktu. sarstım, çok sarstım. yanağını tutup sarsayım derken elimi birden geri çektim. o an anladım hiçbir umudun olmadığını. buz gibiydi. soğukluktan öte başka bir gariplik vardı. oyun hamuru kıvamındaydı teni. yapacak hiçbir şey yoktu. umutsuzca 112 yi aradım vakit kaybetmeden. geldiler 45 dakka uğraştılar eksik olmasınlar ama sadece formalite işte.

    kalp krizi. allah kahretsin kalp krizi işte. ne zaman gittiği konusunda fikrim yok ama 2 saat önce ölmüş dediler pek sanmasam da. debelenmeden, yattığı yerde göç etmiş buralardan.

    bugün ikindi namazıyla beraber defnettik canım abimi. omzumda taşıdım onu gururla. gözyaşlarına boğuldum üzerine toprak atarken. onun nasıl bir insan olduğunu burda anlatsam hadi lan dersiniz. insan sevdiğini abartır dersiniz. hakikaten dünya üzerinde görüp görebileceğiniz en iyilik ve güzellik dolu insanlardan biriydi.

    şimdi gözümü her kapadığımda canım abimin cansız suratını görüyorum. fotoğrafına bakıp bakıp hüzünleniyorum. biliyorum ki onun gibisi olmayacak hayatımda. ama olsun bende kalan her hatırasını ölene kadar yaşatıcam.

    2 yorucu ve berbat günde 2 saatlik uykuyla ancak bu kadar yazabildim. baya bir ayrıntıyı atladım hem de baya.

    herkesin patronu var ama benimki başkaydı be abi. ne zaman kendime gelebilirim bilmiyorum. aslında bunca şeyi yazmamın sebebi, acaba ilk yangın çıkışı onu uyandırmam için bir işaret miydi? neden bu kadar süre bekledim kapıyı kırmak için? ilk telefonu duymadığında biraz daha üsteleyip cevap alamasaydım kurtarırdık belki de. beynim kazan gibi sevgili sözlük uyumam lazım.

    güle güle canım abim.

    4 yıl sonra edit'i: bu entry'i okuyup, aradan geçen zamana rağmen baş sağlığı mesajları gönderenler var, hepsine tek tek teşekkür ediyorum.

  • olaya katılan tüm polislerin görevden ihraçları şarttır. bu tarz olaylar mağdurlarda haklı olarak uzun süren yaralar açmaktadır.

    malum parti ilçe başkanlarının 13 yaşındaki veletlerinin elini eteğini öpecek olan köpekler, milletin kendilerine sunduğu üniformayla millete artistlik yapamazlar.

  • viskiden anlamayan insanların jack'i gelmiş geçmiş en iyi viski ilan etmesinden ötürü, bir diğer viskiden anlamayan insanların buna muhalefetiyle; herkesi birbirine düşürmüş olan güzide tennessee viskisi. satış politikası "bizim sırlarımız var, biz özeliz" olduğu için insanlar 33 sayfa boyunca nasıl içileceğine dahi karar verememiş, bourbon mu değil mi ayırt edememiş, single maltlarla ve blended scotchlarla kıyaslamaya çalışmışlardır.

    halbuki o kadar da gizemli değildir. bourbonlarla aynı işlemden geçer. sadece watering işleminde tennessee'ye özgü kireçtaşı mağaralarından gelme su kullanılır ve viski yapımı sırasında 2. damıtımdan sonra elde edilen white dog (yeni ürün), akçaağaç türü odun kömürü filtresinden geçer. klasik olan no:7 viskimiz kömürden geçtikten sonra içi yanık amerikan beyaz meşe varillerinde dinlendirilip olgunlaşır ve şişelenir. o vanilya aroması bu variller sayesinde oluşur. gentleman jack'de ekstra bir durum söz konusudur. şişelenmeden önce, olgunlaşan viski tekrar kömür filtresinden geçer. bu viskiyi yumuşatır ve ona lezzet katar. bütün bu işlemlerin sonucunda dumanlı ve aromatik bir bourbon elde etmiş oluruz aslında. isim farkının tek sebebi kömür işlemindendir.

    gel gelelim içimine. bourbon'un ve tennessee viskisinin raconu olmaz bir kere. bunlar eğlenceli viskilerdir, rahatdır; bundan dolayı sevilir. insanı kastırmaz. buzsuz içmenin yada içine su katmanın bir manası yoktur. çünkü öyle komplike bir aroması yoktur, su katıp da ortaya çıkarılabilecek değişik tatlar bulamazsınız. çünkü scotchlar gibi yıllandırılmazlar, olgunlaşırken varilleri sömürüp yeni aromalar kazanacak vakitleri olmaz. amerikan viskilerinde sadece bazı markaların özel üretimleri 8 ila 18 yıla kadar saklanır; onların durumu istisnadır. ister sek bol buzlu için, ister kolayla, sodayla yada kahveyle karıştırıp içersiniz. yanında da ne yemek istiyorsanız yersiniz.

    karşılaştırmanızı yapacaksanız eğer, bourbonlar arasında bu karşılaştırmayı yapmanız doğru olandır; scotchlarla karşılaştırma yapmak anlamlı bir sonuç vermez. karşılaştırmanızı jack daniels'in kendi ürünleri arasında, bir diğer tennesee viskisi olan dickel ile, veyahut jim beam, tom moore, maker's mark ve woodford reserve gibi başka bourbonlarla yapabilirsiniz örneğin. ama ulaşacağınız sonucu ben söyleyeyim. jack daniels'ın yeri ayrıdır, bu yüzden tennessee viskisi olarak ayrı tutmak doğru olanıdır.

    edit: imla ve bilgi tazeleme.

  • ben bu banyodan sonra krem, nemlendirici falan sürüyolar ya onu anlayamıyorum. bi kere sordum ne işe yarıyo bu diye, bunu sürmeyince "hatır hatır" oluyormuş tenleri kuruyormuş, sararıp solup ölüyorlarmış, ooo çok kötü oluyormuş falan. lan bizim evde banyo sabunu bitti, almayı da unutuyorum, iki haftadır süper dandik bi sıvı el sabunuyla alıyorum duşumu, hala cillop gibi tenim var. bal döküp yalayasım geliyor kendimi bazen. bazenler çoğalıyor bazen.

  • daire kelimesi arapça devr "dönmek" kökünden gelir. belli bir işin etrafında dönen, merkezinde o işin olduğu bir iş hakkında konuşurken "o işe dair" kelimesini kullanırız ki bu da “ilgili, ait” anlamında kelimenin bir başka kullanılışına işaret eder ve aynı kökten gelir. "bu işe dair bazı fikirlerim var” dediğimizde bu işle “ilgili”, bu işe ait düşüncelerim var demek isteriz. tıpkı "bu iş çerçevesinde bazı fikirlerim var” cümlesinde olduğu gibi.

    buradan hareketle saraylarda, büyük konaklarda da belirli bir işe ait, o işle ilgili o işe ayrılmış bölümlere de daire denmesinin nedeninin de bu olduğunu düşünüyorum. örneğin selamlık dairesi (selamlığa dair, ilişkin bölüm) ve haremlik dairesi (haremliğe ilişkin bölüm), mukaddes emanetler dairesi (emanetlere ilişkin bölüm).

    aynı şekilde büyük evlerin ve konakların belli bir işle “ilgili” bölümlerine de daire adı verilir. kalorifer dairesi, kazan dairesi gibi. bunun gibi devlet işlerinin belli bir işle ilgili, o işe ayrılmış yerlerine de bu kapsamda “daire” denilmiş. gümrük dairesi, vergi dairesi gibi. dolayısıyla bu şekilde kullanımlarından daire kelimesinin zamanla anlam açısından “bölüm” kelimesine evrildiğini düşünüyorum. “dağılmak” kelimesinin “etrafa dağıldık” cümlesinde olduğu gibi yayılmak anlamında kullanılması buna örnek olarak verilebilir.

    buradan yola çıkarak bölüm haline evrilmiş olan “daire” kelimesinin bir apartmanın “bölümleri” şeklinde kullanılmaya başlandığı kanaatine ulaştım.

  • bana ilk tanışdığımız günlerde bunu söyleyen kişiyle 5 yıl kadar ilişki yaşadım, sonrasında evlendim, evlendikten 3.5 yıl sonra boşandım. kendisinin çeşitli beyanlarından aşağıya parçalar bırakıyorum;

    "senin en kötü özelliğin kanaatkarlığın"

    "hiç hırsın yok"

    "bir şirkete bağlandın mı, oradan devam ediyorsun, isteğin yok vizyonun yok.

    "kendini sürekli eziyorsun, aşırı alçak gönüllüsün, kendini göstermiyorsun"

    vs.

    bugün gündelik hayatın bir çok konusunda ters düşer durumdayız. 6.5 yaşında bir oğlum var. velayeti annesinde.

    hakkımda bugün itibariyle söylediği olumlu tek şey şu sayılır: "sen çok iyi bir babasın"

    sonuç olarak: "babalık" vasfı, babalık vasfıdır. başka kulvarlarda size yardımcı olmayabilir. haberiniz olsun.

  • --- spoiler ---

    5x13 te kate bir ara ben'in babasını teselli etmek için parkta gitti yanına oturdu. başladılar bira içmeye. normalde şehirde çocuk parkında gündüz vakti bira içmeye kalksan vay efendim sapıklar diye linç edilebilirsin ayrı konu tabi ama bir şey dikkatimi çekti. kate kendine sunulan birayı açarken bugünkü kapaklarımız gibi açtı. halbusem 1970'li yıllarda kutu içeceklerin kapaklarını çekip koparıyordun. ben dizide böyle birşeyi buldum ya şimdi. öyle zeki ve öylesine bilge hissediyorum ki kendimi sormayın gitsin. şimdi yavaşça sandalyeden kalkıp aynanın karşısında kendimi okşamaya gideceğim.
    ulan dawnspiper zaman yolculuğundan, yer değiştiren adaya, dharma gibi bir girişimden 4 8 15 16 23 42 ye kadar herşeye inanmış birinin gelip bira kutusunun kapağına takılması hakikaten denyoluktur.

    --- spoiler ---

    vakti zamanında (yüzüklerin efendisi yeni vizyona girmişti) kampüste yürüyorum, önümden de 8-9 kişilik bir kalabalık yürüyor. hafta sonu filme gitmişler belli. çocuğun biri "abi herşey tamam da kafama takılan bir şey var; o yüzük nasıl oluyor da herkesin parmağına oluyor?" demişti.