hesabın var mı? giriş yap

  • steven spielbergi steven spielberg yapan filmdir. o tarihten bu yana yüzlerce köpekbalığı temalı film çevrilmiş olmasına rağmen hiç birisi bu ilk öncüsü olan film kadar kaliteli bir yapım olmadı. spielberg ustanın sinematografik açıdan döktürdüğü bir eserdir adeta. diyaloglar, kamera açıları ve görüntü muhteşem güzellikte. çevrildiği döneme göre zamanının oldukça ötesinde bir iş. ayrıca çocukluğumun korkusudur aynı zamanda. denize girmeye korkardım bu filmin o korkutucu afişini bile görmek yeterdi sudan korkmamız için.

  • bu seferki yazılı bir diyalog... 11 yaşındaki ilay'ın eğitim hayatına emekli öğretmen anneanne el koymuştur. ödevler, sınavlar, testler anneanne kontrolünde yapılmaktadır. ilay'ın matematik öğretmeni çok titizdir. her derste, hem defter, hem de kitap ödevlerini kontrol edip imzalamaktadır... anneanne tarafından kampa alınan ilay biraz bunalır, biraz da kendini takdir etmek ister...

    kitap ödevlerinden biri de, işlenen ünitenin öğrenci tarafından öz değerlendirmeye tabi tutulmasıyla ilgilidir. ilay bütün konulardan kendine en yüksek notu verir. "öğretmenin notu" kısmına da şöyle yazar:

    öğretmenin notu (ilay'ın yazısıyla): çok akıllı bir öğrenci. performansını her gün arttırıyor (70, 85, 96). ayrıca çok tertipli ve titiz. o kadar da tatlı ki... dürüst olmak gerekirse sınıftaki bütün öğrencileri sempatik bulmuyorum ama ilay'ı çok seviyorum. aynen böyle devam et ilay!

    ödevi kontrol eden öğretmen yorum kısmını okuyunca gülmeye başlar ve ödevi imzalarken şöyle bir not düşer:

    "aynen katılıyorum :)))"

  • türkiye cumhuriyeti’nin eski sağlık bakanı prof. dr. recep akdağ'ın, “keneden korunmak için pantolon paçalarını çoraba sokun” buluşudur şüphesiz.

  • football manager'de sezonun ilk yarısı takımımdan kovulunca bir daha başka takıma gitmedim. gururuma yediremedim yani, alt sıralardan gelen tüm teklifleri redettim. bildiğin oyunda rıdvan dilmen gibi takıldım iki yıl. "space" tuşuna basa basa zamanı geçiyordum. güzel bulduğum bazı maç sonraları ise yorum yapıyordum. çok eğlenmiştim açıkçası. kültablasına da güntekin diyordum.

    simcity'de kurduğum tüm şehirlerin altında yatan temel motivasyonum "ulan ne güzel yakarım şimdi şimdi bu şehri" düşüncesi idi. muhteşem şehirler yaptıktan sonra tornado gönderiyor, volkan patlatıyor, 8.4 şiddetinde zelzeleler yaratıp göktaşları yağdırıyordum. bi müddet sonra oyunun verdiği hisle allah'a sirk koştuğumu fark ettim. ben de o vakit oyunu bıraktım. şüphesiz ki ben en doğrusunu yaptım.

    süper mario'da amacı dışına çıkmayı bırak tamamen amaçsızlık üzerine oyunuyordum bazen. mario tam kalenin önünde bayrak direğini indermek için zıplarken bazen direği aşıyordum. sonra ise sonsuz bir yol ve sonsuzluğa koşan bir mario. kimbilir belki de her seferinde yanlış kaleye denk gelmekten bıkmış olan mario'nun hayata karşı naif bir isyanı idi bu...............mantar kafalar yok, boru yok, boşluk yok, çekiç atan o.ç kaplumbağalar yok, kale yok ve prenses..zaten hiç olmadı. adamsın mario.

    benim içim en efsanesi ise bir oyunda medieval total war 2'de kutsal roma germen imparatorluğu ile hızımı alamayıp 1962 yılına kadar gelmiştim. bütün dünyayı fethetmiştim yine de bir tek ortadoğu'da suriye ve ırak'ta isyanlar çıkıyordu. "naptı lan bu devlet size!" deyip tuton şövalyelerimle beraber mancınık yolluyordum ben de. aslında o zamana gelmemin bir amacı da acaba oyunu yapanlar piçlik olsun diye nükleer bomba falan çıkarıyor mudur diye idi. çıkmıyor beyler. çok düzgün kral bir oyun total war, amacının dışına çıkarak oynadığım son oyun.

  • el kitabini yapmislar bunun. bugun goz attim biraz. tam o sirada yengem.
    " su biyiklarimi alsana, hos tuy muy bisey kalmicak yakinda ama..."
    dedi.
    " olsun daha gur cikcak saclarin, hem bak kedi kuyrugu gibi kalmis"
    dedim.
    " haftaya abinle birlikte kazitcaz saclarimizi..."
    dedi.

    bana bugun, yillik aglama kotami doldurtan tedavi sekli.

  • böyle tatlı su milliyetçiliği yapanlara da kıl oluyorum. yarın ülke karışsa oğlunu alıp ilk uçakla avrupa ya da amerika'ya gider. hiç boş yapmasın.

  • facebook'ta tesadüfen denk geldiğim güzel oluşum.

    kadıköy belediyesi'nin de izniyle kadıköy sokaklarında şu tarz güzel işlere imza atıyorlar.

    kendilerini de şöyle tanıtmışlar:

    ''yaklaşık 2 senedir üzerinde çalıştığımız ok’nin nihayet vücut buluyor olması kulübün kurucuları olarak bizleri çok mutlu ediyor. her birimiz kendi yoğun iş tempomuzun içinde zaman ayırdığımız ok projelerinin ilham vermesini ve bu kulübü kocaman bir dünyaya dönüştürmesini istiyoruz.

    biz yaratıcı, yenilikçi, üretmeye, onarmaya teşvik eden, kente, insanlara, hayvanlara kısacası çevreye uyumlu projeler üreten gönüllüler kulübüyüz. #onaranlarkulubu

    maker hareketi’nden ilham alarak; rekabet yerine paylaşımın, para yerine yeteneğin, yoğun ezber bilgi yerine deneyimin daha önemli olduğunu düşünüyoruz. bu yüzden kendimizi üreterek ifade ediyor çeşitli materyaller, teknolojiler kullanarak kentlerle, insanlarla, hayvanlarla, bitkilerle kısaca çevremiz ve çevremizdekilerle bir bütün olarak hareket ediyoruz.''

    ilgilenen arkadaşlar için facebook ve instagram hesaplarını da buraya bırakalım.

  • anadolu halkının pedofiliye uydurduğu bir başka kılıf. hangi geleneği kaldırsanız altından sapıkça bir sebep çıkıyor.