hesabın var mı? giriş yap

  • "özgürlük, karşınızdakinin duymak istemediği şeyin sizin söyleyebilmenizdir." sözünü söylemiş.
    kendisini manevi babam sayarım.

  • "kılıcdaroglu eksisozluk'te aniden yazar olarak, yazar olmak icin aylardır bekleyen binlerce caylagın hakkını yedi"

    sabah.

  • bütün italya'nın birbiriyle flört etmesi..

    ya da ben çok gerikafalı acayip bağnaz filan olduğum için bana öyle geldi..

    yaya geçidinden karşıya geçen kadına, otobüs şöförü yol verdi diye, teyze adama öpücük attı..
    bildiğin teyze, bildiğin otobüs şöförü ve bildiğin öpücük..

    süpermarket kasasında, kasiyer çocukla bi kadın 15 dakika gülüşe oynaşa fingirdeşe konuşurlarken, biz de arkasında 20 kişi ip gibi dizilip sıranın bize gelmesini bekledik.. kimse de sesini çıkarmadı.. ben de misafirim diye sesimi çıkarmadım..
    neden kimse sesini çıkartmadı peki?!
    çünkü sıra kime geldiyse o da kasiyer çocukla gülüştü.. fingirdeşti..

    makarna yemek için girdiğim self-servis bi lokantada, makarna tezgahının arkasındaki çocuğa "hangisini önerirsin?" dedim..
    "hiç biri senin kadar güzel değil :)" dedi..
    makarnamı aldım, okşanmış gururumla arkamı döndüm masaya gidicem, benden sonra gelen 110 kiloluk, 50 yaşlarında adama da aynısını söyledi..

    yani; otobüs şöförü teyzeye, teyze kasiyer çocuğa, kasiyer çocuk adama sonra hepsi uşağa..
    böyle bi ortam..
    aklım gitti bi haftada..

    bütün ülke ihtiraslı bi aşk yaşıyo valla..

  • henüz plastik maketler harici bir stadımız yokken yapılmış, güzel bir stad. henüz açılmamış bir stad ile kıyaslayıp "yanına bile yaklaşamaz" demek komik. zira biz türk telekom arena'ya yeni ısınmışken adamlar bu stadı yıkıp yerine daha modernini de yapabilir.

    bir takım problemleri olsa da, türkiye şartlarında güzel bir staddır. zamanında gıpta ile bakarken, şimdi dönüp bok atmak fazla abes.

  • iki yıldır almanyada yaşıyorum. buraya geldiğime hiçbir zaman pişman olmadım. büyük bir ailevi ya da sağlıksal problem yaşamadıkça da dönmeyi kesinlikle düşünmüyorum. neden mi:

    1. alım gücüm çok yüksek. maaşımın yüzde kırkını kiraya verdiğim halde çok rahat geçinip, lükslerime para ayırabiliyorum. temel yaşam için harcamanız gereken para az bir miktar. gerisi sizin gönlünüze kalmış. 50-100 euro'ya avrupa'da bir yere uçak bileti alıp bir iki gün kaçamak yapabiliyorum mesela. bu da bütçeme dikkat edersem toplamda 400-500 euro'ya patlıyor bana, ki bir ayda bu kadar para arttırabiliyorum. ya da yeni çıkan istediğim teknoloji ürününü bir bilemedin iki ay biriktirdiğim parayla alabiliyorum.

    2. alkol ve eğlence görece ucuz. haftasonu dışarı çıkıp lüks olmayan bir yerde bir şeyler atıştırıp içmeye gittiğim bir gece ortalama 50 - 70 euro'ya patlıyor bana. ne kadar içtiğinize bağlı olarak daha az para ödemeniz de mümkün. artık canınız nasıl istiyorsa. şehir benim için yeni olduğundan keşfedecek o kadar mekan var ki zaten her hafta başka bir yere gidiyorum.

    3. mesela lüks bir restorana gidince iki kişi 150 euro bırakmak koymuyor. özel bir şey yaptığınızın ve bunu yapacak gücünüzün olduğunu biliyorsunuz. içiniz rahat ve verdiğiniz paraya değiyor. çünkü genel olarak servis sektörü türkiye'den geride olsa da bu lüks restoranlarda değişiyor. son derece kaliteli hizmet ve lezzet alıyorsunuz. verdiğiniz paranın hanzo bir kebapçıya gitmediğini bilmeniz de içinizi rahatlatan başka nedenlerden.

    4. sevgilimi evine gönderirken yolda başına bir şey mi gelir, takip ederler mi, öldürürler mi, taksiye bindirsem taksici bir şey yapar mı diye endişelenmeme gerek yok. güvende olduğunu biliyorum. elbette güllük gülüstanlık değil burası da ancak türkiye'den çok daha güvenli olduğu kesin.

    5. iş yaşamımda yalaka olan bir lavuk benim önüme geçecek diye çekinmiyorum. burda işini yapana değer veriyorlar, işini yapmayan adamın gözünün yaşına bakmıyorlar. daha da önemlisi çalışmamın karşılığını alıyorum. çalıştığım ortamda hem maddi hem manevi olarak destekleniyorum.

    6. 30 gün yıllık tatilim var. tatilimi istediğim gibi değerlendirecek ekonomik özgürlüğe sahibim. vize derdim yok. canım sıkıldıkça istediğim yere basıp gidebiliyorum.

    7. gelecekte ekonomik kriz mi vurur, kur mu uçar gibi kaygılarım yok. burda olduğum sürece ekonomik güvende olduğumu biliyorum.

    ve daha birçokları.

    tabi ki olumsuz yanları da var. her şey mükemmel ve toz pembe değil. ancak dönmemi gerektirecek, beni bıktıracak kadar da büyük değil.

  • bundan birkaç hafta önce prof. huan liu’nun konferansına gittiğimde anlattığı, dikkatimi çeken bir durum vardı. şöyle ki, şu an sosyal medyalarda oluşan inanılmaz bir yığılma durumu söz konusu.

    kullanıcıların %1’ini içerik üreticileri, %10’unu arada sırada aktif olanlar (nadir de olsa resim paylaşımı yapanlar, birilerini beğenenler vs.), geri kalan %89’luk kısmı ise inaktif konumdakiler yani grafiğin kuyruk kısmında kalanlar oluşturuyormuş.

    instagram’ın asıl amacı da bu inaktif kitleyi bir şekilde yönlendirmek, paranın kazanıldığı ekip burası sonuçta. dolayısıyla, bu hareket de bu kitleye yönelik olabilir. yukarıda kanada’da yaşayan bir arkadaşın da belirttiği üzere bu yenilikle beraber bir çok kullanıcının üzerindeki baskı (peer pressure) kalkacaktır ve paylaşım, etkileşim sayıları artacaktır düşüncesindeyim. sonuçta hepimiz beğenilmek isteriz ama diğerlerinden daha az beğenilme korkusu ya da yeterince beğenilmeme telaşı üzerimizde ister istemez bir baskı yaratıyor ve belki de böyle platformların en önemli hedefi olan insan etkileşimini azaltıyor.

    eee bu adamlar da gerizekalı olmadığına göre bir bildikleri vardır diye düşünüyorum ben de :)

    unutmadan, if you don't pay the product, you are the product.