hesabın var mı? giriş yap

  • henry agard wallace (d. 7 ekim 1888, adair ili, iowa - ö. 18 kasım 1965, danbury, connecticut, abd), amerika birleşik devletleri'nin 33. başkan yardımcısı. 1930'lar boyunca yönetimin tartışmalara yol açan tarım siyasetini belirlemiş, ama dış ilişkiler konusundaki anlaşmazlıklar nedeniyle 1946'da demokratik parti'den kopmuştur.

    asıl mesleği tarım uzmanlığıydı. verimi yüksek tahıl türleriyle ilgili deneyleri, bitki genetiği alanında büyük ilerlemelere yol açtı. sonradan, bu deney sonuçlarını değerlendirdiği melez mısır üretiminden büyük para kazandı. 1933-40 arasında başkan franklin d. roosevelt'in hükümetinde tarım bakanı oldu. görevi sırasında tarım ürünü fiyatlarını yükseltmek ve istikrara kavuşturmak, toprağı korumak, ihtiyat depolamak ve üretimi denetlemek üzere çıkarılan new deal yasalarını (özellikle 1933 tarım kalkınma yasası'nı) hazırladı ve uyguladı.

    wallace, roosevelt'in üçüncü başkanlık döneminde başkan yardımcısı oldu. abd ıı. dünya savaşı'na girince etkili bir savaş ekonomisi danışmanı olarak özellikle ekonominin yönetiminde birçok yeni görev üstlendi. partinin özellikle güneyli üyelerden oluşan tutucu kanadı wallace'ın 1944'te yaniden aday gösterilmesine karşı çıktı. yerine harry s. truman geçti. wallace sonraki iki yıl boyunca ticaret bakanlığı görevinde bulundu. ama truman yönetiminin sovyetler birliği karşısında benimsediği sertlikten yana soğuk savaş politikasından gitgide daha çok rahatsız olmaya başladı ve istifa etti. 1946-47 yıllarında haftalık liberal the new republic dergisinin yayın yönetmeni oldu. daha sonra dergiden ayrıldı ve yeni kurulan sol eğilimli ilerici parti'nin kuruluş çalışmalarına katıldı. 1948 başkanlık seçimlerinde aday oldu; sscb'yle daha yakın işbirliği kurulmasını, tüm dış yardımları birleşmiş milletler'in yönetmesini ve silah indirimine gidilmesini savundu. seçimlerde 1 milyonu aşkın oy aldı; daha sonra ilerici parti'den ayrıldı.

    verimli bir yazar olan wallace'ın en önemli yapıtları arasında sixty million jobs (1945; altmış milyon iş), the century of the common man (1943; sıradan insanın yüzyılı), america must choose (1934; amerika seçimini yapmalı) ve the long look ahead (1960; uzağa bakış) sayılabilir. 1944 yılında alaska üzerinden rusya ve çin'e giderken kolyma ve diğer sovyet çalışma kamplarında bir kaç hafta kalmış ve anılarını soviet asia mission (1946) adlı kitapta yayınlamıştır.

    kaynak: vikipedi

    ayrıca kendisi hakkında bir yazı; http://www.newyorker.com/…ross?mbid=social_tablet_f

  • mezarlıktan korkmak saçma bir duygu değil, milyonlarca yıllık evrimsel süreçte atalarımızdan bize miras olarak kalmış bir hayatta kalma stratejisidir. tıpkı ağaçlarda uyudukları için rüyalarında yüksekten düşüp öldüğünü görerek uyanan atalarımızın yükseklik korkusu gibi, etraftaki tehlikeleri diğer vahşi hayvanlar gibi koku ve ses yoluyla algılayamayan ve hayatta kalması görme duyusunu en iyi şekilde kullanabilmesine bağlı atalarımızın ilkel yaşamlarından bize kalmış bir korkudur bu.

    sadece mezarlıklardan da korkmaz insanlar. ıssız ormanlardan, iyi ışıklandırılmamış sokaklardan, çevrenizde saklanmanın ve pusu kurmanın kolay olduğu her türlü alandan korkarlar. bundan kırk bin yıl önce tek bir yerleşim yerinin bile bulunmadığı, aslanlardan, kurtlardan, sırtlanlardan, çakallardan korunmak zorunda olduğunuz bir ortamda yaşadığınızı düşünün. eğer bu ortamda siz geceleri sağınızı solunuzu göremediğiniz yerlere gitmekten korkmuyorsanız büyük ihtimalle kurda kuşa yem olur ve neslinizi devam ettiremeden ölmüş olursunuz. bu durum yıllarca devam eder ve korkusuzlar kurda kuşa yem olurken temkinli olanlar hayatta kaldıkları için insan türünün bireylerinin geneli genetik olarak bu korkuyu taşıyan bireylerden oluşur. bunun kadın ya da erkek olmakla ilgisi de yoktur.

    sen erkeksin sen korkmuyorsun geceleri dolaşırken diyen bir sürü üniversiteli kız arkadaşım oldu. onlar için aşağıya bir şarkı bırakıyorum.

    https://www.youtube.com/…b_channel=ironmaiden-topic

    --- spoiler ---

    ı am a man who walks alone
    and when ı'm walking a dark road
    at night or strolling through the park
    when the light begins to change
    ı sometimes feel a little strange
    a little anxious when it's dark
    fear of the dark
    fear of the dark
    ı have a constant fear that something's always near
    fear of the dark
    fear of the dark
    ı have a phobia that someone's always there
    have you run your fingers down the wall
    and have you felt your neck skin crawl
    when you're searching for the light?
    sometimes when you're scared to take a look
    at the corner of the room
    you've sensed that something's watching you
    fear of the dark
    fear of the dark
    ı have a constant fear that something's always near
    fear of the dark
    fear of the dark
    have a phobia that someone's always there
    have you ever been alone at night
    thought you heard footsteps behind
    and turned around and no one's there?
    and as you quicken up your pace
    you find it hard to look again
    because you're sure there's someone there
    fear of the dark
    fear of the dark
    ı have a constant fear that something's always near
    fear of the dark
    fear of the dark
    have a phobia that someone's always there
    fear of the dark
    fear of the dark
    fear of the dark
    fear of the dark
    fear of the dark
    fear of the dark
    fear of the dark
    fear of the dark
    watching horror films the night before
    debating witches and folklore
    the unknown troubles on your mind
    maybe your mind is playing tricks
    you sense and suddenly eyes fix
    on dancing shadows from behind
    fear of the dark
    fear of the dark
    ı have a constant fear that something's always near
    fear of the dark
    fear of the dark
    have a phobia that someone's always there
    fear of the dark
    fear of the dark
    ı have a constant fear that something's always near
    fear of the dark
    fear of the dark
    have a phobia that someone's always there
    when ı'm walking a dark road
    ı am a man who walks alone
    --- spoiler ---

  • bugün akşam eve gidiyorum dolmuşta son yolcu bi bayan ve ben kaldık bende inmedim ,şöför ben ve kız dolmuş istikametinde dolanıp duruyoruz . şöförde durmadan dikizden tip tip bakıp duruyo dedim kesin kıza bi bok yapacak bu godoş. en son bana "yeğenim sen nerde inecektin" dedi. bende dayı sen hayırdır bi tek ben inmeyecem bayanda var ona neden sormuyorsun? dedim. adam bayan zaten benimle dedi kadına baktım gülüyo lann meğer karı yolluymuş benim inmemi bekliyolarmış, bende gavat gibi karıyı bekliyorum frown ifade simgesi dayı beni sağda indirrdi, eve fazladan 5km yürüdüm .:(((

  • buyuk bir sirketin ust duzey yoneticilerinden biri bir gun new york
    uzerinde balonla dolasmaya cikar. aksilik bu ya, pusulasini asagiya
    dusurur ve kaybolur. inmek icin uygun bir yer ararken bir gokdelenin
    tepesinde sigara icen bir adam gorur ve alcalir. "pardon. ben
    neredeyim acaba?" diye sorar. "yerden 500 feet yukseklikte bir balonun
    icindesin"der adam.
    yonetici sinirlenir: "sen muhendissin degil mi?" diye sorar.
    "evet." der adam. "nereden bildin?" "cunku basim belada ve sana bir
    soru soruyorum. verdigin cevap 100% dogru fakat hic bir isime yaramiyor."
    "sen de yoneticisin degil mi?" "evet sen nereden bildin?" "cunku
    yerden 500 feet yukseklikte bir balonun icinde kaybolmussun. pusulan yok,
    berbat durumdasin. fakat bu simdi benim sucum oldu."

  • basitçe türkiye'nin sanayileşmesinin avrupa'ya kıyasla çok geç başlamış olmasıdır sebebi.

    avrupa'da 1800'lerde başlamıştır işçi sınıfının ortaya çıkışı. türkiye'de ise sanayileşme ve köyden kente göç 1960'larda başlamıştır. bu geç kalmanın sebebi, geçmişten gelen sermaye sahibi bir elitin olmayışına veya mevcut elitin sanayileşme ile alakasız olmasına bağlanabilir. malumunuz her rejim kendi elitini yaratır. cumhuriyet devrimiyle beraber yeni elitlerin palazlanması, sanayileşmesi ve sanayileşen toplumun işçi ihtiyacı 1960'ları bulmuştur. dikkat ederseniz koç ve sabancı'nın holding haline geldiği ve büyüdüğü tarihler 1960'lardır.

    70'lerde büyüyen işçi sınıfı sendikalaşmaya ve sol fraksiyonlar yaratmaya başlar türkiye'de. sonu malumunuz 12 eylül darbesi olacak olan kanlı süreç ile sendikacılık ve işçi sınıfının örgütlenmesi yok olur.

    bu noktadan sonra türkiye'de özal dönemi başlar. bu dönem insanların sınıf atlaması ve alt sınıfın neoliberal mantıkla başarısız ve hor görülmesi olarak geçen bir süreçtir. köyden kente göçmüş milyonlar artık örgütlenmek şöyle dursun, birbirinin üstüne basarak tırmanma yarışına girmişlerdir. gerek üçkağıtçılıkla, gerek okuyarak olsun herkesin tek derdi içinde bulunduğu berbat sınıftan yukarı çıkmak olmuştur. özal öncesinde işçiler örgütlenip haklarını ararlarken, özal sonrası dönemde işçiler voliyi vurup geride bıraktıkları işçileri sömürmenin yolunu arar olmuştur.

    devlet mantığı da bizzat bu yönde şekillenmiştir. gecekondulara tapu verilmesi, 40 yaşında emekliler türetilmesi, taşeronculuğun ortaya çıkması, sendikaların işverenlerin kontrolüne geçmesi, rüşvetin ve yozlaşmanın yükselişi, memurluğun avanta iş haline gelmesi* tüm bunlar türkiye'de işçi sınıfının üstüne daha çok yük bindirmiştir. keza masabaşı iş kavramı, beyaz yaka kavramı hep bu dönemlerde şekillenmiştir. artık kızlar işçi sınıfından erkeklere bakmaz olmuştur. meslek liseleri başarısız öğrencilerin eline diploma tutuşturulan gereksiz kurumlar haline gelmiştir. 90'lar nesline motor meslek lisesi denilince kafasında oluşan resmi sorun. herkes üniversiteye girmek ve beyaz yaka olmak istemektedir artık.

    bu sürecin bokunun çıktığı yıllar da akp'nin mantar gibi üniversite dikip rantını yediği yıllar olmuştur. artık işçi sınıfı tamamen sistemin çarkları arasında ezilmiştir. hepsi iktidara muhtaç, cahil, çaresiz hale getirilmiştir. haliyle türk milleti köylü bırakılmıştır.

    işçi sınıfının kalkınamayışı ve sanayinin de işçi sınıfının bu cehaleti ve garibanlığından istifade etmesi nedeniyle türkiye'de yüksek teknoloji yerine inşaat gelişmiştir. artık türk sermayesi bu vasıfsız işçilerin sömürülmesine dayanan bir sistemle varlığını sürdürür.

    ingiltere'de, almanya'da, fransa'da ve iskandinav ülkelerinde işçi sınıfı çok daha örgütlüdür. bu insanların ekseriyetle anne babaları da işçidir, onların anne babaları da. işçi olmak kötü bir şey değildir buralarda. babam çöpçü diyen çocuğun yüzü kızarmaz. ve evet bu insanlar işçi sınıfıdır, köylü değildir. bizde işçi sınıfı köylüden devşirmedir. bugün şu entry'yi okuyanların iddia ediyorum %80'inin anne babası veya dedesi nenesi köyden göçmüştür. bizde şehirleşme ve işçi sınıfının kökleri çok derin değildir. zaten üstümüze yapışan bu köylülüğün sebebi de budur.

    ben mezar kazdığım, çim biçtiğim dönemde isveç'te çok utanıyordum kendimden. sonrasında farkettim ki aslında ben bu işleri yapmasam kim yapacaktı? insanlar bana bakınca acımıyordu, iğrenmiyordu. daha çok müteşekkirlerdi çünkü toplumun bir parçasıydım. elime de 1800 euro para geçiyordu az değil isveç için bile yeterli bir paraydı. türkiye'de amele olduğunuzda size boka bakar gibi bakarlar, bunu çok yaşadım yazları çalıştığım elektrikçide. verdikleri para da karın tokluğudur.

    tüm bu işçilik, köylülük, şehirleşme vs birbiriyle ilintilidir. türkiye'nin çomarland olma sebepleri de buraya dayanır.