ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
abisinin eşini başka bir adamla yakalayan eleman
-
olay hiçte sandığınız gibi aldatma olayı değil.
tam bir şebeke meselesi. urfa'da yaşanmış bir olay ve organize bir dolandırıcılık durumu. bu şekilde basılan adam korkutuluyor. "para vermezsen videoyu abime atarım" diye korkutulan adamdan yüklü miktarlarda para alınıyor. kadın da işin içinde yani.
danla bilic'in ekşi sözlük ofisten fotoğraf atması
-
(bkz: danla bilic kim amk)
etiyopya kahvesi
-
tadı baharatlı otsu bir karaktere sahip kahvedir.
ikibin yıllık etiyopya efsanesine göre bir çoban arazide keçilerini otlatırken keçilerin ağaçtan düşen kırmızı meyveleri yemeleri sonucu keşfedilmiş. aynı efsaneye göre keçiler bu meyveleri yedikten sonra enerji patlaması yaşayıp hoplayıp zıplamaya, birbirleriyle dans etmeye başlamışlar. bunu gören çobanın da o kırmızı meyveleri yedikten sonra keçilerin dansına katıldığı belirtilerek kafeinin etkileri vurgulanır.
gerçi bu efsaneyi genel tüm kahve hikayelerine uyarlayanlar da olmuştur ama orjinalinin etiyopya efsanesi olduğu belirtilir.
uzmanlar etiyopya’daki ormanlarda yabanı ağaçların azaldığını, kahve toplamanın hala yıllar önceki gibi eski usul elle yapıldığını, günümüzde o ortamlar için hala yeni teknik geliştirilmediğini belirtmişler.
elbette dünyada 60- 80 ülkeden fazla belirli bölgelerde kahve toplama işi modern yöntemlerle yapılmasına rağmen etiyopya’nın bazı bölgelerinde hala eski yöntem devam ediyormuş.
etiyopya kahvesini diğer kahvelerden ayıran aroması ve tadı farklı. hafif dumanlı sigara veya yakılmış bitki tadında olan kahve cinsleri vardır. ( etiyopya'nın volkanik yüksek topraklarında kavrulan kahve çekirdeklerinin bu kahveye bergamut ve baharat tadı verdiği çok severek içtiğim kahve firması zoega'nın kahve paketinde yazar.)
bu kahvenin kırmızı soğan marmelatı ile iyi gittiği söyleniyor. soğan marmelatı olur mu demeyin ? bu marmelat isveçlilerin noel yemeklerinde yapılır. basit bir tarifle yapılan marmelat ekmek peynir ve diğer tuzlu besinlerle acı bir etkileşime girerek ağızda otsu bir tat bırakır. konumuz etiyopya kahvesi olduğundan konunun dağılmaması için buraya kırmızı soğan marmelat tarifini yazmıyorum. ilgilenen olursa yeşillendirerek tarifin türkçesini gönderirim.sade içiyorum ama genelde tiramisu, crème brulé, sorbet och pannacotta ,çikolata ile birlikte içimi öneriliyor.
edit: koyun değil keçi olacakmış. düzelttim. uyarısı için yazar zelyot’a teşekkürler.
volvo xc60 ve kartal'ın yaptığı kaza
-
büyük bir olay anlatırsın ama bazı insanlar hiç tepki vermez ya işte öyle bir kaza.
volvo bey insan bi tepki verir, en azından farını kır arkadaşım. şahin bey pert olmuş sizdeki bu vurdumduymazlık nedir?
debe editi:
(bkz: haydi birbirimize imzalı kitap hediye edelim)
bim'de hissedilen nihilizm duygusu
-
bim'den içeri girildiğinde insanın dört bir yanını saran kocaman bir boşvermişliğin, zihnin en ücra noktalarına sirayet eden o anlamsız hiçliğin tüm bedendeki tezahürüdür. evet, gözyaşartıcı bir gerçek bu anlamsızlık. o gelişigüzel sıralanmış, ilk bakışta reçel mi yoksa otlu peynir mi olduğu anlaşılmayan ürünlerin arasından geçerken, sağa sola atılmış kolilere basa çarpa ilerlerken hissedilir. çalışanların o android görüntüsünü izlerken sorgularsınız hayatı. neden allah'ım, neden!!? diye isyan edersiniz ama artık çok geçtir her şey için. bim'in sarmalları arasında yok olmaya, hiçliğin içine doğru yol almaya başlamışsınızdır çoktan. çok geç. evet. çok. geç.
kardeşin ölmesi
-
aradan geçen 11 yıl 4 saat saat sonra bile tazecik, dumanı tütebilen acı.
yaşanan ilk acıysa ve anneler günü ise o gün, inanası gelmez hiç insanın. çok küçüktür bir de. daha yeni okumayı sökmüş, yakasına kızarmış elmayı takalı henüz bir ay olmuştur. ilk dönemdeki süper notlar erkenden ''sınıf geçme hediyesi'' isteme cesareti vermiştir ona. baba; oğlum ne isterse alırım deyince o da bisiklet istemiştir. tam istediği gibi oğlunu mutlu eden babanın tek şartı vardır ama. ''okullar kapanınca bineceksin''. peki denir babaya ama kendi kendini yer tabi kardeş.
anneler günü sabahında ablanın reddetmesine karşı saatlerce yalvarır ''ablacım sadece 10 dakika, nolur babama söyleme ama'' diye. abla da dayanamaz, kıyamaz. verir bisikleti. o sayılı dakikanın yarısı olmadan kapı çalar. komşu kardeşin bisikletten düştüğünü söyler, çok sakin karşılanır, olabilir gibi. yerde yatan, üzeri örtülü biri vardır. var ama onun ayağındaki kardeşin ayakkabısı değil, bisiklette onun bisikleti değildir ki o benim kardeşim olsun. değil işte, hiç birşey onun değil ama bir anda oracıkta beliren babanın yürekten kopan çığlığı herşeyi özetler sana. üzeri örtülü o... canım kardeşim.
ilk anda anlamazsın. aklın harçlığıyla anneler günü hediyesi almak için para biriktirmiş, süt dişi yeni çıkmış küçüçük kardeştedir. ama o nerde o... o merhametli minik yürek annesi olmadığı için üzüldüğü, zinciri pastan dönemeyen biskleti, ayağındaki ayakkabısı yırtık, 'benim bisikletim öyle değil, sen hep binersin, biraz giyeyim mi ayakkabını, veririm inince diyen sinif arkadaşıyla karşılaşır. ve sen bunları o gittikten yılar sonra, liseyede okuyan, hala ayakkabıyı saklayan o arkadaştan öğrenirsin. ölmek mi, öldürmek mi arasında sıkışırsın işte o zaman.
yaşıtları üniversite tercihleri hakkında danışmak için abla bilip yanına geldiklerinde ise şakağındaki o şey boğazına dizer hayatını. 19 unda gözleri parlayan genç flörtlerinden bahsederken sen, gitmeden bir gün önce hasta olur diye dondurma almadığın, gözünün yaşına kıyamayıp bisikleti verdiğin, on dakika sonra gelecek olan canini düşünürsün. düşünmek istemediğin tek şey ellerinle üstüne toprak ettiğin kardeşinin kanina, canina biçilen paranin hesabina yatirilmak istenmesidir.
o anda yüreğinde binlerce mum birden yanar. her gün birisi söner. ama birtanesi hiç sönmez. yediğin lokmanın yarısı acı geçer boğazından. keşkelerle yıllar geçer. suçluluk şakağına dayalıdır hep. kulağındaki onlarca küpe olmuş şey tek karındır. aci çok şey öğretmiştir. dost, düşman ayirmak kolaylaşmiştir sanki. bayramlar mezarlikta başlar, anneler günü karalar günü olur, takvimlerde doğum günü hep kirmiziya boyanir.
yazarken yutkunmayi bile çok gören, ekran bozuldu mu ne, neden bu kadar bulanik dedirten bu aci, yarinki anneler gününü minicik bedenini toprağa koyduğu evladinin mezari başinda geçirecek annemin, babamin asla okumasini istemediğim şeyleri yazdirdi bana. hayat sadece acı değil ama. tadıdan yenmeyen şeyler de var. yüreğe ağir gelen bu duygudan siyrilmamin tek sebebi, anneme tapma nedenim, canimi istese düşünmeden vereceğim bir tanecik meleğimdir.
o meleğin yazdırdıkları içinse (bkz: ablalarin kardeş sevgisi/@nunuca)
neden pahalı olduğu anlaşılamayan şeyler
-
kapadokya'daki balona biniş ücretinin 175 euro(500 lira) olması. neden bu kadar pahalı anlam veremem. rusya'ya aktarmasiz direkt ucak bileti gidis donus 427 lirayken bu neyin artistligi.
iftiralar olmasaydı ak partiyle ay'a bile çıkardık
-
(bkz: yenge de maşallah ne içiyor)
elleri arkada birleştirip yürümek
-
bu şekilde yürümeyi seviyorum. hem vücut daha dik oluyor hem de sırt ve boyun ağrılarıma iyi geliyor. lakin ne vakit bu şekilde yürüsem, bu şekilde yürüdüğümü gören kadınların bana bakmayacağını düşünüp ellerimi çözecek gibi oluyorum. hemen sonra normalde de bakmadıkları aklıma gelince bu fikrimden hemen vazcayıyor kaldığım yerden devam ediyorum.
fenerbahçe'nin 7-1 olunca skora gs amblemi koyması
-
ezikbahce'nin baska bir ezikligine tanik oldugumuz eylem.
mansur yavaş'ın köylü gibi giyinmesi
-
adam köylü zaten. doğma büyüme beypazarlı. para ve mevki bozmuyor adamı. imelihin gözlüğü fiyatına 3 takım elbise düzer. dekatlon marka spor ayakkabı giyen adam harama el uzatmaz.