hesabın var mı? giriş yap

  • kedim yavrusunu erken doğurdu çünkü kendisi de bir çocuktu doğum yaptığında. 4-5 aylıkken hamile kaldı ve tam gelişemediği için doğuramadı. gecenin bir yarısında doğum yaptığı için veterinere de gidemedik. aldım kucağıma başını seve seve doğurmasına yardımcı oldum, ılık suyla temizledim hep üşümesin diye. 2 yavru doğurdu birisi öldü, diğeri de tam gelişemediği için ellerimle besledim yavrusunu. çocuğum olsa bu kadar ilgilenirdim. ben kendime neden baba demeyim ? o benim evladım gibi çünkü.

    edit: nohut ve kızı angel :)

    yerim sizi

    edit: güncel halleri :)

    yerim sizi

    edit : maalesef ikisi de melek oldu.

  • 1 - resim galerisi'ni tartışmadan önce, esher'den konuşalım

    escher'in 1956'da yaptığı, ve, taş baskısı tekniğiyle çoğaltılmış olan 'resim galerisi' resim galerisinin ilk varyasyonuisimli eseri hakkında konuşmadan önce, sanatçıya dair ufak bazı hatırlatmalar yapacağım.

    hollandalı bir grafik sanatçısı, illüstratör ve ressam olan maurits cornelis escher, ya da, o çok popüler olan inisiyaliyle mce (1898 – 1972) mimarlık ve dekoratif sanatlar eğitimi aldı. 1937'de bazı çalışmalarını paylaştığı kardeşi berend'in teşvikiyle matematiğe yöneldi. perspektif, simetri, topoloji ve uzay geometrisi gibi disiplinlerde derinleşen sanatçı, kendisi matematikle beslenirken, matematikçileri de etkiledi ve besledi.

    'imkânsız üçgen'in de arasında olduğu bazı eserlerinin, başta roger penrose olmak üzere, çok sayıda matematikçi için yoğun bir heyecan, ilgi ve ilham kaynağı olduğunu biliyoruz.

    2 - escher, bir grafik sanatçıdan fazla bir şeydir

    escher, bir grafik sanatçıdan çok daha fazlasıdır. zirâ, onun eserlerinin ima, işaret ve nispet ettiği anlam uzaylarından yola çıkarak; bir çok ekolüyle felsefenin; başta grafik sanatlar ve müzik olma üzere sanatın; insana vaat ettiği kişisel kurtuluş (selâmet) yollarıyla her tandansdan teolojinin; fiziğin (insani gözlem ve deneyimlemenin) henüz dokularına sızamadığı 'fizik ötesi'ne düşen o meçhul aleme dair konuşmayı deneyen metafiziğin; pür matematiksel olan (soyut-uygulamasız-teorik) fiziğin; sadece 4 boyutlu einstein uzay-zaman sürekliliğinin değil, 11 boyutlu sicim teorisinin, ve, onun bir level üstünden konuşan 'm-teorisi'nin teklif ettiği kozmolojiler ve kozmogonilerin içerdiği paralel, ya da, iç içe evrenlerin; perspektif, uzay geometrisi, simetri ve topolojinin başını çektiği alt kırılımlarıyla matematiğin ve nihayet mantığın derin dip sularında ilerlemek, oradan da sonsuzluk(lar), paradokslar, perspektifin görsel algıya kazandırdığı zenginlikler, boyutlar, imkânsız boyutlar, imkânsız nesneler, kendi kendine göndermeli çevrimler / döngüler / dolaşıklıklar, en genel anlamda imkânlar ve imkânsızlıklar hakkında kapsamlı, kuşatıcı ve verimli tartışmalar yapmak mümkündür.

    3 - resim galerisi'nin iki farklı varyasyonu arasındaki fark nedir?

    yukarıdaki resmin bir de şu versiyonunu yapmıştır escher resim galerisi'nin ikinci varyasyonu

    bir kompozisyonun iki farklı versiyonu (varyasyon) şeklindeki bu iki resim galerisi tablosu arasındaki çok küçük bir farklılık vardır.

    ilkinde, genç adamın ve ona bakan penceredeki kadının bakış açıları resmin merkezindeki bir odak noktasında kesişmekte, ve, tam orada, resmin merkezinde (ortasında, ağırlık merkezinde), bu iki farklı algının bir nokta etrafında sarmal oluşturduğu, düğümlendiği resmedilmektedir.

    resim galerisi'nin daha çok tanınan ve bilinen ikinci versiyonunda ise, genç adamla ona bakan kadının bakış açılarının bir nokta etrafında sarmallaşarak düğüm oluşturduğu odak noktasında (orta nokta, merkez noktası, ağırlık merkezi), daire biçiminde beyaz bir leke ve onun tam göbeğinde de ressamın mce biçimindeki alâmet-i farikası, inisiyali yer almaktadır.

    4 - resim galerisi kompozisyonu, izleyicisine hangi hikâyeyi anlatmaktadır?

    limana nazır, ve, denize (rıhtıma) birkaç metre mesafede olan, zemin hariç, 3 katlı köşe bir binanın ilk katının penceresinden bir kadın limana (ufka) doğru bakıyor. genç bir erkek, bize sırtını dönmüş, bir resim galerisindeki bir resme (tabloya) bakıyor. genç erkeğin, duruşu yüzünden, hem sırtını, hem de sağ cephesinin bir kısmını görebiliyoruz.

    genç erkeğin baktığı tabloda denizde bir gemi, bir kayık, rıhtım, rıhtım boyunca dizilmiş üç ve daha fazla katlı binalar, rıhtımda birkaç kişi, limana bakan kadının ilk katında oturduğu binanın zemin katında yer alan bir resim galerisi, o galeride, sırtı bize dönük olarak duran ve bir tabloya bakan genç bir adam; genç adamın baktığı tabloda denizde bir gemi, bir kayık, rıhtım, rıhtım boyunca dizilmiş üç ve daha fazla katlı binalar, rıhtımda birkaç kişi, limana bakan kadının ilk katında oturduğu binanın zemin katında yer alan bir resim galerisi, o galeride, sırtı bize dönük olarak duran ve bir tabloya bakan genç bir adam; genç adamın baktığı tabloda denizde bir gemi, bir kayık, rıhtım, rıhtım boyunca dizilmiş üç ve daha fazla katlı binalar, rıhtımda birkaç kişi, limana bakan kadının ilk katında oturduğu binanın zemin katında yer alan bir resim galerisi, o galeride, sırtı bize dönük olarak duran ve bir tabloya bakan genç bir adam; genç adamın baktığı tabloda ............o ne, sonsuz çevrime girdik yâhû!

    yukarıdaki sonsuz çevrimi kırıp, döngüden dışarı çıkmaya çalışalım. bu durumda, tablonun anlattığı hikâyeye dair şunları da söyleyebiliriz: 'genç adam, galeride baktığı tabloda aynı zamanda kendisine bakan kendisini de görüyor'. tablo galerinin içindedir, galeri de tablonun içinde!

    5 - bu tablo sözel paradoksun görsel halidir!

    evet, resim sergisi tablosu, 'kendi kendisine gönderme yapan', 'kendisiyle konuşan', 'kendisine dair konuşan' iddiaların neden olduğu sözel paradoksun görsel boyuta taşınmış halidir. 'ben yalancıyım', 'sonraki cümle yanlıştır; önceki cümle doğrudur' türünden 'kendine göndermeli ifadeler' nasıl bizi 'sonsuz bir çevrim'e sokarak, ifadenin doğru mu, yoksa yanlış mı olduğuna karar vermemizi engelliyorsa; 'resim sergisi' tablosu da, bu sözel paradoksların harekete geçirdiği dinamiklerin görsel mütekabillerini tetiklemekte, ve, bu suretle de 'kendisine referans verdiği', 'kendisiyle konuştuğu', 'kendisine dair konuştuğu' için, izleyeni sonsuz bir döngüye sokarak görsel bir paradoks oluşturmaktadır.

    işte bu yüzden de, resim sergisi tablosunda genç adamın ve kadının nereye baktıklarını hem söyleyebiliyoruz, hem de söyleyemiyoruz! diğer bir deyişle, bunlar hem birbirlerine, ve, hem de kendilerine bakmakta; ya da, birbirlerine bakarken aslında kendilerine bakmaktadırlar.

    'sonraki cümle doğrudur; önceki cümle yanlıştır'ın görsel versiyonu ile karşı karşıya olduğumuz ortadadır.

    bu yazı ile ilgilenenler, şunları da sevecekler: 1 - resim galerisi tablosu hakkında enteresan bir bakış açısı için bknz. http://escherdroste.math.leidenuniv.nl/…?menu=intro
    2 - 'kendi kendisiyle konuşan', 'kendisine dair konuşan', 'kendisine referans veren' antitelerin neden olduğu sonsuz döngüler ve paradokslarla ilgili olarak bknz. [http://en.wikipedia.org/wiki/gödel,_escher,_bach http://en.wikipedia.org/wiki/gödel,_escher,_bach], ve, bknz. 'gödel, escher, bach: bir ebedi gökçe belik, lewis carroll'un izinde zihinlere ve makinelere dair metaforik bir füg'; douglas r. hofstafter. kabalcı yayınevi, istanbul, 2001.
    3 - escher'in resmi sitesi: esher'in resmi sitesi
    4 - escher müzesi: esher müzesi

  • sen büyük evsahibi, rulo yapmalik dergi editoru, terlik fabrikatoru saim bey. sen mi büyüksün? hayır ben büyüğüm, ben, yaşar usta. sen benim yanımda bir hiçsin, anlıyor musun. larvalarima, yumurtalarima hiç birşey yapamayacaksın. zehirleyemeceksin, ezemeyeceksin, mağlup edemeyeceksin bizi. çünkü biz birbirimize feromonlarla bağlıyız. biz bir aileyiz. bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun? dokunma artık kolonime. dokunma yavrularima. eğer onların antenine zarar gelirse ben, ömründe bir karıncayı bile yememis olan ben, yaşar usta, hiç düşünmeden ucar sen uyurken agzina girerim. girerim ve gotunden cikana kadar da dönüp arkama bakmam bile.

  • abim vardı benim . bu ilaçla sigarayı bıraktı. 2 sene sonra bana tavsiye etti . ben de bıraktım. bıraktığımın 6. ayında abim öldü. halbuki senesi dolunca bana istediğim bir şeyi alacaktı.
    daha duygusal ve şiirsel yazabilirdim de . bu kadarını yazarken bile ağlıyorum. sadece ona söz verdiğim için ölümünün yıkımı bile bana sigara içiremedi. biz kazandık abi.
    not: hayat akıyor su gibi ölümün üzerinden 4 sene geçmiş bitmiş. daha ne sınavlardan geçtim , ne keyifli anlar yaşadım ama sözümden hiç dönmedim .özledim be abi...

  • lafı uzatmadan bence bir filme konu olması gereken gerçek bir hikayeyle kıssadan hisse verecem:

    sene ben diyeyim 1942, siz deyin 43. ikinci dünya savaşı yılları. müttefikler libya, mısır ve suriye'den kaldırdıkları b24 bombardıman uçaklarıyla, nazilerin romanya'daki petrol rafinerilerini bombalamaya gidiyolar.

    saldırı sırasında birçok uçak düşürülüyor. bir kısmının izlenen rota gereği geri dönecek yakıtı yok. az bir kısmı mecbur tarafsız türkiye hava sahasına kaçıyor. bunlardan 3 tanesi ankara'ya inmeyi başarıyor, biri adapazarı'nda bir tarlaya sert iniş yapıyor.

    tarafsızlık ilkesi gereği uçaklara el koyup, 80 civarı mürettebatı enterne ediyoruz. o zamanki hükümetin girişimleriyle abd uçakları bize vermeyi ve ayrıca 5-6 adet abd'li mürettebatı da türk havacılarını eğitmek üzere görevlendirmeyi kabul ediyor.

    daha sonra bu abd'li mürettebat uçakları eğitim ayağına tamir ediyor, içinde yakıt olup hasarlı olan bir uçaktan, hasarsız olup fakat yakıtı biten bir uçağa aktarım yapıp diğer bir takım mürettebatla birlikte kıbrıs'a kaçıyorlar. bir b 10 kaldırıp kovalıyoruz, ama umutsuz vaka, yakalamasına imkan yok*daha sonra hükümetin girişimleriyle uçak türkiye'ye iade ediliyor.

    şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere. kaçan pilotlardan biri, on yıllar sonra hatıratında türkiye'de enterne edildiği günleri şöyle anlatıyor:

    "hiçbir şeyleri yoktu, çok fakirlerdi. açlıktan hepimiz zayıflamıştık, kaçmaktan başka çare kalmamıştı. yiyececek olarak bulabildiğimiz çoğu şey berbattı. bunun tek istisnası, sıcak pide arası beyaz peynirdi."

    2. dünya savaşı yokluk yıllarında esirlerine beyaz peynir yediren türkiye'den, ekonominin anasını silkip, milleti peynir alamaz hale getirip, bir de üstüne utanmadan borazan militan yayın organlarından "aman ha yemeyin.. zararlı" şeklinde alçakça propaganda yapmaya kalkışan türkiye'ye...

    emeği geçenlerin kimler olduğunu hepiniz biliyorsunuz.

    edit: sıcak pide taşfırın ekmeği olacak, beyaz peynir de keçi tulumu. hikaye de tabii ki sözlüğün efsanelerinden olan anglachelm'e aitmiş. onun entrysi olduğunu unutmuşum, ama hikayenin kendisi unutulmayacak kadar iyi:

    https://seyler.eksisozluk.com/…cen-film-gibi-hikaye

  • güzel bir konuya değinilen başlık.

    en büyük problemimiz disiplinsizlik. unutulmamalıdır ki içimizdeki heves disiplinle beraber sürekli bir motivasyona dönüşür. sıkılmak ve yorulmak engel değil, bu sürecin en tabii parçalarıdır. bunu kabullenerek uzun soluklu gelişim gösterebilir insan. (bkz: comfort zone) ‘dan çıkmayan insansa en rahat yerden izler hayatı. kısa vadedeki o huzur ilüzyonu bir kısır döngüye evrilir ve uzun vadede mutsuzluğa ve tatminsizliğe yol açar. hiçbir şey yapmıyorken çok şeyi kaçırma psikolojisi de tehlikelidir. bazen bir şeye odaklanmayı engeller. her yerde olmak hiçbir yerde olmamaktır aynı zamanda. psikolojik olarak söz geçiremediğiniz zaman motivasyonunuza fiziksel olarak meydan okumaya başlayın. bir süre sonra ortak noktada birleşeceklerdir zaten.