hesabın var mı? giriş yap

  • ya ilkokul çağındaydım, ya da öncesinde.. o sıralar işte, tv'de bir çizgi film vardı. hiçbir şeyini hatırlamıyorum çizgi filmin, bir sahnesi hariç. bir yerinde küçük bir çocuk, koalalardan bahsediyordu, artık koala mı görmüştü neydi bilmiyorum, onu dinleyen yetişkinler de şey diyordu "ama küçük hanım, koalaların nesli yıllar önce tükendi".

    bu sahneyi hatırlıyor olmamın sebebi, tahmin edersiniz ki aslında koalaların neslinin tükenmemiş olması. tv'de ilk defa koala gördüğümde şaşırmış, "koalaların nesli tükenmemiş miydi ya" demiştim. hatta büyük olasılıkla ilk gördüğüm anda kafamda yer etmiş bu "nesli tükendi" bilgisi galip gelmiş, kanlı canlı bir koalayı görmüş olmama rağmen koalaların artık yaşamıyor olduğunu düşünmeye devam etmiştim.

    daha sonra yine gördüğümde yine şaşırmıştım. seyrettiğim çizgi filmin gelecekte geçen bir hikayeyi anlattığı, ve o hayali gelecekte koalaların neslinin tükenmiş olduğunu sonradan çözdüm tabi ama koala gördükçe şaşırmaya devam ettim sürekli. peki bu şaşırmam ne kadar sürdü dersiniz..

    şu an 39 yaşıma geldim, hala her koala gördüğüm, her koala lafı duyduğumda aklıma hep o çizgi film ve o sayede edindiğim "nesilleri tükendi" bilgisi gelir. otuz sene geçti aradan ve hala taaaaaaaaaa o gün aklıma girmiş bilgiyi tamamen silemedim. ilk yıllarda daha şiddetliydi bu, sanki reddedersem bütün kabullerimin sarsılacağı bir bilgiydi bu ve beynim direnç gösteriyordu bu yeni bilgiye.

    koalaların yaşayıp yaşamadığı bilgisi dini inanç değil, ideoloji değil, hayatını şekillendirmek için temel aldığın ve onun üstüne kat çıktığın bir bilgi değil.. ama otuz sene önce tek bir sahne, hepi topu birkaç saniye sürmüş bir çizgi film anısı beni otuz senedir kovalar durur. bunu bağlayacağım yere gelelim şimdi..

    birkaç saniye, ya da tek bir sahneyle değil, çocukken sürekli olarak, defalarca, tekrar tekrar kafanıza kakılmış bilgileri düşünün. dini inançlarınızı, ilkokul tarih/türkçe/sosyal bilgiler kitaplarınızda her sayfada sizi, sizden kabul ettikleriniz dışında sayılan bütün insanlara düşman etmeye şartlayan, dört başı mamur bir ırkçı yaratmaya çalışan fikirleri düşünün. duyduğunuz ezanların sayısını, kafirleri öbür dünyada nelerin beklediğini, milli kahraman/önderlerinizin ne kadar muhteşem insanlar olup, her şeyinizi onlara borçlu olduğunuzu, bayrağınızı bayrak yapanın kan olduğunun kaç defa tekrar edildiğini ve bilumum ırkçı/dinci hezeyanları.

    bazen rastlıyorum, bugün savunduğunuz fikirleri "evet tamam küçükken empoze etmiş olabilirler ama zaten doğru fikirler bunlar, şu an gelişmiş zihnimle tekrar değerlendirdiğimde iyi ki öğretmişler diyorum" diyenler çıkıyor. o zaman soruyorum işte,

    otuz sene önce bir çizgi filmde "koalaların nesli tükendi" lafını duydum diye yıllarca, defalarca tersinin kanıtı önüme çıktığı halde bu yeni bilgiyi kabul etmeye zorlandı benim zihnim, siz gerçekten bugünkü aklınızın saf ve bozulmamış olduğuna emin misiniz.. yıllarca beyninize enjekte edilmiş bütün o hezeyanların, tersine dair kanıtları gözünüze sunulduğunda ağzınızdan çıkan "sütü bozuk, vatan haini, terörist vs" laflarının altında gerçekten de böyle dediklerinizin böyle olması mı yatıyor, yoksa aslında sadece beyniniz yeni bilgiye karşı direnç mi gösteriyor.

    insan vücudundaki kusurlara girer mi bu bilmiyorum. sonuçta bilgiyi depolama şeklimiz de fizyolojimiz dahilinde olduğuna göre girer diyelim. çocukken öğretilen (ki ona beyin yıkama deniyor) bilgileri yıllarca inkar edemeyen, yanlış olsa bile sıkı sıkı sarılan basit bir canlıyız biz.

    ve bunları yazdığım yer artık sadece bu insanlarla dolu. hepimiz child abuse kurbanlarıyız aslında. n'apalım.. bunu mümkün kılan bir türüz biz.

  • buharin kesfi, kimyanin kullanim sahalari ve elektrigin inkar edilemez gucu, komur ve petrolun urettigi enerji ile degismek zorunda olan dunya gidisati ile ilgili olaylardir. on planda insan gucunu azaltan sanayilesme yeni toplum sorunlarini dogurmus sehirlere ve sanayi merkezlerine akin eden insanlari o zamana degin alisilmadik zor, mesakkatli bir tempo icine itmistir. gecim derdindeki aile tum fertleriyle 18 saate varan calisma mecburiyetinde birakildigi icin olumler cogalmis, henuz duzene girmemis isci haklarinin olmayisi, en yok edici darbelerini cocuk iscilerin uzerine indirmistir.

    havalandirma sartlarinin elverissiz oldugu fabrikalarda, yun, pamuk, toz, gibi maddelerin insan sagligina verdigi zararla mill fever denilen sanayi hastaligi insanlari telef etmis ve tuberkuloz salgin hale gelerek insanlari kirip gecirmistir.

    bu arada kucuk toprak sahipleri, sanayi gucu karsinda yok olurken, devlesmeye yuz tutmus sirketlerin ham madde kaynagini teskil eden diger kitalarda hakimiyet kurma ihtiyacini dogurmustu. bu nedenle bati avrupa sanayi ile yukselirken, somurgecilik had safhaya gelmis, dunya devletleri arasinda dengesizlik baslamisti. sanayinin gelismesiyle bati avrupada yeni bir sosyal piramit olusmus, fabrikatorler altinda, endustri ekspertleri, doktorlar, hukuk temsilcilerinin bir alt basamagi olarak,mudurler, menejerler, kalifiye isciler ve isciler toplum icinde yerlerini almistir.

    zenginler ve fakirler arasinda gitgide acilan ucurum nihayet meyvesini vermis, maaslarini duzgun alamayan vasifsiz isciler ve uretimine sekte vurulmus kucuk esnaf ayaklanmis luddite isyanlarilarini baslatmistir.

    ingiltere de yasanan luddite korkusu yaninda, fransa iscilerinin yasadigi zulum de kral louis philippe i surgune yollamistir.

    ve iste tam bu arada karl marx tum heybetiyle fikirlerini insanliga iletmek icin ayaklanmistir....

    butun bunlardan sonra avrupa ikinci sanayi devrimini yasamis, yukselmis, duzene girmis ve " artik hasta adam meselesini halletmeliyiz " dusuncesiyle, sampanya bardaklarinin serefe kaldirildigi gorkemli salonlarda planlar, projeler cizilmeye baslanmistir.......

  • tv sektörü;
    kim milyoner olmak ister yarışmasında reyting getirecek, yapımcının devam etmesini istediği yarışmacılara doğru cevap söyleniyor. bunlar genelde 90 yaşında okumayı geçen hafta öğrendim diyen amcalar, köyden inekleri bıraktım geldim diyen teyzeler, kimsesizler yurdundan kaçtım diyen çocuklar falan oluyor. bakın işte ‘nerden nereye’ diyip reyting almak için. yanlış cevap verirlerse ışıklar kapanıyor, cevap söyleniyor, o soru hiç sorulmamış gibi baştan soruyor spiker. yarışmacıyı elemek istediklerinde saçma sapan bi soru soruyorlar. ellerinde yarışmacının başvuru sırasında belirttikleri hobileri, uzamanlık alanları falan var çünkü. futbol seviyorsa klasik müzikten, tiyatro seviyorsa, güncel siyaseten falan soruluyor hemen eleyip reyting almak için. bunlar da gelen proflar, çok iyi eğitimliler falan oluyor. zaten katılımcıların %80’i cast ajansından oyuncular. yarışmaların tamamı buna benzer. tek önemli şey reyting. her şey ona göre kurgulanıyor. tv de gördüğünüz reklamlar, diziler, haberler, yarışmalar, tartışma programları vs her şeyin çoğu yalan. tv=yalan.

  • sorun tam da burada. bir tarafın düşüncelerinin beyin yıkama olarak nitelendirilirken diğerinin görüşlerinin ifade özgürlüğü olarak görülmesi. kendinden olmayanı düşmanlaştırma.

  • sonbaharı seven insan.
    ben severim. evi sevmekle ilgili olabilir mi acaba? böyle havalarda peluş terlikler, pijamalar, sıcak çikolata, çay ya da nescafe ve kitap, dergi, gazeteler vardır. ben de bunu çok seviyorum işte.

  • bugün ilk kez evde yapmayı denedim ve sonunda evde içtiğim en iyi kahveyi elde ettim. evde sürekli içtiğim kahveleri filtre kahve makinesi, moka pot, french press kullanarak elde ediyordum genelde ama cold brew hiçbirine ihtiyaç duymadan en iyi tatmini verdi bana.

    yarım litrelik kavanoza 5-6 kaşık french press için çekilmiş kahveden koydum, kalın çekim sayılabilir yani. kavanozun çeyreğine kadar geliyor yaklaşık. sonra kavanozun başına kadar sıcak olmayan suyla tamamladım. yaklaşık 17-18 saat hiçbir şey yapmadan buzdolabında beklettim. daha sonra bi bez ve süzgeç yardımıyla tamamen pürüzsüz olana kadar süzdüm. buz + çok az sütle tükettim ve inanılmaz oldu. bu kadar iyi olmasını beklemiyordum. deneyen olursa fikrini beklerim. :')

  • baya baya benimdir.

    küçükken sorarlardı mal gibi: "ne olcan bakim sen" diye.
    çocukluğun tüm umursamazlığıyla verirdim cevabımı: "hiiiçç"

    şu an tam olarak planladığım yerdeyim.