hesabın var mı? giriş yap

  • arac durmaz size carpar soforun ifadesi alinip serbest birakilir siz de artik ölür musunuz, sakat mi kalirsiniz bilemem. kasim ayinda enisteme yolun kenarinda yururken arkadan bir arac carpti, adam inip bakiyor sonra kaciyor kameralardan tespit edildi aracin plaka da sahte. baska ulkede olsa bu adam gunes goremez. hem birine carpacan hem birakip kacacaksin hem plakan sahte ama bura muz cumhuriyeti. suan adam disarda dava acildi mahkeme gunu bekleniyor. 5000lira verim davadan vazgecun diyor. enistem hala kendini toparlayamadi. gozleri bulanik goruyor, cok ayakta kalamiyor.
    kanunlarin uygulanmasi sart, ben yaya gecidinde duruyorum arkamdaki korna caliyor el kol yapiyor niye durdun diye. oyle bir ulke bura. dikkat edin yol hakkina sahip olmaniz ölmeyeceginiz anlamina gelmez.
    edit:imla

  • size anlatıyorum.... iyi okuyun.

    dolar 17-18'leri zorlarken bir haber surüldü piyasaya; "katar ile anlaşıldı, dolar 22 tl'de sabitlenecek." yani yatirımcıya gel gel yaptılar. (dolar artacak mesajı)

    https://www.webtekno.com/…alindi-iddia-h118505.html

    bugün neyin haberi yapıldı? "reuters $/tl'yi 9.00 olarak tahmin ediyor" bu haber niçin çarşaf çarşaf yayınlandı. çok basit bu kez de sat sat diyorlar. (dolar düşecek mesajı)

    https://www.sozcu.com.tr/…smesini-bekliyor-6844001/

    herkesin yastık altındaki dolar ve altına göz dikildi, tam anlamıyla dolar sattırıp mb'nin sattığı rezervleri yeniden toplamasi gerekiyor çünkü.

    sözün özü doların 9.50'nin altıni görmesi için hic bir neden yok. ne oldu abi; altın rezervi mi bulduk, uretimimiz 5 kat mı arttı, ne oldu? hic bir şey...bundan 2 ay öncesine göre ne iyi gitti ki dolar dibi görsün.

    dolar 10-12 arasını bir süre destek/direnç yapacak, sonrasında tl'nin dolar karşısındaki devaluasyonun sonucu olan enflasyon ile birlikte tl dolar karsısında değer kaybedişini sürdürecek...

  • otobüs camından hızla geriye akan yol kenarı köylerinde, kendi zor mücadelelerindeki başka hayatların, yaşadığım hayatla görece mukayese edilebilir benzerliğinden sonra, köysüz, aşsız, ekinsiz ve tekinsiz geçiş yollarında, bir dağın yamacına kuruluvermiş zorlukla farkedilen bir tek ev görmek, bana hayatımın gereksiz yere ne kadar da karmaşık kurgulanmış olduğunu düşündürüyor.

    bu kurgunun benim seçimim olmadığı gibi, evin kendi halindeki sahibinin de olmadığını, yeryüzüne şansına serpilmiş tohumlar olduğumuzu fark ettiriyor. böylece uzaydan geldiğimize iyice inanıyorum.

  • zaman insanin elindeki en onemli, en degerli, en kiymetli seydir ve ne kadar basarili, zengin, guclu olursaniz olun gecen zamani geri getirmek gibi bir sansiniz yok. bu yuzden ne yaparsaniz yapin bunun bilincinde olun ve gecen zamanin kiymetini bilin. belli bir disiplin gelistirin ve hayatinizi bu disipline gore idame edin. mesela gunde 2 saat bilgisayar/ps/xbox oynayacaksaniz bu 2 saati gecmesin. oturup gencliginizin en guzel yillarini gunde 7-8 saat internette dolasarak veya bilgisayar oynayarak harcamayin. bu vaktin degerini sonradan anlayacaksiniz. hayatinizin her anini bir seylerle doldurun. bos oturmayin.

    20'li yaslarin sonuna kadar belli konularda bir disiplin olusturdunuz olusturdunuz, ondan sonra bunu olusturmak cok ama cok zor. mesela 20'li yaslarin sonuna kadar her gun banyo yapma, gunde en az 2 kere dis fircalama, haftada 4-5 gun spor yapma gibi disiplinler edinmediyseniz bu yastan sonra edinmeniz cok ama cok zorlasiyor.

    eger 20'li yaslardaysaniz omur boyu gecerli arkadasliklar kurabileceginiz son sanslariniz geliyor. belli bir yastan sonra kuracaginiz ve baslatacaginiz arkadasliklariniz daha resmi olacaktir ve samimiyete ulasmak daha zor olacaktir. bu yuzden 20'li yillarinizi bu konuda da en iyi sekilde degerlendirmeye bakin.

    kendinizi donanim olarak gelistirebildiginiz kadar gelistirin, alabildiginiz kadar sorumluluk alin. zamaninda biri bana "hayatta insanlarin sana verecekleri deger aldigin sorumluluklarla dogru orantilidir" demisti. sakin "aman yapamam, beceremem, elim tutmaz" demeyin, elinizi korkak alistirmayin. bir seyi yapmaya calisip beceremezseniz en azindan ders almis ve kendiniz hakkinda yeni bir seyler ogrenmis olursunuz. yabanci dilden tutun teknik konulara kadar 20'li yaslarin sonuna gelmeden ogrenebildiginiz kadar sey ogrenin, gelisebildiginiz kadar gelisin ve mumkun oldugunca donanim sahibi olun.

    kendinizi taniyin. gucunuz nelere yeter, nelere yetmez, nelere tolerans gosterebilirsiniz, nelere gostermezsiniz, guclu ve zayif yanlariniz nelerdir, bunlari cok iyi ogrenin. insan kendisini taniyamazsa hicbir seyi ogrenemez, ogrense de ogrendikleri bosa gider cunku surekli ayni hatalari yaparak surekli ayni tuzaklara duser. en iyi yaptiginiz is neyse onu kesfedin ve o alanda varolan yeteneginizin korelmesine izin vermeyin. herkesin cok iyi oldugu, yeteneginin cok ust duzeyde oldugu en az bir konu vardir ama cogu insan kendi yeteneginin ne oldugunun farkinda degildir. ozel yeteneginizin ne oldugunu kesfedin (deneme yanilma yontemiyle) ve o isi meslek olarak yapmaniz mumkun degilse bile (finansal kaygilardan dolayi) surekli pratik yaparak gelistirmeye bakin.

    ask iliskilerinde kimsenin kulu/kolesi olmayin. bu tur iliskileri abartmadan yasayin. sizi istemeyen birinin pesinde yillarca dolasip omrunuzu heba etmeyin, yine sizi cok seven ve deger veren birini ottan boktan meseleler yuzunden kirip hayatinizdan uzaklastirmayin. bir iliski olmuyorsa olmuyordur. bazi iliskiler goruyorum, iliskinin kendisi 1 sene, "uzatmalari" 3-4 sene suruyor. hayatinizi bok etmek istiyorsaniz bu tur iliskiler sizin icin birebir ama duzgun bir hayata sahip olmak istiyorsaniz bunu kendinize yapmayin.

    (klasik turk hatasidir) biriyle tamamen samimi olmadan enseye saplak, gote parmak sakalar yapmayin. biriyle tanistiginizda en basta bir resmiyet olur ve o kisiyi taniyip belli bir samimiyete ulasmak zaman alir. bu surec icinde karsidaki adam nelere kizar, nelere kirilir, sabri ne kadardir bilemezsiniz. gidip de 6 aydir tanidiginiz bir adama 10 yillik arkadasinin yaptigi samimiyette sakalar yapip adami kaybetmeyin. bu hata yurtdisinda turkler'in siklikla yaptigi bir hata cunku canayakin bir millet oldugumuz icin biriyle tanisinca hemen samimi olmak istiyoruz. bu tur seyler vakit alir.

    yurtdisi demisken, imkaniniz varsa mutlaka yurtdisi tecrubesi edinin. yurtdisi demisken akliniza almanya'ya gidip oradaki turk mahallesinde turkler'le takilmak gelmesin. yine paris'e, new york'a gidip avm'lerde gezip geri gelmek de gelmesin. farkli insanlarla tanisin, farkli kulturleri taniyin, bazen bildiginiz herseyi unutup sifirdan baslayin ki eski ogrendikleriniz sonradan ogreneceklerinizi etkileyip kirletmesin. yabanci bir ulkedeki biri bir sey anlatirken "elin amerikali/avrupali cahili ne bilsin" diye yaklasmayin, en cahil, en aptal insanin bile karsisindakine ogretecek/anlatacak bir seyi olabilir. kaldi ki biraz oturup konusunca karsinizdaki insanin hic de cahil olmadigini, oldukca donanimli oldugunu gorebiliyorsunuz. onyargilarinizi yikmak icin yurtdisi tecrubesi cok onemli (bununla birlikte turkiye'de de daha once hic gitmediginiz bir yere giderek bunu tadabilirsiniz. mesela batida buyuduyseniz dogu illerini ziyaret ederek ise baslayabilirsiniz).

    kendi ayaklariniz uzerinde durmayi ogrenin. gidip 30'lu yaslara kadar, anne babanizla yasarsaniz ve onlar sizi bir yavru kediye bakar gibi el bebek gul bebek buyuturse hayata atildiginizda cok ama cok zorlanirsiniz. kendi kendinize yetmeyi ve yukarda dedigim gibi sorumluluk edinebilmeyi ogrenin. eger anne babanizin cok ustune duserek yetistirdigi biriyseniz en basta eliniz korkak alisacaktir ama korkmayin, bu tur seyler zamanla ogrenilir. olaya sadece finansal da bakmayin, mesela bir yemek yapmayi, temizlik yapmayi, gomlek katlamayi ogrenin.

    markette sekerleme ve oyuncak reyonuna saldiran cocuklar gibi olmayin. sabirli ve sakin olmayi ogrenin. hayatta elde etmek istediginiz seyleri calisarak ogrenebileceginizin bilincini edinin. kisa yoldan zengin olma hayalleri kurmayin, zaten kisa yoldan zengin olmayi vaadeden yontemlerden cogunun amaci sizi soymaktir. bir kek 100 derecede 40 dakika pisirilmesi gerekiyorsa ve siz onu 200 derecede pisirip 20 dakikada bitirmeye calisirsaniz keki yakarsiniz. sabirli olmayi ogrenin ve yasadiginiz andan zevk alin.

    yasadiginiz sehirde/kasabada/mahallede/koyde/ulkede (her neyse artik) mutlu degilseniz omrunuzu orada heba etmeyin, daha mutlu olacaginizi dusundugunuz bir sehre/kasabaya/mahalleye/koye/ulkeye gitmenin yollarini arastirin. bunu ne kadar genc yasta yaparsaniz o kadar az sorun yasarsiniz. evlenip coluk cocuga karistiktan sonra insanin bir yerden bir yere gecmesi, hayat stilini degistirmesi 10 kat zorlasir.

    hicbir ama hicbir konuda fanatiklik yapmayin (futbol, siyaset, din, muzik...vs). en yakin arkadaslariniza/akrabalariniza sirf farkli renklere gonul verdi, sirf farkli muzik turunden hoslaniyor diye dusmanlik beslemeyin. sizin "ugruna olurum, yanarim biterim" dediginiz futbolcularin, siyasilerin, sarkicilarin hicbirinin umurunda olmadiginizi unutmayin. birak kendi ulkesini, baska ulkelerin takimlari icin bile fanatiklik yapan var. adam turkiye'de yasiyor, los angeles lakers uzerinden fanatiklik yapiyor. los angeles lakers'in her macina giden dogma buyume los angelesli adam bile fanatiklik yapmiyor. adam belki 300 dolar verip maca gidiyor ama takimi yenilirse "tuh yenildik, neyse eve gidip jennifer'a atlayayim bari" diyor. zaten ugruna yanilip bitilen futbolcular da mac bitince 10 dakika uzulup sonra keyifli hayatlarina geri donuyor. sen uc kurus maasindan ayirdigin parayla "takima destek" olsun diye lisansli urun aliyorsun, futbolcular o yunan adasi senin, bu yunan adasi benim, o manken senin, bu manken benim atlayip duruyor.

    cesitli takimlarin futbolcularinin yoneticilerinin arasindan su sizmazken taraftar birbirini yiyor. bu tuzaga dusmeyin. yemin ediyorum futbol izlemeyi biraktigimdan beri (dunya kupalari ve belli basli uluslararasi maclar haric) hayatimdaki stres katsayisi 10 kat dustu. "futbol izlemeyi birakin" demiyorum ama futbolu cogu zaman oynayan oyuncular bile seyirciler kadar ciddiye almiyor. su hayatta futbol dahil hicbir konuda fanatiklik yapmaya degmez.

    bir konuda belli bir gorusunuz varsa sadece o gorusu destekleyen degil, zit goruste kitaplar da okuyun. atiyorum, eger siz siyasi olarak "x" gorusune sahipseniz ve sadece "x" gorusunu destekleyen kitaplar okursaniz cok fazla sey ogrenmezsiniz cunku zaten "bildiginiz" veya "bildiginizi dusundugunuz" seyleri teyit edersiniz. arada "z" "w" "v" goruslerinin de kitabini okuyun. korkmayin, davanizdan sizi kimse geri ceviremez ama farkli gorusler hakkinda fikir sahibi olmak insanin ufkunu acar. hicbir sey kazanamasaniz bile karsit arguman gelistirmeyi ogrenirsiniz.

    hicbir sey icin gec degil! kucukken icinizde ukte kalan bir oyuncak mi vardi? gidin o oyuncagi alip oynayin. icinizde hicbir sey kalmasin. bazi seyleri gec yasamak hic yasamamaktan iyidir.

    not: 30 yasina gireli 8 ay oldu. 30'lu yaslardaki tecrubelerim arttikca buraya yeni seyler eklerim.

    edit: aynstayn'in biri "bunlarin hepsini 8 ayda mi ogrendin" demis. hayir, 30 yil + 8 ayda ogrendim.

    edit 2: eskiden bu baslik "otuzluk abilerden genclere oneriler" seklindeydi diye hatirliyorum. eger bunamadiysam baslik "genc sozluk erkeklerine" olarak degistirilmis.

  • bu yemekler paylaşılmış ama ben yakın zamanda fransada okumuş bir öğrenci olarak size işin aslını anlatayım.

    yemekhanede bu menü çıkmaz, bundan çok daha fazlası çıkar. öğrencilerin kartlarıyla turnikede yaptıkları ödemeyle 4-5 çeşit yemek alma şansı vardır. bu çeşitler puan sistemiyle belirlenir, her yemeğin bir sayısal puanı vardır ve genelde elinizdeki puan hakkı 4-5 çeşit yemek alabilmenizi sağlar. fazlasını alöak isterseniz puan başına belli bir cent ekstra ücret ödeyerek alırsınız.

    bu çeşitler arasında 3-4 çeşit sebze yemeği, salatalar, 3-4 çeşit et (tavuk, balık, dana, domuz gibi farklı opsiyonlarla), peynir çeşitleri, 3-4 çeşit tatlı, 3-5 çeşit peynir, ve börek çörek kiş gibi hamur işleri ve içecekler olur. yani toplamda en az 20-30 çeşit yemek arasından şeçersiniz tepsinize koyacağınız yemekleri. öğlen yemeğinde tepsimi alıp peynir, avokado, koca bir biftek, sebze yemeği ve tatlı yediğim günler çoktur.

    bu yemekhaneler fiyat olarak çok uygundur ve sadece üniversitelerin içinde olmaz, üniversite sayısı çok olan şehirlerde şehrin çeşitli mahallelerinde de bulunur. okula gitmediğiniz günlerde de evinize yakın yemekhaneye gidip krallar gibi beslenebilirsiniz.

    sosyal devlet zannediyorum böyle bir şeydir.

  • habertürk'ün haberine göre eve gelecek kadınlarda iyi bir izlenim bırakmaları için şunlara dikkat etmesi lazımmış bu erkeğin;

    ben de kendimce realiteye bağlı kalarak yorumladım buyrun,

    büyük ikiz yatak (ulan adam kanepede yatıyor)
    kaliteli bir kahve makinesi (sallama çayı bulsa şükreder)
    buzdolabında sağlıklı yiyecekler (öldürmeyecek kadar bayat yiyecekleri yer)
    banyoda temiz ve toplu havlular (beyaz aldığı havlular artık gridir)
    kaliteli tuvalet kağıdı (bim'den aldığı zımparadan farksız kağıdı kullanır)
    canlı bir çiçek (hazır çiçek bile solar o evde)
    büyük camlar (normal pencere camı vardır)
    banyoda temiz lavabo (lavabonun sarılığını domestos bile sökemez)
    ev arkadaşınızın olmaması (minimum 2 tane vardır)
    evinizin bir köşesinde gitar olması (belki ama genelde flüt bile yoktur)
    güzel ve çok sayıda filmden oluşan dvd koleksiyonu (varsa bilgisayarda vardır)
    yatağınızın yanındaki komidinde duran kitap (koltuğun kolunda duran market broşürü)
    yatağınızın temiz ve mis gibi kokan çarşaflarla örtünmesi(ağız suyu kokan nevresimler)
    etkileyici bir spor ayakkabı koleksiyonu (etkileyici 1 tane halı saha ayakkabısı)
    kaliteli mutfak araç gereçleri (kaliteli bir meyve bıçağı takımı)
    sezen aksu cd'si ( bu nerden çıktı lan?)
    duvarlarda ünlü ressamlara ait veya yağlı boya ile yapılmış resimler(eiffel kulesi posteri olur mu? hani behlül'ün duvarında vardı ya)
    aile ile birlikte olan fotoğraflar (belki)

  • artık 14 ve 12 yaşına gelmeye yaklaşmış ergenler olan ege ve ilay hakkında anlatacak pek bir şey bulamıyorum. yani herkes kendi odasında takılıyor, ben de ikinci ergenliğimi yaşıyor gibiyim. evde kimse tv izlemediği için ortak alanları pek kullanmıyoruz. sonra ben çok çalışıyorum, ben işteyken babaannelerine gidip yemek yiyorlar. şükür uzun zamandır bozmadığımız bir pazar takılmacası var... onda da ya pizza yiyoruz, ya kova tavuk ya da burger king falan sipariş ediyoruz. işte o pazar geleneğinde bitmeyen bir geyik dönüyor. bebekliklerinden beri anadan çok oyun ablası gibi bir ilişkimiz olduğu için duyacaklarınızı yadırgamayınız, farklı hayatlar ve değer yargıları var bu dünyada...

    romica: eee, dökülün bakalım, haftanın dedikodusu?
    ege: ne olsun işte, babamla adaya falan gittik, fotoğraf makinasında sevgilisinin fotoğraflarını gördüm.
    ilay: özel hayat?!
    romica: (içinden: özel değil bu, genel bu genel) nasıl fotoğraflar?
    ege: anne ya nasıl fotoğraflar olacak, kıvırcık saçlı bir kadının fotoğrafları işte...
    romica: heee, ok
    ege: eee sende var mı haberler?
    romica: ne gibi haberler?
    ege: açılım maçılım?
    romica: ne tür bir açılım?
    ege: manita durumları?
    romica: yok... şimdilik
    ilay: aman iyi olmasın
    romica: neden yavrucuğum? turşumu mu kurmaya karar verdiniz?
    ilay: yani şimdi ne gerek var, değil mi?
    romica: niye len? ben insan değil miyim? sevmeye sevilmeye ihtiyacım yok mu benim?
    ilay: ay biz varız, bizi sev, biz de seni severiz olur biter işte temiz temiz!
    romica: tamam, hay hay! ömrünüzün sonuna kadar benimle yaşarsınız, yanınıza yaklaşanı vururum iki kaşının ortasından.
    ege: yani tabii olmaz öyle ama delikanlının seçiminde bizim de bir söz hakkımız olur. bakalım gözüm tutacak mı? kızı verecek miyim falan...
    ilay: bas annemin feminist damarına!
    romica: oldu çocuğum, herhangi bir özel sipariş?
    ege: dedeme benzesin
    romica: yaşlı mı olsun?
    ege: yok mizacı diyorum
    romica: her şeyin en iyisini bilen ve hafiften asabi?
    ege: yok ya iyi yemek yapsın, biraz da zengin olsun
    romica: mizaç böyle bir şey mi?
    ege: heee, değil. bana benzesin o zaman, yakışıklı, yaratıcı, zeki...
    romica: narsist?
    ilay: egeist!
    ege: yani hediyeler konusunda senden biraz daha yaratıcı olsun, insana ikinci yaş günü hediyesi olarak ilay mı verilir? anca harf oyunlu espriler yapıyor
    ilay: ben de seni seviyorum.
    romica: sende manita durumları ne alemde? onu da mı teog sonrasına erteledin?
    ege: ya sinir oluyorum böyle sen her şeyi bildiğinde...
    romica: ben senin ciğerini okur, aklını alırım
    ege: ne düşünüyorum şimdi?
    ilay: pizza!
    ege: doğru...
    romica: nasıl len?
    ege: bilmiyorum, ilay hep tutturuyor ne düşündüğümü...
    ilay: ne zaman aklından bir şey geçir desek pizza düşünüyor, çok yaratıcı ya...

  • türkiye birileriyle gurur duyarken ben o tadı alamıyorum. gurur duyulanlar değişiyor; bazen bir katil bazen bir siyasi bazen bir sporcu. gurur duyanlar değişmiyor. elvan söz konusu olunca gurur duyan kitle değişiyor ve açıkçası elvan ile gurur duymanın en güzel tarafı bu..

    kabul etmeliyiz, bu zamanın başarılı türk sporcularına benzemiyor, uzaktan türk olduğunu düşünmeyenler yakınlaştıkça böyle bir ihtimali kaale almıyorlar. başarılı olmuş türk sporcusunun temel özellikleri vardır. başarılı olduktan sonra uzatılan mikrofonları affetmezler. allah affeder rambo affetmez diyenler bizim sporcuların zafer sonrası demeçlerini hiç dinlememiş kişilerdir. türk sporcusu; önce devlet büyüklerine teşekkür eder daha sonra bir tarihteki başarısızlığından dolayı o'nu eleştirenlere sallamaya başlar. ikinci olan sporcumuz ise birinciyi geçebileceğini lakin hakemin, zeminin, rüzgarın, sakatlığının bunu engellediğini söyler. doping kontrolünden kaçıp bütün dünyanın kendine düşman olduğunu iddia eder.

    elvan ise yarışma bittikten sonra süratinin bu kadar olduğunu söylüyor. geçen sene dünya şampiyonasında ikinci olduğu için kimse karşılamaya gitmedi. onlara laf söylesen bir daha yapamazlar ama yok söylemiyor. yahu "devlet bana destek olsun birinci olurum bu daha ne", diye açıklama yap geleceğini kurtar, dört sene yatarsın sonra sakatlanırsın.. bunu da demiyor.

    bir iş yapmanın saadeti ile türk bayrağı ile pisti turluyor ve baklava istiyor, mümkünse..

    zeki,çevik ve ahlaklı sporculara benziyor.. o koşarken mutlu oluyorum, kazanınca seviniyorum, benimle beraber sevinmeyip aaa bu türke benzemiyor diyenleri görünce daha da seviniyorum.. benim milli atletim bu.. ay yıldızlı forma, madalya, baklava.. hepsi helal olsun.

  • kim demis haram nedir bilmez hayyam?
    ben harami helali karistirmam:
    seninle icilen sarap helaldir,
    sensiz ictigimiz su bile haram.
    ---
    o yakut dudaklari kizil kizil yanan nerde?
    o güzelim kokusu cana can katan nerde?
    müslümanlara sarap haram edilmis derler,
    icmene bak, haram islemeyen müslüman nerde?
    ---
    bizim sarap icmemiz ne keyfimizden,
    ne dine, edebe aykiri gitmemizden,
    bir an gecmek istiyoruz kendimizden:
    icip icip sarhos olmamiz bu yüzden.

    adini anmadan ictigim sarabi haram saydigim..