hesabın var mı? giriş yap

  • içinde bulunduğum nesil. hem de biz bu kitabı derste işlemiştik o ızdırap haftalarca sürmüştü. artık üzüntüden derbeder olup kendimi meyve suyuna vermiştim. hatta bir tenefüs cinnet geçirip "kaç para ulan bi kaşağı!" diye sıraları yumruklayıp dağıtmıştım. üzüntüden ben de kuşpalazı olacaktım nerdeyse. bunun üstüne bir de şeker kız candy izlerken anthony'nin attan düştüğü bölümü izleyince ruhsal yönden büyük hasar almıştım o zamanlar. psikoloğa gidip çocukluğuma insek bu ikisi kabak gibi görünür. ah ulan ah bi at tarağı için değer miydi :(

  • an itibariyle yaşanmıştır.

    - canım üstünde ne renk gömlek var? (telefonda)
    - hu huuuuu fantaziye gel...
    - ahahahayyyyy ne fantezisi be beyazları yıkıcam, beyaz giydiysen akşamı bekliyim..
    - mavi. mavi giydim ben.

  • türkiye'de cok daha iyi alternatiflerinin olmasi. yurtdisinda yasiyorum ve düzenli olarak subway alirim haftada 1-2, cünkü dogru düzgün yiyecek bisey yok, yemek kültürü bulundugum yerde sifir. türkiye'ye gittigimde aklima bile gelmez o kadar iyi sokak yemegi kültürümüz varken. cok daha uygun ve lezzetli nohut pilav, dürüm, falafel, kumru dururken düz sandvic mi alayim?

  • “bir çocuk okula adım atar atmaz kendini toplumsal yaşam bakımından yeni bir sınav karşısında bulur ve bu sınav çocuktaki bütün gelişim hatalarını gün ışığına çıkarır. okula başlayan bir çocuk, o zamana kadar içinde bulunduğu topluluktan daha geniş bir insan topluluğu içinde yaşamak ve bu yaşama uyum sağlamak zorundadır; evde nazlı büyütülmüş bir çocuksa, daha önceki el bebek gül bebek yaşamına sırt çevirip okuldaki diğer çocukların arasına karışmaya
    pek yanaşmayacaktır. dolayısıyla, daha okula başladığı ilk gün, şımartılmış bir çocuktaki toplumsallık duygusunun kapsamını kestirebiliriz. böyle bir çocuk belki ağlayıp sızlayacak, yine eve dönmek isteyecek, ne okuldaki çalışmayla ne de öğretmenle ilgilenecektir. kendisine söylenen şeye kulak vermeyecek, çünkü bütün zaman kendisinden başka bir şeyi düşünmeyecektir. ileride de aynı şekilde davranması durumunda okulda gereken ilerlemeyi gösteremeyecektir. anne ve babalarından işitip öğrendiğimize göre, sorunlu çocuklar evde yakınma konusu yapılacak hiçbir davranışta bulunmamakta,
    yalnızca okulda söz konusu davranışları sürekli sergilemekte, anne ve babalarını üzüntüye sokmaktadır. böylesi çocukların kendilerini evde çok rahat hissettiğini tahmin edebiliriz. çünkü evde kimse kendilerinden bir şey istememekte, gelişimlerindeki aksayan noktalar göze gözükmemektedir. okulda
    ise şımartılmaları sona ermekte, bu da kendileri tarafından aşağılayıcı bir durum gibi algılanmaktadır.”

    “yaşamın anlamlandırılmasında hatalara yol açan ikinci grup nedenlerden biri de çocuğun şımartılmasıdır. şımartılmış çocuk, alışık olduğu üzere, isteklerine çevresi tarafından kanun gözüyle bakılmasını bekler. karşılığında hiç çaba harcamaksızın sadece doğuştan bir hak olarak ayrıcalıklı bir konumun tadını çıkarmaya bakar. ileride çevrenin ilgi ve dikkatinin odak noktasında yer almadığı ya da duyguları üzerinde önemle durmayı çevrenin bundan böyle kendisine başlıca görev saymadığı durumlarla karşılaştı mı apışıp kalır, dünyanın kendisini aldatıp yüzüstü bıraktığı hissine kapılır. hep alacak gibi eğitilmiş, vermek denen şeyi hiç tanımamıştır. karşısına çıkan güçlüklerin bir
    başka türlü üstesinden gelmeyi bilmez. başkaları tarafından her konuda hizmetine koşulmuş, dolayısıyla bağımsızlığını elden çıkarmıştır, bizzat bir şeyler yapabileceğinden habersizdir. kendinden başkasını düşünmez, toplumun yarar ve gerekliliği düşüncesine tümüyle yabancıdır. yüz yüze geldiği güçlükle baş etmede bildiği tek yol, başkalarına istekler yöneltmektir. her isteğinin yerine getirilmesi gereken olağanüstü bir insan sayıldığını başkalarına zorla kabul ettirebildi mi, ayrıcalıklı konumuna yeniden kavuşacağını düşünür; ancak o zaman durumunun düzeleceği kanısındadır. bu şımarık çocuklar ileride büyüyünce toplumumuzda belki en tehlikeli sınıfı oluştururlar. bazıları iyi niyet sahibi olduklarını bir ağız kalabalığıyla ısrarlı şekilde belirtir, hatta başkalarını parmaklarında oynatabilecek bir fırsatı ele geçirebilmek için çevrelerine "sevimli" görünmenin bile üstesinden gelebilirler. ama topluma, normal görevler üstlenmiş normal insanlar olmaları yolunda toplumdan kaynaklanan beklentiye karşı bayrak açmış durumda yaşarlar sürekli. bazıları da açıktan açığa isyan ederler. alıştıkları doğal sıcaklığı ve hizmetkârlığı çevrelerinden artık göremediler mi, kendilerini aldatılmış hisseder, topluma düşman gözüyle bakar, diğer insanlardan bunun acısını çıkarmaya çalışırlar. yaşamsal alışkanlıkları karşısında toplum yadsıyıcı bir tavır takındı mı, böyle olacağı neredeyse kesindir her zaman, toplumun tavrını özellikle kendilerine kötü davranıldığının bir başka kanıtı sayarlar. cezalandırma yöntemlerinin böyleleri üzerinde hiçbir zaman gereken
    etkiyi göstermeyişinin nedeni de budur; cezalandırmalar, bu gibi kişilerin içlerindeki "herkes bana karşı" kanısını pekiştirmekten başka işe yaramaz. şımarık çocuk ister dayatsın ya da ister açıktan açığa isyan bayrağını çeksin, ister güçsüzlüğüne sığınarak başkalarına dediğini yaptırmaya çalışsın ya da işi zorbalığa döküp intikam almak istesin, aslında hemen aynı hatalı davranışta bulunur. gerçekten de öyle insanlarla karşılaşırız ki her iki yöntemle çalışır, yeri gelince birinden, yeri gelince ötekinden medet umar. amaçladıkları şey hep aynıdır. yaşamın anlamı kendileri için, birinci olmak, başkaları tarafından en önemli kişi gözüyle bakılmak, diledikleri her şeyi ele geçirmektir. yaşama böyle bir anlam vermekte ayak diredikleri sürece, giriştikleri her iş başarısızlıkla sonuçlanacaktır.”

    “hastalık, el bebek gül bebek büyütülmüş çocukların sıklıkla sığındığı bir barınak oluşturur, çünkü hastalanmaları durumunda her zamankinden çok şımartılıp el üstünde tutulurlar. şımartılmış bir çocuğun geçirdiği bir hastalıktan kısa süre sonra sorunlu çocuğa dönüşmesi sık karşılaşılan bir durumdur. başlangıçta çoğu kez öyle sanılır ki, hastalık henüz tamamen geçmemiştir. oysa gerçekte olup biten, hastalığı sırasında evdekilerin kendisi için ne kadar telaşlanıp korktuğunu çocuğun iyileştikten sonra da unutmayışından başka bir şey değildir.
    çocuk iyileşmiş, hastayken annesinden gördüğü aşırı ilgi ve sevgiyi artık görmez olmuş, sorunlu bir çocuğa dönüşerek bunun intikamını almaya yönelmiştir. öyle çocuklar vardır ki hastalanmış bir başka çocuğun çevresinde anne ve babanın nasıl pervane gibi döndüğünü görüp kendileri de hastalanmak ister, hastalığın kendilerine de geçmesi için hasta çocuğu sevip okşar, öpmeye kalkarlar.”

    alfred adler-yaşamın anlamı

  • tamamen doğal ürünler yetiştirip yiyebilmek ve bir nebze toprakla uğraşmak adına erzurum'un bir ilçesinde sahipleri tarafından boş bırakılan 200 m² büyüklüğünde bir bostan yerinde işe giriştim. ayırabileceğim zaman eşimle beraber akşam mesai sonrası 1 saat ve hafta sonları.

    tamamen deneyimsiz ve teknik bilgiden bağımsız olarak komşu bostan sahiplerinin ne yaptığına bakarak ve bazen sorarak bostanda:

    marul
    tere
    dereotu
    maydanoz ( bu şerefsiz içinde 1.000 kadar tohum olan paketten ancak 3-5 tane çimleme yaptı)
    roka ( daha yiyemeden tohuma kaçıp sap oldular vardır bir tekniği ama bilmiyoruz )
    reyhan
    soğan
    patates ( evde kızartma için soyulan patateslerin filizlenmiş kabukları kullanıldı)
    mısır
    fasulye
    kabak
    salatalık
    domates
    biber
    havuç olmak üzere çeşitli bitkileri tohum ve fide ( sadır) olarak ektim-diktim. yiyeceklerimin doğal olması adına gübre ve ilaç kullanmadım. arada çapa ve yabani ot temizliği yaptım ki bu işin en bezdirici aşaması yabani ot:)

    30 gün kadar sonra günde 2-3 marul söktüm 40 gün kadar sürdü kalanlar tohuma kaçıp sap oldu.
    taze soğanları yedik bir süre sonra kartlaştığı için kuru soğan olmaya yöneldiler.
    tere ve dereotu 15-20 gün yedik sonra tohuma kaçtılar.
    reyhanı 15 günde bir üstten biçip kurutuyoruz köke yakın daha çok budaktan gür bir şekilde yeniden çıkıyor bunu sevdim :)
    salatalık 45-50 gündür yiyoruz halada çıkıyor.
    kabak bir aydır yiyoruz hergün 3-4 tane çıkıyor taze ve dolmalık.
    mısırlar için 10-15 günümüz var yavaş yavaş taneleri doluyor.
    fasulye haftada bir kilo kadar topluyoruz toplamda 5-6 kilo topladık veo kadar daha toplarız.
    biber 5-6 kilo kadar topladık ve hala çıkıyorlar.
    domates günlük sofralık olarak koparıyoruz ve dün 15 kilo kadar topladık ve 9 kavanoz doldurduk. gidişata göre 30-40 daha yolumuz var.

    zirai ilaç ve herhangi bir hormon kullanılmadığı için gönül rahatlığı ve manavda aldığınızdan çok daha lezzetli olmasının yanı sıra kendi emeğinizin karşılığı olduğunu düşünürseniz müthiş bir keyif. yorucu iş temposundan zaman ayırabilecek ve benim gibi kendi yeri olmasa bile uğraşacak yer bulabileceklere kesinlikle tavsiye edebilirim. yetersiz geldiğiniz anlarda internete girip ilgili ürünler için yetiştirme ve sulama teknikleri öğrenilebiliyor tecrübe ise daha sonra.

    edit: takip eden hafta sonunda toplanan fasulye, biber ve domateslerle kış için 15 kavanoz daha dolduruldu. tatmak isteyen olursa karşılıksız olarak kargo bedeli de tarafımdan karşılanmak üzere mesaj atabilirsiniz.