hesabın var mı? giriş yap

  • ucuzunu almayın ne çıkacağı belli olmuyor. ailem almış yaklaşık bir litre. üzerinde leylak yazıyor ama bildiğin misk yağı kokuyor. kendimi günahsız hissediyorum şu an.

  • enterensan olay.
    sebebi neymis ki?
    kriz mi var yoksa?

    edit : yahu gecen hafta turgut reisteydim. esnafin fiyatlari yine kol gibiydi. simdi sezlongu bedava yapmislar da bilmem ne. kardes 20 senedir bu isi yapiyorum diyorsun. umarim 20 senede kenara halktan aldiginiz fahis paralar karsiliginda biraz atmissindir. yoksa bu sene batar gidersin. ayrica kriz sana varsa, tatile gelen yazlikciya da var . tabi markete gider adam parasi yoksa virus ortaminda niye sana gelsin.

    gurbetci ya da yabanci turist meselesini de corona bitmeden ulkeyi acanlara soyle. ya da butun dunyayla kavga edip, biz gucluyuz diyenlere anlat.

  • kanada'da banka hesabımı açacak olan yetkili bayan:

    bayan: hangi bölümde okuyorsun?
    ben: amerikan kültürü ve edebiyatı
    bayan: öhühehehe ne okuyorsun? hamburger falan mı?

  • memleketteki evlilik kurumunun kısa özeti ve - kanımca - bir çok boşanmanın görünmeyen sebebi.

  • memleket kalburüstü müzik düşkünleri için hala büyük bir eksikliği doldurduğuna inandığım ve benim de çıkmaya başladığından beri sık sık yararlandığım, katkıda bulunanlardan bir kısmını tanıdığım ve çok sevdiğim bu dergi hakkında bir buçuk yıl kadar önce şöyle bazı notlar almıştım. güncellenmiş bir halinin burada da bulunmasında fayda olduğunu düşünüyorum:

    temcit pilavı gibi her üç beş ayda bir ısıtılıp ısıtılıp önümüze sürülen yaşını başını almış, dertli, yalnız, karizmatik şehir müzisyenlerini derginin her kapağında görmekten artık sıkıldım. nick cave, tom waits, leonard cohen, bob dylan, morrissey.. 90ların ortasından beri kaybedenler kulübü, karga bar, trip, bir ölçüde de radyo eksen bu çoğunu benim de sevdiğim adamları babasının oğluymuş gibi öyle bi gazladı ki heriflerden komisyon alıyorlar diye şüphelenir oldum. bu adamların ortak özellikleri de hepsinin kendilerini çok güzel ifade edebilmeleri, şarkı sözlerinin şiirsel değerinin olması vs. aslında özünde beyaz, şehirli, heteroseksüel adamın sorunlarını süper anlatıyor olmaları. şimdi beyazlığım belki tartışılır da bu gruba dahil bir adam olarak inanın ben de dünyanın en mutlu insanı değilim, her gece memleketin, dünyanın ve kendimin bi sürü sorununu düşünmekten uykularım kaçıyo vs. ama rock müzik sadece bunlardan zamanında bahsetmiş melankolik abiler kulübü mü? bi frank black'in, bi bryan ferry'nin, bi jonathan richman'ın, bi david byrne'ün bütün suçu yaşama sevinçlerini dile getirebilmiş olmaları mı? bu adamların roll kapağında yerleri yok mu? ben roll'un kapağında neden misal bir james brown ya da gil-scott heron görmüyorum? ali g'nin sorduğu gibi is it becuz' i iz black? roll politik olma iddiasında bir dergiyse bu adamların müziği morrissey'înkinden daha mı az politik? gil scott heron revolution will not be televised'dan ibaret değil abiler, onu arka kapağa layık görmüştünüz bir kez. ya da say it loud i'm black and i'm proudun ardındaki sosyal koşulları deşmek çok mu uncool olur? tiraj biraz düşer orası kesin.

    ayrıca şöyle de bir mesele var. ben doksanlarda melody maker ve nme okurken dikkatimi çeken bir şey vardı. ne kadar iyi olursa olsun bu dergiler gruplarını dağıtıp ticari amaçlarla solo giden kimseye prim vermezlerdi. ama demo aşamasında bir sürü gruba onca sayfa ayırırlardı. yeni gruplara verilecek destekte en büyük pay hala müzik dergilerine ve genel olarak basına düşüyor. roll dergisi ise dandadadan'la röportaj yapmak için albümün çıkmasını bekliyor. bu hareket satış kaygısı gütmüyor da ne güdüyor? politik olmak yalnızca muhalif ya da her nevi entelektüel söz yazabilen müzisyeni bağrına basmak değildir kanımca. müzik mainstream'e karşı sound oluşturabildiği noktada muhaliftir, sözü olsa da olmasa da, sözleri kötü de olsa.. basına da onları tanıtmak düşer, tarihteki kendi favorilerinden bir kulüp oluşturmak değil. sakareller'i, ankaralı grupları, kırık çizgi'yi, rumblefish'i, the raws'u, ddr'yi roll ne zaman yazacak merak ediyorum. evet doğru, bu ülkede yeni müzikleri kökeninden bihaber dinleyen koskoca bir kitle var ama tarih içinden kişileri seçerek değil, süreç üzerinden anlatılmalı. yoksa o tarih pembe boyalı evde dünyaya gelen rockstarların tarihi olacak ki bunu da resmi söylemle barışık olmadığını iddia eden bir dergi olarak en son roll ister herhalde.

  • stabilite esprisi yapan cahilleri engelleme fırsatı yaratmış olaydır.

    şimdi. ben de cahildim bu konuda. ama iki dakikada bana yetecek kadar bilgi edindim. konuya uzak birinin, konuya uzak birine anlatacağı basitlikte anlatıyorum. yanlışım varsa tecrübesi olan biri düzeltebilir.

    sdk - software development tool demek. yani yazılım geliştirme aracı diyebiliriz. ne işe yarıyor? bunlar bir takım kodlar içeriyor ve yarattığınız uygulama/yazılımda bu kodlardan istifade etmek için sdk kullanıyorsunuz. sıfırdan kendiniz yazmak yerine. belki başka amaçları da vardır başka uygulamayla konuşmak (veri paylaşımı vs) gibi. facebook sdk’larında sorun var şu an. bu da şu demek. uygulamayı geliştirirken bu sdk’ları kullanan geliştiricilerin uygulamaları patladı. apple ile bir ilgisi yok yani. android için olan sdk’larda olsaydı sorun, onlar patlayacaktı. facebook yani olay.

    düzeltilir elbet. büyük telaşa gerek olan bir durum görmedim ben.

    edit: sorun giderilmiş görünüyor.

  • böyle dutududutududutududutudu diye iniyor helikopter, çevresinde bir toz bulutu, içinden adamlar iniyor kafalarını eğerek, yanlarına bir sürü adam koşuyor böyle, herkesin kravatı uçuşuyor... abovvvv.

    bıkmadım arkadaş. bıkmadım yıllardır. bıkmam da... yahu ana haber bülteninde görsem de bıkmam, en tırto holivut aksiyonunda görsem de bıkmam. bu nasıl bir sahne ya. böyle helikopter iniyor ama pervanesi dönmeye devam ediyor dutududutududutududutudu diye. böyle pilot mikrofondan bir şey diyor, helikopterin çevresine arabalar geliyor. helikopterden inen evrak çantalı adamı arabalarına alıyorlar. kel korumalar var, görevliler falan... diline, dinine göre kah misafirimiz geldi diyorlar; kah efirmetiv, racır det gibilerinden anladık-tamamdır gibi bir şeyler söylüyorlar.

    bazen de operasyon için swat timi falan iniyor, abbbbbbaaaaaavvvvv. vay... vay....vay. o da bambambaşka bir alem. biri ipten iniyor, öbürü aşağı merdiven sarkıtıp iniyor, aşağıdakileri de alıp geri çıkıyor, go go go diye binanın tepesine iniyorlar. vay ki ne vay.

    hayranım arkadaş. helikopterden inan insanlara hayranım. atraksiyonlu insin, atraksiyonsuz efendi gibi insin hiç fark etmez. hay-ra-nım... işte o kadar. parkta otururken yanıma boeing 757 inse dönüp bakmam yeminle. ha çok gürültü çıkarsa belki şöyle bir "bismillah" der, doğrulurum o kadar. ama helikopter inse işte ona bayıla bayıla bakarım. içinden inen insanlara da hayran olurum. ha ama olur da bir ufo falan inerse de hemen gaçarım. huyunu suyunu bilmiyoruz sonuçta. temkinli olmakta fayda var.

  • trende gidiyolar:
    raymond: hmmm 365 koyun var
    -nası saydın?
    raymond: ayaklarını saydım dörde böldüm