hesabın var mı? giriş yap

  • 20 yıl öncede nöbet sistemi bu şekilde idi. ameliyatta asistan bayılır diğeri çağırılırdı.yorgunluk yüzünden ameliyatlarda komplikasyonlar olurdu. bu düzene sağlık bakanlığı niye izin verir anlamak mümkün değil. hadi bakanlık personelini insan yerine koymuyor onu biliyoruz zaten ama bir doktor diğer meslektaşına bunu niye reva görür? kıdemli asistan ve hocalar " biz tuttuk sizde tutacaksınız eşek gibi " derlerdi. zaten sağlıkçıların en büyük düşmanı yine sağlıkçılardır bu ülkede. yazık olmuş gerçekten.
    ekleme: ne kadar haklı bir tespit yaptığımı alttaki entryden anlamak mümkün.

  • ekonomik kriz yoksa reis niye "iki aya kalmaz toparlarız" diyor o zaman. neyi toparlıyor bu adam? sen koskoca ülkenin başkanına şizofren mi diyorsun lan yoksa.

    edit: ekleme

    edit:bu entry başlık taşınmadan önce başlığı açan kişinin şu entrysine cevaben yazılmıştır. her ihtimale karşı şunu da
    şuraya koyayım da.

  • - yumurtayı tamamen beyazlaşana kadar çırpın iyi kabarmasını istiyorsanız.

    - her markanın kabartma tozu aynı güçte değil, koyacağınız miktarı deneme yanılma metodundan sonra markaya göre ayarlayın. (türkiye'de şu an en iyi markalar dr oetker ve carte d'or derim.)

    - maalesef türkiye'de ölçü olarak bardak kullanılan tarifler yaygın ve bu tarifler çok yanıltıcı olabiliyor. ilk defa yapıyorsanız ve misafir falan gibi özel bir durum için yapacaksanız bardak değil gram ile ölçü veren tarifi kullanın derim. kullandığınız unun inceliğine göre un miktarını ayarlayın. kek için en iyisi sinangil, sonra söke.

    - başlarda hata yapabilirsiniz, pratik ile öğreniliyor sıkıntı etmeyin. ama genel olarak her tarifi küçük ölçülerde yapın denemek için. şahsen her yeni kek tarifini 4-6 tane muffin olacak şekilde yapıyorum test etmek için.

    - keki pişirdiğiniz kabın malzemesi ve fırın ayarı çok önemli. fırında sıcaklık hem alttan, hem üstten geliyor olmalı. benim şansım mı bilmiyorum ama seramik kapta yaptığım hiçbir kek olması gerektiği kadar kabarmadı. cam kek kalıbında kabarma ile ilgili bir problem yok ama teflon kek kalıplarından daha çabuk pişiyor, gözünüz fırında olsun. teflon ve silikon kek kalıpları problemsiz, ama sağlık nedenleri ile teflon'u önermiyorum.

  • albert camus bu sözü gezegene armağan ederken yüksek olasılıkla sosyal fobi için etmemiştir. fakat bu hastalığı en iyi anlatan cümle bence kendisine aittir:

    "bazı insanların sırf normal olabilmek için olağanüstü enerji sarf ettiklerini kimse bilmez."

  • (#155606800) şöyle bir entry girdim dün. ve başka bir haber sitesinde böyle bir haber de bulunuyor.
    https://www.dha.com.tr/…lculuguna-ugurlandi-2296282

    öncelikle 2 haberin içeriği farklı olsa da, hastanın yaşı, yoğun bakımda tedavi gördüğü vs, ben orda bir soru belirtmisim. soru şu " neden ısrarla migren ve sinüzit deniliyor?" bakın bu sorunun bir tane cevabı vardır. hekim olarak bir enrty girersiniz. o da şöyle olur : çünkü sistemin bana hasta başına verdiği bütçe, süre, imkan, prosedür bunu gerektiriyor, ve maalesef acilde talihsizlikler oluyor vs vs diye. kalkıp "neden" ile sonlanmis bir entryden doktor düşmanlığı varsayımı çıkmaniz akıl alır gibi değil. kaldı ki siz de en az benim kadar o gün acilde ne yaşandı, hekimin tutumu, hastanın kendini ifade etme sekli gibi hususlari bilmiyorsunuz.böyle agresif tavırlar alarak bir yere varamayız. kaldı ki ben hekim arkadaşları hic bir zaman suçlamadım. ülkenin aydın insanları gözüyle baktım. sözlükte de aleyhilerine açılan tüm başlıklarda savundum. eski entrylerimde mutlaka vardır. ortada bir haber var. bizi aydınlatıp acilde böyle böyle işliyor düzen diye entry girmeniz gerekirken ana bacı sövmek gerçekten yakışıkalmıyor. dediğim gibi bütün sağlık emekçilerine minnettariz. insanlarla bire bir diyalog halinde olunması gereken bir meslekte üslup cok cok önemlidir.

  • mugla,izmir,aydin'in gozunu seveyim. oturmuslar oturduklari yerde. zaten turkiye'nin en cennet gibi yerleri. yunan tanrilari bile yasamak icin o civarlari secmisler. inanmayan selcuk'a efes'e gitsin baksin. yalan mi soyleyecez sanki amk. gelip yozgat'ta corum'da mi tanrilik taslayacaklardi.

  • her yıl düzenli olarak alıyorum oldukça rahat ve konforlu. dünyadaki bütün insanlar aynı ayakkabıyı giyse ne olur, kapitalizimin uşağı olmayın dedelerimiz ninelerimiz ayaklarına giyecek lastik ayakkabı bulamazken bugün ayakkabı beğenmez olduk.

  • zamanında "adım umut değil umutinho olsa bambaşka olur" diyen futbolcu. keşke öyle olsaydı da yabancı sınırına takılsaydın amk.

  • güvendiğim ve çok sevdiğim ve kendine sözde feministim diyen birinden bile "ben bir çocuğum, öyle kalmak istiyorum ama erkekte bunu istemem/aramam, şunu bunu isterim" gibi bir cümle duyduktan sonra kafamda perçinleşmiş tanımdır. kadınlar kendini kandırmasın diyeceğim fakat solipsist zihinleri yüzünden kandırmaya devam edecekler. özet olarak, bayanlar(en azından çoğunuz) güce tapıyorsunuz. sizi kişiler değil, tavırlar ve durum etkiliyor. tavır ve durum değiştiğinde siz de değişiyorsunuz. kesin ve net.

    yıllar boyu red pill öğretilerini çürütmeye çalıştım. fark etmeden yararlandım da ve sonunda hep aynı batağa saplandım. ve genelde bu davranışı test ederken o kişiden üzülerek, acı içinde vazgeçtim. inanılmaz bir şey, dark triad'ı bıraktığım anda hep aynı şey oldu. yani o kadın, geçmiş toplumların ona öğrettiği kolay vazgeçme, çarpık tümevarım yönetimi ile geride bırakma tavrını seçti. güçlü erkek duruşunu yeniden sağladığımda ise bana tekrar bağlandılar.

    inatla da bu tavrı bırakmayı seçtim, yahu ben bunu istemiyorum ki. böyle onlarca kadın var zaten. karşımdaki neden düşerken, zayıf anımda yanımda olmuyor? sanki onca yaşanan şeyi komşu yaşıyormuş gibi, bir anda yok oluyorlar. ne yaşadığınızın hiç bir önemi olmuyor.

    üstte bahsettiğim birinde daha yakalar gibi oldum ama olmadı. o pek farkında bile değil, kendince sebepleri var. oysa bilmiyor ki bir çoğuna inanmasını sağlatan bile bendim. söylemeyi çok istedim, "öyle olma, fark et" ima ettim ama malesef... olamayacağını anladığım anda da beta konuma soktum kendimi. yani açıklama yaptım, özür diledim, onu validasyonuna yanıt verdim. kendi fark etmese de gerçek yüzüyle tanışarak bitsin istedim. yoksa eminim, net olarak terk etsem, sert konuşsam, hiçbirini kabullenmeyecek, o ilişki sünecek ve sürdürülebilir olacak. yalan bir sevginin içinde sürüklenip duracağız.

    her defasında manipülasyonu değil, gerçek sevgiye inanmayı çok istiyorum ve hep hayal kırıklığına uğruyorum. yine de vazgeçemeyeceğim. malesef bir kadının gerçek yüzünü görmek, onunla tanışmak çok zor, ya bunu göze alacaksınız ya da hipergamiye inanarak, herşeyi kabulleneceksiniz.

    haklı olmayı sevmiyorum... evet belki de istisnayı arıyorum.

  • 8 mart 1922 tarihinde osaka'daki bir hastanede, shigeru isimli bebek, mura ailesinin ikinci oğlu olarak hayata gözlerini açtı. gençliğini bir liman şehri sakaiminato'da geçiren shigeru, resim yapmayı çok seviyordu ve daha küçük yaşta çizimleri mainichi gazetesinde yayınlanmıştı. resim çizmek küçük shigeru'nun tek ilgi alanı olmayıp, doğaüstü şeylere de meraklıydı. özellikle komşusu "nonoba" dediği kageyama fusa isimli yaşlı teyzeden dinlediği japon mitleri ve halk hikayelerinde sıkça rastlanılan youkai denen şeytanlar hakkındaki hikayeleri çok seviyordu.

    ancak 1942 yılında, shigeru 20 yaşında geldiğinde japon imparatorluk ordusu'na alındı ve papua yeni gine'deki new britain adasına gönderildi. savaşta sıtmaya yakalandı, arkadaşlarının ölümlerine şahit oldu ve bir amerikan hava saldırısında baskın olan sol kolunu kaybetti. rabaul kasabasındaki bir sahra hastanesinde tedavi görürken yerli tolai halkından arkadaşlar edindi. onu seven tolailar, shigeru'ya ev, vatandaşlık, hatta evlenecek bir kadın teklif ettiler. shigeru bu teklifi düşünmüş olsa da, önce japonya'ya dönüp ailesini görmeye karar verdi.

    japonya'ya dönüp ailesiyle yüzleştikten kısa bir süre sonra tekrar yeni gine'ye gitmeyi amaçlayan shigeru, bir topçu subayı olarak savaşmış abisinin savaş suçlusu çıkması sebebiyle yurtdışına çıkma yasağı aldı ve önce balıkçılık, daha sonra sağ kolunu geliştirerek çizerlik yaptı. ilk eseri 1957 yılında çıkan rocketman isimli manga olan shigeru, kısa bir süre çalışmış olduğu mizuki isimli hanın adını alarak mizuki shigeru adını kullanmaya başladı. eserlerinde agresif bir savaş karşıtlığı olan shigeru, japonya'nın işlediği savaş suçlarına da değiniyordu. ancak mizuki shigeru'yu asıl ünlü yapan ve bugün kendisinin başyapıtı olarak değerlendirilen eseri gegege no kitaro isimli manga eseri 1960 yılında çıktı ve 1968 yılında animeye uyarlandı. (bugün dahi devam eden ve japonya'da adını bilmeyenin neredeyse olmadığı bir üne sahip.)

    hayatını eserlerine adamış ve 2015 yılında 93 yaşında kalp krizinden ölene kadar manga çizmeye aralıksız devam etmiş mizuki shigeru, sadece sevilip sayılan büyük bir sanatçı olmayıp, aynı zamanda imparatorluk sonrası japon sulhperverliğinin de en önemli temsilcilerinden biridir.