hesabın var mı? giriş yap

  • gizli değil aslında alenen verilen mesajlardır.
    - dış görünüş her şeyden önemlidir, prenses olmak için güzel mi güzel, prens olmak için yakışıklı olman gerekir. zaten güzel/yakışıklı değilsen masalda ya yan karakter olabilirsin, ya da kötü olursun. güzel=iyi, çirkin=kötüdür.
    - kadınlar aciz yaratıklardır. güzel ve saf olanları kendilerini olmadık durumlara sokarlar (bir kuleye hapsedilip saçını uzatmak, bir ormanda avcı tarafından terkedilmek vb.). onları bu durumdan bir erkek kurtarır ve buna karşılık kadın ona aşık olur. kadının aşık olma sebebi aczine son verilmesi, ona sahip çıkılmasıdır.
    - kadınlar ya güzel ve saf, ya çirkin ve kötüdür. erkekler genellikle kötü olmaz, kötü bir kadının oyununa gelip kötülüğe alet olur sadece. ama her koşulda kötü kadın da emeline ulaşamaz çünkü iyilik her zaman kazanır.
    - ortadirek adamın masalı olmaz, ya kral olacaksın, ya da bir kralın çocuğu. fakirsen de bunlardan biriyle evleneceksin. yoksa masalsı bir aşk olması zor.

  • kendinden önceki başbakan theresa may'in ağlayarak istifa etmesi kadar dramatik olmasa da istifayla gelenin istifayla gideceğini gösteren politik gelişme.

    partygate skandalı denilen, johnson'ın kovid kısıtlamaları sırasında yasağı delerek parti vermesi olayı ve üstüne adı taciz iddialarına karışmış chris pincher'a buna rağmen bakanlık vermesi de eklenince hükümet krizi ortaya çıktı. johnson, beş bakan dahil 50'yi aşkın hükümet görevlisinin istifası sonrası oldukça büyük bir siyasi baskı altında kaldı. tabii ingiltere'de padişah efendilerinden "aflarını dileyen" bakanlar yok, istifa edebilen bakanlar var. hal böyle olunca başbakanlar da istifaya zorlanabiliyor. bu da gösteriyor ki kağıt üzerinde türkiye'de monarşi olmasa da ingiltere'deki resmi monarşiden daha beteri var.

    edit: parti başkanlığından istifa etti, başbakanlığa devam edecek diyen arkadaşlar haklı olsalar da johnson'ın farklı bir durumla karşı karşıya olduğunu nedenleriyle açıklayan bir tweet'i aktarmak istiyorum.

    "boris johnson istifa ediyor. ama partisi yeni liderini seçene kadar başbakanlığa devam etmek de istiyor. bu normal şartlarda mümkün. misal theresa may istifa ettiğinde üç ay daha başbakanlığını sürdürdü. ama johnson için aynı durum geçerli olmayabilir. neden?"

    "1- johnson tarihte eşi benzeri görülmemiş bir hükümet darbesi yaşadı. 24 saat içinde 41 bakan/hükümet üyesi istifa etti. ekonomi bakanı’nın istifası sonrası kabine’nin ikinci en kıdemli pozisyonuna atadığı yeni ekonomi bakanı 24 saat içinde johnson’ın istifasını talep etti"

    "şu anda johnson, kabinesinde yer almayı kabul edecek vekil bulamıyor. istifasının ana sebebi de bu. kabine yoksa, hükümet yoktur. muhafazakar vekiller istifa etmemek için bu kadar normu yoksayan johnson ile bir araya gelmek istemezse, bu kriz sürecektir."

    "2- eğer hükümet üyeleri johnson’ın bugün gitmesini isterlerse, başbakan’ı gönderebilirler. zira ekonomi bakanı dahil, kritik bakanlıkta bulunanlar (ve parti liderliğine aday olması beklenenler) kabine sekreteri’ne gidip johnson bugün gitmezse istifa edeceklerini söyleyebilirler."

    "kabine sekreteri’nin görevi hükümetin çalışmaya devam etmesini sağlamak. bu mümkün olmazsa, johnson kabinesi dağılır ve bakanlar kabine sekreteri’yle beraber yeni bir başbakan atarlar. bu kişi başbakan yardımcısı dominic raab olacaktır."

    "3- yani eğer johnson isteyerek gitmez ise kabine başbakan’ı bugün gönderebilecek güce de sebeplere de sahip. dolayısıyla iki gün önce iki bakanın istifasıyla başlayan hükümet darbesi bugün johnson’ın başbakanlık ofisinden atılmasıyla bitebilir."

  • en zor kisimlarindan biri, tum yaptigin yatirimlarin bir anda yok olmasi. (yatirim derken paradan puldan bahsettigimi dusunenler hemen terk etsinler bu entryi rica edicem).

    senelerce bikmadan kendini anlatirsin, yuregini acarsin. seni en cok uzmus, en mutlu etmis, en icine dokunmus olaylari havadan sudan muhabbetlerin icinde anlatirsin. aileni, arkadaslarini, kulturunu, gecmisini, kafanin icindekileri.. her seyini dokersin ortaya zamanla. anadilde kelimeler ogretirsin, sevdigin filmleri izletirsin, ulkeni ve tarihini anlatirsin. sende iz birakan kitaplardan bahsedersin, en sevdigin sehirlere, en guzel koselere goturursun. bir de bunun karsiligi vardir elbette, sevdigi her seyde ondan izler arasin. dilini ogrenmeye calisirsin, acilarini anlamaya ugrasirsin. yapacagi sakayi soylemeden bilirsin artik, goz goze gelip gulersin.

    iliski kac senelikse, o yasta bir cocugun vardir sanki. kucukken daha cok ilgi ve sabir gerektiren, buyudukce bagimsizlasip olgunlasan, laftan anlayan... kendine ait alani, oyuncaklari, fotograflari, anilari, dersleri ve notlari olan.

    her sey bittigi an, hayali cocugunu yitirirsin. (gercek hayatta evladini kaybeden insanlar aci bir gulumsemeyle okuyordur bu satirlari. asla bir karsilastirma yapmak mumkun degil elbette ama tesbihte hata olmaz...) onca senedir ustune titredigin, emek verdigin olgu bir anda yok olunca geride buyuk bir bosluk kalir. esyalarina dokunursun, anilarini dusunursun, fotograflarina bakarsin. sevgiliden cok, iliskini ozlersin. cunku iliski, sadece sevgili degildir, iki kisinin harmanlanmasiyla ortaya cikar. kendinin "o" halini ozlersin.

  • maden mühendisiyim. yeraltı kömür ocağında 2,5 seneden fazla çalıştım. planlama biriminin amiriydim ben, yeraltına haftada bir kez falan anca inerdim. ama bir kurban bayramında maden mühendisi sıkıntısı olduğu için bana görev verdiler, ben vardiya tuttum. yaklaşık 50 kişilik bir ekibim vardı bayram olduğu için. o gün yaşadığım korkuyu ömrümde yaşamadım ben. "ya göçük olursa?" "ya yangın çıkarsa?" "ya su basarsa?"... hepsi benden büyüktü. hem de bayağı bir büyüktü. hatta birisi "bayan bir şefle çalışacağımı söyleseler güler geçerdim" demişti. orada hepsi çocuğum gibiydi. birinin başına bir iş gelecek diye aklım çıkıyordu. o yüzden hiç çıkmadım ocaktan. hep yeraltında başlarındaydım. elektrik mühendisi, makine mühendisi ve iş güvenliği uzmanı arkadaşlarımızı dört döndürdüm ocakta. ha o kadar sakınılan göze illa ki çöp batar, kubatomuz bozuldu. olsun, canlarına bir zeval gelmedi ya olan üretime olsun. bir nebze canım acımadı. yiyeceğimiz iki azar ne olacak...

    bu cümle bana o günleri hatırlattı. biz mühendisleri öyle üstün görürlerdi ki şirketin verdiği kumanyayı yiyelim diye derme çatma iki sandalye bile yapmışlar yeraltındaki cep gibi bölgeye. kendileri de taşın toprağın üstüne kurdukları sofrada evden getirdiklerini yerlerdi, çünkü şirketten yemezlerse yemek parası alırlardı. ben utandım sandalyenin tepesine kurulmaya. sofralarına oturmak için izin istedim, soğanı dizimin üstünde kırıp lambur lumbur yemeye başladım onlarla. öyle sevindiler ki neleri varsa paylaşmak istediler benimle. ben de onlara benim kumanyamı açıp verdim.

    şimdi düşünüyorum bu olay soma yerine benim çalıştığım yerde olsaydı, benim beraber çalıştığım işçilerden birinin saçının teli incinseydi ben ne hale gelirdim? sikmişim lan diplomasını bilmem nesini! vicdanımı nasıl rahatlatırdım ya nasıl? ben yeni mezun bokun tekiyken beni adam yerine koymuş, saymış, sofralarına sevine sevine kabul etmiş bu insanların tek bir tanesine bir şey olsaydı ben nasıl uyurdum?

    biz mühendisler sizlerden daha değerli değiliz sevgili emekçiler. biz daha insan da değiliz. biz daha üstün de değiliz. biz siziz, siz de biz.

    kurban olayım, yüreğimizi dağlamayın.

    tanım mı? yüreğimi yakıp geçen cümle.

  • öncelikle sardinyalılar casu marzu peynirini sabah akşam tüketmiyorlar. ab yasalarınca illegal kabul edilen, kusma ve diyare gibi yan etkileri olan peynir genelde özel günlerde hatta düğünlerde tüketiliyor. pecorino peyniri içindeki peynir sineği lavraları ölmüşse peynir kesinlikle yenilmiyor. bir de sanıldığı gibi lavralar canlı canlı yenilmiyor genellikle ekmeğe sürülür ya da pane crasau adlı gözlemenin arasına konulurken kurtlar peynirin içinde ezilerek öldürülüyor. bir de sardinya dışında fransa'ya ait olmakla birlikte italyan kültürü ve dil özelliklerinin egemen olduğu korsika'da da üretiliyor.

  • seçtiğiniz mesleğe göre değişir. iibf'de okuyorsunuz, amaç ales ya da kpss ise yüklenin gno'ya. yok özelde çalışacaksanız; hele ki sektör okuduğunuz bölümle alakalı değilse, son seneye başlamadan stajınızı yapıp işi öğrendiyseniz, e staj yaptığınız yer de sizi tuttuysa o-hoo son senenin tadını çıkarın. ayrıca özel sektörde kolay kolay kimse; ''hımm şu dersi aa ile geçmişsin, seni seniiii anlıyorsun bu işten, kaptın maaşı köftehor'' demez. özel sektör öyle değil geçler.

    2:00'ı zor bulup da şimdi güzel paralar kazanan bir sürü insan tanıyorum. neden? çünkü hafız gibi ders ezberlemek yerine hedef belirleyip kendilerini geliştirdiler. ayrıca, ortalama 4:00 diye kimse sizi mezun olur olmaz müdür yapmayacak. biraz gerçekçi olun. ortalama kasacağım diye o üniversiteyi bomboş bitirirseniz daha çok işsiz kalırsınız.

  • asker çocuğuyum ve askerliğimi asteğmen olarak diyarbakır’da yaptım.

    övünülecek bir yanı yok bunların, zorunlu askerlik yanlıştır. oğlum olsa bedelli yaptırırım. asteğmen olup muvazzafların yerine nöbet tutması veya er olup araba yıkaması için yetiştirmiyoruz çocukları.

  • ya arkadaş ben şunu ömrü hayatım boyuna kimseye anlatamadım. menemen dediğin yapıldığı tavada yenir.sen o menemeni tavadan alıp, tabağa koyarsan, lezzet mezzet kalmaz. tavada real madrid'li mesutken, tabakta arsenal'li mesut oluyor amk.

  • benim gözümdeki istanbul'dan çok daha iyiymiş. hatta olabildiğince yerden yukarıyı çekmeye çalışmışlar. sultanahmet'in orada kamera aşağı inecek diye gerildim. neyse ki hafif atlatmışız.

    debedit: aynı gün, yeni yazdığım kitabın (psikolojik-öykü) basıldığı haberini aldım yayınevinden. buradan sizlerle de paylaşmak isterim dostlar. 20 yıllık bir sözlükçü olarak sözlüğün ücretli reklam fasilitesine saygısızlık olmaması için link vermiyorum, fakat öykümün ismi: "bir ağustos tereddüdü". 2 hafta içinde bildiğiniz tüm online kitapçlarda olacak. hevesimi paylaşan tüm dostlara ve birlikte büyüyüp neredeyse yaşlandığım ekşi sözlük'e teşekkürler. son olarak; suç dortmund'da değil, başka ülke olmanın doğası bu. suçun kimde olduğunu herkes biliyor ve onların yok etmek istedikleri ne varsa yaşatmak için ömrüm boyunca aklımla, sanatımla, varlığımla çalışacağım, çalışacağız.