hesabın var mı? giriş yap

  • kemal kılıçdaroğlu: "bahçeli, 'eğer 1915 çanakkale köprüsü'nü geçmem, beğenmem diyorsanız karşıya yüzerek geçin' demiş. tek bir sorum olacak. sen barajı geçemeyince nereye yüzeceksin?"

  • sarkisi hazirdir..

    girdinde ne oldu evime...
    cok umrumda mi soyle...
    sen kendin hata yaptin..
    duseceksin pesime..
    ben aşkı senin gibi satmadım

    aldigin paralar gozune dursun,
    yaptigim sarkilar kafanda paralansin..
    sen kaybettin..
    soyle.. pisman oldun mu?

    - la benim sarki daha guzel oldu amina koye...

  • akp’li belediyede çalışıyorum diye hayatımda 1 kez zoraki akp mitingine katıldım. kitleyi ilk kez yakından gördüm.

    arkadaşlar öyle bir kitlenin sayesinde iktidarlar ki hayatı sorgularsınız. gördüklerimi hala unutamıyorum. bizim asıl rakimiz rte falan değil bu kitle. asla yenemeyeceğin (!) çipli bir ordu gibi düşün…

    o yüzden parti marti ayırt etmeden (ki ben eski bir iyi parti üyesi ve mustakbel zafer partisi sempatizanıyım) istanbul’da bu çipli orduya rağmen erdoğan hegemonyasını yıkmış olan ekrem imamoğlu’nu destekliyorum. bu geleceğimiz için elzemdir. önce bunları yıkmalıyız. sonra aramızda rekabet ederiz. önce bu hegemonyayı en güçlümüzle tamamen yok etmeliyiz…

  • besteler içinde ise amme hizmeti yapmış olan ve kamu güvenliği lehine hareket ettiğinden bahisle ceza almaması gereken hırsız.

    besteler içinde yoksa boşa atmış ama.

  • bugün (dün yani artık) ilk avukatlık ücretimi almamla sonuçlanan diyalog türü.
    (aldığım maaş ayrı. o iş kanunu'na dair bi hadise. neyse, farkı anladın sen.)

    büyükçekmece adliyesi, 15.05.2009. saat 12 olmak üzere. hakim çıkmadan ona bi yetişmeye çalışıyoum. bu arada koridorda...

    - afedersiniz, avukat mısınız?
    - evet buyrun?
    - ya benim bi dilekçe yazmam lazım yardımcı olur musunuz?
    - tamam olurum ama acelem var, 5 dk bekle yardım edicem...

    (hakimle konuşulur, kalem'le konuşulur, iş halledilir, yardım isteyen vatandaşa dönülür)

    - ben kefaletle serbest kaldım ama sonra beraat ettim, şimdi o kefaleti geri almak istiyorum, dilekçe yaz dediler ama nasıl yazılır bilmiyorum.

    elinde beraat kararı da vardır, kelime kelime yazdırılır dilekçe. çünkü çocuk gerçekten bilmiyor, tamamen alakasız olayla.
    ne yapması gerektiği anlatılır filan. git hakimden imza al, imza aldıktan sonra git bi de fotokopisini çektir sende dursun vs vs vs...

    - çok teşekkür ederim, allah razı olsun, çok sağol vs vs vs
    - ya yok bişey büyütülecek, önemli değil, sen sağol.
    - açlığın var mı?
    - yok, teşekkür ederim.
    - sana borçlu kaldım ya, yemek ye istersen ben öderim, allah razı olsun.
    - borç yok, allah senden razı olsun.

    ayrılınır, yemeğe çıkılır, yemekten gelinir. bizimki hala adliyede. selamlaştık. 5 dakika geçmeden geldi bu, elinde iki tane yarım litrelik su.

    - birini sana aldım, bari bunu al, ferahlarsın iyi gelir. teşekkür niyetine.
    - ben teşekkür ederim. iyi düşünmüşsün.

    böylelikle, ilk ücretimi de almış oldum yarım litre su olarak.

    babama anlattım bunu, o zemzem suyu gibi şimdi dedi. öyle vallahi.
    damla damla içicem onu, sevdiklerimle paylaşa paylaşa.
    çok mu duygusalım acaba?

  • restoran: muhitte bir kebapçı

    siparişlerde sürekli bir şeyi unutmalarına kafamın attığı bi gün bütün notların altına "emekli albay takeiteasy" yazmaya başladım.

    not: sumaklı soğanı unutmayın haaa. emekli albay takeiteasy. (getirdiler hem de en alasından salata tabağı getirdiler eşantiyon)

    sonraki notlarda işin iyice boku çıkarılır:

    not: kebabın yanında 5-6 içli köfte hediye yollayın. emekli albay takeiteasy. (oha)

    artık makaranın dozu artırılır:

    not: albayım uyuyor. zile basmayın! (ahahahah)

    hatta o gün siparişi getiren adam sormuştu, "albayım memnun mu hizmetimizden filan gibilerinden de albayın porsiyonların küçüklüğünden yakındığını belirtmeden edememiştim. sonradan çaktılar tabi mevzunun dümen olduğunu..

  • kurban bayramında ziyarete gidilen aile dostu büyüğümüz yaşattı o tadı bana.
    abi aşiret reisi, eve gittim, koca salonda sandalyeler duvar diplerine dizilmiş, sen de 50 ben diyeyim 70 tane koca koca adam, sandalyelere oturmuş eller dizlerin üzerinde kafa önde oturuyorlar. bizim abi de ikili koltuğa oturmuş tespih çekiyor, arka bahçede de kurban eti pişiriliyor.
    neyse abi beni severdi çağırdı, gittim yanına oturdum konuşmaya başladık o arada önümüze et getirdiler, abi de bak bu eti öyle herkese vermem gel beraber yiyelim diyince dedim çok güzel et geliyor, taktım çatalı attım ağzıma, lan çiğne çiğne gitmiyor, ağzımda büyüdü de büyüdü yutamıyorum eti.
    abi de nasıl beğendin mi güzel mi diyor, ağızdaki et bir lokmayken bir kilo oldu çiğnenmiyor anasını satayım.
    sonunda abi bu et ne eti dedim, cevap verdi ama anlamadım ne dediğini, bir daha sordum

    taşşağı oğlum taşşağı dedi.

    zaten yutamamışım, e çıkarsak çok büyük ayıp. bir on dakika daha çiğneyip güç bela yuttum ama üzerinden neredeyse on beş sene geçti, şunu yazarken bie tadı geliyor ağzıma.

    debe editi: lan taşşak yedik dedik debeye çıktık yarrağı yedik desek uzaya çıkacağız herhalde, yapımda ve yayında emeği olan herkese teşekkür ederim.