hesabın var mı? giriş yap

  • beyin tabanında bulunan hipofiz bezinin ön bölümünün aşırı çalışmasına bağlı bir durumdur. büyüme tamamlanmadan, kemiklerin uzaması sona ermeden erken çağlarda baş gösterirse jigantism adı verilen dev görünüm oluşur. bozukluk büyüme çağının bitiminden sonra baş gösterirse, el ve ayakların genişlemesi, çene ve burnun büyümesi ve sesin kalınlaştığı görülür.

  • burda sayfalarca avukatlara kinini döken aptalların defalarca izlemesi gereken video. başkan bilmiyor mu avukat kimliğini çıkarıp göstermeyi yemeğine sohbetine devam etmeyi. avukatlık böyle bir meslek, içine adalet ateşi düşmeye görsün haksızlık, hukuksuzluk görünce susamıyorsun. ben kendimi savunurum da aynı tavrı başkalarına gösterirlerse ne olacak diyorsun. doğrusunu öğreteyim bu vasıfsız ordusuna diyorsun. bu videodaki adam kendisi için değil bizim için kavga ediyor. bizim hakkımızı savunduğu için gözaltına alınıyor. yarın aynı polis gelip bizim yemeğimizi zehir etmesin diye mücadele ediyor. bizim özgürlüğümüzün kavgasını veriyor.

  • "çok fazla ağlıyor" bahanesiyle bebeğini duvara fırlatıp öldüren bir babanın(!) eylemi.

    bunalıma diyo, girmiş diyo, kız diyo olunca diyo.

    sanırsın hanedanlığa oğlunu geçirecek pezevenk.

  • hakim der ki: sarhoş bir kadına tecavüz etmenin kabul edilebilir bir şey olduğunu bir an için bile söylemiyorum.

    sözlükte başlık açılır: sarhoş kadın tecavüzü hakeder.

    (bkz: sen yazma ulan ayı)

    edit: başlık ilk açıldığında sarhoş kadın tecavüzü hakeder şeklinde idi.

  • türkiye cumhuriyetine belki de tarihteki en büyük zararı veren, ülkeyi satan aynı zamanda da yakın arkadaşının kocası olan biriyle beraber olmak için bilmem kaç uçak değiştirerek gizlice amerikaya giden bir kadın olmaktan çıkıp mağdur edilen boşanmış bir kadın olmuştur.

    vallahi de helal olsun billahi de helal olsun şu pr çalışmasını kılıçdaroğlu becerse çoktan seçilmişti.

    bizim türk milletine de diyecek bir laf yok. nedir bu boşanmış kadınlara karşı olan koşulsuz acıma duygusu.
    sanki dayak yedi, elinden malı mülkü alındı. bu olaydan sonra o ses türkiye'ye dönerse bu olayı acunun tasarladığına kesinlikle emin olucam.
    mehmet dinçerler de şirkette işleri yoluna koyacak bir kaç iş veya ucuz kredi aldıysa olay tamam.

    debe editi: olayı bilmeyenler varmış sürekli soru geliyor hadise ne yapmış diye.
    (bkz: reza'nın ebru'yu hadise ile aldatması)

  • tek cümlelik bir tanım ile, gelmiş geçmiş en güzel oyundur planescape : torment.
    kendi tanımı ile "hafızasını kaybetmiş, ölümsüz bir adam"ın ana karakter olduğu, hikaye ve diyalogların nakış gibi işlendiği, npc'lerin çoğu oyundaki pc'lerden daha detaylı anlatıldığı, oyun yapmaya kalkışan çoğu zevzeğe ders olarak okutulması gereken bir oyundur. "bilgisayar oyunu" tanımlamasının basit bir eğlence unsurundan bir sanat eserine doğru attığı büyük bir adımdır. bir sanat eseridir.
    muhtemelen söylediğim şeyleri hiç tekrarlamadan günler boyunca övebilirim bu oyunu. bu övgülerin çoğu da yapılmış başka oyunların sahip olduğu özelliklerden farklı olmayacaktır. fakat torment'in bir özelliği var ki, sırf o bile kendi adıma da olsa ona verdiğim ünvanı haketmesini sağlıyor: bir şeyleri değiştirebilme gücü.
    ister mourns-for-trees'in ağaçları için paylaşılan bir parça şefkat olsun, ister criers-of-es-annon'ın ağıtları için bir mezar taşında ufak bir isim, ister ölen kızını son kez görmek isteyen bir baba, ister sonunda huzura kavuşturulmuş acı çeken ruhlar, bir araya getirilen aşıklar, yardıma muhtaç olanlar için yapılan "ufak" iyilikler. onlar için önemi "ufak" olmasa da. her seferinde "böyle olmak zorunda değil, bir şeyler yapabilirim" hissi.

    yıllar sonra tekrar oynadım, nameless one'ın karşısına çıkan sorunlarda çözümleri hep "ben olsam ne yapardım" diye düşünerek buldum. yaşlı mebbeth ile son kez konuştuğumda, deionarra'nın çektiği acıyı anladığımda, ve "maze of reflections" da bronze sphere'i kullandığımda yine gözlerim doldu. nameless one sonunda çoktan unuttuğu suçların cezasını çekmeye gittiğinde lawful good idi. belki benim gibi, belki de benim olmak istediğim gibi, ama her insanın yaptıklarından sorumlu olduğunu, ve bu sorumluluktan asla kaçamayacağını öğretmişti bana. yaşayacağı süre sınırlı olan bir insana verilebilecek en büyük ders belki de. ve bir de soru, hala kendime sorduğum:

    bir insanın doğasını ne değiştirebilir ki?