ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
boş bulunan her makama kendini atayan rektör
-
demek hiç akrabası yok lan. yazık.
üzüldüğüm rektördür.
düşen asansörde yapılması gerekenler
-
asansör tam yere çarptığında zıplamak gibi saçma birşey söyleyeceğim, hiç bilimsel olmayacak.
6 kasım 2019 real madrid galatasaray maçı
-
ilk yarı 4-0 olunca galatasaraylıların, 70. dakikadan sonra artık 8 olmaz diye beşiktaşlıların kapatıp uyuduğu maçtır. şu an acaba 6 olur mu diye fenerliler izliyor.
not:gs
ben nasıl cesaret etmişim buna denilen şeyler
-
16 yaşındayım,tek başıma şehri keşfetmek gibi bir huyum var,arkadaşlarıma ailemleyim,aileme arkadaşlarımlayım diyerek arazi oldum o gün.
tekin olmadığını bildiğim bir semtte gözlemeci-kahvehane ama kadınlı erkekli bir kutlamanın yapıldığı bir yere denk geldim.süslenmiş dışarısı;aynalar,boncuklar beğendim fotoğrafını çekiyorum.
işte o an farkettim ki içerdeki herkes bana bakıyo.bir kadın bir adam bana doğru yürümeye başladı içerden,sıçtım,adamın belinde silah var.turist sanmışlar beni,hello welcome falan diyerek içeri buyur ettiler,bakın yedi yaşından itibaren ingilizce öğrenmeye başladım ama ben bile öyle konuşabildiğimi bilmiyordum adeta bülbül misali şakıyorum ama kimse bi bok anlamıyo,yinede işimi sağlama aldım italyanım sandılar.
türkün misafirperverliğini ben orda gördüm.çiğ köfte,içli köfte,baklava özellikle bir börek yedim tadı hala damağımda,halay çektim "hemende öğrendi" diyolar bide,çüş.dört saat takıldım orda,asker dönüşü kutlanıyordu,fakat biliyorum ki eğer türk olduğumu anlasalardı o denli nazik ve sevecen davranmazlardı.bunuda kimseye anlatmamıştım.
75'lik ajda pekkan'ın nefes kesen pozlar vermesi
-
anneanne.. nene... gibi yorumlar yapanlar donup baksinlar anneannelerine nerede ne yapiyor. bu kadin bugun son albumunu cikardi, icinde muthis sarkilar var. konserinde saatlerce ayakta sarki soyluyor dans ediyor. harika klipler cekiyor vs.
ajda pekkan'i da kiskanmazsin ya.
5 adım ötedeki adaların yunanlara ait olması
-
bir önceki çağda yaşanan bir olayın neden-sonuç ilişkisini şimdiki çağın dinamiklerine göre değerlendirmek aklın yüzerek yunan adaları'na kaçtığını gösterir.
nikola tesla
-
takıntıları da son derece ilginç;
örneğin hiç banyo yapamadan geçirdiği 20-30 günlük bir okyanusötesi yolculuk sonunda, temizlik hastalığına yakalanıyor, bir kurulandığı havluya bir daha deyemiyor.
sonra, herhangi birşeyi 3 ve 3'ün katları şeklinde yapıyor; kitleme mi yapacak, üç defa kitliyor işte.
yediği yemeklerin kübik hesaplarını yapıyor, gibi birsürü şizofrenik tavır içerisine giriyor, çıkıyor.
başladığı işi bitirme takıntısı da var; lisedeyken realist bir yazarın eserine başlıyor, yazarın 100 ciltlik eseri var, genç nikola bitirmek zorunda kalıyor, bitirince de "bir daha asla" diyor sadece, işte türkçemize bu deyim de buradan geçmiştir, tesla'nın bir cilvesi daha işte.
kıvanç tatlıtuğ'un havuza atlayışı
-
ananske diyerek acıyla kelebeklemeye devam etmiştir. bu duyguyu bilirim. dolmuşta ön koltuğa oturmaya çalışırken kafamı tavana vurduğumda, aynı şekilde bende acıyla hayatımın akışına devam etmişimdir.
kalitesiz olduğu halde kaliteli sanılan markalar
-
(bkz: ekşisözlük)
bana lcw yi hatırlatıyor. eskiden lüks bir markaydı, herkes giyemezdi. kuzen vasıtasıyla elime geçen o maymunlu poşetini yıllarca sakladığımı bilirim. sonra pazar malı üretmeye başladı. sözlük de zamanında lcw nin ilk hali gibi elit bir marka iken, inci - ulu karışımı bir yere dönmeye başladı maalesef.
aşırı doz sütten rahatsızlanmış olabilirler
-
bir bülent arınç beyanatı.
haber
ilk okuduğumda şaka zannettim. gerçekmiş. karanlık bir odada dizlerimi karnıma çektim, titriyorum.
jean genet
-
1910'da paris'te doğan yazar evlilik dışı bir çocuk olduğu için annesi tarafından terkedilmiş anne ve babasının kim olduğunu hiçbir zaman öğrenememiştir. daha çocukken tanıştığı hapishanelerle ilişkisi yıllarca devam etmiştir. notre-dame des fleurs (çiçeklerin meryem anası) adlı ilk romanını da hapiste yazmış olan yazar bu romanıyla ve daha sonra yazdığı journal du voleur-(bkz: hırsızın günlüğü) ile başta sartre olmak üzere birçok yazarın dikkatini çekmiş hatta ömür boyu hapis cezasına çarptırılmışken bu yazarların verdiği dilekçe sayesinde bu cezadan kurtulmuştur.
aşağılık kabul edilen birçok şeyde derin bir güzellik bulduğunu iddia eden ve bunları yeniden saygınlıklarına kavuşturmaya çalışan yazar kendini hep daha belirgin kılmaya çalışmıştır.
"en"lerle uğraşmaktan büyük haz alan yazar "yazgının en parlağına sahip olamasam da en yoksulunu istiyorum" der. bu belki onun tüm suç yaşamının da bir açıklamasıdır çünkü yazar hep en kötü suçu en farklı şekilde işlemek, insanlarla ilişkilerinde hep daha garip, daha sıradışı olmak gibi istekler içindedir.
jean-paul sartre'ın "aziz genet- oyuncu ve kurban" adlı yapıtından sonra sartre'la tüm ilişkilerini kesen yazar, kendisini özellikle günlüğünde birçok yerde aziz olma çabası içinde biri olarak gösterirken sartre'ı bu aziz genet isminden dolayı suçlamış ve ölene kadar onunla barışmamıştır.