hesabın var mı? giriş yap

  • bence mevzuat direkt şöyle olsun da kurtulalım. böyle adım adım olması biraz baydı:

    - eğer rte en fazla oyu alırsa cumhurbaşkanı seçilir.
    - eğer bir aday rte'den daha fazla oy alırsa seçim rte en fazla oyu alana kadar tekrarlanır.

  • firefox kullanıcıları için hiç de şaşırtıcı olmayan durum.

    firefox'u da kapattıktan sonra bi 30-45 saniye daha kaynakları sömürmeye devam eder. hatta, "ulan artık bitmiştir" diyerek yeniden açmak istediğinizde "dur bakalım, firefox hala çalışıyor" diye uyarır sizi.

  • moritanya'da uygulanan ve devlet tarafindan desteklenen, bulundugu cografya ile hem tezat, hem de uyumlu bulunabilecek garip bir gelenek. kizlara kucuk yaslardan itibaren zorla yemek yedirilerek kilo aldirma islemidir. ne kadar kilo, o kadar otorite, o kadar iktidar, o kadar iyi bir statutuyu simgelemektedir. bulundugu cofrafya ile uyumlu olan yani, kilolu olan genc kizin zengin bir aileden geldigi seklinde algilanmasinin cok dogal olmasidir. tezatlik ise, yiyecek yemek bulamayan cocuklarin yakininda bir yerlerde zorla ve hatta bazi iskence yontemleriyle kucuk kizlara kusana kadar ve hatta kusmalarina ragmen yemek yedirilmesidir. pek tabi bizim icin garip olan, guzelligin, sismanlik algisiyla yapilan tanimidir. zayif olan cirkindir o ulkede, bilginize...

  • birgün dolmuşta;
    yolcu kadın: şöför bey mükemmel bir yerde inebilir miyim?
    (şöför sağa çeker ve arkasına dönüp)
    şöför: buyurun size layık değil ama...

  • bugün 16 kasım ve ben 4 gün önce, hayatımı değiştirecek bir karar alıp bu ameliyatı oldum. öncesinde çok uzun bir düşünme, karar verme ve araştırma sürecim oldu ama yine de bildiklerim, şimdiki aklımla bilmek istediklerimin yanında devede kulak kalıyor.

    tüp mide, kabaca anlatmak gerekirse, midenin yüzde 90'ının alındığı, midenin ince, uzun bir boru haline getirildiği ve sonrasında doğru beslenme biçimi ile de insanın kısa sürede ciddi miktarlarda kilolar vermesine sebep olan bir ameliyat. midenin alınan o yüzde 90'lık kısmı, acıkmayı tetikleyen hormonu da içerdiğinden, insan küçücük mideli, iştahsız bir tip olarak sürdürüyor hayatını.

    kilolu bir insanın ilk tercihi olabilecek bir şey değil elbet. öncesinde diyetle, sporla, muhtelif şeylerle kilo vermeyi denemesi lazım bir insanın. zaten öyle elini kolunu sallayan herkes de olamıyor. vücut kitle indeksinin 35'in ve hatta sgk kapsamında ameliyat olabilmek için 40'ın üstünde olması gerekiyor.

    ben 127 kiloluk tosun halimle geçen cumartesi oldum bu ameliyatı. uzun vadede bu ameliyatın hayatım üzerinde sihirli değenek etkisi yapacağından şüphem yok ama kısa vadede öyle sevimli bir etkisi olmadı. yani değenek gibi oldu aslında da, o değenek girdi biraz bir yerlerime benim..

    obezite forumlarında, bu tür sitelerde tüp midenin ne kadar cici bir şey olduğu, 6 ayda nasıl da 30 kilo verildiği, sağlığın düzeldiği, insanların bulutların üstünde dolaştığıyla ilgili pek çok yazışma var. ameliyattan sonraki sıvı beslenme biçimi ile de bir sürü tavsiye verilmiş ama ameliyattan sonraki kısa döneme dair okumuş olmam gereken hiçbir şeyi okumamışım ben. ne yazık ki ameliyattan sonra farkettim bunu ben.

    karın içi ameliyatları çok çok çok sancılı geçen ameliyatlarmış, laparaskopik yapacaz, küçücük deliklerin olacak, cart cart alıvericez mideyi şeklinde olmuyormuş. ameliyattan sonraki ilk günüm o kadar zor geçti ki, değil midemi, canlı canlı kafamı kesseler, o an ölüp o dertten kurtulabilmek adına gık demezdim muhtemelen. sonraki 20 saat boyunca dayanılmaz ağrılarım ve acılarım yüzünden 10 dakika bile uyuyamadım. "uyutun lan benii, nerde bu doktooor, nerde benim ağrı kesiciiim" diye hastaneyi inletmeme ve ağrı kesici manyağı yapılmama rağmen, bana verdikleri, acılarımı dindirmeye zerre kadar yetmedi.

    ne zaman ki ameliyatın üstünden iki gün geçti, o zaman normale dönmeye başladım. ağrılarım çekilebilecek hale geldi, gözümü açtım ve sonraki 24 saat boyunca açığımı kapatmak istercesine deliler gibi uyudum. dördüncü günde, dünyanın en iğrenç mavi mürekkepli sıvısını içirip, midenin dikilen kısmında bir kaçak olup olmadığını, dikişlerde sorun olup olmadığını teyit etmek için röntgen çekiyorlar. o mavi sıvıyı kusmamak için insanüstü bir çaba harcarken, röntgen esnasında da motor yağı olduğuna yemin edebileceğim başka bir iğrençlik abidesi içiriyorlar.. zor geçen son tetkiklerin sonunda, dren çekme faslı geliyor.. acılı diyemeyeceğim ama insanın iç organlarının sökülmesine, elektrik süpürgesiyle hüp diye içinin çekilmesine benzeyen iğrenç bir şekilde o dreni çıkartıyorlar içinizden ve bir sürü vitamin desteği ve ağrı kesici ile eve gönderiyorlar sizi...

    vücudumda şu an 4 küçük 2 büyük yara yerim var. ameliyat kapalı olduğu için çok dikişim yok ama dren yerim kapalı. karnım çürük içinde. rahat hareket edemiyorum ve kendi başıma giyinemiyorum ama çok ağrım olduğunu söyleyemeyeceğim. şimdilik sadece sıvı ile besleniyorum. önümüzdeki bir ay boyunca önce sıvı, sonra pütürlü, en sonunda kademeli olarak katı gıdalara geçeceğim ve sonrasında hep o sinir olduğum iştahsız, küçük mideli yellozlardan biri olacağım inşallah.

    bu ameliyatın bu kadar büyük ve zor bir şey olacağını bilseydin yine de yaptırır mıydın diye soruyorlar çevremdekiler.. yaptırırdım sanırım. ama en azından o zaman zihnen hazırlardım kendimi "ilk gün zor geçecek ama sonrası düzlük, sık dişini kızım" derdim.. ben öyle laylaylom gittim ki hastaneye, öyle kolay geçeceğini düşünüyordum ki, ilk gün resmen dehşet içinde, şok içinde yaşadım çektiğim tüm acıları.

    ama tüm o acılar boyunca da şişman olduğum için yaşadığım acıları, sıkıntıları, zorlukları hatırlattım kendime. onca senenin ağırlığı mıh gibi çökmüşken üzerime, ameliyat sonrasında geçen ilk 3 günün zorluğu bana ne desin ki sözlük?

    geçen 4.5 günün sonundaki bilanço şu ki, şimdiden 5.5 kilo verdim... dikişlerimi patlatmamak için kıs kıs gülüp , "2012 yazı, bekle beni, o biçim geliyorum" diyorum*

    seneler sonrası editi :
    ameliyatla ve şu anki durumumla ilgili çok soru geliyor.. tek tek yetişemediğim oluyor. yakın zamanda bir yazar arkadaşa yazdığım cevabı şuraya kopyalayayım dedim.. yazdıklarımın haricinde bir sorusu olan olursa seve seve yardımcı olmak isterim.

    "bundan 5.5 sene önce 127 kilo ile ameliyata girdim. kadınım. boyum 1.66. şimdi 64 kiloyum. ameliyat sonrası gördüğüm en dip kilom 60.5'tu. romatizma tedavisi gördüğüm ve kortizon iğneleri olduğum bir dönemde çıktığım en yüksek kilo da 70'di.

    hayatım boyunca şişman oldum ben. liseye kadar görece iyiydi durumum. üniversiteyle birlikte üç basamaklı sayılara çıktım. 101 kiloyla hamile kaldım. kızımdan sonra da hepten kilo aldım. denemediğim yöntem, gitmediğim ünlü diyetisyen kalmadı. akupunktur, değişik titretmeli spor aletleri, gitmediğim ama parasını ödediğim spor salonu üyelikleri, bitki çayları, herbalife'lar.. aklınıza ne gelirse. ama olmadı. çünkü müthiş iştahlıydım. yemek yemeyi çok seviyordum. ve irade'nin i'si yoktu bende. kendimi kesinlikle frenleyemiyordum.

    ben ameliyat olduğum zaman obezite cerrahisi bu kadar yaygın değildi. haliyle neye bulaştığımı pek bilmiyordum. ben sihirli değenek gibi bir şey hayal ediyordum. midem alınacak ve puf zayıflayacağım ve her şey normal olacak.
    maalesef böyle değilmiş durum.

    öncelikle şunu söyleyeyim olumsuz şeyler sıralamadan evvel.
    zayıf olmak harika bir şey. müthiş mutuyum. ve başa dönsem yine ameliyat olmayı seçerdim. ama zihnen kendimi yaşayacaklarıma hazırlamış olmayı isterdim.

    hızlı kilo vermeye bağlı ciddi sarkmalarım oldu. ben zayıflarken hiç spor yapmadım. zaten spor bilincim ve disiplinim olsaydı 130 kilo olmazdım. sporla birlikte verseydim durum aynı mı olurdu bilmiyorum ama felaket sarktım. gerçi 60 kiloyu 1 yılda verince, spor salonundan da çıkmasam çok farklı olmazdı diye düşünüyorum..

    kolumdaki sarkmalar için ve göğsüm için 2 tane estetik ameliyat oldum. sarkık deriler alındı. çok ağrılı ve görsel olarak da çok dikişli ve nahoş ameliyatlar. kollarım köpek balığı saldırısına uğramışım gibi görünüyor.. ama en azından inceldiler diye kendimi avutuyorum. maddi olarak da çok rahat olduğum söylenemez. 2 sene önce olduğum ameliyatların kredisini ödüyorum hala. bunların ödemesi bitince de karın germe ameliyatı olacağım muhtemelen. bacaklarımda da ciddi sarkma var. deri, inanılmaz gevşiyor ve sarkıyor içindeki onca yağ gidince.

    bu işin görsel tarafı.
    diğer yanda sağlık boyutu var.
    bu ameliyatı olanların sindirim sistemi kalıcı olarak değiştiği için, genelde çok kısa süre sonra safra keseleriyle ilgili problem oluyor. benim de ameliyattan 1 sene sonra safra kesemde kum ve taş biriktiği için ameliyat olmam gerekti.
    bunun dışında metabolik sendrom denen bir şey var. vücudun bu yeni sindirim sistemi düzenine alışması gerekiyor ve bu maalesef birkaç yıl alıyor. yavaş yemek, doğru gıdaları seçmek lazım. beslenme düzeni çöplük gibi olan benim gibi biri için pek kolay değildi bu. zira fiziksel olarak artık obez olmasam da içimde hala doymak bilmeyen biri vardı ameliyatın hemen sonrasında bile. yemem gerekenden fazlasını yiyordum ve midem bunu kaldırmadığı için sürekli istifra ediyordum. gün içinde defalarca kez ve bu beni mahvediyordu. tansiyonum çok düzensizdi, müthiş halsizdim ve kan değerlerim sürekli düşüyordu. buna alışmam birkaç senemi aldı. şimdi görece daha iyiyim. ama halen belirli aralıklarla dahiliyenin kapısını aşındırıyorum.
    yetersiz beslenmeye dayalı çok ciddi saç dökülmelerim oldu geçen zamanda. iki kere saçkıran oldum. midemde yeterli emilim olmadığı için evet kilo almıyorum ama aynı şekilde vücudum için gerekli ve faydalı olan vitaminleri de alamıyorum gıdalardan. bu da düşük değerlere sebep oluyor. demir değerlerim o kadar düşük geliyor ki hapla falan toparlayamıyorlar, direkt plazma kan veriyorlar..

    gelelim sorularınıza.
    ben ameliyat sonrası katı gıdaya geçiş sürecindeki diyet dışında, hiçbir rejim uygulamadım. her şeyi yedim. ama midem bir çay bardağı kadar olduğu için her şeyden çok çok az yiyebildim. zaman içinde mide kesinlikle genişliyor. ilk bir yıl tek bir köfte ile doyabiliyordum. şu an ise 3 köfte yiyebiliyorum mesela.
    katı ile sıvıyı tabii ki yan yana tüketebiliyorum ama çok değil. zira sıvı hemen midemi dolduruyor ve o zaman yemek yiyemiyorum. alkol alıyorum. ama eskisinden çok daha çabuk sarhoş oluyorum :) kola da içiyorum. eskisinden farklı hiçbir şey yapmıyorum. sadece midem almadığı için çok çok az yiyorum.
    kızım 8 yaşında. onun yediğinin 3te 1ini yiyor ve doyuyorum. eskiden 3 tane whopper yiyebilirken, şimdi bir tane whopper jr'ın üçte ikisini yiyor ve doyuyorum.

    pek çok sıkıntı yaşadım bu süreçte ama diyorum ya başa dönsem yine ameliyat olmayı seçer aynı yollardan geçerdim. şişmanlık zor, bir ömür çektim biliyorum.. kolaylıklar diliyorum.. "

  • ulan bilmem kaç senedir şu dizinin ekmeğini yiyorsunuz. bilmem kaçıncı tekrar olmasına rağmen hala prime timeda gösteriyorsunuz.

    bir kere de yeni bir şey katın bari dizinin sevenini onurlandırın.

    hiç yabancı dizi izlemiyor musunuz?

    koyuyorlar oyuncuları, yapımcıları, senaristi, kostümcüyü filan sırayla aynı yönetmen koltuğuna; sırayla dizi hakkında konuşuyorlar. arka planla ilgili değişik şeyler anlatıyorlar.

    çeksene şöyle bir güzellik, bu kadar seveni diziyle ilgili bir şeyler öğrensin, mutlu olsun.

  • terapi değildir.

    bağımlılık olarak rapor edilmiş olaylardan birini şuradan okuyabilirsiniz.

    adı helen, 45 yaşında ve 18 yaşından beri "inanmıyorum ama terapi işte" diye başladığı bu macera, otuzlu yaşlarından sonra falcı seansına 200 euro ödemek, sinemada gideceği filmi bile falcılara sormak, tüm ilişkilerinde onların önerileriyle karar almak gibi garip bir noktaya ulaşmış. işin aslı kendi başına karar alamaz biri haline gelmiş. falcının söyleyeceklerini beklerken heyecanlanmak, pozitif ifadeler duymak istemek, beklentilere kapılmak, sürekli ve sürekli aynı soruları sormak... tanıdık geldi mi? sonunda maddi manevi çöktüğü için yardım alması gerekmiş.

    helen'in durumunda dr. mark griffiths'in 6 bağımlılık kriterini de kullanmışlar. mark beyefendi davranış bozukluğu, kumar bağımlılığı, oyun bağımlılığı, internet bağımlılığı gibi alanlarda araştırmalar yapan bir psikolog. bağımlılık kriterleri ise:

    1- salience (when a particular activity becomes the most important activity in the person’s life)

    2- mood modification (the use of the activity as a way of either getting a ‘high’ or ‘buzz’ and/or using the activity to escape, de-stress or numb)

    3- tolerance (needing more and more of the activity over time to feel the mood modifying effects)

    4- withdrawal symptoms (psychological and/or physiological consequences such as excess moodiness and irritability if unable to engage in the activity)

    5- conflict (with other activities – such as work and hobbies – and personal relationships, that may lead to a loss of control)

    6- relapse (i.e. returning to addictive patterns of use following a period of abstinence)

    helen'in durumunda ne olmuş?

    salience: fal baktırmak helen'in hayatındaki en önemli olay haline geliyor, sosyal ilişkilerini fal baktırmak için erteliyor.

    mood modification: fal öncesi ruh hali değişiyor, endişeleniyor ama aynı zamanda heyecanlanıyor da.

    tolerance: daha çok fal, daha fazla falcı... her defasında aldığı tatmin azaldığı için daha uzun süreler fal baktırıyor.

    withdrawal symptoms: tipik çekilme belirtileri. bir süre fal baktırmazsa geriliyor, kötü hissediyor.

    conflict: yaptığının onu kötü etkilediğini biliyor, maddi manevi tükendiği halde buna engel olamıyor.

    relapse: yıllarca fal baktırmayı bırakmaya çalışıyor ve hep başa dönüyor.

    sanırım dünya genelinde üzerinde araştırma yapılmış fazla olgu yok, bu nedenle örnekler sınırlı ama psikoloji forumlarında bolca görebilirsiniz.

    bir süredir çevremde çok fazla fal bağımlısı olduğunu gözlemliyorum. özellikle de fal uygulamalarına delice paralar harcıyorlar, falcı için şehir değiştiren var. tüm fal baktıranlar bağımlı olmamakla birlikte, ruhsal sıkıntıların olduğu dönemlerde faldan medet umanlarda işin bu boyuta varabileceğini bilmek lazım. bizde kahve, çinde çay, batıda tarot, her kültürün kendi popüler kehanet yöntemi var.

    şuradaki araştırmaya göre en çok inanılan paranormal durum astroloji iken, en az inanılan koca ayak. kehanete ya da diğer paranormal öğelere inanmanın içinde bulunulan grup ya da medyada maruz kalma gibi etkenlere bağlı olduğu belirtilmiş.

    yani özetle içilen her türk kahvesinden sonra fincanların kapatıldığı, herkesin telefonunda falcı uygulamasının bulunduğu bir dünyada bununla ilgilenmeme ihtimali azalıyor. çoğu insan için anlık eğlence olsa da, ruhsal sorunlara sebep olduğu gerçeği burada dursun dedim.

    bence fala inanmayın, falsız kalın, kafanız rahat olsun.