ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
24 ocak 2019 pamukkale turizm'in iflas etmesi
-
yazık oldu piyasadaki çok az sayıda olan eli yüzü düzgün firmadan bir tanesiydi. o güzel firmalar o güzel otobüslere binip gittiler, demirin tuncuna otobüs firmasının piçine kaldık. (bkz: ismi lazım değil)
edit: mahkemece iflas kararı kaldırılmış, resmi açıklama.
törende şiir okurken gülme krizine giren çocuk
-
gulmenin bulasici oldugunu gostermis cocuklardir. aksam aksam guldurdu sevimli sey, nasil da kikir kikir guluyor.
flört dönemi angaryaları
-
buna kişisel olmayan bir örnek de verebileceğimi fark ettim:
bizim bi arkadaş, böyle internetten tanıştığı bir kızla konuşurken kız buna: 'ya evin boyanması lazım' diye atmış oltayı. bu da zokaaaa diye giymiş metin özülkü işçi tulumunu, atlamış gitmiş kızın evine. bütün gece mala vurmuş, ama bildiğiniz mala. duvarlara vurmuş, fayanslara vurmş. pasta cila, slikon, kaloriferin havasının alımı derken evin her işini buna yaptırmışlar. gerçek hikaye bu.
bunun dışında kadınlar da angarya'dan muaf değil. en bilinen örneği de, benim de sıklıkla başvurduğum,
''ya çok acıktım, bu saatte açık yer nerede bulacam, biri olsa da yemek yapsa'' çirkinliğidir.
hamarat olduğunu ispat etmeye çalışan kadının börek yapıp gelmesi ile nihayetlenen bu aktiviteler ise ancak duruma göre angaryaya girer. çünkü erkek tarafı karşılığını vermeye çalışır. elinden geleni yapar. tabakta bırakmaz. öyle yetiştirilmişiz, ne yapalım. bunu da bulamayan varlar ile, arkandan ağlarlar ile.
gökhan zan'ın ayı zannettiği kuğu
-
gökhan zan hayvanlar hakkında hiçbirşey bilmiyor.
kuğu dediğin yanında kuru fasülyesi, soğanı olmadan ekmeğe tamah etmez.
bayram namazına gitmeyen erkek
-
devletin maaşlı memurundan siyasi propoganda dinlemeyecek olan erkektir. yüzünü sağa sola gösterip tanımadığı insanlara yalakalık yapma ihtiyacı hissetmiyordur.
27 temmuz 2015 vodafone arena iskelesinin çökmesi
-
vodafone arenanın sakatlanarak gerçek beşiktaş stadı olmasıdır.
işçilere birşey olmasın stat kolay.
banyodan sonra anne babanın elini öpmek
-
çok eski bir gelenek değildir. şofben kazaları ile başlamışıtr. sağ gittim sağ döndüm kutlaması gibi bişidir.
arkadaşın sevgili olduğu an
-
elini tutmak isterse, sen çekersen,
çekmene şaşırırsa, şaşırmasına şaşırırsan
şaşırdığına üzülürse, üzüldüğüne üzülürsen, üzüldüğüne inanmazsa,
üzüldüğüne inansın diye alttan alırsan, alttan alınca acındığını sanırsa,
acındığına inandığına kızarsan, kızdığına kızarsa, kızmasına kızarsan
artık sevgili olur musunuz bilinmez ama sadece arkadaş olunmadığı ortaya çıkar.
bu durumda, o anla ilgilidir.
bazı çeşitlemeleri olabilecek andır bunlar gibi.
az kişi tarafından bilinen şaheser diziler
-
milletin breaking bad'i, dexter'i, game of thrones'u yazdığı dizilerdir... az kişi tarafından diyor lan ! çevrendeki bitkiyse, biz ne yapalım?
avon kataloğuna dönmüş kadın
-
fırsatlarla doludur.
11 eylül saldırısında camdan atlayan insanlar
-
10 saniye. 400 metrelik bir binadan atladığınızda, yere düşene dek geçecek olan zaman.
o gün dünya ticaret merkezi'ne gitmişsiniz. büyük ihtimalle iyi bir işte çalışıyorsunuz. geleceğe dair hayaller kurarak evden çıkmışsınız. büyük ihtimalle o sabah, o gün öleceğinizi düşünmüyorsunuz.
camın kenarındasınız. içeride boğucu bir duman var. aşağı inme şansınız yok. itfaiyenin gelme imkanı yok. helikopterle kurtarılma imkanınız yok.
o gün öleceğinizi biliyorsunuz artık.
aşağıdaki insanlara bakıyorsunuz. yalnızca size bakan noktalar görüyorsunuz, o kadar küçükler. 400 metre aşağıdaki insanlar yaşayacak.
10 saniye. rüzgar yüzünüze vuracak, kulaklarınızda basınç oluşacak. üşüyeceksiniz. muhtemelen yere düştüğünüz an, canınızın yandığını fark edene kadar ölmüş olacaksınız.
atlamasanız dumandan zehirlenecek, yanacak ya da betonların arasında kalacaksınız.
------
bu korkunç bir psikoloji. ilk olarak "neden ben" dersiniz, kabullenemezsiniz.
"onca insan varken, hatta karşıdaki binadaki insanlar yaşayacakken neden ben?"
rüyadaymışsınız gibi gelir. sanki o anı yaşayan siz değilsinizdir. sonra havadaki zehir, ciğerlerinize dolduğu an gerçekle yüzleşirsiniz. o anda, oradasınızdır, karar vermek zorundasınızdır ve hayat size yalnızca bir seçenek sunmuştur; 10 saniye.
evimde, bilgisayarın karşısında o insanların psikolojisini anlamaya çalışıyorum. sadece düşünmek bile içimi ürpertiyor. beni korkutan şey ölüm değil, bu hayatın bir gerçeği. sadece çok kısıtlı bir an içinde ölüm şeklinize karar vermek zorunda kalma psikolojisi bu. doğduğunuzdan o yana, sizinle birlikte olan yaşama içgüdünüzü kaybediyorsunuz bir anda.
yapabileceğim en iyi şey, hayatta olmayan sevdiklerime 10 saniye içinde kavuşabileceğimi düşünmek olurdu herhalde. gözlerimi kapardım ve kendimi boşluğa bırakırdım.
edit: doğrudan benim yazıma atfedilmiş olmasa da, yine de "amerikalılar ölünce duygu sömürüsü, ıraklılar ölünce bir şey yok" gibi düşünenlere birkaç şey söylemem gerek. çaresiz insanların ölümle yüzyüze gelmesi ile ölen insanların nüfus kağıdında yazan vatandaşlıkların bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum. hala bu konuda bile nasıl rövanş edebiyatı yapılabileceğini aklım almıyor.