hesabın var mı? giriş yap

  • köpeğimiz asla tut getir oyununu öğrenemedi. attığımız şeyi yakalıyor ama bize getirmiyor. tam tersine alıp kaçıyor bizim onu kovalamamızı istiyor. "getir!" diyorsun getirmiyor. "gel!" diyorsun attığın topu bırakıp geliyor. biz de "herhalde aptal biraz ondan" diye düşünüyorduk.

    aptal olduğunu düşünmemizin bir diğer sebebi de topunu sürekli tv sehpasının altına kaçırması. sürekli salonda tv sehpasının orada oynuyor ve illa ki bir noktada top sehpanın altına kaçıyor. sonra başlıyor ağlamaya. biz de mecburen her seferinde işimizi bırakıp gidip topu çıkarıp ona geri veriyoruz. ama üzülüyoruz tabi bir yandan "ne kadar aptal köpeğimiz var şunun sehpa altına kaçacağını öğrenemedi" diye.

    bugün fark ettim ki köpek bizle tut getir oynuyo lan. o topu atıyo biz getiriyoruz. bunu da bir tek top sehpa altına kaçtığında yaptığımızdan bilerek hep orada oynuyor. biraz oynar gibi yapıp topu ittiriveriyo sehpa altına. sonra iki üç ağlama sonrası biz getiriyoruz. resmen bizim ona öğretemediğimiz şeyi o bize öğretti. sadece tut getir de öğretmedi bir şey nasıl öğretilir konusunda iyi de bir ders verdi şerefsiz köpek.

    şimdi kendimi baya aptal hissediyorum. adi köpek.

  • elleri kıyma makinesine sokmaya yakın sonuçlar doğurabiliyor.
    kuzum ben seni niye atayım aşağı ki?
    nereden girdi aklına bu düşünce?

  • sene 1986 istanbul - mugla seferi - pamukkale turizm

    yas 16dir, henuz yeni yeni tek basina yolculuk yapilmaktadir, otogara gelindiginde gorulen otobus zamaninda pek ender bulunan avrupa bir 302 olup (http://www.schweighofer-zoehrer.at/…es/klimabus.jpg )way be bunla gidiyom demek helal ulan nidasiyla binilir ve en on sira sofor caprazinda 4 nolu koltuga kurulunur.
    yan koltuga oturan universiteli gence selam verilmesi suretiyle yolculuk kolonya servisi ile baslar.
    otobus orjinal alman olup tiss tiss yaylanarak yol almaktadir, aksam nasilsa yolda susurlukta duracak bu, ben birsey yemeyeyim, orda ayran tost manyagi olurum dusuncesi ile birsey yenmemistir.
    susurluga varilir ama nasil yanidir? herzmankinden farkli bir konaklama tesisinde (kulubesinde) durulmustur.
    neyse ben surdan 3 tost 2 ayran gomeyim farketmez diyerek iceri girilir fakat aci gercekle karsilasilir o nefis susurluk tostundan yapilmadigi gibi mekanda sadece normal sandvic ekmegine sucuklu tost imal edilmektedir.
    hay anasini diyerek neyse abi sen ordan 2 sucuklu bir ayran ver diyerek urunler hizla tuketilir.
    gercek yol hikayesi ise simdi baslamaktadir. 16 yasindaki genc bunye bunu farketmez bile tabiy..
    yemek hadisesinden bir saat kadar sonra vucuttan once sicak hem nakabinde buz gibi bir ter bosanir. hasik.. noluyo demeye kalmadan alinda biriken sayisiz ter damlaciklari ile mide ve bogazda bir yanma bir gegirti hissi uyanir..
    evet mide bulanmaktadir. super otobusumuzun durdugu dandik mola yerindeki pis sucuklu tostlar neden olmus olmalidir, ama bu mide bulantisina "ulan gicir gicir alman 302 otobusu kusmuk manyagi yaparmiyim" dusuncesi eklenince yukselen adrenalin ve yalniz olmanin verdigi korkunc duygu alinda biriken ter damlalarinin hizla sakaklardan akmasina sebep olur.
    artik geri donulmeyecek nokta gecilmistir. mide ulan bana bu hiyarligi nasil yaparsin dercesine inatla bulanmakta, yemek borusuna eksi sular gondermektedir.
    yanda oturan universiteli gence "abi cok kotu oldum ben bi torba poset bisi bul bana" diyerek en arkaya muavinin yanina yollanir, 1 dk icinde aci gercek ogrenilir, muavin arkada sizmis ve torba yoktur.
    derin ve hizli nefes alma yontemleri ile kusmuk geciktirilmekte olsada aci sona yaklastigi icten ice hissedilmektedir artik ...
    sofor "abim iyimisin bak su isiklari goruyomusun abim orda durucaz mola vericaz az dayan" diyerek 500 m. otedeki mola yerini isaret etmekte, genc bunye ise tum otobuse rezil olmamak icin artik yanindaki sirt cantasini bosaltip onun icine comkureyim olmazsa diye dusunmektedir. ama bunu beceremez oyle ya tum elbiseleri onun cantanin icindedir.
    mola yerine yuz metre kala, bu korpe bunye bukadar eziyete dayanamaz ve exorcist filmlerine tas cikartacak bir gorsel solen ile agzindan yaklasik 2 lt/sn hizla 4 nolu koltuktan tum on camin sag bolumunu kaplayacak nitelikte bir kusmuk firlatir. sofor aci aci bakar. ve hareketin akabinde mola yerine girer. kapiyi acar merdivenlerden bir selale gibi kusmuklar akmakta ve yere damlamaktadir, kekeme muavin uyanmis olaya endike olmus ancak ruya gordugunu sanmaktadir.
    oysa hersey gercektir, yasanmistir.

    (bkz: o benim)

  • onedio'nun hitap ettiği kitle düşünülünce umarım sözlüğün eline verir de sözlük daha okunabilir bir yer haline gelir. amin.

  • "polisi işe karıştırmayın, yoksa kız ölür."

    elmadağ'da adını hatırlayamadığım, ev yemekleri yapan bir yere verilen siparişte yazmıştık. yemeği getiren eleman "etrafınız sarıldı" demişti.

  • bir fizik sorusu.

    "evrendeki limit hız, ışık hızıdır" derken ifade bir miktar eksik oluyor. "evrensel hız limiti, ışığın hızına eşittir" dersek bu biraz daha belirleyici olur.

    evren neden hıza bir limit koyar? çünkü evrende kaos oluşmaması için başlıca iki koşul vardır:

    1- nedensellik ilkesinin çiğnenmemesi
    2- yerellik ilkesinin çiğnenmemesi

    bu ikisinin ne olduğunu şurada kısaca açıkladığım için tekrar yazmayacağım:
    #162335589

    evren bu iki nedenden ötürü hıza bir sınır koyar ve sadece durgun kütlesi 0 olan parçacıklar bu hıza sahiptir. peki, neden mesela onun da durgun kütlesi 0 olduğu hâlde "gluon hızı" demiyoruz da "ışık hızı" diyoruz? bu tamamen foton ile gluonun keşfedilme tarihleriyle ilgili. foton daha eski tarihlerden beri bilinir olduğundan isim hakkını da o kapmış.

    o zaman gelelim soruya: ışık hızını geçersek ne olur?

    bir kere her zaman aynı cümle gelir karşınıza: geçemeyiz.

    ama insan meraklı bir varlık. üsteler: "ya tamam, olmaz ama hayal kurmak da mı yasak? geçebilseydik ne olurdu?"

    olacağı şu: yukarıda yazdığım 2 ilke de çiğnenirdi. ışık hızını geçebilmeyi hayal etmek demek, bir fizik yasasını çiğnediğimizi hayal etmek anlamına gelir. eğer bir yasayı çiğnersek, hepsini çiğnenir hâle getiririz çünkü fizik yasaları bir bütünlük içerisinde çalışır.

    dolayısıyla ışık hızını aştığımızda, hayali de olsa geleceğe ve hatta geçmişe gidebiliriz ama evren bizim bildiğimiz evren olmaktan da zaten çıkar. yani bu durum birtakım paradoksları beraberinde getirir. ne gibi? mesela:

    ışıktan hızlı gittik ve yerellik ilkesini çiğnedik diyelim. bu durumda evrenin bizden çok uzak bir köşesindeki bir gama ışın patlaması, dünyamızı da silip süpürdü. oysa biz, var olması gereken o dünyada, var olması gereken biri olarak aşmıştık o hızı. şimdiyse dünya tamamen yok oldu. "gidecek başka yer bulurum" diyorsunuz belki ama nedenselliği de çiğnemiştik az önce. yani dünya belki de siz daha var olmadan önce yok oldu.

    görüldüğü gibi bu tür konular, düşünce deneyi yapmamız konusunda bile bizi zora sokuyor. ayrıca ışık hızını geçmenin tek sonucu geleceğe gitmek olmazdı. bu hızı bir şekilde manipüle etmenin yolunu bulmuşsanız, geçmişe de gidebilirsiniz demektir.

    biliyorum bunlar, üzerinde düşünüp fantastik hayaller kurmak için çok tatlı konular ama düşünce deneylerinin doğru çalıştığı konular, fizik yasalarını çiğnemediğiniz konulardır.