hesabın var mı? giriş yap

  • bir öyküsünden anlamlı bir alıntı;

    "... bir söz ne kadar derin ve ince olursa olsun çok mutlu ve çok mutsuz olanlara önemsiz gelir, onları tatmin etmez. bu yüzden aptallıklar hep çok sevinçli veya kederli zamanlarda yapılır, aşıklar birbirini en iyi sessizken anlarlar, mezarın başında yapılan ateşli, hararetli bir konuşma da yalnızca yabancıları duygulandırır, ölenin yakınlarına soğuk ve ehemmiyetsiz gelir."

  • hatırlıyorum imamoğlu'ndan önce hiç böyle kuyruklar yoktu. her durakta 3-5 kişi ya olur ya olmazdı .onları da 3 dakikada bir gelen vitolar alırdı. kart bile basmazdık çoğu zaman aman abi ne gerek var sen keyfine bak derlerdi . sonra da uyanır ve işe giderdik.

  • neden beton diye sorguladığım fikir. bence mısırla doldurabiliriz böylece yanardağ patladığında tüm dünyaya patlamış mısır yağar eğlenceli günler geçirebiliriz.

  • otoimmün hastalığı olan kişilerde immün sistem, kişinin kendi hücrelerini dokularını ve organlarını hedef alır ve onlara saldırır.

    herbiri vücudu farklı şekilde etkileyen bir çok otoimmün hastalıkvardır. örneğin, multiple sclerosisde otoimmün reaksiyon beyni hedef alırken; crohn hastalığında bağırsakları hedef alır. systemic lupus erythematosus (lupus) gibi diğer otoimmün hastalıklarda doku ve organlar ayrı ayrı etkilenebilirler. lupuslu bir hastanın cildi ve eklemleri hastalıktan etkilenirken, bir başkasında etkilenen bölgeler böbrek ve ciğerler olabilir. sonuçta, immün sistem bazı dokularda kalıcı hasara yol açar. pankreastaki insülin salgılayan hücrelerin hasar görmesiyle oluşan tip1 diyabet buna örnektir.

  • yer: acemi birliği. alay komutanının teftişinden bir gün önce:

    bölük komutanı: bakın, alay komutanı size ne sorarsa sorsun, evvela yüsek sesle künyenizi söyleyeceksiniz ve "emret komutanım" diyeceksiniz, tamam mı? tekrar ediyorum, ne derse desin, önce künyeniz, sonra "emret komutanım"!

    d day:

    alay komutanı acemi erler arasında dolaşmaktadır. bir erin yanında durur ve olaylar gelişir:

    albay: asker, benim adımı biliyor musun?
    acemi: ...*
    albay: bir soru sordum evladım?
    acemi: ...*
    albay: dilini mi yuttun oğlum!
    acemi: tank er kıdemli albay kayseri emret komutanıım!!! ` :yeri gogu inletmek`
    albay: yüzbaşım, ne diyor bu!!!

  • alip almamakta kararsiz kalmisken, barometre ozelligini duyar duymaz almaya karar verdigim telefon. yanimizda barometreyle dolasmaktan gina gelmisti artik. cunku biz gittigimiz her yerde basinc olcen ruh hastalariyiz.

  • o giyim tarzı o ihtişam izlerken mest olunacak görüntüler. 15 sene önce hasta adam denen parçalanmış bir ülkden modern bir ülke yaratan modern fikirli biri nasıl olunur hal mimik bakışlardan anlaşılıyor

    muhtemelen atatürk olmasaydı şuan suudi arabistan ile iran arası bir ülke olurduk

  • jandarma tarafından gerçekleştirilmiştir ve jandarma %100 haklıdır. jandarma kontrol yapıyor, bu araç geliyor ve bir anda kaçmaya başlıyor. jandarma da haliyle terörist vs. sanacak ve aracı durdurmak adına ateş açacak. yapılacak en doğal şeyi yapmış. keşke kimse ölmese, hele ki çocuklar hiç ölmese ama burada da maalesef bu istenmeyen olay yaşanmış. mermi sekmiş.
    edit: jandarma lastiklere ateş etmiş. eğer aracı tarasaydı şoför ve yanındaki insan kaçakçısı da ölürdü. hatta 16-17 kişiden sadece bir kişi ölmezdi. çocuğun ölmesine çok üzüldüm. jandarmanın kötü niyetli olduğunu düşünmüyorum. başka bir ülkeye kaçak yollardan giren insanların da birçok riski göze almış olması gerekir zira işlenen çok büyük bir suç.

  • yerinde bulduğum karar. bazı veliler işi o kadar abartıyor ki kişi başı fahiş ücretler toplanıyor sonrasında maddi değeri çok yüksek abartılı hediyeler alınıyor. ve işin en kötü yanı bu bi yarışa dönüşüyor. öğretmenler günü bu değil, böyle olmamalı.

  • karl marx, eşine yazdığı mektubun sonunda şu sözleri yazmış;
    “dünyada çok kadın var. kimileri de çok güzel ama ben; her bir hattı, hayatta her bir kırışığı bana hayatımın en büyük ve en tatlı anılarını hatırlatan bir yüzü bir daha nerede bulabilirim?”

    edit: düzeltme

  • temelde müzik kalitesi yok olmuyor. tabana yayıldığı için "düşüyor" gibi algılıyoruz. oysaki 16. yüzyılda yaşıyor olsaydık klasik müzik bile dinleyemiyor olacaktık. çünkü bir lüktsü.

    bunun tarihsel bir özetini yaparak, felsefi açıdan yorumlayalım:

    --- spoiler ---
    müzik tarzı değişse de amaçlar pek değişmez.
    --- spoiler ---
    16. yy ve sonrasında klasik müzik ana akımdı. o dönemde bir çok klasik müzikçi aslında kendi için değil, kraliyet, zenginler veya klise için besteler yapıyordu, halkla işleri yoktu. elektriğin de olmadığı düşünüldüğünde tek eğlence opera, senfoni vb canlı müzik aktiviteleri olduğu söylenebilir ki bu da halka inmiyordu. yani lüks bir zevkti.

    soru şu: "acaba şu an 16.yy göre daha yüksek oranda bir kesim kaliteli müziğe ulaşabiliyor olabilir mi?" yani belki de biz kalitesiz müziğe çoğunluğun ilgi göstermesi sebebiyle duyar yapıyoruzdur.

    şu an hayal etmek zor ama çok basit bir örnek vereyim. ben lisede iron maiden keşfettim diye mutlu olmuştum. onu dinleyebilmek lükstü. kaset çektirirdik. saatlerce dinlerdik. uzak bir tarihten değil, milenyum çağı denen 2000lerin başından bahsediyorum. türkiye'de napster bile doğru düzgün bilinmiyordu. mp3-player daha yeni çıkmıştı ve napa mp3 player denen en ufak sallantıda duran cd okumayan kompakt cihazlar el yakıyordu. bilmeyenler için: cd'e mp3 yazardık ve bu cihaz cd okurdu. yani öyle usb stick gelmesin aklınıza. şimdi 16. yy gidin ve halktan birinin müzik dinlemek istediğini hayal edin. aydınlanma oluştu mu?

    --- spoiler ---
    geçmişte müzik lüks bir zevkti
    --- spoiler ---
    şimdi buraya dikkat "lüks bir zevk" olması, kısıtla bir çevreye erişmesi o dönemki pop müziğin klasik müzik olmasına sebep olmuştur fakat insan haklarının gelişmesi, sanayi devrimi ve elektriğin icadıyla müzik tabana da yayılmaya başladı. artık müzik veya resim bohem kesimin tekelinden çıktı. serbest olarak da icra edilmeye başlandı. çünkü herkese ulaşabiliyordu ki blues'un çıkışının siyahi insanlar, onların acıları ve itirazları olduğunu herkes bilir. müzik genele yayıldıkça basitleşmesi beklenen bir durumdur. çünkü halkın kompleks klasik müzik formunu "pop" olarak kabul etmesi pek mümkün değildir.

    --- spoiler ---
    tarihsel sürece bakalım
    --- spoiler ---
    bu sürecin devamlılığı önce 70leri ve rockı sonra 80leri metali doğurdu. her biri klasik müzikten esintiler taşısa da o kadar kompleks değildi. çünkü müzik kompleks bir şeyi anlamaktansa belli duygulara hükmetmeye veya kendini ifade etmeye de döndü. örneğin judas priest - beaking the law. söylemi çok net değil mi? klasik müzik kadar köklü olmayabilir ama bu değersiz olduğunu göstermez ama tabiiki değersizler de mevcut.

    19. yyda plakla birlikte albüm kavramı da çıkmıştı. şu bir gerçek ki bir şeye ne kadar rahat ulaşabilirseniz keyfi o kadar düşük olur. hazzı erteleme kuralı, freud'un bahsettiği arzu duyulan ve ulaşılamayan konuların daha büyük tatmin sağlaması hep bununla iniltilidir.

    2000lerden sonra bir kırılma yaşandı ve normalde müzikle alakası olmayan kişiler bile müziğe ulaşır oldu. geçenlerde spotify ceo'sundan yaklaşık şöyle bir söylem okudum: "devamlı üreteceksiniz, artık albüm çağı bitti."

    bu aslında müziğin ne kadar tüketilebilir bir şeye dönüştüğünü sanırım örnekliyor. bir yerde şu desteklenebilir: "başarılı insanlar az fakat öz üreten değil, genellikle devamlı üretmeye çalışan insanlardır." örneğin picasso'nun bilinen 50bin (evet!) eseri vardır fakat içlerinden 2 haneli miktarda yaratıcı çalışma çıkmıştır. (ref)

    müzikte de böyledir haliyle arada bazı çalışmalar parlar. burada atlanan konu bu sınırların bile zorlanması ve çarpıtılması üstüne diyebiliriz. mesela albüm yapma mantığı şudur: 1 sene boyunca 30-40 eser üretirsin, içinden 10-12 tanesiyle albüm yaparsın. sonraki 1 sene de bu parçaları konserlerde ve albümle satarsın. şimdi ise bu çarpıtılarak, sen o 30-40 eserin hepsini yayınla, sonra da durma yine üretmeye devam et ki çark dönsün gibi saçma bir şeye dönüşmüş durumda.

    sonuç olarak;
    baştaki cümleme geri döneyim ve bağlyayım. sorun demek ki neymiş?
    "müzik tarzı değişse de amaçlar pek değişmez."

    1) çok alt tabakanın bile müzik dinlenmesi sağlanıyor ve bu da pop müziğin seyrini kitleleri etkileyecek kaliteye düşmesine sebep oluyor.

    2) hala kaliteli müzik dinleyen insanlar yani 16 yy. bohem kesim mevcut ve onlardan belki daha fazlası aynı kalitede müziğe ulaşıyor.

    yani o nesil hala mevcut fakat biz kötü olan tarafı, yani zamanında müzik dinlemeyen kişileri görmeye çalışarak kalitenin düştüğü konusunda duyar yapıyoruz; oysa ki bunu söyleyen ben bile 16 yy. olsam belki o dönemin pop müziği olan klasik müziğe erişemiyor olacaktım.

    şu an belki o döneme göre çok daha ciddi bir kesim "kaliteli" müziğe ulaşıyor ve değerini biliyor. oysaki kötü kalite müziğe odaklanarak havanda su dövüyoruz. çünkü herkes bir değer üretiyor ve içlerinden iyileri fark etmek zor olabiliyor. yani çağ artık çöp içinden iyileri fark etmek gibi bir şey oldu diyebiliriz.