hesabın var mı? giriş yap

  • açılın, ben fakirim!

    şimdi olay şöyle oluyor; pahalı ve tadı güzel olan şeyleri yavaş yavaş yiyip içiyorum. karnımı doyurmak için mecburen yediğim şeyleri ise hızlı hızlı, hatta mümkünse hiç çiğnemeden dikine boğazıma sokuyorum.

  • filmleri, bir film sahnesine ait bir fotografin altina yazilmis bir replik kadar taniyan,

    sair, dusunur yahut yazarlar hakkindaki fikirleri, sadece onlara ait bir cumle, dize ya da kisa bir paragraf kadar olan,

    arkadaslarla bir sey yapmayi, kahvenin adinin bile kahve olmadigi ucube mekanlarda karsilikli oturup telefonlara gomulmek sanrisi ile karistiran,

    baskalarinin dayattiklarini, hic suzgecten gecirme geregi duymadan dogru kabul edip icsellestiren ve bu sayede adim adim kendine yabancilasan,

    bu yabancilasma ve surekli poh pohlanma yuzunden, yedigi yemek, o an nerede oldugu, o gun ne giydigi, o hafta sonu kiminle oldugu baskalarinca gercekten onemseniyormus zannedecek kadar benzersiz bir ego sahibi olan,

    nihayetinde, tum bu sanrilarin kacinilmaz sonucu olarak oncelikli ihtiyaci 'ilgi' olan, tum hareket, davranis yahut soylemleri sadece ilgi cekmek adina olan, istedigi ilgiyi bulamadigi anda kendini dunyanin en mutsuz insani ilan eden, bambaskalasan bir nesildir muhtemelen.

    mutlulugu, 'oglen yemegimizzz kips kips' etiketi ile paylasilan bir fotografin toplayacagi 'like'ta arayanlar, mutsuzluga mahkumdur.

  • bir iki istisna hariç hiçbir işe yaramayan kitaplardır.

    kişisel gelişim kitapları, gençlik serileri ve romantik romanlar yayınevlerinin üç temel lokomotifidir. bu kitapların satılacağı hedef kitle bellidir. bu popülaritenin bir getirisi olarak geçtiğimiz yıllarda özellikle abd'de bu kitapların arkasında gerçek yazarların olup olmadığı tartışıldı. "ghost writers" dediğimiz "hayalet yazarlar" tarafından yazılıp yazılmadığı gündeme geldi. burada asıl vurgulanmak istenen bu kitapların masa başında kitlelere neyi satacağını iyi bilen profesyonel ekipler tarafından yazıldığı ve uydurulmuş sahte bir kimlikle yayımlanmasıydı. hatta bazı yayınevleri bunu hiç saklamadı. dizisiyle meşhur olan vampir günlükleri serisinin son kitapları yazarın ismi adı altında hayalet yazarlar tarafından yazılıp piyasaya sunuldu.

    kişisel gelişim kitapları da bu sürecin bir parçası. neyi, nasıl satacaklarını çok iyi biliyorlar. kişisel gelişim kitabına ihtiyaç duyan birine satılacak en önemli şeyin umut olduğunun farkındalar. tabiri caizse bu umut tacirleri, güya okuyucuya rehber olması için yazılmış kişisel gelişim kitaplarında sizi "kimse beni anlamıyor" hissinden kurtaracak ve özgüveninizi tazeleyecek cümleleri alt alta diziyorlar. bir de eskiden bu kitapların dili az çok belliydi. negatif olanı bertaraf et, pozitif olana odaklan, kendi yapabileceklerine inan gibi özetlenebilirdi. artık teknik taktik olayını bayağı ilerletmişler, direkt okuyucuya hitap ederek sanki o kitap özel olarak onun için yazılmış gibi hissettirebiliyorlar. özüne baktığınızda ise bu kitapların çok şey söyleyip hiçbir şey anlatmadığını görürsünüz. "e, hani beni değiştirip daha iyi hale getirecekti?" dediğinizde ise cevap hazırdır:

    "siz okuduktan sonra oradakileri uygulamıyorsanız kitap size hiçbir şey yapamaz."

    bu duyup duyabileceğiniz en basmakalıp cevaptır. en iyi kaçış yoludur. bir insanın yaşama biçimini ve düşünce yapısını değiştirmek inanılmaz zordur. çok az insan bu değişimi yaşar. eğer bir kişi bu değişimi yaşayacak noktaya gelmişse o ilhamın ya da motivasyonun ne olduğu önemli değildir. bazen ailede ya da çevrede yaşanan bir olay, unutulmayan bir anı, bir hikaye, bir şarkı, bir tablo ya da böyle bir kitap. değişime hazır biri herhangi bir şeyden ilham bulabilir. bu değişimin tesadüf eseri kişisel gelişim kitaplarına denk gelmesi bu kitapların başarısını ispatlamaz.

    aynısı bu kişisel gelişim kitaplarının iş versiyonları için de geçerlidir. iş hayatında başarılı isimler uzun uzun nasıl zengin olduklarını yazarak daha da da zengin olmanın yolunu bulurlar. siz "x iş adamının kitabını okuduktan sonra hemen piyasaya atılıp onun yaptığı gibi zengin oldum" diyen kaç kişi duydunuz? zaten zenginler, bir de bu kitapları başkalarına yazdırıp milyonlarca satarak zenginliklerine zenginlik katıyorlar.

    hayatlarımızı etkileyen milyonlarca değişken varken insanları ve insan davranışlarını kategorize edip sınırlandırmaya çalışan, formüllere döküp çıkış yolu sunan bu kitapların birini değiştirebilme ihtimali ne kadar gerçekçi? her hayat kendine özgüyken birinin kendi tecrübelerini evrenselmiş gibi addetmesi ne kadar mümkün? doğal olarak bu kitaplara karşı birçok yazı ele alınıp yararları ve zararları tartışılıyor. hem akademik hem köşe yazılarında birçok eleştiri yöneltiliyor. forbes popülaritesine rağmen bu kitaplara yöneltilen eleştirileri üç gruba ayırıyor.

    kötü etki: ilk grup bu kitapların yanlış ve zararlı tavsiyeler vermesine, sahte umut aşılamasına, insanların kendilerini daha kötü hissetmesine ve hatta profesyonel yardım almalarının önüne geçmesine yönelik sorunları gündeme getiriyor. psikolojik destek alması gereken kişilerin bu kitaplarla vakit kaybettiğini belirtiyorlar.

    plasebo etkisi: bir şeylerin yoluna girmesi ya da sizin öyle hissetmeniz okuduğunuz kitaplardan dolayı değil, daha önce böyle olduğuna dikkat etmediğinizden. sadece siz o ana kadar fark etmediniz. şimdi ise bir şeylerin değiştiğini ya da iyiye gittiğini yeni fark ettiniz ve bu da o kitabı okuduğunuz döneme ya da sonrasına denk geldi. değişim zaten vardı ama fark edilmesi zaman aldı.

    sıfır etki: bu kitaplardaki tavsiyeler o kadar basit ya da günlük hayatın bir parçası ki zaten bildiğiniz/benimsediğiniz şeyler, o yüzden okunan kitabın hiç etkisi olmuyor. sağduyu ile rahatlıkla tahmin edebileceğiniz tavsiyelerle dolu kitabı okumanın size hiç faydasının olmamasını ifade eden bir kavram.

    peki bütün bunlara rağmen kişisel gelişim kitapları yazılmaya ve satılmaya neden devam ediyor? umut. bu kitaplar umut pazarlıyor. şu makaleye göre sadece 2018'de insanlar kişisel gelişim için 10 milyar dolar harcamışlar. burada çok büyük bir piyasadan söz ediyoruz. ilk aşamada umut aşılıyorlar. ikinci aşamada da buna inandırıyorlar. geriye "hayalet yazarlar" dediğimiz masa başındaki ekibi gizleyip ortaya tek bir yazar ismi atmak kalıyor. o tek isim kitabın inandırıcılığını artırıyor. anlatılan şeylerin gerçekten o kişi tarafından yaşanmış olabileceğini ve doğrudan okuyucuya seslendiği hissini veriyor. kitapları daha samimi, daha gerçekçi kılıyor. bilimsel makale gibi her cümlesi ölçülüp tartılarak yazılmış bir kitap okuyucuda "benim duygularımı anlayamaz" hissi uyandırabilir. oysa bir kişi size yaşadığı tecrübelerini aktarıyorsa sizinle empati kurduğunu hissederseniz.

    bir de türk yayınevleri bu kitapları çevirme konusunda hiç zaman kaybetmiyor. new york times çok satanlar listesine ucundan kıyısından giren her kitabı hemen çevirip iç piyasaya sunuyorlar. okuyuculara da abd'li ekiplerin abd'liler için yazdıkları tavsiyeleri türkiye şartlarında kendilerine uydurmaya çalışmak kalıyor.

    bu kitapların bize verdiği naçizane tavsiye şudur: kişisel kitapları okuyan değil, yazan taraf olun. yazabiliyorsanız yazın. okumakla elinize bir şey geçme ihtimali %1 falan. oysa yazarak zengin olabilirsiniz.

  • dün akşam seasons'da emre çolak'a karşı maç yaptığım oyundur.

    emre çolak olduğundan %100 eminim adamın. zira sneijder'in yerine emre çolak'ı oynatıyordu. düşündüm, bunu dünya üzerinde sadece emre çolak'ın kendisi yapabilir.

  • mesai kavramı içinde yaşayanların tamamı, ayrıca kabaca evine 8-10 bin dolar girmeyenler için bir nevi kanserli yaşam formudur. farkına varmadan ince ince hasta eder adamı, bildiğin tıbbi hasta...

    sadece ciddi para kazanan ve bunu sabah 8 akşam 8 gibi bir mesai ile yapmak zorunda olmayanların şehridir istanbul. kalanı köledir. istersen 15.000 net maaş al, mesainin içindeysen, hayatın dışındasın usta.

  • hemen altındaki yorum ülkenin içinde bulunduğu durumun özeti olan videodaki adam.

    --- spoiler ---

    çok ayip oglum biz trabzonlular barbarmiyiz allahla kulun arasina kimse giremez benim yasim atmiş beş benim cocuklugumda boyle yobazlik yoktu herkes cok terbiyeliydi hele boyle kufurlu konuşmak sokakta cok ayipti korkuyla oruç mu olur bunun hastasivar ozurlusu var herkes haddini bilir senmi bildireceksin bu tur hareketler trabzonu karaliyor biz trabzon disinda yasiyanlara nasil bakiyorlar haberiniz varmi yobaz barbar diyor komsularimiz yeni nesil şittet yanlisi olmuş hic hoş degil bir insan olarak artik bunun degismesini eski trabzonlulari geri istiyorum
    --- spoiler ---

    edit: millet, ben bu entry ile debe'ye girmişim. herhangi bir hakaret vb. durum yok ama bu abimiz sanırım böyle biri değilmiş. şaka yapmış ama sanırım insanların hassas olduğu konularda, şaka bile olsa bu tarz uç söylemler böyle bir algı yaratabiliyor. niyetini bilmiyoruz ama inanmak durumundayız. adı gökhan uzunali imiş. gerekirse bu entry kendini imha edecektir. uyarısı için terfi bekleyen demirci'ye teşekkürler.