hesabın var mı? giriş yap

  • araktır: http://i39.tinypic.com/iefptx.png

    --
    tinypic'e yüklediğim için küfretmeyin. gençler hatırlamaz, 2012'de fazla alternatif yoktu ve tinypic günümüzdeki kadar insanı ifrit etmiyordu.

    bazen linkin kurbağa olduğuna dair mesajlar alıyorum, sanırım dns ile alakalıymış. ama zaten espriyi araklayan araklayana: "south park adile teyze" diye arama yapmanız kafi, karşınıza bir sürü kopyası çıkıyor.

    merak edenler için: espri ilk bu entry'de yapıldı, benden çıktı, en birinci benim. emin olabilirsiniz.

  • olay aslında 30 yaş değil, yetişkin olduktan sonra bu faaliyete girişilmesi hadisesi. başlık piyano kapsamından da genişletilebilir, tüm müzik aletleri, hatta tüm hobiler bu kapsama girebilir, dil öğrenmek bile. karşı çıkacaklara saygı duymakla birlikte, öyle kursla, youtube videolarıyla falan da olacak iş değildir hiçbir hobi, bana göre. elbette bir şeyler öğrenilir ancak gerçek manada uygulama için bu yola hem madden, hem manen, bir bütün olarak girmek gerekir. bana göre hobi, karşılık beklemeksizin ve uğruna ciddi paralar harcanabilecek keyif veren aktivitelerdir. piyano çalma taahhüdü de bu kapsamda kabul edilmekte midir? önce bu büyük sorunsalın zihinde yanıtlanmış olması gerekir. çünkü tam manasıyla yetişkinken piyanoya başlamak, hayata dair büyük bir taahhüttür, ciddi bir iştir, hakiki bir yaşam felsefesidir.

    piyano çalmaya ciddi baş koymuş yetişkin insanlardan biri de benim, ama çıkıp şunu bunu çaldım diye kafa ütülemeyeceğim; bilakis kafamdaki sorunsalları nasıl aştığımı kendi bilgi birikimim çerçevesinde buraya yazacağım. ben bu sorgulamaların hepsini bu yola çıkmadan önce yaptığım için, bu başlıkta kimilerine faydası olacağını düşünüyorum, zira benim de sıklıkla uğradığım bir başlık olmuştu vaktiyle. ve bu görüşleri de kendi kıçımdan uydurmadım tabii, örneğin üniversitesinde piyano okumuş safkan alman bir yakınıma konu hakkında, piyanoya başlamadan önce danışmıştım. haricinde zaten yıllardır içimde olan bir istekti, ta gezi olaylarında otellerin hollerinde yerlerde yatarken, lobilerde çalınan piyanoların harika sesleriyle uyandığım günlere kadar, hatta daha da eskilere kadar gider bu istek.

    yukarıda bahsi geçen alman yakınıma konuyu açtığımda, bana bizzat şu cevabı vermişti: eğer her gün çalışacaksan, başla. hiç değilse, çalışamıyorsan bile günde 5 dakikanı ayır ve başına otur. bu işin kritik noktası her gün en az yarım saat, bir saat çalışmaktan geçer. öbür türlü hiçbir anlamı olmaz ve vakit kaybı olur. ama piyanoyu zoraki bir mesai olarak da görme, onu severek çaldığını da hiçbir zaman unutma. bu bir hobi ve ondan keyif almak için onu çalıyoruz. ve mutlaka iyi bir hoca tut. ben 30-35 yıldır çalıyorum, okulunu okudum, almak zorunda değilim ama halen ordinaryus profesör birinden ders alıyorum, müthiş keyifli.

    sonrasında ben de çok araştırdım. özellikle fazıl say'ın tüm röportajlarını dinledim. mesela bizzat fazıl say'ın ağzından, bir eseri konser performansında çalabilmek için 200 kere tekrar etmenin gerekebildiğini (evet, yazıyla iki yüz), piyanonun çok sesli bir orkestra olduğunu, caz için bile temelde klasik eserlerle başlanması gerektiğini dinledim. röportajların hepsi youtube'da mevcut.

    haricinde yine youtube üzerinden envai çeşit yüksek takipçili kanalların, piyanistlerin piyanoya başlayanlar için tavsiyelerini araştırdım. hiçbirinde öyle kısa yoldan bu işi öğrenmek gibi bir mevzu yok. herkes "çalışabildiğin kadar çalış" diyor özetle. bu iş, zamana yayılan bir hadise olduğu için, ne kadar erken başlanırsa da o kadar iyi. elin veledi 5 yaşında başlayıp 30 yaşına geldiğinde, 25 yıllık bir piyano geçmişi oluyor. 30 yaşında biri sıfırdan piyanoya başladığında, tecrübesi sıfır ve o açığı bir şekilde kapatmak zorunda. fakat 30 yaşında başlayan biri 50 yaşına geldiğinde de, 20 yıllık bir piyano tecrübesi olacak. bırak 20 yılı, 3-5 yılda bile, sıkı çalışmayla, piyanoyu ağlatırsın. müthiş değil mi?

    buradan da 19. yüzyılda yaşamış charles louis hanon'a geleceğim (bkz: hanon). hanon, yazmış olduğu "the virtuoso pianist" adlı eserinde, o meşhur 60 pratikten önce, aslında kitabına harika bir giriş yazısı yazmıştır (bkz: preface). ancak her nedense, birçok hanon kitabına veya pdf'ine doğrudan part 1 ile başlanır ve hanon abimizin giriş bölümündeki o güzide tavsiyelerini kimse bilmemektedir, yahut sallamamaktadır. oysa hanon, o bölümün bir kısmında şunları söyler:

    --- spoiler ---

    piyano çalmaya başlayan kişinin, her zorluktaki bir parçayı çalması için 8 ila 10 sene boyunca piyano çalışması gerekir. bugünlerde, çok az kişi bu kadar vaktini buna ayırmaktadır!

    (...) yeteri kadar pratik yapmaya vakit bulamayan öğrenciler ve hocalar, sadece bu egzersizleri birkaç saat tekrar ederek parmaklarını eski seviyesine getirebilirler

    --- spoiler ---

    1800'lerde bile insanın piyano çalmaya vakti olamayabiliyormuş demek ki. bugünkü gibi piyanoya ulaşmak da, o dönemde mümkün değildi zira. piyanonun 1600-1700'lerde harpsichord'dan bugünkü haline benzer bir hale geldiğini, sonrasında da ciddi proseslerden geçtiği düşünüldüğünde, bugünkü modern insanın piyano almaya maddi olarak çok daha fazla imkanı olduğunu söylemek mümkündür. ayrıca piyano tarihi de çok ilginçtir. benim bu konuda kendi kendime sorduğum ilk soru şu olmuştu: yani piyano nasıl bulunmuş olabilir? (bkz: bartolomeo cristofori)

    gereksiz bir anekdot daha ekleyeyim: cristofori piyanoyu icat ettiğinde, bir örneği bach'a gitmiş. bach da "bu ne lan" diyip, "şuralarına şunu ekleyin, bunu yapın" diyip salmış piyanoyu. (bkz: lol)

    her neyse, hanon'un giriş yazısının tamamı: ilk sayfa, ikinci sayfa

    *

    lafı daha fazla uzatmayıp şuraya geleceğim ve yazıyı bitireceğim:

    yetişkin bir insanın akıl sağlığı yerindeyse, iradesi vardır. o nedenle yetişkin bir insanın piyanoya başlaması hadisesi, ihtiyaridir, zoraki değildir. kişi bir tercih yapmıştır. alternatif maliyetleri olacaktır. bu maliyetler göze alınmalıdır. başlı başına piyanonun kendisi pahalı bir enstrüman olmuştur. hocası ve harcanan saatler göz önüne alındığında, piyano ciddi bir emek işidir.

    fakat çıkılan bu kutlu yolda, piyano çalmanın zorluğu fark edilince bu nadide enstrüman 1-2 ayda bırakılabilmekte. oysa işin kolay yolları var. sağ el ayrı, sol el ayrı, sonra birlikte çalışma gibi. nitekim hocayla çalışmanın önemi de burada devreye girer. bilek ağrılarını bertaraf eden yine hocanın bizatihi tecrübesi ve tavsiyesi olacaktır örneğin.

    valla bıraksalar sabaha kadar piyano hakkında yazarım ama bir noktada bitmesi gerek. o nedenle, gerek hanon'un, gerek ise diğer tüm sanatçıların, hocaların vb. dediği gibi, eğer günde en az 1 saat pratik yapma taahhüdüne girilemiyorsa, o zaman piyano hoş bir anı olarak tarihte yerini alacaktır. fakat piyano öylesine adil bir alettir ki, siz ona ne verirseniz o da size onu geri verir. kayırmacılık yoktur, herkes eşittir. ne kadar ekmek, o kadar köftedir. çok çalışan hızlı ilerler, az çalışan "zor" bahanesiyle piyanoyu bırakır. hatta ve hatta çalışmalar ilerledikçe 1 saatin dahi yetmediği görülecektir. fazıl say, bir röportajında günde 14 saati bulan çalışmaları olduğunu söylemiştir. keza günde 6 saat çalışmayı övünçle sosyal medyadan paylaşan piyanistler olduğu gibi, bu işi bizler gibi belirli yaşa gelmiş insanlar bakımından günlük 2-3 saat olarak belirlemek mümkündür. elbette motivasyon kayıpları olacaktır, elbette "yok lan benden olmaz" düşünceleri zihinde dolanacaktır. ama onların hepsi geçicidir, yılmayıp, çalışmaya devam edilmelidir. bu kapsamda youtube'da sıfırdan başlayıp 1 senede, 2 senede nereden nereye gelindiğini gösteren videolar çok faydalı olacaktır.

    2-3 aylık basit egzersizler akabinde, şöyle bir satie gnosienne no. 1 çalmak, yüzdeki o sinsi gülümsemeyi doruk noktalarına ulaştıracaktır. emin olabilirsiniz.

    yeterince uzun yazdıysam, şimdi dağılabilirim.

    yakın zaman içerisinde kuyruklu piyano hakkında da yazacağım.

    fakat şimdilik bunu önerebilirim: (bkz: dijital piyano/@dragonlady)

    yaşasın #40hoursofpractice

  • hayat çok garip amk. bundan 12 sene evvel adamı futboldan anlamıyor diye 6 haftada adanaspor'dan kovmuştuk şimdi dünya kupası sahibi. çocuklarına anlatıp taşak geçer herhalde.

  • valla sanat küratörleri kusura bakmasın ama dali, picasso, boccioni gibi devlerin resimleriyle aynı müzede sergileseler ben sadece bu fotoğrafın karşısına geçer saatlerce bakarım. bakar bakar iç geçiririm, hayaller kurarım. "vay bee" derim. aklıma mad men gelir mesela, 70'lerin new york u gelir. seattle, new jersey, brooklyn gelir. murathan mungan ın bir şiirinde dediği gibi "çağrışımın sonsuz gücü" var bu fotoğrafta.

    saymakla bitmez ki bu tablonun çağrıştırdıkları; 80'lerin b sınıf filmleri, broadway caddelerindeki kafelerde entelektüel bir edayla oturan senarist abiler, john, mr anderson, rachel, timoty (tim) gelir mesela. dış cephesinde kavisli demir merdivenler olan ve beni mest eden o amerikan apartmanları gelir. bir zamanlar amerika'da filmi gelir, o güzelim kazaklara ve renklere baktığımda manhattan'da aşık olma özlemi gelir. daha sabaha kadar sayarım da içim kabardı hüzünden biraz ara vereceğim şimdi.

  • engin günaydın'ın bu konuya değindiği, boğaziçi üniversitesi mithat alam film merkezi'yle 2010 yılında yaptığı bir söyleşi vardır.

    --- spoiler ---

    peki burhan altıntop’la ilgili çeşitli proje teklifleri geldi mi size?

    engin günaydın:
    çok. burhan altıntop seri haline getirilebilir, film yapılabilirdi. ve korkunç paralar da kazanabilirdi. ama meslek hayatımın sonu olabilirdi. bir daha iş yapmam çok zorlaşacaktı. ondan dolayı yapmamaya karar verdim.

    çok zengin bir adam olabilirdiniz ve kendi filmlerinizi de yapabilirdiniz. öyle bir lüksü geri teptiniz.

    engin günaydın:
    lüks hayatı çevremden biliyorum, bir işe yaramadığını da biliyorum. bir işe yarasaydı çok zengin olmak isterdim, ama psikolojik olarak çok faydalı bir şey olarak görmedim. çok zengin olmanın psikolojiye bir faydası olmadığı ortada. beni de mutlu etmeyeceğini iyi biliyordum. çok para kazanmak gizli bir virüs gibi arkadaşlarınla, ailenle olan ilişkilerini bozar. ilişkilerimin bozulmasını ve yalnız kalmayı istemediğim için çok para kazanmak istemedim ben. para kazanmak da bir yalnızlık aslında. çok görüyoruz etrafımızda, insanlar hasta gibi.
    --- spoiler ---

    kaynak

  • seçim vs diyen şerefsizmiş, kansızmış, dezenformasyon yasası bunun için varmış falan.. kansız sana benzer vatansız, üç kuruş için allahı da dini de vatanı da her boka alet edersiniz. 5 yıllık iktidar süresince 4.5 yılda bir şey olmuyor, son 6 ay hdp ile de yakınlaşıldığında bomba patlıyor. siz allah bilir bu yasayı akp ile bu tür olayları ilişkilendirenleri içeri tıkmak için çıkarmışsınızdır münafık herifler.

    t: üzücü, vicdan yaralayıcı, ülkenin ahvali düşünüldügünde şaşırtmayan patlama olayı

  • istanbul'da yaşayıp istanbul'u övmek için çok çok az sebep vardır. o övenler de toplu taşıma kullanmayan, arabasını park etmek için mücadele vermeyen, doğru düzgün fakir fukara, göçmen vs. ile muhatap olmayan, kendine bol vakit ayırıp şehrin güzel yerlerinde hayatın tadını çıkaran insanlardır. yoksa bu kadar kaosun, fakirliğin olduğu, yaşamın ve paranın pul kadar değerli olmadığı, insanların birçok semtte kucak kucağa yaşadığı, ahır damından bozma evlere bir asgarî ücret kira istenen boktan bir şehri kim niçin över?

  • benim de başıma geldi, sonrasında tüm vücudum bir hafta boyunca ağrıdı çünkü acımasızca ev taşıttılar.

    3 kız okulun ilk günü 3 farklı öğrenci yurdundan 3 gerizekalı toplamış, birbirini tanımayan 3 gerizekalı bir kamyon eşyayı eve yerleştirdi ve yurtlarına dağıldı.

    sonraki günlerde bu 3 kız bu 3 gerizekalı ile muhatap bile olmadı. 3 gerizekalı ise arkadaş olup aynı eve çıktı.