hesabın var mı? giriş yap

  • belki sevdiğim şarkıları bir takıntıymışçasına, sabah öğle akşam gece tekrar tekrar dinlemeyi sevdiğimden, belki sadece öyle olması gerektiğinden, doğal olan bu olduğundan, neden bilmiyorum, sevdiğim şarkıları hayatımın belirli dönemleriyle özdeşleştirme, kafamın içindeki fotoğraf albümünün soluk renkli fotoğraflarında arka planda usul usul çalan fon müzikleri haline getirme alışkanlığına sahibim. sırf bu yüzden, deliler gibi sevdiğim şarkıları bana hatırlattıkları yüzünden dinlemeyi kestiğim oldu, yine de kazançlarımın kayıplarımdan daha büyük olduğunu düşünüyorum, bu durumdan memnunum, hatta bunu basbayağı seviyorum.

    bugün björk dinliyorken, solgun tülden süzülüp küf kokan dolaplı kanepenin kahverengi döşemesine ılık ılık akan mavi kış güneşini, nemden boyası çatlamış duvarları, yıpranmış halının altındaki betondan yükselen, incecik terliklerin içindeki ayağımı donduran soğuğu, portishead dinlerken alabildiğine bulutlu gökyüzünde doğmayı başaramamış güneşi, sabah sisi altında uzanan yağmur kokulu tarlaları, burnumun soğuk tren penceresinde bıraktığı yağlı izi, bilinmeyene yolculuk hissini hatırlamayı gerçekten çok seviyorum. bunlar olmadan da yaşayabilirdim ama öylesi çok daha yavan bir hayat olurdu. fotoğrafların o tek boyutlu evrenlerine sığdırmayı asla başaramayacakları kadar geniş bir dünyayı yalnızca tek bir şarkıda saklayabilmek, müziğin gerçek büyü olduğunu ispata kâfi.

    belle and sebastian ile bugün, hayatımın onlar için en uygun zamanında tanışmış olmaktan, belle ile sebastian’ı bugünkü ben ile ağırlıyor olmaktan çok mutluyum. biliyorum ki on, yirmi, otuz yıl sonra, herhangi bir yerde a summer wasting dinlediğimde, seymour stein ile bir şekilde karşılaştığımda bu günleri, bugünkü ben’i hatırlayacağım ve o an hayat duracak, hiçbir şey ama hiçbir şey, hatırlayacaklarım ile müzik arasındaki uyumdan daha üstün, daha mükemmel, daha eşsiz olamayacak, hiçbir şey beni mutlu olmaktan alıkoyamayacak. o an dünyanın en güzel danslarını kimsenin beni görmediği yerlerde edeceğim, herkes şöleni kaçıracak, davullar çalacak, başlarında çiçekten taçlar olan dünyanın en güzel kadınları dünyanın en güzel arabistanından çıkıp gelecekler, oyun bitecek, kazananlar kazandıklarıyla, ölenler öldükleriyle kalacaklar. belle and sebastian yeni bir şarkıya başlayacak.

  • osmanlı'nın en nadide padişahları olan deli mustafa, yeniçerilerin ırzına geçip öldürdüğü genç osman, deli ibrahim ve yine pek aklı başında olmayıp sabah akşam içen dördüncü murat dönemlerini görebileceğimiz dizi. şimdiden milliyetçi muhafazakar cenahın eteklerinin tutuşmasına neden olmuştur. oysa bir insan delirebilir, tecavüze uğrayabilir, ayyaş olabilir. bunlar onun değerini düşürmez. sonuçta insandır. padişah olması ne onu insan olmaktan kurtarır, ne de milliyetçi görüşlerini sağlam temellere oturtamayan zavallıları.

  • bu başlık bile her şeyin ne kadar boka sardığını göstermeye yeter. böyle bir başlık ancak ortadoğu bok çukurunda açılabilir, nitekim açılmıştır.

  • charles bukowski'nin güzel bir sözü: '' entellektüel basit bir şeyi karışık söyleyebilen kişidir; sanatçı ise zor bir şeyi kolay.''

  • aslında çok kolay hayatımdan insan çıkaramam ama şöyle oldu

    çocukluk arkadaşım telefonla çok sık görüşürdük yalnızca yaz aylarında yan yana gelebilirdik. biraz patavatsızdı ama son zamanlarda iyice zıvanadan çıkmıştı.

    genellikle bar çıkışı gecenin bir yarısı eve dönerken ( ya da normal bir saat eve giderken yolda köpek varsa ve etrafta kimse yoksa ) arar uykumu böler beni konuşmaya mecbur eder sonra " ben eve geldim. " deyip bir sağ ol bile demeden telefonu suratıma kapatırdı. bu bence bir insanla ilişkinizi kesmek için yeterli bir neden olabilir ama biz eski dostuz.

    sürekli yalnızlıktan şikayet ediyordu ( hangimiz etmiyoruz ki ) bir gün yine aradı çok sinirliydi ve

    - ya bi adam var yazıp duruyor. neyine güveniyor anlamıyorum ki. hadi sen olsan neyse de... ( burdan sonrasını pek dinlemedim. sen olsan derken ya kendini çok ciddiye aldı ya da beni çok hafife.) ( bu benim ondan biraz uzaklaşmama neden oldu.)

    sonra birgün benim konuşmaya ihtiyacım oldu hep o beni esir alacak değil ya aradım. olanları anlattım ( o zaman hayatımda biri vardı benden annesine bahsetmişti annesi de ona " oğlum o boşanmış aile çocuğu onun aile kavramı olmaz." demişti ve bu beni çok üzmüştü. gerçekten çok üzüldüm yani. birine anlatmak istedim.) aldığım cevap

    - hahahaha ay gerçekten öyle mi demiş ya aslında annenle babanın hiç evlenmediğini duysaydı.

    ( destek olmadığı gibi arkadan yaptıkları dedikoduları asılsız pis iftiralarını da ağzından kaçırmış oldu.)

    resmen koyunda beslenen yılan. bence bu nedenler çok bile.

  • sokağa indiğinizde sik gibi kalmaktır. lan milletin bir boktan haberi yok amk kemal kılıçdaroğlu gibi elimde belgeler var modunda dolaşıyorum.

    napcaz bee kamil?

  • bir araç sürücüsü sağ şeritte iken sağını kontrol etmek zorunda değildir. bu nedenle nere boşsa oradan gitmeye çalışan motorcu bariz suçludur. taksici müşterisini sol şeritte mi indirsin kask kafalı?

  • alındığı gün çingeneler tarafından bir tur istenen ve mahallenin köşesini dönüp gözden sonsuza kadar kaybolan gıcır gıcır bir bmx.

    yıllar sonra editi: ulan şimdi bile okuyunca cümlenin sonlarına doğru gözlerim doluyor amk.