hesabın var mı? giriş yap

  • uçakta olmuş başka yerde olmuş hiç farketmez. türkiye gerçeğidir.

    vakti zamanında ( bu yaz başı ) adanaya gidecek uçağa binmek sebebiyle kadıköyden iett otobüsüne bindim ki sabiha gokcene gideyim. sabahın 7 si falan. 2 tanede müptezelligin dibine vurmuş kafaları beton olmuş gençte bindi. tabi mevzu para vermem beleş binerime döndü. şöföre ana avrat sövmeler keserim lan gırtlağını tarzında muhabbetler. tabi şöför amcam dayanamadı koca otobusu içindekilerle durdurdu polisi çağırdı. otobustekıler galeyan - hadı gıdelım ucaga yetısecegız , bız sızın kavganızı seyretmek zorundamıyız falan. polis geldi gençler sakin olun adam olun minvalinde kelimeler söyledi basti gitti. ne zaman ki elemanlar pendik civarinda inmek için hareketlendi o zaman film koptu. arka kapıdan gelen iki eleman on kapıdan yolcu alan soforu cektı dısarı cıkarttı. rahat 60-70 olan otobusten ben ve bir genc cocuk dısında bır allahın kulu ınmedı. ben kı boyle durumlarda belayı direk ustume cektıgımden alıskınım. cocuklardan bırının salladıgı kemerın tokası kaşıma geldı ıkıncı salladıgı kemerı savusturdum benı pas gectı otobusun camını tuzla buz etti. hala otobusten ınen bir kisi yok. hea sonuc ne oldu. sofor amca bıraz hırpalandı ama 2 muptezelin anasının amınıda pendık koprusu asfaltına gomduk 3 kişi.

    bu uçaktaki yaşananın da pek farkı yok.

    gercı olan bızım kaşa oldu. o şekilde toplantıdan toplantıya girdim : )

  • tüikin yaptığı araştırma sonucu 2013 yılının en mutlu ili sinop'muş, haber ,,

    dünden beri haritada sinop'a bakıyorum neden neden diye... bugün keşfettim ve gizli resmi gördüm, ukrayna'ya en yakın il lan burası, ayrıca yıllardı feribot seferleri yapılıyormuş, mayısta da katamaran seferleri başlıyormuş,, haber

    evet sinop bilinmezliği çözüldü, artık en mutsuz il seçilen bingöl denklemini de başkası bulsun..

  • ba$ucu eserleri bir yazarin en ozenilmi$ cali$malarindan secmelerdir. secilmelerini ise ben tek tek her yazarin ozenilmi$ gordugum entrylerinden secmek suretiyle yapiyorum. sabahliyorum bu i$ icin.

  • günümüzde hayatımızı derinden etkileyen bir pandemi ile karşı karşıya olduğumuz şu günlerde belki de tarihin en meşhur salgını olan "kara veba" hakkında ana hatlarıyla genel bir bilgi vermek istedim. "kara veba" konusu tarihçilerin hala tartıştığı konulardan birisi olması nedeniyle en yaygın ve kabul edilen görüşler ışığında açıklayacağım bu salgını.

    öncelikle veba bakteri kaynaklı bir hastalıktır. tarihin neredeyse her döneminde çeşitli coğrafyalarda sıklıkla yayılım göstermiştir.

    kaynaklardan öğrendiğimiz kadarıyla çeşitli dönemlerde avrupa, asya kıtalarının birçok bölümünde etkili olan veba özellikle batı ve güney avrupa, avrasya ve arap yarımadasını öldürücü şekilde vurmuştur. bunun nedeni ise ortaçağda yerleşimin yoğun olduğu, ticaret ve ekonominin kalbinin attığı bölgeler olmasıydı.

    veba'nın yol açtığı salgılanlardan en ünlüsü ise hiç şüphesiz 1347-1351 yılları arasında süren avrupalıların "black death" dedikleri "kara veba" salgınıydı.

    öncelikle veba hastalığı hakkında bir bilgi vermemiz gerekir. veba dediğimiz gibi bakteri kaynaklı bir hastalık olup 3 tipe ayrılır:

    1) hıyarcıklı
    2) septisemik
    3) pönomik

    hıyarcıklı veba 1347-51'de kıta avrupasında yayılım gösteren veba tipidir. burada kemirgen faktörü oldukça önemlidir. insanlara kemirgenlerin üzerindeki pireler aracılığıyla geçmektedir. kemirgen-pire-insan şeklinde bir rota ile insanlara bulaşan hıyarcıklı veba'da yüksek ateş, titreme ve sarsıntı oluşur. ayrıca vücutta meydana gelen koyu renkli şişlikler hastalığın en önemli belirtilerindendir. bu şişlikler patlarsa, vücuttaki bakteriler dışarı atılıp hasta kurtulmaktadır. aksi takdirde 3 gün içinde ölüm gerçekleşmektedir.

    septisemik vebada hasta saatler içerisinde hayatını kaybederken, pönomik veba'da da etkilenen akciğerlerden dolayı kan kusmaya başlayan hasta kısa sürede ölmektedir.

    avrupa'yı vuran veba dediğimiz gibi "hıyarcıklı veba"dır. "black death" yakıştırmasının sebebinin de vebanın yol açtığı koyu şişlikler olduğu öne sürülen görüşlerdendir.

    peki kara veba ortaya nasıl ve nereden çıktı?

    bu salgının ortaya çıkışı yeri tam olarak bilinmemekle beraber en yaygın görüş asya hatta çin olduğu yönündedir. çin'den çıkan bu hastalık moğollar aracılığıyla ön asya'ya getirilmiş.
    1345'te moğolların kuşatığı ceneviz kolonisinde kefe şehrine mancınıkla vebalı hasta fırlatılması üzerine veba şehre yayılmıştır. kefe şehri zengin bir ticaret merkezi olması nedeniyle bölgeye gelen tüccarlar aracılığıyla hastalık sicilya bölgesinden avrupa'ya giriş yapmıştır.

    aynı zamanda moğolların kuşatılan şehre mancınıkla vebalı hasta fırlatması kimyasal savaşın başlangıç örneklerindendir. ortaçağda kuşatılan şehre veya kaleye mancınıklar aracılığıyla hastalıklı insan veya hayvan fırlatmak oldukça yaygındı.

    kıta avrupasına gelen "kara veba" 4 yıl etkisini göstermiş ve özellikle 1348 yılında tepe noktasını görmüştür.

    1347-51 yılları arasında avrupa nüfusunun 3'te 1'ni veya %60'nı yok ettiği düşünülmektedir. 1340'taki 76 milyonluk avrupa nüfusunun 1450'de 50 milyon olarak ölçülmesi önemli bir göstergedir.

    salgın avrupa'da özellikle italya, fransa, ispanya ve ingiltere'de oldukça şiddetli geçmiştir.

    1348'de fransa kralı iv. philippe paris üniversitesi tıp fakültesi'den detaylı bir rapor istemiştir. krala sunulan rapordaki ifadeler ise çaresizliği net bir şekilde özetler nitelikteydi: "hastalığa neden olan gerçek neden asla öğrenilemeyecek. bu hastalık insanın anlama kapasitesinin çok üzerinde"

    kara veba'nın tek kelimelik özeti: çaresizlik.

    insanlar oldukça çaresiz olduklarından dolayı depresif ve karamsardılar. "black death" ismindeki "black" kelimesinin bu yoğun karamsarlıktan geldiği bir diğer iddiadır.

    dönemin hekimleri hastalığa karşı çaresiz kalmışlar. kiliseye din adamlarına koşan halk orada da aynı çaresizlikle karşılaşınca tarifi imkansız şekilde savunmasız hissetmişlerdir. bozulan psikolojilerine en büyük örnek ise: ölüm dansıdır.

    hastalığın neden olduğu ateş, yoğun titreme ve sarsıntı insanlardaki çaresizlikle birleşince ölüm dansı adı verilen ritüel ortaya çıkmıştır.

    hastalığa sebep olduğu düşünülen sebeplerden biri yaygın ortaçağ görüşü olan "tanrı bizi cezalandırıyor" iken en kabul gören sebep ise "kötü hava" olarak gösterilmiştir.

    hatta o dönemde buna yönelik önlemler alınmış, çiçek ve hoş kokulu bitkiye olan talep artmıştır.

    diğer önlemlerde ise uzmanlar 2 farklı yöntem önermiş:
    1) ülke dışına çıkın. çünkü ülke dışında salgın yok. (bu dönemde ülkeler arasındaki iletişimin sınırlı olması bu görüşün ortaya çıkmasına neden olmuştur)
    2) şehirde kalın ama festivallere gitmeyin ve kalabalık ortamlarda bulunmayın.

    salgın döneminde hastalığın görüldüğü şehirlerin kiliselerine siyah bayrak asılması son derece yaygındı. bu şekilde salgın olan kentler şehire girecekleri uyarıyorlardı.

    diğer önlem ise vebalı cesetlerin kapıların önüne konması ve mahalleleri gezen yük arabası aracılığıyla defnedilmesidir.

    pek tabii sosyal hayata etkileri inanılmaz olmuştur.
    öncelikle neredeyse aile üyeleri birbirleriyle görüşemeyecek duruma gelmiştir.
    insanlar cenazelere gidemez olmuş, akrabalar, arkadaşlar bu dönemde birbirleriyle görüşememişlerdir.

    kiliselerde birisi vefat edince çan çalınma uygulaması kaldırılmıştır. çünkü sürekli bir insan ölmektedir.

    benzer bir tablo islam coğrafyasında da yaşanmıştır. ipek yolu aracılığıyla gelen veba hastalığında 1348'de dımaşk şehrinde 1 günde 300'ün üzerinde insan öldüğü bilinmektedir. hatta emeviyye camii'nde 1 vakitte 15 cenaze namazı kılındığı söylenmektedir.

    avrupa'da ise vasiyetnamelerde büyük bir artış olmuş. insanlar öleceklerini düşünüp vasiyetnameler hazırlamıştır.

    bu salgın avrupa'da sosyal, kültürel ve ekonomik anlamda önemli ölçüde etkilemiştir. ancak kara veba'nın en büyük etkisi "psikolojik" anlamda olmuştur. insanoğlu'nun en büyük tramvalarından birisidir bu salgın.

    o tramvayı da "çaresizlik" ile ifade ederiz.

    yararlandığım kaynaklar:
    kara ölüm: 1348 veba salgını ve ortaçağ avrupa'sına etkileri, özlem genç
    dia, tâun maddesi

  • ilk görüşte aşk yaşamayanın anlamayacağı birşeydir. yaşayana kadar ben de kalkıp "olur mu lan öyle şey" diyordum, ergen ergen konuşmayın diyordum.

    mesele fiziksel güzelllik değil, her ne kadar onlardan geri kalır yanı olmasa da, hem türkiye'de hem de yurtdışında mankenlik yapan kadınlarla da birlikte oldum, ilk görüşte dibim düştü ama aşık olmadım. aşk fedakarlık mevzusu da değil, hiç tanımadığım birisi zarar görmesin diye suratımdan vuruldum, ama aşık olduğum kişi için böyle bir şey yapmadım mesela. onu gördüğüm anda içimde daha önce olmayan bir şey oraya yerleşti, bunca sene var olduğunu bilmediğim bir şey içimi kapladı. önceden de sevgililerim olmuştu, sevmek böyle bir şey diye kabul ettiğim şeyin aslında sevgi olmadığını o an anladım.

    nefes alacak yerim bile kalmamıştı, hani soluyorum ama aldığım hava bile içime işlemiyor, sadece onun parfümünün kokusu geliyor. bakıyorum ama sadece o var, kalan her şey flu. bir kaç cm uzağımda sadece, daha önce binlerce kişiye temas etmişimdir ama ona dokunmayı hem herşeyden daha çok istiyorum hem de hayatımda hiç korkmadığım kadar korkuyorum. kelimelerle anlatmam mümkün değil, yeni bir renk tarif etmeye benziyor, sadece ben biliyorum, nasıl anlatayım ki, sadece yaşamış olan anlar, ona da tarif etmeye gerek yok.

    zamanla sevmek ise zamanla kabullenmektir, insan zamanla sevilen bir şey değildir. arkadaş seçerken uyuz olduğunuz kişiyle zorla bir şeyler yaparak arkadaş olmaya kasmazsınız, kafanız uyuyorsa arkadaşınız olur, arkadaş gibi daha az önemli bir pozisyonu bile seçerek dolduruken sevgiliyi zamanla şeyolur ya diye seçmek hiç mantıklı değil. ha tabi bunu şimdi diyorum, çünkü ilk görüşte aşkı yaşadım, önceden ben de zamanla düzelir, zamanla olur, hallolur diye düşünüyordum, sonradan anladım doğru bir yaklaşım olmadığını.

  • hay ben sizin kirli beyninize sokayım ya. biri demiş kötü performans, öbürü demiş kurgu, öbürü demiş neden kurye olduğu vurgulanmış. abi siz nasıl yaşıyorsunuz hayatı ya? ekşiye gelip entry girene bi haller oluyor amk. illaki bi marjinal, sikindirik bi eleştirelliğe ve şüpheciliğe bürünüyorsunuz. hayatınız çok zor olsa gerek, ya da hakikaten malsınız.

  • içeriden gelen bilgilere göre cenazeden sonra liderlik mücadelesi iyice ayyuka çıkmış ve iki grubun destekçileri kısa menzilli ve uzun menzilli olarak bölünmüşler.

    gelişmeler oldukça editleyeceğim.

    edit1:
    semerkant ve semerkent kolu olarak bölündükleri söyleniyor.
    ingilizler tarafından desteklendiği rivayet edilen kısa menzilliler "semer kant" adını almışken
    amerika tarafından desteklendiği rivayet edilen uzun menzilliler ise "semer kent" adını almışlar

  • sözlükçülerin herhangi bir zamanda ve herhangi bir mekanda, eşinden, dostundan, arkadaşından, sevgilisinden yediği ve bir daha da unutamadığı ayarlardır.

    sözlük hep egonuzu kabartacağınız yer mi olacağıdı ?

    benim hikayem bundan 10 sene öncesine tekabül ediyor. düşün işte 10 yıldır unutamadım...
    daha 15-16 yaşlarındayım... işbu ayarı veren kız, tüm hayvanlardan korkuyor. kedi, köpek hadi neyse de, dur birazdan söyleyecem... ! çok samimi değiliz, birbirimize açıkçası biraz da gıcık oluyoruz.
    ayrıca ortamda bir de başka bir kız var ki, yeni gelmiş (babasının tayini buraya çıkmış… olurdu öyle şeyler, sonra 2-3 yıl içinde giderlerdi. vizonteledeki gibi.), hoşlanıyorum ve bir şekilde onunla daha çok konuşmak istiyorum.
    oturmuş açıkhava bir kafede muhabbet ediyoruz, o sırada 5-6 metre öteye bir kuş konuyor ve kız bu kuştan tırsıyor.
    bir insanın bir kuştan korkabileceğine ilk kez orda tanık oluyorum ve
    -yuh ya, diyorum, senin de korkmadığın herhangi bir hayvan türü var mı ?
    -var, sen.
    diye kısa ve öz bir kroşeyle işimi bitiriyor orda. masada diğer elemanlar gülemedi bile o kadar ağırdı ki. halbuki gülseler, "off" deseler "abowww" deseler belki de bu kadar koymayacak. hele de hoşlandığım kızın yarı sırıtmalı surat ifadesi yok mu dün gibi gözümün önünde halen... bak yine fena oldum.

    300 yıl sonra gelen edit: bu hikayede beni nakavt eden kızın adı birgül’dü. kocası onu terketti (galiba ona da böyle ayarsız bir ayar verdi :) ). hoşlandığım kızın adı da özay. ne oldu ne etti hiçbir fikrim yok. tolstoy okuyunca böyle saçma detaylara giresim geldi. bye.