hesabın var mı? giriş yap

  • achilles ve kaplumbağanın yarışını konu alan paradokslar. (bkz: cevaplamasi zor sorular/4)'te bir tanesi ele alınmış. bu paradoksun basitleştirilmiş iki versiyonu şöyledir:
    1- amacımız a noktasından b noktasına gitmek olsun. bu yolu tamamlamak için önce yolun yarısını hele bi katedelim. geri kalan yolu yeni gorev olarak ele alalım ve aynı yaklaşımla hele bir yarısını gidelim bakalım.. bir süre bu şekilde devam edelim. sonra birden anlayalım ki, ne kadar gidersek gidelim, bu yol hiç bitmez, çünkü sonradan mutlaka gidecek bir "öteki yarı" kalır.

    2- aynı problemi ele alalım. a'dan b'ye gitmek için öncelikle mesafenin yarısını "hele bi" katetmek gerekiyor. peki bu "yarım" mesafeyi aslında katedebilmek için öncelikle onun da yarısını katetmemiz gerekmiyor mu? hayhay, edelim fakat bu "çeyrek" mesafenin de öncelikle ilk yarısını bitirmemiz gerekmiyor mu ki sonradan diğer yarısını düşünelim? aaa ilk paradoksta anlatılan "hedefe ulaşamamak" şöyle dursun, yerimizden bile kıpırdıyamıyormuşuz demek ki.

    zenon sanırım burda sapıtıyordu, lafı "hareket yoktur" demeye getiriyordu. örnek olarak da şöyle bir paradoksla çıkagelmişti.

    3- havaya bir ok attığınızı düşünün. bu ok size hareket ediyormuş gibi gelebilir, sebebi x süre içinde y kadar mesafe gitmesidir. x'i küçük aralıklara bölün, birer saniye mesela, o zaman diyebilirsiniz ki birinci saniye boyunca ok şu kadar gitti, 2. saniyede şu kadar, bunları topladım y'yi verdi. zaman aralıklarını daha da küçültelim, hatta öyle küçük olsunlar ki, bir daha bölünemesinler, buna "an" diyelim. şimdi bakalım bu ok "an" sürede ne kadar mesafe gider? hiç gitmez. (okun fotoğrafını çektiğinizi düşünün, ok fotoğrafta durmaktadır değil mi?) e her "an" 0 mesafe giden bir ok nasıl olur da hareket eder?

    zenon'un devrinde büyük ihtimalle infial yaratan bu paradokslar yıllar sonra limitin, sonsuz toplamın vesairenin devreye girmesiyle çözülüvermiştir.

  • dindar bir ailede büyümememe ve kardeşim olmamasına rağmen beni evimde hissettiren grafik roman.

    çocukluk, ilk aşk, kocaman dünyanın içinde küçücük olmak, küçücük bir dünyaya sığmak zorunda kalmak. o kadar karın içinde battaniye gibi iç ısıtan bir hikaye gerçekten de. okunmalı.

  • akp grup başkanvekili bülent turan ekonomik kriz olduğunu kabul ediyor ve ekliyor:

    "şu an krizimiz var kabul ediyorum. bir problemimiz var kabul ediyorum. bu bedeli beraber taşıyacağız milletimizle"

    video

    ben neden bedel çekiyorum kardeşim? ben mi yedim paraları?

    lahanayı yerken kıtır kıtır sapına gelince mee. yok öyle.

  • imam hatip açarak dünya ile savaşamazsın. sen ve sana oy verenler bir tas çorba ile yetinip seni ve akranın kodamanları para içinde yaşatabilir ama ben bir tas çorba ile yetinmem. atatürk, atalarımız, ceddimiz bu ülkeyi, milleti bir tas çorba ile idare etsin diye kurmadı. o kanlar elalemin çocukları 17 yaşında tüm dünyayı gezerken, kendi migrosun satamayıp çöpe döktükleri sebze artıkları ile doysun diye akmadı...

    azdan az çoktan çok gider mi gitmez mi bilmem ama türkiye'nin evlatlarını bu hale getirenlerden elbet çok şey gidecek. tarih bunu hep göstermiştir.

  • insanları uyarmak da suç oldu yemin ederim. ne kadar aptalca bir paylaşım, nasıl bir saçmalık? neymiş anneymiş. öldükten sonra annelik göreviniz devam etmiyor. gidip binalarınızı depreme dayanıklı mı kontrol ettirin? asıl annelik görevi budur.

  • tarihte erkeğin erkeğe ettiği zulüm kadar korkunç boyutlara ulaşmış bir şeye nadiren rastlanır. geleneksel toplumlarda erkekler arasında şiddetli bir güç savaşı vardır. erkek hiyerarşisinin altında kalmak zillet demektir. eğitim oranı düştükçe zulmün oranı artar. altta kalan hakarete uğrar, aşağılanır, horlanır, dayak yer.

    böyle bir toplumda duygularından bahsetmek güçsüzlük göstergesidir. güçsüzlüğünü göstermekten çekinmeyen bir erkek, horlamaların en beterine maruz kalır. zamanla herkesin onun duyduğu acıya kahkahalarla güldüğü bir soytarıya dönüşür. bu yüzden erkeklerin duygularından bahsetmesi, yakışıksızdır. hâlbuki insan, sosyal bir varlıktır. duygularını paylaşması gerekir. duygularını paylaşmazsa bu ruh sağlığını bozar. bu yüzden geleneksel toplumun erkekleri, bastırılmış duygularını öfke patlamalarıyla ifade eder. erkekler arasında samimiyetin şiddetle gösterilmesi bu yüzdendir.

    ruh sağlığını küçük yaşlarda yitirmiş erkek, öfke olarak açığa çıkacak bastırılmış duygularının infilak edebileceği ortamlarda sosyalleşir. geleneksel toplumlarda erkek sosyalliği partizanlık ve taraftarlık üzerine kuruludur. eğitim seviyesi düşük bir erkek, futbol taraftarlığı ile duygularını dışa vurabilirken, eğitimli bir erkek ise abdülhamit'i savundun noktasına varan siyasi kutuplaşmalarla kimlik kazanır.

    açıkçası bu durum o kadar acıklı bir şeydir ki erkeğin içerisinde normal bir insan evladı gibi sosyalleşme barındıran ortamlarda kendini eksik hissetmesine, anormal bir şeyler olduğu hissine kapılmasına yol açar. toksik erkekliğin bilincine varmış biri bile radikal bir kutuplaşma ve taraftarlık içermeyen sosyallikten haz etmez, bunu yadırgar. çünkü toplumun erkeği mecbur bıraktığı sosyallik anlamsız bir rekabet, kutuplaşma, saldırganlık ve şiddet üzerine kuruludur.

    ortalama bir türk erkeği, içinde o denli yalnızdır ki bunun yalnızlık olduğunu bile anlamaz. çünkü duygularını ve tecrübelerini aktarmak üzerine kurulu bir iletişim alışkanlığı olmadığı, hatta böyle bir iletişim biçimini hiç tanımadığı için yaşadığı ruhsal bozukluğun, dengesizliğin ve öfke patlamalarının derin bir yalnızlıktan kaynaklandığını anlamaz bile.

    işte dostlar, sizlere ağabeylerimizin, babalarımızın ve dedelerimizin hikâyesini anlattım. umarım toplum olarak anlamsız bir güç savaşına dayanan toksik erkekliği yendiğimiz günler gelir de insan gibi yaşamayı tecrübe ederiz.

  • ücret beklentiniz ne?
    * siz hiç ikea'ya gittiniz mi?
    -?? hayır gitmedim..
    *hadi ya gittim deseydiniz çok güzel şey yapacaktım. bir şey dicektim.

    sonuç: kapı nerede?