hesabın var mı? giriş yap

  • başka şeylerin yerini doldurmak mesele.
    ulaşılamamış hedefler, tahammül edilmek zorunda hissedilen koca, omuzda yük çocuklar, eş dost akraba ne diyecekler, ruhsal ve bedensel tatminsizlik, başka kayda değer bir meşgalesizlik.
    bir çoğu için o temizlikten başka nefes alma yolu yok da sanırım. anlayış göstermek, hoş görmek lazım.

  • anne tarafından yazılmış güzel, duygusal bir yazı. eleştirmek için söylemiyorum ama benim şahsi düşüncem bu tarz yazıların sadece yazıldığı kişiyle paylaşıldığında daha değerli olduğu. yani paylaşacaksa da yazının muhatabı paylaşmalı bence.

  • hüzünlü edit: maalesef bugün aramızdan ayrılmış manager oyunlarının içinden çıkan gerçek efsane. gerçek hayatta kariyer başarısı yakalayamadın belki ama bize sanal ortamda yaşattığın mutluluklarla hiç ama hiç unutulmayacaksın...

    tüm zamanların bilgisayar oyunlarındaki yaşayan efsanesinin bugün doğum günü.

    championship manager 01/02 oyununun baş kahramanı belaruslu bugün 37 yaşında. hani bir deyiş vardır, "zaman mı adamı yaratır yoksa adam mı zamanı?" diye. tsigalko'yu bu deyişten çekip çıkartan, ona belki de hayatının dokunuşunu gerçekleştiren, oyundaki belaruslu oyuncuların potansiyellerini belirleyen antonio poutillo şöyle söylüyor:

    "o zamanlar gençtim ve belarus’taki futbolun geleceği olduğunu düşünüyordum. oyuncuların yeteneklerini belirlerken koyabileceğiniz puanlamalara sınır yoktu. tsigalko’yu çok sevmiştim. hızlı, golü koklayan birisiydi. üst düzey bir oyuncu olmak için ihtiyaç duyulan her şeye sahipti. aynı zamanda izlediğim milli maçta ondan çok etkilendim ve bu yüzden itibar puanını yüksek koydum. oyun piyasaya çıktıktan kısa bir süre sonra forumlarda hakkında konuşmalar başladı. onu çok düşük ücretlerle alabiliyordunuz ve her maç gol atma garantisi vardı"

    gerçekten de öyleydi. tsigalko'nun bir sezonda 80-90 gol istatistiklerini bizzat kendim deneyimledim. tabi oyunu oynayanlar hep ileride gerçek hayatta bir yıldız olacak temennisinde olsalar da hiçbir zaman oyundaki popülaritesinin yanından dahi geçemedi. hatta 26 yaşında yaşadığı sakatlıktan dolayı futbol hayatı sona erdi.

  • annenin yakın arkadaşlarından oluşan bir whatsapp grubuna katılmasıyla asıl etkilerini hissedersiniz. her gün kadim dostlar whatsapp grubunda neden onun da özlü sözler içeren görseller paylaşamadığı, o görselleri bulanların nasıl bulduğu (- "kızları buluyor tabi onların sen bana hiç bulmuyorsun") ama kendisinin bulamadığı, ayşe hanım'ın son gönderdiğine nasıl bir cevap yazması gerektiği ayrı bir olay oluyor. ama grubu okuması çok zevkli ehehe:

    - günaydın hanımlar bugün hava yağmurlu
    - günaydın neclacığım, evet hava yağmurlu
    - kızlar günaydın (her arkadaş grubundaki gönlü genç teyze) burada yağmur var (2 ilçe öteden bahsediyor asdf)
    - günaydın, nasılsınız, yağmur berekettir
    - günaydın gülerciğim, haklısın. şemsiyenizi almayı unutmayın.

    anne: acaba ben ne yazsam, bir şey söylesene.
    ben: hepiniz yazınca bugün havanın yağmurlu olduğunu nihayet anladım, saolun kızlar yaz ahahsd.
    anne: git.

  • kendisinin işine olan saygısını şöyle anlayabilirsiniz; gittiğim çoğu konser veya gösteride belirtilen saatte çıkanını hiç görmedim. saat 9 dedilerse o saat 9:30 olur. hele konser ise saat 10:00'a kadar yolu var hatta geçer.

    işte bu adam saat tam 9:00'da sahnede olur. belki de daha erken çıktığı da olmuştur. seyirciler daha yerini almadıysa bile sahneye çıkar gelenler ile sohbet eder. herkes yerini aldıktan sonra perdenin arkasına gider tekrar sahneye çıkar.

    çok ünlü şöhretli olabilirsiniz ama işine saygı duymak çok başka bir iş.

  • bir rivayete göre bu şarkıyı hayat öykülerinin önemli bir yerinde barındıranlar, bu şarkıyla ilgili önemli yaşam deneyimleri olanlar, bir gözaltında ya da kalabalık bir otobüs yolculuğunda, demli çaylar, kahveler, şaraplar eşliğinde illa ki en az bir kere söylemiş olanlar, hayatlarını bu şarkıya göre kurgulamış olanlar, herşeyden vazgeçseler de seherin bir gün sıyrılıp geleceğine hem de yakında geleceğine umut etmekten ve bu umuda aşık olmaktan vazgeçmeyenler dünyanın en saf, en çocuk, en güzel insanlarıdır.

    ısrarla aranası, bulununca asla bırakılmayası insanlarıdır. zira sessiz ve sakin bekleyen bekledikçe bileylenen yürekler en kadir kıymet bilen, en sevgi dolu insanlarıdır yeryüzünün.

  • artık bir esprisi kalmamış mevzudur. 5 yaşımdan beri yılda en az 2-3 kez esenler otogarına uğrarım. günün her saatinde orada bulunmuşluğum vardır. bir kere bile ne işedim ne sıçtım. ''tuvalet ne tarafta dayı?'' diye esnafa sorduğunuzda takındıkları yüz ifadeleri ve ''hayır yapma'' tadındaki ''şu tarafta yeyenim'' diyerek gönülsüzce göstermeleri bile yeterdi. hiç gitmedim. yaklaşık bir ay öncesine kadar. otogara indim, çişim vardı, ''ekrem imamson tuvaletlerin reklamını yapıyordu internette bakak hele'' dedim ve saat sabah 6 gibi esenler otogarı tuvaletine girdim. mis gibi tuvalet. istanbul kart destekleyen turnikeler, full aydınlatma, geniş iç mekan, tertemiz pisuvarlar, helalar, lavabolar. peçetesi, suyu sabunu her yeri tertemiz. ne koku var ne bir pislik ne bir şey. aha şu vaziyette tuvaletler.

    bu mevzu da bazılarının hiç anlayamayacağı bir mizah unsuru olarak tarihteki yerini aldı artık. yeni tuvaletleri yapanların, düşünenlerin ve bu halde tutanların eline sağlık.
    konu kilit.

    öyle işte.

  • babannem özellikle bana ve ablalarıma karşı inanılmaz cimriydi. bizimle aynı avludaki evde yaşar, bizden yer içerdi. epey bir parası, malı vardı ama beş kuruş katkısı olmazdı bize.

    neyse, bu kişi, kızlarının çocukları geldi mi deli olurdu. onları içeri alıp kapıyı falan kilitlerdi biz de girmeyelim diye. çocuğuz biz de tabi amk akıl ermiyor o zamanlar, "babaane, babaaane" diye kedi gibi bağırıyorum her seferinde kapının önünde. taş çatlasa 5 yaşındayım. ne zaman sonra açılırdı kapı, masadan tabaklar toplanırken. o zaman anlam veremiyorsun ama büyüyünce taşlar yerine oturuyor.

    bir keresinde, zeytinlerin toplanma zamanı gelmiş. en az bir, bir buçuk ay sürüyor zeytin zamanı. ben de birinci sınıfa yeni başlamıştım. öğle yemeğine eve gelicem ama annem evde değil, işçilerle birlikte tarlada babamla. ablalarım başka bir okulda ortaokula gidiyor, onlar yemekhanede yiyor. babanneme demişler "nyarla'ya öğlen yemeği ver" diye. zaten zayıfça bişeyim o zamanlar, bir tane yumurta, iki dilim de ekmek yediğim. yumurta zaten bizim kümesten, ekmek ise babannemden. ben yedikçe bu homur homur söyleniyor kendi kendine. sonra akşam babama "bi dahakine nyarla'nın ekmeğini de bırakın" demiş ya lan karı. iki dilim ekmek lan alt tarafı, iki dilim ekmek amk torunundan esirgediğin. babam felaket sinirlendi, delirdi adam, epey söylendi ve o günden sonra biz evde yokken babannem giremesin diye mutfağın kapısını kilitlemeye başladı. ben de sonraki öğlen yemeklerinin hepsini ananemde yedim. ikisi de dünyada değil şu an. biri öldü, biri rahmetli oldu.

  • abi asil bati'da cok kotu usa farkli mi canim tayfasi gelmis midir bakayim dedim: tabii ki gelmis.

    lan oglum sizin beyniniz nasil boylesine yikandi? ne aynisi ne boylesi. tabii ki bati'da da sorunlar var, her sey mukemmel degil ama bunla nasil karsilastiriyorsunuz? lan tuttugunu goturuyor anlamadan dinlemeden, siz nasil bir davarsiniz birader? fasist oglum bu adamlar, neyini gormuyorsunuz?

    ha bati cok kotu, her seyin en kotusu batida. zaten polis almadi onlari aslinda bu yoldaslara birer salep ismarlayip birakacak. havalar soguk. yoksa guclu ve sanli rusya'da yanlis bir sey olmaz.

    hayir bir de bu davarlarin icinde kendini anti-erdoganci ilan edenler de var. bati dusmanligiyla davarlik arasindaki cizgi tamamen kaybolmus turkiye'de. herkes perincek tornasindan gecmis. keske bati dusmani kalsalarmis ama yok. sagcisi solcusu davar olmus, eli kanli fasitlerin kopegi olmus.

  • twitter'da gördüğüm videodur. bu görüntüyü ve bilgiyi ilk kez görüyorum. şöyle denmiş: türk askerinin tatbikat esnasında hedefleri tam isabet vurduğunu görünce böyle seviniyor. sevinmesine kurban olduğum!

    o ilk anda yüzündeki gülümseme eliyle sevinmesi hani erkekler ağlamazdı

    link edit

    işte o tweet

  • insan türünün bugün dünyaya egemen olmasını sağlayan temel yapı taşı.

    günümüzden 70 ila 30 bin yıl önce sebebi bilinmeyen çeşitli mutasyonlar insan beyinin iç kimyası değişerek insan türünde daha önce eşi benzeri görülmemiş bir düşünce ve iletişim sistemi ortaya çıktı. bu sistem bugünkü düşünce ve dil sistemlerimizin temelini oluşturur.

    dil ve iletişim sadece insana özgü bir olgu değildir. bugün bir çok maymun türü, karıncalar ve arılar birbirleriyle çeşitli dil ve iletişim sistemleriyle anlaşırlar. ancak bu sistemler insanlarınkine nazaran çok basit kalır. örneğin bilim adamları bazı maymun türlerinin iletişiminde "aslan geliyor! kaç! " tarzı belirteçler olduğunu tespit etmişlerdir. gerçekten de bu belirteçler ve ses dizilimleri kullanıldığında maymunlar ağaca çıkarak aslanlardan gelecek tehlikelerden korunmaya çalışırlar.

    insan türü ise tarih boyunca bunu çok fazla geliştirmiştir. eski avcı toplayıcı insan türü herhangi bir aslanın hangi yönden geldiğini, ne kadar hızlı olduğunu, neden bu bölgede dolaştığını tespit edip birbirlerine haber vererek çok daha efektif bir şekilde dili kullanırlar. ancak çeşitli benzerlikler nedeniyle bu basit iletişimi dilsel devrimin ilk aşaması olarak görebiliriz. bu ilk aşama hayvanların küçük sosyal gruplar oluşturmasında etkili oldu.

    daha büyük sosyal gruplar içinse dilsel devrimin ikinci aşaması olan dedikoduya ihtiyaç vardı. evet dedikodu. komik de gelse küçük gruplardan daha büyük sosyal gruplara geçiş dedikodu ile oldu. çünkü dedikodu grupta kimden zarar gelip gelmeyeceğini, gruptaki asalakları belirleyen temel bir araçtır. dedikoduyu kullanmak özellikle insanın daha büyük sosyal gruplar oluşturmasına yol açtı. bu grubun sınırı ise sihirli bir sayı olan 150'dir. hala bugünkü bazı maymun türleri maksimum sayı olan 150'ye kadar efektif gruplar oluşturabilirler.

    peki binlerce, milyonlarca insanın bir araya gelip efektif bir şekilde gruplar oluşturmasını dil ve düşüncenin hangi özelliği sağladı? cevap çok basittir: hayali mit oluşturma gücü. evet, bugünkü modern sistemimizi oluşturan her şey hayali mitlerdir. ülkeler, milletler, yasalar, ekonomik sistemimizin temel yapı taşı para ve şirketler. hepsi ama hepsi insan düşüncesinin ürünleridir. doğada bulunmazlar, değişmez kuralları yoktur. aynı canlılar gibi evrim geçirirler. örneğin 1900'den 2000'e kadar yaşamış bir almanı düşünelim. önce bismark'ın 1870 de temellerini attığı ii. reich'in bir üyesi olarak onun belirlediği alman milletine inanır. daha sonra hitler gelir millet kavramını bambaşka bir çerçeveye sokar ve saf aryan ırkının varlığına inanmaya başlar. daha sonra 2. dünya savaşı biter, almanya ikiye bölünür ve doğu berlinde yaşayan bu kardeşimiz komünizmin etkisiyle batıda yaşayanları başka bir milletten biri olarak düşünebilir hatta onun düşünce dünyasına göre kapitalist düzenin yarattığı bu köleler insan bile olmayabilir. daha sonra 1990'da ise berlin duvarı yıkılınca başrol oyuncumuz bugün modern almanya federal devletinin yasalarına bağlı bir birey haline gelebilir.

    peki bu birey nasıl oldu da bu kadar kısa süre içinde bu kadar değişim yaşadı? dna'sı değişerek mutasyona mı uğradı? ya da evrim mi geçirdi? cevap tabi ki hayır. buna sebep olan şey insan dil ve düşünce yapısının inanılmaz esnekliği ve hayali mitler oluşturma ve insanı buna inandırabilme gücüdür. bugünkü bütün siyasal ve ekonomik sistemlerimiz bu hayali mitlere dayalıdır. tarih boyunca binlerce ve milyonlarca insanı bir araya getirip efektif bir şekilde iş birliği yapmasını sağlayan bu mitler; bilimsel, siyasal ve ekonomik devrimlere öncülük ederek insanı dünyanın hakimi konumuna getirmiştir.

  • avukatın biri yeni aldığı son model arabasıyla arkadaşlarına hava atmak için sabırsızlanmaktadır. tam arabanın kapısını açıp arabasına bineceği esnasında yeniyetme bir sürücü gelir ve arabaya çarparak sol kapıyı uçurur.

    adam sinirden kıpkırmızı olmuştur. tamir ettirse bile arabası eskisi gibi olmayacaktır. ne yapacağını bilmez şekilde dururken yanında bir polis arabası durur. adam hemen polise şikayette bulunur

    "memur bey yeni arabamı acemi bir sürücü mahvetti. şikayetçiyim". polis sorar, "avukatsınız değil mi?"
    avukat öfkeyle cevaplar. "evet ama bunun arabamla ne alakası var?"

    polis gülerek, bütün avukatlar aynısınız sadece mallarınızı ve sahip olduklarınızı umursayan açgözlü insanlarsınız. eminim şu anda sol kolunun koptuğunun farkına bile varmadınız" der.

    avukat şoke olmuş şekilde koluna bakıp çığlık atar: "rolex'im nerede?"

    dipnot: fıkra çeviridir. bir kaç kere farklı şekillerde aradım başlıkta ancak bulamadım. inşallah arama kabızlığı yapmamışımdır

  • haberin detayını okurken yarıldım. murat boz sabaha kadar sevilen şarkılarını seslendirdi. hahahahahahahahahhahahaha ya