hesabın var mı? giriş yap

  • qualia materyalizme darbe falan vurmaz.

    şöyle ki; sen hayatını siyah beyaz odada geçiren, kırmızıyı hiç görmemiş mary'ye kırmızıyı göstermeden, kırmızıyla ilgili ne anlatırsan anlat; kimyayı, nörobiyolojiyi hatmettir. ışığın farklı dalga boylarını, göze nasıl geldiğini, her nörondan tek tek nasıl geçtiğini, renklerin nasıl görülebildiğini bilsin... yine de sen ona kırmızıyı gösterdiğinde beyne gidecek olan bilgiyi verememiş olacağından dolayı mary kırmızının nasıl birşey olduğunu idrak edemez. çünkü "eksiksiz bilgi" rengin kendisinin de görülmesini içerir. teorinin öğrenilmesi* ile durumun anlaşılamamasını dualizme yormak yanlış bir çıkarım olur. neden?

    bilginin tek bir çeşidi yoktur. teorik bilgiyi okuyarak öğrenebilirsin fakat pratik bilgi için pratik yapmak gerekmektedir, çünkü ikisi aynı şey değildir. beynin doğası gereği pratik bilgi birinci elden edinilmek zorundadır ve bu onun fiziksel bilgi olduğu gerçeğini de değiştirmez. hissiyatı pratik bilgi ile canlandırırsın.

    örneğin pain asymbolia denilen durumda hasta acı qualia'sını kaybetmiştir. ve ilgili sinir bağlantıları kesildiğinde de aynı sonuca varılabildiğine göre (çok acı duyan bir hastaya bu işlem uygulanabiliyor) qualia'nın da fiziksel bilgi olduğu yadsınamaz.

    ayrıca bkz.sinestezi (genetiktir)

    hangi girdi hangi qualia'ya nasıl bağlanıyor bilemiyoruz tabiki fakat qualia fiziksel bilgi olmasaydı, bunların hiçbirinin bu kadar bile açıklanamaması gerekirdi. ki karşısındaki dualizm zaten hiçbir açıklama getiremiyor.

    ruh ayrı beyinden yaa... bambaşka bir şey o. inanmıyorum ama bir güç var...

    tabi.

  • koltukta mandalina soyuyorum, eşim yan koltukta, oğlan ortada dolanıyor ve bir anda beni ve annesini elleriyle göstererek;

    "siz ikiniz şekerlerimsiniz" diyor.

    tam keyifli bir gülümse otururken dudaklarıma ekliyor sabi,

    "anne sen ve mandalina"

    umarım espridir, sormaya çekindim o an. annesinin anıra anıra gülmesi de etkiledi biraz beni.

  • dünyaya gelinebilecek en kötü zamanda geldiklerine ciddi ciddi inanmaları. babaları güneydoğu'da zorunlu askerlik yapıp hergün teröristle çatışıyordu. dedeleri iç savaşa dönmüş sağ-sol çatışmalarının ardından bir de askeri darbe gördü. ondan önceki nesil ikinci dünya savaşının getirdiği yokluk ve sefalet içinde yaşadı. daha öncesi birinci dünya savaşı sırasında tüm gençliğini cephede harcadı. daha geriye gittikçe daha da zor yaşam şartlarından bahsedilebilir.

    şimdi bu arkadaşlar zannediyor ki onlardan önce herkes gülüp eğleniyor, vur patlasın çal oynasın gününü gün ediyordu. eskiler avrupalı akranlarından eksik kalmıyordu. yok öyle birşey gençler! bakmayın sizi imrendirmek için 90ları 80leri övüp bitiremeyenlere. bu ülkede bir tek siz değil, hiç kimse gençliğini yaşayamadı. bu gerçeği bilmek dertlerinizi çözmeyecek belki ama suni bir şekilde yüreğinize işlemiş adaletsizlik duygusunu söküp atarak az da olsa rahatlatacak.

  • akp gidene kadar ben bunları eleştirmem hatta desteklerim. ne zaman akp gider işte o zaman petek dinçöz foolish casanova muamelesi yapar yerin dibine sokarız*.

  • -ne oldu, ne düşünüyorsun?

    -bi şey düşünmüyom

    -nasıl lan illa bi şey düşünüyosundur

    -ya ilkan birisine ne düşünüyosun diye sormak çok saçma yaa.. ayrıca nezaketsiz de bir şey abi. kusura bakma ama bence öyle yani

    -alla alla niye abi?

    -abi birincisi bu çok kişisel bir şey, ikincisi bunu anlatması çok zor, üçüncüsü hiç bir zaman insanın kafasında böyle yekpare kristal top gibi parlayan tek bir düşünce olmuyo. yani sen şimdi sorup da bok edene kadar benim aklımın bir köşesinde aint no sunshine when shes gone şarkısı çalıyodu birazcık bu akşam ne yiyeceğiz acaba sandwich mi yiyeceğiz, makarna mı yapsak? sulu yemek yemiyoruz yememiz lazım düşünceleri.. onun haricinde benim eski ev sahibimi biliyosun.. o ev sahibiyle kafamda hayali bir tartışma yaşıyodum yani hatta kazanmak da üzereydim o tartışmayı. o yüzden ne düşünüyosun diye sorduğun zaman bu çok saçma oluyor ve içinden çıkılamaz bir hal alıyor. bildiğin vakit kaybı oluyor. bilmiyorum ki ne düşünüyorum. ne düşünüyosun diye düşünüyorum ne düşündüğümü düşünüyor oluyorum o sırada işin içinden çıkamıyoruz sonra

    şahane olmuş lan bu.

  • doğuştan sahip olduğu yeteneğe, kazandığı kamyonla paraya, etrafında pervane olan kızlara, 7/24 kendisine dalkavukluk eden menajerlere rağmen zerre şımarmayıp hala it gibi çalışan, en büyük yıldızı olduğu takımın aynı zamanda en çok çalışan oyuncusu da olan, takımın yenik olduğu maçın 90. dakikasında bile 70 metrelik deparlar atan ve tüm bunların karşılığını alan saygı duyulası adam.

    böyle adamları görünce, türklere futbolun yasaklanması gerektiğini düşünüyor insan. şampiyon olan takımın ilk onbirinde selçuk şahin diye bir adam var lan..

  • (bkz: fener ol) kampanyasının gerçek adıdır. böyle olsa daha samimi olurdu en azından.

    milyon dolarlık futbolcuların depolarını fullemek için hazır mısınız?