hesabın var mı? giriş yap

  • -diyalog kurmayı neden düşünmediniz?
    -kurdum işte.
    -fotoğrafınızı çekebilir miyim?
    -buyurun
    ve kadın;
    -sizi teşhir edeceğim.
    genç adam ineceği durak geldiği için umursamaz bir tavırla kapıya yaklaştı.

    (bkz: alfa)

  • bütün aile gün içinde aranır. mümkünse akşam erken gelin, konuşmamız lazım gerek denir.

    kızım söyle işte diye baskılar gelirken, öyle telefonda söylenecek gibi değil denir, gözden iki üç damla yaş düşer.
    akşam herkes geldiğinde "boşanmaya karar verdim" denir.
    derin bir sessizlik yerini yavaş yavaş dozu artan bir gürültüye bırakır.

    son sözüm "sizden bu konuda izin istemiyorum, bilgi veriyorum" olmuştu. sağlam durun. ailenizin "millet ne der" baskısına aldırmayın. sizi mutlu görünce, onlar boşanmanın ne kadar normal ve aslında mutlu eden bir şey olduğunu görecekler.

    sabredin ve aileniz hayatta olduğu için şükredin...

  • seninle ciddi düşünmüyorum demesi: evet ciddi düşünmüyor. çok ciddi düşünüyor.
    olmaz benim sevgilim var demesi: neden iki tane olmasın demek istiyor.
    parmağına nişan yüzüğü takması: daha evlenmedim ki demeye getiriyor. hemen koşun ve o kızı kapın!
    nikah töreninde evet diye bağırması: çok sinirlendiğinin göstergesi. hemen onu kaçırın oradan.
    çoluğa çocuğa karışması: bunu ben de anlamadım allah allah.

  • bazi hayatlarin aynasi olmus dizi.

    kardesimle komsunun evinin duvarina cokmus babama bakiyoruz. o da siyah paltosu ile kapida dikiliyor, tasinan esyalarin ufak kamyona yerlestirenlere arada bir seyler soyluyor. eve daha zaten yeni gelen buzdolabi, camasir makinesi, elektrik supurgesi bizim ona alismamiza firsat vermeden evden gidiyor babamla birlikte. kardesim kulagima fisildiyor "butun kitaplari da goturuyor." "olsun" diyorum. aklim camasir makinasinda, annem gene eliyle camasir yikayacak diye dusunuyorum. yuregim agirlasiyor. "buyuyunce buyuk bir kitaplik alacagim, kitapla dolduracagim" diyor yavasca. "istersen once anneme camasir makinasi al" diye kiziyorum ona, "sen daha buyuksun sen al" diyor, boynunu bukuyor. "buzdolabi da gitti simdi ne yapacagiz" "teldolabi var" diyorum, giden kamyonun arkasindan bakiyoruz uzun sure. annem yanimiza geliyor. kardesim ona mujdeyi veriyor "ablam sana camasir makinasi alacak buyuyunce" yorgun gozleri gozlerimde. "alir tabii niye almasin" diyor, elimizi tutuyor, bosalmis eve giriyoruz, "yatagim hala burada" diyor kardesim seviniyor.
    o kadar guluyoruz ki sonunda agliyoruz gulmekten.

  • çok değil bundan 10-12 sene öncesine gidildiğinde görülecektir ki letonya'ya elendikten sonra ya ben 2002 dünya kupasında 2003 konfederasyon kupasında bu takımı üçüncü yaptım "it is the football, that is the football" diyip aradan sıyrılıp devam etmek varken "şerefiyle" istifa etmiş teknik direktördür. belki vizyonsuzdur ama şerefli bir "adamdır".

  • kimseyi ilgilendirmeyen kızdır.

    milletin en büyük sorunu bence karşıdakine tanıdık olsun olmasın karışmak.
    ya bırak arkadaşım ister yere otursun, ister amuda kalksın. gürültü yapıyorsa rahatsız ol, senin oturmanı engelliyorsa rahatsız ol. normal oturana karışma, farklı inançta olana karışma, farklı giyinene, farklı düşünene, senden farklı yaşayana,

    karışma

    karışma amk, karışma lan!

    debe edit: teşekkürler arkadaşlar, bir de trafikte araç kullanırken bisikletli sürücülere azami saygı gösterelim, onları yok saymayalım. lütfen...

  • zafer partisi uyelerinin ve ümit özdağ'in sehre girisi hatay valisi tarafindan cikatilan şaka gibi bir talimatla hatay sinirinda jandarma tarafindan engelleniyor su anda. ümit özdag jandarma kontrol bölgesinden ayrilmayacagini, girmelerine izin verilene kadar bekleyeceklerini acikladi biraz önce. bu olay muz cumhuriyeti'nde bile olmayacak türden bir olay.

    (bkz: tek parti rejimi)

  • bilmeden, uykumda yaptığımı sandığım, ruhun bedenden bir süre ayrılıp geri gelmesi hissi olarak tanımlayabilirim.

    bir arkadaş beni ziyarete geldi. yatıya kalınca kendi yatağımı ona verdim. kendim için pencerenin önüne yer yatağı yaptım.

    uyandım. susamışım. su içmek için mutfağa gitmem gerekiyor. sokak lambasının ışığı odaya düşüyor. oturma pozisyonuna doğruldum arkadaşa baktım. yan yatmış.yorganı da acaip bir şekilde kollarına dolamış uyuyor. penceredeki tül aydınlık desenleri seçiliyor.kalktım perdeye doğru. baktım, bende yatıyorum. hatta üstüm açılmış. ağzım açılmış.o an algılayamadım. oda kapısına kadar gittim 2 adımdan fazla değil. yürümediğimi farkettim.ayaklarıma eğildim ayak yerine dumansı bir görüntü bedenime bağlı. nasıl korktum o an nasıl korktum. dualar ediyorum, besmele çekiyorum. o panikle uyandım. vucuduma nasıl döndüm o kısmı hatırlamıyorum. odanın şekli arkadaşın uyuma şekli üstümdeki yorganın açıklığı aynı. diğer odaya gidip ışıkları açtım ve sabaha kadar uyumadım.

    hoş bir tecrübe değil. kendine yukardan bakmak insanı ürkütüyor.

  • bir görme özürlü adam vardır maltepe pazarının girişine yakın yara bandı satan...

    bir karton kutusu vardır, onun üzerine oturur, yanında getirdiği küçük siyah çantasından 10lu yara bandı paketlerini çıkarır, ve çekine çekine duyurmaya başlar işini:

    "10 adet yara bandı 1 milyon lira..."

    yandan akıp giden kalabalığın yarısı adamın görme özürlü olduğuna inanmaz, birazı duygu sömürüsü yapıyor zanneder, bir kısmı değecek birşey olsa sattığı kandırmanın hesaplarını yapar... çok azımız farkederiz adamın hakikaten namusuyla para kazanma çabasında olduğunu...

    1 milyon uzatır, kendi kendinize iyilik yapmaya niyetlenir "bana 2 tane ver, yeter" dersiniz...
    "olmaz abi, 10 tanesini satıyorum 1 milyona" der...
    ısrar edersiniz, inatla kabul etmez, "abi, haketmediğimi almam ben" cümlesini duyarsınız...
    "ben helal ediyorum" demeniz birşey ifade etmez, o daha keskin "bakıyordur" duruma, daha fazla uzatmaz, 10 yara bandını alır gidersiniz...

    iş biter, dönüşte sizin yaptığınız konuşmanın neredeyse aynısı iki genç kızla onun arasında yapılıyordur.
    kızlar sizden ısrarcı çıkınca başka bir çözüm önerir adam;
    "abla, o zaman ben sizin almadığınız bu artanları sizden sonraki müşterime veriyorum, ama helal edin..."

    konuşmanın ardından ne olacağını görmek için beklemeye başlarsınız...

    biri gelir birkaç dakika içinde, verir 1 milyonu alır 10 tane yara bandını, tam gidecekken bizimki "pardon abla," diye başlar anlatmaya, ve ısrarla ona verir elinde önceki seferden kalan 8 tane yara bandını...

    az üzülür, biraz burulursunuz,
    az önce 50 yara bandı parasına yediğiniz döner ekmek düğümlenir boğazınızda...

    bir görme özürlü adam vardır maltepe pazarının girişine yakın yara bandı satan,
    bakmanın ötesinde görmeyi öğretiyordur insana yanından her geçildiğinde...

    malum,
    10 adet yara bandı 1 milyon değerinde...