hesabın var mı? giriş yap

  • ikinci tura bırakmak istemesinin sebebi belli oldu. ülke yangın yerine dönmüşken kendi çıkarlarını ülkesinin çıkarlarından üstün gören “ milliyetçi “ cb adayının açıklamaları.

  • dün akşam letonya riga'da bir kadın, "siz istanbul'da kedilere mi tapıyorsunuz" diye sordu.

    şaka yapıyor sandım ama o kadar çok kedi görmüş ve herkes mama verip sevdiği için hindistan'daki inek mevzusu gibi bir şey sanmış.

    ben buna hala gülüyorum.

  • türkiye gerçeği olup inanç ile ona uygun simgesel giyimin doğru orantılı olmadığını gösteren durumdur. muhakkak ki istisnai durumlar ve bölgeler vardır ama genel itibarı ile sık rastlanan bir durum olduğu net. 15 yıldır iş gereği erzurum dan kilis e , yozgat tan giresun a, edirne den yüksekova ya kadar her yeri gezdim gördüm zirai bir veri altyapısı oluşturduğum için özellikle gece şehirlerde kalıp gündüz köylerde bulundum.

    ve dün (evet lan dün daha) şunu farkettim. özellikle kadınların giyim tarzınının köy ile şehir arasında muazzam farklı olduğunu. şehre girdiğinizde kalacağınız otel ve onun çevresinde kara çarşaflı bile görmek yadırganmamakta ,kabul zaten bununla ilgili değil problem. isteyen istediği gibi giyinsin sorun yok. ama aynı şehrin 20 km içerisindeki bir köye gidiyorsunuz kızlar bildiğimiz baş örtüsünü arkadan bağlamış, çoğu zaman uzun kollu ama bazen de kısa kollu tişört altında şalvarı , koyununu güdüyor,tarlada çalışıyor ilaçlama yapıyor. bölge desen aynı , erkek desen aynı erkek, inanç desen kesinlikle şehirdekinden daha çok camide vakit geçirir sohbetler yaparlar velhasıl benim gözümde şehirdeki adamdan daha inançlı. peki bu nedir.

    2 yıl önce şehre giden bir dolmuşun ön tarafındaki evin bahçesinde şehre gitmek için hazırlanan 15 -16 yaşlarında dünya güzeli bir köylü kızımızı görmüştüm. kız yemenisini çıkarıp türban takmıştı. o zaman iş yoğunluğundan mı bilmiyorum bunu yorumlamamıştım. bugün o kızı hatırladım. muhakkak ki sosyologların işi ama şehre geçiş aşırılığı beraberinde mi getiriyor? din aslında modernizmin silahı mı?

    bilemiyorum be sözlük.

  • başlık: sevisirken kizi kucagimdan dusurdum beyler

    1. bi an kollarımdaki güç gitti. düşürdüm beyler. şimdi yerde sessiz sakin gözleri kapalı yatıyo. napiyim lan?

    9. tekrar şişir

  • tek eğlencesi 10 saat çalıştıktan sonra çay içip bol bakışmalı türk dizisi izlemek olan birinin sanrısıdır.

  • izlerken kanım dondu. içeri giremesin diye camı kapatmak ne demek, resmen öldürmeye teşebbüs. bunu yapanları yaşına bakmadan hapse atmak lazım. bu işin gençtir, çocukturu yok.

  • erkek yazardir. bu gözler 15 entryli 200+ takipçili kadın çaylaklar gördü. herşey bir profil fotoğrafına bakar.

  • maalesef 50 liralık saç düzleştiricisini alamadığı için saçlarını ütülemek zorunda kalan kızlarımız var, hem de sayıları tahmin edemeyeceğiniz kadar çok. ne yapsınlar, imkanları el verdiği ölçüde güzel görünmeye çalışıyorlar.

    ama yok, en cool biziz ya. saç mı ütülenirmiş, büyük kezbanlık. durumu var mı yok mu merak etmeyin hiç.

  • the last of us ta joel'ın ellie'yi hastanede yatağından alıp kucağımızda hastaneden çıktığımız sahne. metal gear solid 4 : oyunun tamamı dram. sahne belirtmeye gerek yok.

  • yüzüklerin efendisi serisi isimlerinin geçirdikleri bir evrim süreci varmış.

    yüzüklerin efendisi kitaplarını çıkartacak yayınevi kitapların her birine farklı isimler vermenin daha cazip olacağını düşünüyor. tolkien’den fikir istiyorlar. tolkien de 24 mart 1953’te yayınevi sahibine yazdığı mektupta fikirlerini belirtiyor:

    -the ring sets out and the ring goes south;
    (cilt 1 – yüzük ortaya çıkar ve yüzük güneye gider)
    -the treason of ısengard and the ring goes east;
    (cilt 2 – ısengard’ın ihaneti ve yüzük doğuya gider)
    -the war of the ring and the end of the third
    (cilt 3 – yüzük savaşı ve üçüncü çağın sonu)

    aynı mektubun devamında aşağıdaki başlıkları da yazıyor ve bunlardan daha iyisini bulamadığını söylüyor:

    - the shadow grows (cilt 1 – gölge büyüyor)
    - the ring in the shadow (cilt 2 – gölgedeki yüzük)
    - the war of the ring or the return of the king (cilt 3 – yüzük savaşı veya kralın dönüşü)

    daha sonra tolkien, 8 ağustos 1953’te yayınevi sahibi rayner unwin’e yazdığı mektupta ise daha uygun başlıklar olabileceğini ifade ediyor ve serinin isminin the lord of the rings (yüzüklerin efendisi) olmasının uygun olacağını düşünüyor:

    -the lord of the rings ı the return of the shadow
    (yüzüklerin efendisi ı: gölgenin dönüşü)
    -the lord of the rings ıı the shadow lengthens
    (yüzüklerin efendisi ıı: gölge uzuyor)
    -the lord of the rings ııı the return of the king
    (yüzüklerin efendisi ııı: kralın dönüşü)

    17 ağustos 1953’te yazdığı mektupta ise başlıklar son şeklini alıyor fakat son kitabın başlığını rayner unwin’in seçimine bırakıyor.

    the lord of the rings: vol. ı the fellowship of the ring
    (yüzüklerin efendisi cilt ı – yüzük kardeşliği)
    the lord of the rings: vol. ıı the two towers
    (yüzüklerin efendisi cilt ıı – iki kule)
    the lord of the rings: vol. ııı the war of the ring or the return of the king
    (yüzüklerin efendisi cilt ııı – yüzük savaşı veya kralın dönüşü)

    teşekkürler tolkien..

    kaynak: the letters of j.r.r. tolkien kitabında yer alan mektuplar.

  • insanlar her dönem yeni bir şey öğrenerek dönüşür. kişilik yapılanmasıysa ilk öğrendiklerimiz üstüne inşa edilir. yani çocukluk yıllarınızda yetiştiriliş tarzınız kişiliğinizin ağırlıklı kısmını oluşturur çünkü ilk öğrenilen otomatik doğru kabul edilir. buna bilişsel psikolojide otomatik düşünceler, şema terapide şemalar, ego psikanalizinde ise savunma mekanizmaları denir. bunların yanı sıra genetiğinde yaklaşık %40 düzeyinde etkin olduğu bilinmektedir.

    bununla ilgili ilginç ve uç denebilecek travma çalışmaları bile mevcut. örneğin bir aile büyüğü tarafından devamlı tacize uğrayan bir birey bunu bir süreden sonra normalleştirebilmekte hatta suçu kendilerinde bulabilmektedir. girl, interrupted diye gerçek bir olaydan uyarlanan güzel bir film vardır, orada da işlenir. yine anne veya babası narsisistik veya sınır durum bozukluğuna sahip bireylerin çocuklarında da benzer sorunlar çıkabilir.

    günün sonunda inançlar; bu süreçler sonunda inatla kendini korumak yani atalet yaratmak üstüne yapılanır. yanlış da olsa süreç devam eder. değişmek değil, tepki vermek üstüne gelişirler. en güzel örneği de okb hastalarıdır. obsesyonun yanlışlığını bilmelerine rağmen kompulsiyon yani nötrlemek için hareket yaratırlar.
    (bkz: kendini değiştirmek/@karanlikruya)

    ....insan ne zaman değişir?
    hayatında bir şeyin yolunda gitmediğinin ayırdına vardığınızda ve sorunun "siz" olduğunu fark ettiğinizde değişim başlar. bakın değişir demiyoruz. değişim zor bir süreçtir. ağırlıklı olarak nesnel değildir, oldukça sübjektif bir konudur bu nedenle benlik devamlı olarak kendini savunmaya çalışacaktır. yani inançlar kendilerine karşı çalışan her şeyi reddeder.

    ne zamanki kişisel deneyimlerden yükselen doğrulama(self-bias), yani algım dışında durumlar da olabilir diye düşünürsünüz işte o zaman değişim için bir adım atmış olursunuz. çoğunlukla insanlar bu aşamada başarısız olur çünkü inançlar benlikle bütünleşiktir ve nedensellik yerine kendilerini iyi hissedecek konulara inanmaya devam etmeyi tercih ederler. buna karşı çıkanlara ise benlik saldırır. benliğiniz devamlı sizi sabote eden en önemli şeydir. okb, depresyon, bipolar bozukluk, şizofreni bir yana bence psikanaliz kişilik bozukluklarında bu konuyu en derin ele alan ve iyi sonuç veren psikolojik akımdır.
    (bkz: otto kernberg)
    (bkz: heinz kohut)

    hatta inançlarınıza karşı olan bireyle karşılaştığınızda o bireyin düşüncelerine değil, o kişiye de saldırılır. nefret duyulur, yani bir yerde inançlar karşı düşünceyi savunan bireyde nesneleşerek ve o kişiyi suçlayarak rahatlamaya çalışır.
    (bkz: insan ilişkilerinin öğrettikleri/#124596044)

    ....sonuç olarak
    objektif ve nedensellik içinde konular değerlendirildikçe ve bunu benlikle bütünleştirdikçe değişim yavaş yavaş gerçekleşir. tabii unutmayın 20 sene boyunca inşa ettiğiniz karakteriniz 1 senede değişmez. aynı obezite gibi uzun bir süreç, gerekirse terapi, tetiklenen şeylerin bulunması, bireysel inanç sisteminin, yani otomatik düşüncelerin değişimi için büyük bir çaba gerektirir.