hesabın var mı? giriş yap

  • kiracılara hayırlı olsun. vergiyi de öderler artık.

    edit: hakikatten çok mal var piyasada. “taban'a yayılacak” dendiğinde kastedilen taban sizsiniz çocuğum, ev sahipleri değil. bu kadar da salak olamazsınız ya.

  • erkeklerin ipek pijama takımıyla yatıp sabahları ropdöşambrla dolaştığı bir ülkede cidden garip oluyor bu durum, ben de çok şikayetçiyim.

    siz ne diyosunuz ya? gece yatağa donla giren adam gelip burada pijama giyen kızı eleştiriyor. sen dua et de paçalı donla uyumuyor o kız. adam gibi sevimli sevimli giymiş pijamasını. hayır bir de komik yani. sen boxerınla kol bir yanda bacak bir yanda öküz gibi yatarken kadın, saçı maşalı, yüzü boyalı saten gecelikle mi yatacak?

    az izleyin şu dizileri.

  • 1970'ler beşiktaş... yıldız teknik üniversitesi'nin iki öğrencisi, annem ile babam, muhtemelen bir eylemde, aynı çevrenin içinde karşılaşırlar. bölümündeki tek kadın öğrenciymiş annem, istanbullu, hırslı bir kadın. babam bildiğiniz köylü çocuğu, odtü'den kaçmış ytü'ye gelmiş.
    bir gün annem vapurda beşiktaş'tan üsküdar'a geçerken bir olay yaşanır: faşistler annemi vapurun pervanesine atarlar, kurtulur, karaya çıkarılır, orada da üstüne saldırırlar. neyse, eve gelir, dedem geç kaldığı için kızmış, "ne olursa olsun bu sofraya 7'de oturulacak" der, annem ertesi gün evden kaçar. rahat hareket edebilmeleri için evlenmişler, arkadaşları öyle dedi. bir de babamın anneme abbasağa parkı'nda evlenme teklif ettiğini biliyorum. günler geçer; çok kısa bir sürede evlenirler. beşiktaş'ta bir sürü hatıraları var, bazı günlerde, bazı duvarlarda görülebilen... "bak biz burdayız" diye kırmızı kırmızı göz kırparlar bana... hep olay, hep debdebe...
    günlerden bir gün annem çalıştığı fabrikaya gider, gece nöbetçi. trafoda bir yangın çıkar, bir işçi içeride kalmış, annem girip, kurtarır adamı, kendisi yanar... 10 gün yaşar, sonra ölür ankara'da... öldüğünde 25 yaşında...
    bana da bu hikâye kaldı; bazen bir insanı kurtarmak devrim yapmaktır... bazen bir insanı kurtarmak dünyayı kurtarmaktır...
    bir insanı, düşüncesi, ırkı, dili, dini fark etmeksizin sevmek, hiç tanımadığı bir insan için canını verebilmek...

  • çanakkaleden istanbul'a gelen arkadaşımı, mecidiyeköy metrobüse almaya gitmiştim. aramızda geçen muhabbet;

    -nasıl kolay oldu mu yolculuk?
    +güzeldi. birde istanbul'da kimseye güvenme derler.metrobüse binmek için istanbul kart alacakken bir adam “gel boşuna kart ücreti ödeme, benim karttan basarız sen bana ödersin” dedi. öyle yaptık. insanlık ölmemiş.

    o gün istanbul'un kurtuluş yıldönümü nedeniyle metrobüsün bedava olması dışında her şey normal.

  • favorim olan iki grubun karşılaştırması. madem bugun gündeme gelmiş, bir şeyler de ben yazayım.

    gitarlarda iron maiden üstündür. dave murray de, adrian smith de kirk hammett'tan çok daha iyi gitaristlerdir, hem stüdyoda, hem de canlı olarak. ancak, sadece teknik olarak karşılaştırmak yanlış olur. kirk, metallica'nın tek lead gitaristidir, gruba katkısı sadece gitar çalmaktan öte, bütün şarkıların soloları kendisine aittir ve birçoğu efsanedir. yalnız yanlış anlaşılmasın, burada iron maiden'ın soloları kötüdür demiyorum, hepsi muhteşemdir ve dave ve adrian'ın birçok solosunu kirk de muhtemelen sadece ağzı açık izliyordur. riff olarak kirk hammett'ın yaratıcılığını daha başarılı buluyorum. ayrıca şarkı yazarlığı konusunda da kirk grubuna daha fazla katkıda bulunmuştur. bu arada, janick gers'i atlarsam ayıp ederim, kendisi de en az kirk kadar iyi bir gitaristtir ve yazarlık konusunda da oldukça başarılıdır. birçok iron maiden fanının aksine ben kendisini de çok severim. kısacası, iron maiden gitaristleri teknik olarak üstündür, ancak kirk daha yaratıcıdır. ayrıca iron maiden sayıca bire karşı üçtür, ohadır. dave mustaine metallica'da kalsaydı o zaman bu karşılaştırma çok farklı olabilirdi, ama o da halamın tşakları olsa muhabbeti zaten, geçiyorum.

    basçılara gelelim. jason newsted iyi bir basçı, başarılı bir back vocal ama steve harris ile karşılaştırılması harris'e hakaret olur. robert trujillo teknik olarak müthiş kabiliyetli ve müthiş hızlı/güçlü bir adam, bu konuda steve harris ile karşılaştırılabilir, ancak yaratıcılık, işte bu konuda karşılaştırmak da harris'e hakaret olur. steve harris için ne anlatılabilir ki zaten, iron maiden'ı iron maiden yapan adam. ancak bir de cliff burton gerçeği var. metllica'nın en iyi albümlerinde imzası olan adam, mükemmel bir basçı, mükemmel bir müzisyen, karizmanın vücut bulmuş hali, vefatı kanımca müzik tarihindeki en talihsiz kayıpların başında gelmektedir. steve harris'e çok büyük saygı ve sevgi duysam da, iron maiden'daki patronluk halinden dolayı hafiften antipati duymuyor da değilim. bu konuda karar vermek zor ama cliff=steve>rob>jason diyorum.

    davullara geçelim. lars ulrich dünyanın en antıpatik adamlarından biri, davul çalma şekli de bi acayip, kazma gibi. ama hakkını da yemeyelim, o da papa het'le birlikte metallica'yı metallica yapan adam. şarkılarda katkısı çok fazladır. lakin ki teknik olarak nicko mcbrain her türlü eline verir, beline dolar, ezer geçer. ayrıca lars'ın tam tersine, dünyanın en sempatik adamlarından biridir.

    vokal kısmı biraz daha karışık. rock tarihinin en iyi frontman'lerinden ikisi, james hetfield ve bruce dickinson. tabi ki bruce dickinson'un sesi çok daha kuvvetlidir, sahneyi de çok iyi kullanır, seyirciyi azdırır. çok yönlü bir müzisyendir. ancak, bruce çalmaz, papa het, hem iyi çalar, hem de iyi söyler. kirli (hatta balgamlı) sesi ve yeah'ları imzasıdır. sahnede bacakları açıp askısı iyice uzatılmış gitarı aşağıdan tutup çalması ve aynı anda söylemesi şahanedir. hetfield'ın en büyük artısı, muhteşem söz yazarlığıdır. sanırım diğer bütün iron maiden ve metallica üyelierini toplasak bu hususta bir james hetfield etmezler. ayrıca, metallica'yı bırakıp 10 sene solo takılmışlığı da yoktur. bruce'a karşı çok büyük bir sevgi beslesem de, james hetfield'ı her zaman, her yerde, her karşılaşmada alır en tepeye koyarım.
    blaze bayley için olumsuz bir şey söylemeyeyim, iron maiden'a katılması çok büyük bir hataydı, kanımca kendisi kötü bir vokal değildi ancak iron maiden'ın tarzına uyum sağlayamazdı, sağlayamadı da. paul di'anno'yu severim ama. bir bruce değil tabi ki ama ilk iki albümdeki tüm şarkıları bruce'tan değil de ondan dinlemeyi tercih ederim.

    genel bir kaşılaştırma da yapayım. iron maiden daha üretkendir (bunda daha kalabalık olmalarının ve eleman değişikliklerinin de etkisi var tabi), ancak değişik şeyler denemez, kaliteyi de düşürmez, bu ne amk diyeceğiniz şarkı ya yoktur ya da yok denecek kadar azdır. ha, yeter amk dedirtecek kadar tekrar eden nakaratlı şarkıları da yok değil orası ayrı. iron maiden seviyorsanız tüm albümlerini seve seve dinlersiniz (blaze'in sesine uyuz oluyorsanız onun dönemini istisna sayabilrsiniz bu konuda).

    metallica yeniliklere açıktır, st. anger gibi solosuz ucube bir albüm yapmışlıkları vardır, garage inc. gibi cover albüm yapmışlıkları da ve muhteşem bir s & m albümleri de... . nothing else matters gibi şarkıları da vardır. hatta baya bildiğin kötü şarkıları da vardır. ilk albümlere göre yumuşadıkları ve davayı sattıkları için eleştirilseler de ben bunu anlayabiliyorum. adamlar hem yeni şeyler denediler, hem de tanınırlıklarını arttırdılar. bugün metallica dünyadaki en bilinen metal grubuysa ve bu işten tonla para kazandılarsa bunlar sayesinde başardılar. death magnetic'le aslında o kadar da yumuşamadıklarını kanıtladılar.

    konser performansı olarak iron maiden çok daha iyidir, o kadar iyidir ki bazı şarkılarını stüdyodan daha başarılı çalıp söyleyebilmektedirler. ayrıca dünyada en çok konser vermiş gruplardan biridir. görsel olarak da, gaza getirme açısından da seyircileri doyurur. maiden konserine giden fan kendini hacı olmuş gibi hisseder. (bkz: scream for me)

    sonuç olarak, karşılaştırmadan illa bir galip çıkarmak isterseniz, bu tamamen sizin zevkinize kalmış bir olaydır. karşılaştırılacak binlerce kriter vardır ve bu kadar üst düzeyde iki grubu karşılaştırırken 'şu daha iyidir' diyebiliyorsanız bu tamamen sizin o grubu daha çok sevmenize bağlıdır.

  • ruşen çakır'la olan polemiğinde, zıvanadan çıkmış yönetmen.

    ruşen beyin tüm yayınlarını izliyorum, flu tv'de ise oöst ve boş modern sohbetleri izliyorum.

    bugün ruşen bey'in dile getirdiği eleştiriler zaten günlerdir söylenen şeylerdi, içeriğinizde bariz bir hata var bunu kaldırın. üslup olarak da sert bir yayın değildi, biz olsak yanlış bilgi bulunan bu videomuzun yayılmasına izin vermezdik gibi yaklaşımı var.
    (flu tv videonun altına not düşmüş, burada söylenen çözüm (tuzlu gargara) geçerli değildir diye.)

    ilker canikligil'in buna savunması sansür ve otoriterlik üzerine. sansür ve otorite konusunda laf söylenecek en son kişi sanırım ruşen çakır'dır. adamın yaptığı iki yayından birisi sansür ve erdoğan'ın otoriterliği üzerine.

    ama iş bir anda ilker canıklıgil'in "ne oldum" delirmesine dönüşmüş. ne ruşen çakır'ın adam olmadığı kalmış, ne yaptığı yayınların az izlenmesi.

    her şeye tamamım da, senin zaten yaptığın iş, az izlenmenden belli oluyor gibi zavallıca bir yaklaşım ve savunma nedir arkadaş ya? elinde oytun'un başka videoları da varmış da onları da koysa milyon izlenirmiş de.

    ilker bey size tavsiyem, yalın alpay'la modern insan yönelimleri, tüketim toplumu, vasat insan ve ortalamayı aramak gibi konularda bir kaç program yapın. ama kurguları bırakın başkası yapsın siz son çıkan ürünü, öğrenmek ve anlamak isteyen bir insan olarak izleyin. belki o zaman "aa sen 30 bin izleniyorsun, seni ezik youtuber" gibi sığ yorumlar yapmaktan sıyrılırsınız.

    hozoma not: şu arkadaşınız iyice sefahate düşkün katoliğe dönüşmüş, biraz kendisine çekidüzen verseniz de bogomil ahlakına geri dönse.

  • -ya salak mısın sen?
    -aşkım vallahi elimden kaydın
    -ne demek elimden kaydın ya hasta
    -bak iyilik edelim dedik kötü olduk iyi mi?
    -resmen başım ağrıyor
    -migrenin mi?
    -yok salaklığın
    -hadi, başa döndük yine...

    allahım canımı al da kurtulayım. sakarlık dediğin ne noktalara kadar ilerleyebiliyor şaşırıyorum bazen. koltukta uyuyakalmış sevgiliyi, romantizm, aşk adamlığı adına; sarsmadan, bomba imha ekibi amiri gibi kavrayıp; odaya, tertemiz yatağımıza taşıyayım, yatağa koyunca uyanır, uyanınca da bu ilgi karşısında duygusallaşıp kesin beni arzular diyerek çıklan yolda sevgiliyi yatak odası ile salon arasındaki o daracık koridorda elinden kaçırmak da neyin nesi? hayır kız düştükten sonra üstüne basmayayım diye sıçrarken kızın koluna takılmak, darbenin ve kolunu ezmenin acısıyla bir anda uyanan nazlı yarin seni zeybek oynar bir halde görmesi nasıl izah edilir.

    neden aşkım hadi yatağa geçelim, uyuyorsun bak demek varken 60 kiloluk sevgiliyi kucaklayıp odaya taşıyabileceğini düşünmek ve sonuç odaklı hareket ederken asıl mevzuyu elden kaçırmak da neyin nesi? dünya üzerinde, komik videoları saymazsak kaç kişi vardır böyle yapan? biz kaç kişiyiz sevdiceği odaya taşırken yere düşürüp üzerinden geçen?

    -bak aşkım vallahi kazaydı
    -gülüyordun ama
    -ya ne gülmesi seni ezmeyeyim derken
    -bi de ezseydin
    -olur mu hiç, yere düşen sahibini at bile çiğnemez
    -salaksın yemin ediyorum
    -kolun iyi mi?
    -acıyor
    -bastım ya ondandır
    -aa sahi mi? embesil