hesabın var mı? giriş yap

  • 1880 yılarında babası domuz çaldığı için irlanda da avustralya ya sürülen bir ailenin en büyük oğlu olan ned kelly avustralya tarihinin en önemli figürüdür. saban demirlerini döverek yaptığı zırhı sayesinde uzun süre yakalanamayan ve kurşun geçirmeyen kelly, zenginden alıp fakirlere veren bir yapısı vardı. üç saat süren kanlı çatışma sonrası son kurşunu da bitince yakalanabilmişti. glenrowan da görülen 4 aylık dava sonrasında cinayet nedeniyle 11 kasımm 1880 günü idam edildi. o kadar çok seviliyordu ki günümüzde bile çok büyük bir rakam sayılacak 32 bin kişilik bir dilekçe ile cezası ertelenmeye çaışıldı ama olmadı. 26 yaşında darağacında can veren demir maskeli haydut ned kelly modern dönemde milli kahraman ilan edildi. avustralya başbakanının odasında portreleri bulunmakla birlikte ünlü mektubu da hakkın ve adaletin simgesi olarak görülmektedir. diğer çift "l" harfli avustralyalı modern kahramanlar için;

    (bkz: harry kewell)

    (bkz: lucas neill)

  • dikkat! cübbeli, sarıklı ya da çember sakallı değildir.
    kot pantolon ve tişört giyerek aramızda dolaşan yüzbinlerce gericiden biridir.

  • japon ordusunun 1931 mancurya i$galinden sonra burada kurdugu askeri ara$tirma birimi. secenek verilse alman toplama kamplarinda bulunmayi tercih edebileceginiz kadar kotu bir une sahip.

    birim, cali$malarina 1936 da harbin kenti yakinlarindaki pingfan da, "kwantung ordusu salgin hastalik onleme ve su temini birimi" adi altinda ba$ladi. bir askeri tip ve ara$tirma birimi olan 731 in gorevi, kimyasal ve biyolojik silahlar geli$tirmek, sava$ ko$ullarinin, ekstrem ko$ullarin ve silah etkilerinin insan vucudu uzerindeki etkileri gibi konularda ara$tirmalar yapmakti.

    yanina yakla$ilmasi 731 askerleri di$inda herkese yasaklanan pingfan tesisleri, iceride neler olup bittigi konusunda hic bir fikirleri olmasa da cevre halkinin cok korktugu bir yerdi, cunku kamyonlarla uzak yerlerden getirilenlerin bir daha di$ari ciktigi gorulmemi$ti.

    iceride olup bitenler ise tarihte e$ine az rastlanan cinstendi, cinli ve az sayida da olsa rus esirler bilimsel ara$tirmalar icin kobay olarak kullaniliyordu. gerek ordu doktorlari, gerek insan kobaylarla deney yapmak gibi bir firsati kacirmak istemeyen tokyo ve kyoto universitelerinden gelen secme doktorlar, "maruta" olarak adlandirdiklari (japonca odun kutugu) esirleri, tesisin ortasinda bulunan ro binasinda diri diri ha$liyor, basinc odalarinda olduruyor, ic organlarla ilgili bilgi edinmek icin canliyken kesip biciyorlardi. (bkz: vivisection)

    ba$ka bolumlerde askerlerin soguk iklim $artlarina yonelik korunma yontemleri icin ara$tirmalar, esirler dondurulup oldurulerek, silah yaralanma etkileri ara$tirmalari ise kur$unlanan, ce$itli mesafelerde yakinlarinda bomba patlatilan, sungulenen canli esirlerle surduruluyordu.

    ortacagi aratmayan derin zindanlarda ise ce$itli hastaliklar bula$tirilmi$ esirler gozetim altinda olmeyi bekliyorlardi. tesis, kimyasal silahlar ve salgin hastalik bula$tirilmi$ bitler uretip, bunlari balonlarla ya da ucaklarla hedef $ehirlere yollamak gibi egzantrik fikirler de uretiyordu. bit uretme kapasitesi gunde milyonlarla olculuyor, tesiste daha ba$ka salgin hastalik ta$iyabilen hayvan ve ha$ere uretimi de yapiliyordu.

    mezbaha, cali$malarini hiro$ima ya atilan ilk atom bombasina kadar surdurdu. ayni gun, sovyet ordusunun da mancurya ya girdigi, kisacasi i$lerin pek iyiye gitmedigini goren japon komutanligi birim 731 in, tesislerini imha edip kore ye kacmasi emrini verdi. 10 agustos 1945 de son marutalar zehirlenerek, tesis cevresinde cali$an 600 cinli i$ci de makinali tufeklerle olduruldu, cesetler ve tesisler yakilarak emir yerine getirildi.

    sava$ sonrasi, 11 ulkenin kurdugu uluslararasi mahkemede birim 731 in suclulari ile ilgili kaydadeger bir sonuc cikmamasi, her ne kadar korkunc da olsa yapilan olaganustu deneylerin sonuclarinin, mahkemenin ba$ini ceken abd, ingiltere ve rusya gibi ulkeler icin ciddi deger ta$imasi ve bu ulkelerin bu verileri ilk elden elde etmek icin sorumlularla bir tur anla$maya gitmi$ olmalariyla aciklaniyor.

    merak edenler icin, birimin akil fikir babasi, komutani, bakteriyoloji doktoru general shiro ishii, 1959 da yaptiklari konusunda pi$manlik gostermeden olmu$.

    not: japon ordusu geleneklerine gore bir ordu birimi, komutaninin adini ta$iyabildigi icin ve ba$ka bazi sebeplerden, en cok bilinen adiyla birim 731 in ce$itli tarihlerde ve ce$itli kayitlardaki adlari $oyle:
    kwantung ordusu salgin hastalik onleme ve su temini birimi, ishii birimi, togo birimi, kamo birimi, 731, mancurya 25202 birimi.

  • tablodaki kapının üzerinde şifau'l kulub likau'l mahbub yazıyor. anlamı "kalplerin şifası sevgiliye kavuşmaktır" olan bu cümlede kastedilen sevgili bir insan değil.

    eseri yapan osman hamdi bey, paris'e gitmiş, orada tahsil görmüş bir adam, bu esere çok benzer bir gravüre dönemin gazetelerini araştıranlar rahatlıkla rastlayabilirler. ancak kaplumbağa terbiyecisi farklıdır.
    kaplumbağaların hemen önünde yeşil yapraklar göze çarpar. söylenene göre kaplumbağalara lale soğanı yedirilir, bunu yemeyen kaplumbağalar yalnızca ağızlarında çiğneyip geri tükürürler, böylece tükürük enzimleri lale soğanlarına bulaşır, ortaya ters laleler çıkar.

    kapının üzerinde yazan yazı ve kaplumbağanın yavaşlığıyla bilinen bir canlı olması, terbiyecinin elinde de bir adet ney olması tabloyu çözümlerken işimize yarayacak.
    bilindiği gibi ney, insanla özdeştir. her ikisinde de yedi delik vardır.

    kaplumbağa yavaşlığıyla bilinen bir canlı. kaplumbağa, kapının üzerindeki yazıyı da göz önünde tutarak insan nefsini temsil ediyor. yolculuğun uzun süreceği ancak güzelliklerin nedeni olacağı anlatılıyor.
    kapı gibi görünen o bölümün ardındaki pencerenin nereye açıldığının bilhassa gizlenmesi, yalnızca ışığın girdiği yer olarak görünmesi de ulaşılacak mertebenin gizemini vurguluyor.

  • devre arasında prandelli kesinlikle sneijder'i çıkarıp direnci arttırmalı demişti. not düşelim buraya. bu yüzden sen devre aralarında tv'de yorum sıçarken prandelli gibi adamlar ise soyunma odasında taktik veriyor.

    eyyorlamam bu kadar.