hesabın var mı? giriş yap

  • avrupa'dan bakınca nasıl bir ülke olarak görüldüğümüzün ibretlik tablosu. sorsan hakimler savcılar adaleti sana bana bırakmazlar.

  • erdoğan'ın 16 yıl önce "ananı da al git" dediği çiftçi öncel: “devlet, mafya, akp işbirliği ile kaçırıldım, özür dilettirildim. başıma gelmeyen kalmadı, ekmeğimle oynadılar, deli raporları verildi, tımarhanelere atıldım. akp'liler yüzünden hayatım mahvoldu" dedi. çiftçi öncel ile röportaj yapmışlar buradan izleyebilirsiniz.

  • serin hikaye degil birader. 32 yasindaki adami kucaginda 5 aylik bebegi, yaninda 5 valizi ve bebek arabasiyla sinirden aglatan bir hikaye. su an bile haksizliga ugramanin verdigi sinirle agliyorum.

    sen musterini yanlis yonlendir, havaalaninda gerekli destegi verme, 5 aylik bebegiyle ortada birak. ucak kacsin. sonra da hatani telafi etmek icin yeni bilet duzenleyip ozur dileyecegine, dosyayi kapat, yeni bilet veremeyiz de. yapacaginiz ise sicayim, insanliginiza da sicayim.

  • başlık: sineklerle nakliyata başladım anlatıyorum

    1. kağıttan gemi yaptım. sonra 25 tane sinek yakaladım. sinekleri ayağından iple kağıttan gemiye bağladım. ilk önce; 5 tanesi kaldıramadı gemiyi sonra 10 tanesi hafiften oynatmaya başladı sonra 15 tanesi baktım gemiyi kaldırıyor. ama geminin yolcusu yok diye yolcusu olduğunda kaldıramayacaklarını düşündüm ve 25 indi bağladım gemiye. şuan gemiyle odanın içinde deneme nakliyatları yapıyorum; cipsleri ve çikolataları rahatlıkla taşıyabiliyorlar. yakında bu sinek sayısını arttırıp uluslararası cips ve çikolata nakliyat işine giricem. tabi sinekleri biraz eğitmek lazım. dışarıya çıkardım nerede bok var oraya gittiler cipsler ziyan oldu biraz eğitimden sonra caps varrr *

  • belediye seçimleriyle alakası ne abi. ayıp değil mi şimdi bu? dini kullandığınızın en aleni kanıtı değil mi?

  • istanbul'da yaşayıp istanbul'u övmek için çok çok az sebep vardır. o övenler de toplu taşıma kullanmayan, arabasını park etmek için mücadele vermeyen, doğru düzgün fakir fukara, göçmen vs. ile muhatap olmayan, kendine bol vakit ayırıp şehrin güzel yerlerinde hayatın tadını çıkaran insanlardır. yoksa bu kadar kaosun, fakirliğin olduğu, yaşamın ve paranın pul kadar değerli olmadığı, insanların birçok semtte kucak kucağa yaşadığı, ahır damından bozma evlere bir asgarî ücret kira istenen boktan bir şehri kim niçin över?

  • bir düzeneğin anlayabilip anlayabilemeyeceği sorununu inceleyen düşünce deneyi. aslında sorun bir düzeneğin "anlayabilmesi" olarak değil de, bir "zihin" sahibi olması şeklinde ifade edilirse daha doğru olur. zira anlamak demek, (kişi kendinden bilir ki) düşünmek demektir, zihin demektir, ve (yine kişi kendinden bilir ki) zihin "nesne"mize ait olmaktan çok, "içimizde" var olan bir şeydir. bir düzeneğin zihin sahibi olmasını kabullenmek insanın sağduyusuna aykırıdır, çünkü düzeneği oluşturan alt parçaları bilmekteyizdir, bunlar nesnelerdir, yani düzenek de nesnedir. düzeneğin zihin sahibi olmasını kabullenmek masanın sandalyenin, taşın, ağacın da zihin sahibi olduğunu kabullenmek anlamına gelir.

    bilim giderek insan vücudunun işleyişini daha çok ortaya çıkarıyor, ve görüyoruz ki insan vücudu da bir nesnedir. ve bu nesne zihin sahibidir. insanın zihin sahibi olduğunu kabul edip insanla aynı işlevleri gerçekleştirebilen başka bir nesnenin zihin sahibi olmadığını iddia etmek, insan zihnini diğer nesnelerden ayıran "nesne olmayan" bir etkiyi kabullenmek olacaktır. şunu açıkça ifade etmek gerekir ki, masanın kendi maruz kaldığı ve tepki verebildiği etkiler alemi uyarınca bir zihin sahibi olduğunu kabul etmek, insanın nesne olmayan "ruhani" etki sayesinde, yani "ruh" aracılığıyla bir zihin sahibi olduğunu kabul etmekten çok daha bilimseldir.

    insan olmayan nesnelerin ve düzeneklerin zihin sahibi olacağını kabul edersek eğer, birden çok insandan oluşan düzeneklerin, insanlar ve başka nesnelerden oluşan düzeneklerin, yani insanın alt parçası olduğu üst sistemlerin de zihinleri olduğunu kabul etmemiz gerekecektir.

    kural olarak diyebiliriz ki, dış etkileri algılayan ve bu etkilere depki veren her "şey" bu algı karar mekanizmasının içeriğinden oluşan bir "zihin" sahibir.

    çin odası düzeneğinin çinceyi anlamadığı doğrudur, çinceyi anlayabilmek için ülke, dil, toplum, kültür gibi karmaşık kavramların oluşabileceği insan zihni kadar zengin bir zihin gerekir. ancak çinceyi anlamamak hiç bir şeyi anlamamak demek değildir, bir "anlayış" sahibi olmamak demek değildir. çin odası, kartların etkileşimini belirleyen kuralları ve içindeki adamın kartlara yönelik "davranışlarını" içeren bir "zihin", bir kavrayış, bir "anlayış" sahibidir. ve benzer şekilde, (malesef bilimsellik adına iddia etmek zorundayım ki) iki arkadaştan oluşan bir arkadaş grubu, birlikte karar verip hareket ettikleri müddetçe iletişim kanallarını ve davranış alanlarını içeren, bu iki kişinin de zihninden bağımsız ve ayrı bir zihne sahiptir. ve hatta (yine iddia etmek zorundayım ki) bir insan tornavida ile duvardan vida sökmekte iken, insan, tornavida, vida ve hatta duvardaki yivlerden oluşan grubun, her parçasının davranış ve ilişkileri çerçevesince bir zihni vardır. ve hatta (yine iddia etmek zorundayım ki) vurduğumuz zaman kırılmaya karşı koyan bir taş, tekme algısı ile moleküler bağlarının etkileşimini içeren bir zihin sahibidir. bu zihinler alt zihinlerin işlevlerinden oluşur, ama alt zihinler üst zihnin kavrayışından, anlayışından haberdar değildir.

    çin odasının bir anlayışa sahip olabilirliğinin kabullenilmez oluşunun önemli bir nedeni de, sistemin alt zihinlerinden birinin insan oluşu, ve insanmerkezcil bakış açısı nedeniyle tüm sistemin bu insanın kavrayışına sahip olması beklentisidir. oysa ki her sistem kendi alt ve üst sistemleriyle entegrasyon halindedir ve her sistem kendi üst sistemiyle değerlendirildiğinde bir çin odasıdır. örneğin şu an bilgisayar başında ekşi sözlüğe yazı yazıyorum. yazı yazarken zihnimdeki kavramların birbirleriyle etkileştikleri karmaşık bir işleyiş vuku buluyor. bir "zihin" kavramını düşünürken çocukluk anılarımdan önümde duran bardağa kadar pek çok düşünceyi birbiriyle etkileştiriyorum. bu süreçte "bardak" kavramı kendi formasyonu dahilinde çeşitli davranışlar sergiliyor. bardak kavramı zihnimin bir ögesi, zihnimin içinde olduğu için onun "zihinsel" (sözüm ona ruhani) yapısını hissedebiliyorum. ama bardak kavramının ekşi sözlükten haberi yok. ekşi sözlük internet ortamında var olan bir sistem. elektronik aksamdan ve beş bin kadar insandan oluşuyor. ve benim bu bütünün işleyişinden haberim yok. evet, mantık yürüterek ve öğrenerek zihnimdeki "ekşi sözlük" kavramını geliştirebilirim ama bu sadece benim zihnimdeki bir kavramdır. çin odasındaki adamın çince anlamasının beklenemeyeceği gibi benden "fiber optik kablodan veri aktarımını" anlamam beklenemez. ekşi sözlük kendisine etki eden etkilere tepki verir, örneğin yazılım altyapısında ortaya çıkabilecek ihtiyaçlar için mikrosoftla anlaşmalar yapabilir. ancak ekşi sözlüğün, yaptığı bu hareketin de içinde bulunduğu ülke ekonomisi, ülke kültürü, ve hatta dünya ekonomisini ve kültürünü "anlaması" beklenemez.

    evren herbiri içi içe geçmiş çin odalarından oluşmaktadır ve her zihin sahibi "şey" kendi zihinsel varoluşunun yalnızlığına mahkumdur. insanlar, anlayışı ve zihni kendi tekellerinde varsayıyorlar ancak çin odası sorunu öz itibariyle sadece çin odasıyla yahut ilerde varolacak androidlerle ilgili bir sorun değil, her bir diğer birey için geçerli bir sorundur. arkadaşımızla aynı şeye bakıyoruz ama aynı şeyi görüp aynı şeyi mi hissediyoruz? neden bir androidin zihinsiz bir zombi olübileceğini düşünüyoruz da arkadaşımızın zihinsiz bir zombi olabileceğini düşünmüyoruz? çünkü insan sosyal bir hayvandır ve kendini diğer toplum üyeleriyle, bireylerle özdeşleştirmeye içgüdüsel olarak programlıdır. kendine benzeyenleri kendi gibi varsayar. sadece "kendine benzeyenler" tanımının kapsamı değişebilir. insan, bana küçükken "hayvanlar düşünmez" diye öğretenler gibi sadece insanları kendinden sayabilir, hayvanlar için "onların da canı var" diyerek hayvanları da kendinden sayabilir, zencilere her türlü zulmü hak görerek sadece beyazları, hatta sadece "beyaz, anglosakson, protestan"ları kendinden sayabilir. yahut tasavvufta olduğu gibi "nefs"i sınıflandırırken "nefs-i tabii" diyerek cansız nesneleri, "nefs-i nebati" diyerek bitkileri, "nefs-i hayvani" diyerek hayvanları, "nefs-i insani" diyerek insanları, nefs sahibi olmak hususunda özdeşleştire de bilir. tabi tasavvufta nefs-i insani'den sonra insan-ı kamilliğe doğru gidiliyor ama şahsıma soracak olursanız nefs-i insani'den sonra "nefs-i içtimai", yani toplumsal nefs gelmelidir. bu gün bilim adamları karınca topluluklarını topluluktan öte "süper organizma" adı altında inceler ve değerlendirirken nefs-i içtimai kavramı pek abes kaçmasa gerektir.

    ancak şundan eminim ki insanların, kabullendikleri çevredeki bireyler dışındaki varlıklarla özdeşleşmeleri, çin odasının kendince bir anlayış sahibi olmasını kabullenmeleri, nesnelerin zihin sahibi olabileceğini düşünebilmeleri uzak ihtimaldir. zira ekonomiye her zaman "bizden olmayan", zulme layık bir iş gücü gerekir. bu ekonomilerin ideolojileri, zaten sosyal içgüdüleri dolayısıyla kendilerine bir "bizden olanlar" sınırı çizmeye eğilimli insanlara, gelecekte de sınırın ne olduğunu anlatacaklardır. geçmişte zenciler sınırın dışındaydılar, bu gün üçüncü dünya insanları sınırın dışındadırlar, ve önümüzdeki yüzyıllarda, alım satım fiyatları belli, ticari birer eşya olarak pazar oluşturacak androidleri zor günler beklemektedir. "yoksa android içi boş bir zombi mi" tartışması geleceğin ideolojisinin bu gün yapılan alt yapı çalışmasıdır.