hesabın var mı? giriş yap

  • "beni facebook ve twitter'dan engellemişsin ama sen raad ol kızım ben istediğim zaman sana ulaşırım" diyen terkedilmiş barzo mesajını anımsatandır.

  • kendimize göre bazı projelerimiz olduğundan, cevabını merak ettiğim soru. mantıken hemen kurur diyorum ama, bir astronot arkadaş kafamı karıştırdı. "sekiz on senede anca kurur, hiç girme bu işlere..." diyor. ya bir şey biliyor da söylüyor ya da hasedinden önümü kesmek istiyor. sanki biz bu işin fizibilitesine bakmıycaz, sanki bizim nasacı olsun, yapı denetimci olsun, hiç ahbabımız yok...

  • -gece birde evde ol.
    -neaaa??15 yasındaki çocuklar bile o saatte girmiyolar eve .
    -onnarın babaları zengin o zaman.
    -ne alaka ya..
    -o saate kadar içki sigara masrafını karşılayamam ben senin, evine vakitlice gel, tassarruf et.

  • baba çalışıyor, anne tv'ye dalmış, defne ültimatom veriyor.

    - sevgim azalıyor!

    - nassssıl yani?

    - beni bugün yeterince öpmediniz. öpmeyince sevgi bitiyor.

    - oooo hemen öpelim o zaman (yumuluyoruz)

    - öpücük benim benzinim! şimdi doldum.

  • görünce aklıma ilk gelen çözümleri paylaşmadan geçemeyeceğim bozukluk.

    "en kötü ne olabilir ki?" sorusu çoğunlukla işe yarar. genellikle içinde bulunduğumuz duruma gerektiğinden fazla önem arz ederiz. oysa ki başarısız olduğumuzda o kadar da kötü şeyler olmaz.

    hayatı bu kadar ciddiye almayın.

    kötü bir tavsiye olacak ama kötü şeyler de düşünebilirsiniz. mesela arkadaşınızın beyninde çıkan tümör ya da kanser olmuş bir yakınınız falan. böylece o yaşadığınız şeyin ne kadar önemsiz olduğunu görürsünüz.

    en kolayı sınavlar zaten, başarısız olsan da çok önemli değil, telafisi vardır. yoksa da yoktur, başka bir yola girersin.

    iş görüşmeleri üst üste reddedilmiş kişilerde bir gerginlik yaratabilir. bence üst üste reddedilmenizin sebebi başvurduğunuz işin sizin niteliklerinizin çok altında olması. büyük ihtimalle yarın gideceğiniz iş yeri de sizin sahip olduklarınızın çok altında nitelikler arıyor, dolayısıyla sadece eğlenmek ve tecrübe olması için görüşmeye gidebilirsiniz.

    tecrübe demişken, bu kaygıların azaltılmasında tecrübe çok önemlidir. özellikle toplum önünde konuşma yaparken. ne kadar çok konuşma/sunum yaparsanız o kadar azalacaktır heyecanınız.

    şunu da unutmayın ki topluluk önünde konuşma korkusu ölüm korkusundan bile daha fazladır. insanlar ölmekten daha çok korkarlar topluluk önünde konuşmaktan.

    bir not daha, yalnız değilsiniz, bütün bu yaşadığınız kaygıları tahmininizden de çok insan yaşıyor. sadece bunu siz bilmiyorsunuz.

    buradan da son olarak şuna geleceğim, heyecanınız aslında çoğu zaman karşı taraftan hissedilmiyor. hissedilse de insanlar her zaman kendilerini sizin yerinize koydukları için hoş karşılanıyorsunuz. hatta sempati kazanıyorsunuz.onlardan biri olduğunuzu hissedip size yakınlık duyuyorlar. yani o kadar da kötü bir şey değil. hatta çoğu zaman süper kendine güven içerisinde sunum yapan, konuşan insanlar (iş görüşmeleri de dahil) itici bulunur. yakınlık hissedilmez onlara karşı.

  • 17 agustos'tan iki gün sonra dışişleri bakanlığının çağrısı ile atatürk havalimanına gitmiştim. sıra numarasına göre yurtdışından gelen yardım ekiplerinin yanına ingilizce bilen bir türk verip gönderiyorlardı. doctors without borders isimli kuruluştan bir doktor ekibi, tüm ameliyat malzemeleri ile gelmişlerdi. yunanlı 2 cerrah. bir iett otobüsü içinde tüm malzemeleri ile birlikte yalova'ya gitmemiz söylendi. akşam saatlerinde yalova'ya vardık. enkaz enkaz dolaştık, yardıma ihtiyacı olan bir yer aradık. sonunda bağımsız bir afet merkezi bulduk ve oraya gittik. bize bir yer gösterin yardım edelim dedik. "burada yeterince türk doktor var, yabancıya gerek yok" cevabını aldık her gittiğimiz yerden. 24 saat boyunca tüm yalova'da iett otobüsümüzle dolaştık amabir çok enkaz olmasına rağmen yardımımızı isteyen tek bir kişi dahi bulamadık. hepsi türk hekimlerine emanet edin bizi dedi. yunan doktorlar da bir süre sonra heveslerini yitirdiler ve iett şoforumuz ile kendilerini atatürk hava limanına geri bıraktık. organizasyonsuzluk, güvensizlik ve milliyetçilikten hoşlanmadığımı hatırlatan gün.

  • 1111 1111 ffff şifresini kendi kendime bulmam. oyun bayağı ileriden başlıyordu ve 3-5 maç sonra dünya kupası elemeleri başlıyordu.

    takım listesinde üst taraflardaki takımlara özel kafa ve özel rövaşeta ( top kırmızı oluyordu ) vurulunca gol olması fakat alt taraftaki takımların bu vuruşları yememesi.

    sahaya yıldırım düşünce bazen topun elektriklenmesi ( galiba top ıslak yerde olunca ya da ıslak olunca - rengi mavimsi oluyordu - ), elektriklerince eğer saha ile bağlantısı kesilirse topa değen oyuncuları elektrik çarpması ( havadan pas atınca ya da topu havaya dikince ).

    topun üstünde yürüyebilmek.

    brezilya'daki patlak gözlü oyuncu, arjantin'in açılan kalecisi, italya'nın güneş gözlüklü kaptanı ve oyunu öğrenene kadar gol atmasının zor olduğu kalecisi, bazen sizin takımınızdaki oyuncuların sizi dinlemeyip kafalarına göre davranmaları, üst taraftaki takım oyuncularına omuz atınca onların yere düşmesi fakat alt taraftaki takımlara gelince bunun tam tersi olması (italya'daki oyunculardan top çalmak istiyorsanız ayağına kaymak zorundaydınız, omuz atınca iki taraf da yere düşüyordu).

    uzayıp giden listedir.

  • bizim bi başkomiser abi vardı, kızını kaybetmişti o zamanlar. masa altında vodka ile vişne suyu karıştırıp gençlerbirliği kupasıyla içerdi. ne yapıyor acaba şimdi özledim kendisini.