hesabın var mı? giriş yap

  • gözlerim bozuk olduğu halde en arka sırada oturup tahtada yazan bir kelimeyi görmeden bitirdim liseyi ama hanginiz farkına vardı bunun.

    ayrıca sonradan renk körü olduğumu farkettim, o koyu yeşil tahtaya pembe ince tebeşirle yazılanları hiç görmedim. en önemli kısımlar onlarmış ama olsun.

    edit: farkında olmadan içini cızlattığım insanlar olmuş. merak etmeyin çok iyi konumdayım hayatta

  • uzi gibi bir sanatçıya yakışmayacak harekettir. musikilerinde edepten, ahlaktan bahseden insanlara bir yesevi dervişi gibi temizliliği, iyi huyu aşılamaya çalışan bu sanatçı…
    uzi dediğin adam kim ki evi temiz bırakmasını bekliyorsunuz.

  • geçen yıl aralık ayı. bakü'deyim. bitirdiğimiz bir fabrika projesinde sisteme elektrik verilecek. biz de kontrol amaçlı oradayız, yani şantiyede. hava o kadar soğuk ki, 3 dk dışarı çıkıyorum, 3 dk trafo binasına girip ısınıyorum.
    derken azeri şantiye şefi ''gel ofise geçelim çay içip ısınalım biraz'' dedi. çıktık şantiyede yürüyoruz, her yer toz toprak. sonuçta inşaat halinde bir yer henüz. o kadar sert bir fırtına var ki düz yürümek mümkün değil. ayrıca fırtınadan toz toprak gözlere, kulaklara giriyor.
    neyse zor da olsa yürüyoruz. azeri arkadaş geri geri yürüyor, montunu da gözlerini kapatacak şekilde yukarı çekmiş. bana da aynısını yapmamı söyledi. ben de çektim montumu kafama kadar, geri geri yürüyorum. derken biri dokundu. arkamı dönmemle 1 metrelik çukur, içinde uçları sivri inşaat demirleri dimdik vaziyette çakılı bana bakıyor.
    ama işin tuhaf kısmı arkamda kimsenin olmaması.
    o gün tek bildiğim şey şu; kesinlikle iyilik yaptığım bir şeyin karşılığını aldım. allah beni 6 yaşındaki kızıma ve doğacak oğluma bağışlamıştı. aksi halde o çukura düşseydim feci bir ölüm beni bekliyor olacaktı.
    iyilik yapın arkadaşlar, size kötülük yapanlara da iyilik yapın. ben hep yapıyorum ve hiç yanıltmadı beni. her zaman işlerim rast gitti.

    şunu da ekleyeyim; olaydan sonra çukurun etrafını kapattırdım.

    zorunlu edit: hayat çok tuhaf. bu entride allah beni doğacak oğluma bağışladı yazmıştım ama oğlumu bana bağışlamadı. maalesef dün sabah ani bir komplikasyon sonucu kaybettik. halbuki haftaya doğumumuz vardı. dr. dediğine göre kordon bebekten kopmuş. biliyorum, oğlum cennette beni ve annesini bekleyecek.

    edit 2: siz ne güzel insanlarsınız yaa. destek mesajı atan herkesten allah razı olsun.

    önemli edit: geçen ay teste girmedim ama covid olduğuma eminim. eşime de bulaştığını düşünüyorum. hamilelerde kordon kopmasına neden olabilirmiş. lütfen hamileler dikkat edin kendinize. çünkü oğlumuz anne karnında öldü ama doktorların dediğine göre çok sağlıklı bir bebek.
    inşallah cennette oğlumuzla buluşuruz..

  • işte o anne yüzünden kıçıma kaçan çorabı çıkarmaya uğraşmaktan ders bile dinleyemedim ben adam gibi, yoksa var ya çok okurdum ben.

  • otobüsten inmek için düğmeye geç basanlara, otobüs şoföründen geliyor;

    - iki günde 3g'yi öğrendiniz, bir otomatik kapıyı yıllardır öğrenemediniz!

  • yer: migros

    kahramanlar: bir evli çift ve bir kasiyer.

    malzemeler kasadan geçer. kadın 1 metre arkada erkek de kasiyerin önündedir.

    kasiyer: beyefendi toplam 120 lira. 90 lira hediye puanınız var. buradan çekmemi ister misiniz?

    erkek: evet ordan çekelim 30 da nakit vereyim

    kadın: hayır sami ordan çekme dursun onlar, lazım.

    erkek: çekmeyin hanımefendi, durcakmış o, biz ev alcaz çünkü onla seneye.

  • geniş anlamda, inancın; dar anlamda onu tekelleştirerek insanları başat olarak korku aracılığıyla rızaya zorlayan tüm dini öğretilerin ve onları taşıyan topluma ve elitlere dair tüm dinamiklerin eleştirisini yapmaya çalışan güney kore yapımı başka bir dizi.

    --- spoiler ---

    yılların türkiye deneyiminden bakıldığında dizinin, türkiye ve muadili otoriter yönetimlerin at başıyla gittiği ve popülist rıza musluklarının bir türlü kesilmediği birçok "gelişmekte olan"- hatta artık bu sıfat da tartışılmalı diye düşünüyorum- ülke seyircisine söyleyebileceği çok şey var. new truth ve arrowhead, ayrı ayrı, bu rasyonalite dışı düşüncelerden-hislerden nemalanan çıkar gruplarının, sırasıyla, görece kurumsallaşmış ve paramiliter organizasyon biçimlerinin temsilleri olarak karşımıza çıkıyor.

    sodo ise yaşanan olağanüstü olguya karşı mantıki tutarlılığı ve vicdanı ağır basan karşı örgütlenmenin temsili. zamanla izleyici olarak öğreniyoruz ki sodo örgütünün üst düzey üyeleri de bu doğaüstü gözüken olgulardan çok acı bir şekilde nasiplerini almışlar ve bu acıları kuşanarak, dizide görece başarılı bir şekilde aktarılan, çılgınlık ortamında hem akıl ve kalp sağlıklarını korumaya hem de toplumsal dengeleri toparlamaya çalışıyorlar.

    ilk sezon, yukarıda yazarların da belirttiği gibi, birçok soruya cevap vermeden bu çıkar grubu haline gelen güçler arasındaki kavgayı ve ortaya çıkan toplumsal karmaşanın değişik boyutlarını işliyor. son bölümde, bebeğin ölüme mahkum edilmesi sonrası işlenen doktrine dair tutarsızlıklar meselesi( insan günahkâr mı doğar*original sin*yoksa sadece yaptıklarından mı sorumludur) toplumsal rızanın alınması noktasında büyük zorluklar yaratan bir bağlamı beraberinde getiriyor. new truth ve ekstra-legal tetikçisi olarak hareket eden arrowhead üyeleri bunun "ortaya çıkmasını" engelleyemiyorlar. ailesinin çabasıyla çocuğun kurtulması ve sodo örgütünün kurucularından biri olduğunu anladığımız, önceden arrowhead grubunun aşırılıkları yüzünden annesini kaybeden avukat kadın karakter bebeği yanmış cesetlerin arasından çıkartırken insanlar şok içinde olanı biteni izliyorlar. sinema izleyicisi için bu sahneler bir yerlerden feci bir şekilde tanıdık: https://www.framestore.com/…ildrenofmen?language=en

    özetle, hellbound, şu gittikçe eşitsiz ve adaletsiz hale gelen dünyada türlü felaketlerle karşı olduğumuz ( küresel ısınma, salgın hastalıklar, yükselen sağ aşırıcılık, nükleer savaş tehlikesi, enerji krizi, siber savaşlar vs.) bu dönemde, insanlığın metafiziki meselelere sorgulamadan teslim olmak yerine karşı karşıya oldukları tehditlere karşı farklı yaklaşımlarıyla uzlaşarak "bir arada" nasıl hareket edebileceğine dair bir düşünce-his demetini bize sunuyor.

    ülkemiz, ben şu satırları yazarken bile kötü-yetersiz- fırsatçı yönetimle yüzleşmeyen ve bilmem kaçıncı kurtuluş savaşı güzellemesi yapan bir iktidarın elinde bilimsel gerçekler yerine "faiz sebep enflasyon sonuçtur", " dış güçler bize saldırıyor" vs. gibi gerçeklerle bağdaşmayan inanç kırıntılarıyla daha büyük imkansızlık ve yoksunluklara sürüklenmeye devam ediyor. bu diziyi de izlerken "ne yapmalı" diye düşünmekte fayda var.
    --- spoiler ---

  • küçükken maddi sıkıntılar sebebiyle evden dışarıya iş yapıp üç beş kuruş kazanırdık, bütün aile akşam yemeğinden sonra oturup harıl harıl malı yetiştirmeye çalışırdık, vidalar ve başka parçaları birbirine geçirip ucunu somunla sıkıştırıyorduk sonra onlar bitince boyuna göre kolilere yerleştiriyorduk, bir akşam mallar bitti, babam kolileri apartmanın girişine taşıyacak, babamın bacağından siyatik vardı o yıllar, canı çok yanıyordu, merdivenlerde kolinin biri altından patladı, bütün vidalar şangır şungur merdivenlere saçıldı, canım babacığım o yorgunluk, stres ve çocuklarının, eşinin yapmasını hiçte yapmasını istemediği bişeyin verdiği çaresizlik ve üzgünlükle merdivenlerde kahrolmuştu, o an dünyanın en mutsuz insanıydım, babamın bu kadar üzülmesi, yüzündeki çaresizlik beni kahretmişti. babam üzülmesin diye o an ağlamamıştım ama hıçkıra hıçkıra ağlamak istemiştim.

    o hallerin üstünden çokta uzun olmayan bir süre sonra babam kanserden vefat etti. şimdi çok şükür kendimize ait bir evimiz var, bu ay faturaları nasıl ödeyeceğiz diye strese girmiyoruz. akşamları yorgun argın işten gelip, bizi sevip, sarmalayan bir babamız yok, sonsuza kadar akşamları evde vida somunlayıp, 35 katlı bir apartmanda o kolileri ben taşısam keşke, gerçek garibanlık parasızlık mı babasızlık mı, elbette küçük bir çocuğun babasız kalması.

  • yalnız olmadığımı düşündüğüm insanlar topluluğu.

    kocaman adam oldum, her siren çaldığında ve hayat durduğunda, 9:05'i gösterdiğinde saatler gözlerim doluyor.
    insanları görebilmek adına cama koşuyorum, sirenleri dinliyorum. ve evet bunu her seferinde can-ı gönülden isteyerek yapıyorum.

    allah rahmet eylesin.