hesabın var mı? giriş yap

  • konusanlarina çok entel ve bilimsel bir hava verir. atina'da kafasi kasketli (bayagi bizim bildigimiz çiftci kasketi) seyyar bir muz saticisi bana "penta, heksa" vs. diye para üstü sayarken "kim bilir ne biçim geometri biliyordur bu adam" diye geçmisti aklimdan.

  • 9 günlük bayram tatili için annemler, amcamlar ve kayınvalidem kendilerine gelmemi bekliyordu. anneme, kayınvalidemde kalacağımı; kayınvalideme, amcamlara yazlığa; amcama, memlekete annemlere; eşime, kızlarla adrasan'a; kızlara da eşimle palamutbükü'ne gideceğimi söyledim.

    9 gün boyunca evde saklandım, hiç dışarı çıkmadım.

  • köpeğe doğru koşmaktır. hatta arkadaşım kendisine doğru koşan köpeğe efsane bir tokat atmıştı. o günden sonra da ne zaman birbirlerini görseler yollarını değiştiriyorlardı. ciddiyim.

  • 3 yaşımdayken başımdan geçmiş anlatırlar paso
    -enişte bu ne?
    -çakmak
    (1 dakka sonra)
    -enişte bu ne?
    -çakmak
    ...
    -enişte bu ne?
    -çakmak bahadır
    ...
    -enişte bu ne?
    -gazoz kapağı
    -olur mu o çakmak!

  • "öğrenciye ev vermiyorsunuz ama otobüste yer vermesini bekliyorsunuz. nahh size yer! :d"

  • senin yuzunden kendi ulkemizden 15 bin km uzakta yasiyoruz. yeri geliyor muhendis adam bulasikcilik yapiyor yeri geliyor garson oluyor yeri geliyor kebapci oluyor burda. birsuru beyin gocu oldu, birsuru muhendis, doktor, yuksek egitimli insan kacti ulkeden. ıssizlik diz boyu. ulkenin hali icler acisi. bir gun allah askina disari cik su etrafinda 1000 koruman olmadan sadece insanlarin yuzune bak. konusmana gerek yok sadece yuzlerine bak. ne kadar mutsuz ve stresliler. kavga etmeye, kendi stres ve sinirlerini bir baskasinda cikarmaya yer ariyorlar.
    birak artik. bare kacip gelen, birsuru zorluktan gecen ve hala gecmekte olan bizleri burda rahat birak.

  • beyoğlu'nda aziz nesin'e kitap imzalatmıştım o yaz.

    (ertesi sene kadıköy'de yine imza günü vardı. sıraya girdim ve kitabı uzattım. adımı sordu, ben de "geçen sene de imzalatmıştım unuttunuz mu?" diye espri yaptım.

    üstad "nasıl hatırlayayım, yüzlerce kişiye kitap imzalıyorum her sene?!!?" cevabıyla esprimi anlamadığını göstermişti. sanırım türkler'in %60'ının aptal olduğuna bu olay üzerine karar vermişti :// )

  • küçükken her hafta sektirmeden aldığım tek dergiydi. sokağımızdaki gazete büfesindeki amca bile derginin yeni sayısının çıktığı gün okul çıkışı gelip dergiyi alacağımı bilirdi. hiçbirini de atmaz, canım sıkıldıkça rastgele aralarından seçip okurdum. hatta mektup arkadaşı köşesine bile yazmışlığım vardı -hoş sonra üşenip mektup yollamayı kesmiştim. dik, siyah saçlı oğlan, onun kıvırcık küçük kız kardeşi, bıyıklı babası ve tipini pek anımsayamadığım -sanırım saçları kısaydı- annesinin olduğu esmer bir aile vardı; benim için derginin en favori kısmı onların hikayeleriydi. ve tabii derginin yanında verilen hediyeler... her hafta ne hediye verecekler diye televizyon reklamlarını merakla beklerdim. yaylı bozuk para cüzdanlarını küçükken uzun bir süre kullanmıştım, sanırım verdikleri en işlevli şeydi.

    tanım: zamanında küçüklük dönemine ait en tatlı unsurlardan biriydi.

  • tek yönde çalışan tren vagonlarıyla gidilen ama dönülemeyen bir yer. 250.000'den fazla çin ve rusun yaşamını kaybettiği, bir esirin bile sağ çıkmadığı ölüm kampı.
    abd ve japonya'nın 2. dünya savaşı sonrasında dünyayı yeniden paylaşmalarının anahtarı burası. vietnam'da kullanılan biyolojik silah bilgisinin nereden edinildiğinin açıklaması. bitmek bilmeyen japon emperyalizminin ve militarizminin son noktası. artık bu kadar açıktan yapamıyorlar çok şükür.

    birim 731 ve nanking katliamı'na, asya'nın auschwitz'i demek haksızlık oluyor biraz. bu insanların hiç lobisi olmadı, zengin değiller. kampları kuranlar hiç yargılanmadı. yaşananları anlatan bir history channel belgeselinden başka hiç filmleri olmadı. japonlar bu tarihsel suçun bedelini maddi-manevi hiç ödemedi, hiç kabul etmedi. hiroşima ile nagazaki'ye atılan atom bombalarının gölgesinde kaldı.