hesabın var mı? giriş yap

  • "akp'yi eleştirdiği" gerekçesiyle alınmış ve bugün resmi yazıyla tebliğ edilmiş karar. devlet televizyonunun parti çiftliği olarak kullanılmasının güzel bir örneği.

  • gerçekten güzel çizgi film.
    "seinfeld'in george costanza'sı okul hayatında nasıldı(r) acaba?" diye bir soru sorarsanız; bu dizideki "jessie" karakteri sorunuzun cevabı olabilir!

  • büyük bir sirketin üst düzey yöneticilerinden biri bir gün new york üzerinde balonla dolasmaya cikar. aksilik bu ya, pusulasini asagiya düsürür ve kaybolur. inmek icin uygun bir yer ararken bir gökdelenin tepesinde sigara icen bir adam görür ve alcalir:

    "pardon. ben neredeyim acaba?" diye sorar.
    "yerden 500 feet yükseklikte bir balonun icindesin" der adam.
    yönetici sinirlenir:
    "sen mühendissin degil mi?" diye sorar.
    "evet." der adam. "nereden bildin?"
    "cünkü basim belada ve sana bir soru soruyorum. verdigin cevap 100% dogru fakat hic bir isime yaramiyor."
    "sen de yöneticisin degil mi?"
    "evet sen nereden bildin?"
    "cünkü yerden 500 feet yükseklikte bir balonun icinde kaybolmussun, pusulan yok, berbat durumdasin. fakat bu simdi benim sucum oldu."

  • bunun adı victim blaming, yani tecavüzcüden ziyade tecavüze uğrayanı -mağduru- suçlama.

    ülkemizde ve dünyada sandığımızdan çok daha yaygın, bu videodakiler de bence en vahşi örneklerinden biri.

    çok daha yaygın dememin altında şöyle bir açıklama var ki aslında bir suça uğrayanın o suçtan korunmak için neleri farklı yapabileceğini düşündüğümüz her vakit aslında bilinçli ya da çoğunlukla bilinçsiz olarak biz de kurbanı suçlama olayını meşrulaştırmış ve parçası olmuş oluyoruz. ha dediğim gibi bu biraz daha ılımlı bir form olabilir, ya da dediğim gibi yukarıda yer alan örnekler gibi vahşi bir form kazanabilir.

    bu insanlar neyin kafasını yaşıyor, victim blaming neden oluyor diye biraz araştırdığınızda karşınıza şunlar çıkıyor:

    *adil-dünya hipotezi: böyle durumlarda savunma mekanizmalarımız aslında bu dünyanın adil bir yer olduğunu ve iyi insanlara kötü şeylerin olmayacağını bize söylemeye devam ediyor.

    ve kurbanı suçlamak da bir gün aynı şeyin bize olmayacağı konusunda çok içimizi rahatlatıyor. neden? o makyaj yaptı, gece dışarı çıktı ve tecavüzü hak etti. ama ben öyle miyim? hayır. ben iyi bir insanım, bunu hak etmiyorum ve kötü şeyler iyi insanlara olmaz.

    evet buraya kadar savunma mekanizmaları iyi güzel hoş da burada kadınların bilmesi gereken şey, bütün kadınlar özgür olmadan hiçbir kadın özgür değildir. yani eğer olur da buraları okursa o videodaki hanımefendi ve onun gibi düşününler şunu bilsinler isterim ki makyaj yapan gece dışarı çıkan kadınlar da en az sizin kadar iyilerdi ve onlar da yaşadıklarını hak etmediler. ve onlar için tecavüze uğrama riski ne kadarsa aslında sizin için de aynı riskler mevcut. kız çocuklarının ve erkek çocuklarının tecavüze uğradığı bir ülkede, dünyada bu risk oranlarının tartışmaya açık olduğunu düşünmüyorum.

    *ahlaki değerler: (birleştirici ya da bireyselleştirici değerlere sahip olma) birleştirici değerlere sahip olan kişilerde grubun birlikteliğini ve çıkarlarını koruma eğilimi varken bireyselleştirici değerlere sahip kişilerde bireyi ve bireye gelebilecek zararlardan bireyi korumayı grup birlikteliğinin üzerinde eğilimi vardır. harvard üniversitesi'nde yapılan bir araştırmada, bunun linkini de en alta bırakacağım, bulunan şey de birleştirici değerlere sahip kişilerin bu tür olaylarda kurbanı suçlama eğilimini daha fazla gösterdikleri.

    çalışmada birleştirici değerler, siyasal muhafazakarlık ve dindarlıkla ilişkilendirilirken, bireyselleştirici değerler de liberal politika ve toplumsal cinsiyet boyutuda tartışılıyor ve birleştirici değerlere sahip kişilerin algısında tecavüze uğramış kişilerin bozuk, kirlenmiş, lekeli, bireyselleştirici değerlere sahip kişilerin algısında ise aynı kişilerin yaralı, yaralanmış olarak yer aldıkları dikkat çekiyor.

    ülkemiz adına birleştirici değerler, bireyselleştirici değerler, kurbanı suçlama hepsi bir araya geldiğinde bağlantıları kurmak çok kolay aslında. bizde her şey devlet ve toplum önceliğinde konuşulur ve eğer gerekliyse birey toplum için feda edilebilir. kimse de bunda bir sıkıntı görmez.

    *gelelim kullandığımız dile: yine aynı araştırmada "satış elemanı olarak çalışan lisa'ya dan tarafından yanaşıldı" demekle "dan satış elemanı olarak çalışan lisa'ya yanaştı" demek arasında insanların olayı nasıl algıladıkları konusunda büyük bir fark olduğu bulunuyor.

    burada kullandığımız dili değiştirmede hem bizlere, toplumun her bir bireyine hem de medyaya çok görev düşüyor. kurbandan ziyade suçu işleyene odaklanan cümlelerin kurbanı suçlamayı azalttığı görülüyor.

    sonuca gelelim. hayatımızı yöneten değerlerin, ideolojilerin, yönetilen algılarımızın farkındalığını kazandığımız bir dünya olsa güzel olabilir. çok dindar bir arkadaşım bir gün bir cümle kurdu, dedim ki "ama bu hiç adil değil." dedi ki bana "ama zaten allah'ın bu dünyada bir adalet sözü yok ki." hımm. peki.

    kötü şeyler iyi insanların başına gelebilir, bu dünya adil bir yer değil. ondan adil dünya hipotezinin kimseyi kurtaracağını düşünmüyorum. o bir savunma mekanizması sadece.

    eğitim bizi kurtarır, o da şu dönemde biraz sıkıntıda. formal ve informal eğitim araçlarıyla toplumsal barışı inşa edecek, bireye hakkını hukukunu öğretecek bir eğitim hoş olabilirdi aslında.

    güneşli günler görecek miyiz, çocuklar?

    benim böyle videoları izledikten sonra çok midem bulanıyor da.

    yazıda bahsettiğim makale şu, isteyip de ulaşamayan olursa elimde pdf'i var gönderirim.

    http://journals.sagepub.com/….1177/0146167216653933

    adil dünya hipotezini de şu yazıdan öğrenmiştim, yine ilgisini çekene:

    https://www.theatlantic.com/…victim-blaming/502661/

    edit: imla

  • bugün tanıdık bir a101 çalışanından da duydum, bana yakındı. artık 7:30 da başlamak üzere 13 saat çalıştığını söyledi. bunun için ek ücret de almıyorlarmış. vatandaşın alın teri kutsaldır, işverenleri çalışanlarının seslerine kulak vermeye davet ediyorum.

  • pek hınzırca bir taktir. örneğin delicesine roman yazarı olmak istiyorsunuz. ilk romanınız çıkana değin kimseye bahsetmezsiniz bundan... çünkü biri öğrenirse sen de bir halt yazamazsan o kişi sürekli seni dürtecekmiş gibi kuruntulara kapılırsınız. örneğin üniversiteye gittiğiniz hâlde herkesten gizli üniversiteye giriş sınavına girersiniz. ancak güzel bir sonuç alınca millete haber verirsiniz. bunun gibi bir şey işte... bu şeyi tek bir sözcüğe indirgemek istedim ama başaramadım.