hesabın var mı? giriş yap

  • kafası trilyon olmuş elemanın, elinde mikrofon gözünde güneş gözlüğü ve kafasında fesiyle dolaşan bir muhabir tarafından durdurulmasının tribini yaşamaya kalktım da, dağlara taşlara. vay amk.

  • adam nerden baksan 10 senedir profesyonel top oynuyor, 2007'den beri fener'de, yıllık ortalama 6-7 milyon tl para kazanıyor, hiç yoksa cebinde vardır 40-50 milyon tl parası.

    adam gelmiş diyor ki senin neyine 200.000tl'lik saat, sanırsın ki bakkal ahmet kredi çekip 200.000 tl'ye saat almış amk.

  • başladı yine nefret kusmaya.

    enkaz altında yardım bekleyenlere de bir şeyler söylerse şaşırmayacağız. enkaz altına bilerek girip provokasyon yapıyorlar bile diyebilir.

  • yahu hala gül gibi teoriyi geçmişsiniz, "maymunla mı akrabayız?" diye üzülüyorsunuz. lan ben amcamla dayımla akrabayım onu napıcam?

  • benim de sık duyduğum ama üst komşumuzun küçük çocuğu olduğu için daha önce kafa yormadığım ses.

    yalnız başlığı okuyunca ufaktan tırsmadım değil. bu ses sadece yuvarlanma sesi değil önce düşüyor sonra yuvarlanıyor. "takk prrrrrrrrrrrrrrrrr..." diye gelen bir ses.
    neyse komşunun çocuğudur komşunun çocuğu.

  • 15/1/2012 tarihli milliyet'te can dundar'in onun hakkindaki yazisi http://gundem.milliyet.com.tr/…/1489026/default.htm...

    düşünün: 17 yaşındasınız. bir gün çevrenizdeki akrabalara birer ikişer anormal vergi cezaları bindirildiğini görüyorsunuz. ödeyemeyenler toplama kamplarına gönderiliyor. orada taş ocaklarında çalıştırılıyor.
    ne yaparsınız?
    lefter bunu yaşamıştı 17 yaşında...
    ne mi yaptı?
    gönüllü olarak askere yazıldı.
    * * *
    içinde bir eziklik duygusu kalmış mıdır?
    ölümünden bir yıl önce onun belgeselini yapan nebil özgentürk’e sordum bunu...
    kamera arkasından bir anı anlattı.
    bu bahis açılınca 87 yaşındaki lefter, “şu kamerayı kapat hele evlat” demiş.
    kameranın kapalı olduğundan emin olunca da nebil’in kulağına eğilip, “babama da çok çektirdiler. o, yoksulluğu sayesinde sürgüne gitmekten kurtuldu, ama bütün akrabalarım türkiye’yi terk etmek zorunda kaldı” demiş.
    asıl acı olan, lefter gibi bir efsanenin, varlık vergisi faciasından 70 yıl sonra, 87 yaşındayken bile, bu kadarcık bir serzenişi kamera karşısında söyleyememesiydi.
    * * *
    onu ve türkiye’yi anlamak için bir başka anekdot:
    50’li yıllar...
    lefter artık sadece türkiye’de değil, dünyada “futbolun ordinaryüsü” haline gelmiş.
    “ver lefter’e/yaz deftere” tekerlemesi dillere yerleşmiş.
    dünya karması florentina’da oynarken tribünleri “türko türko” diye inletmiş.
    milli formayı giyip yunanistan’a gol atmış...
    işte o lefter’e 1955’te hayatının en büyük acısını yaşattık.
    6-7 eylül’de büyükada’daki evini basan çapulcular taşlayıp “vurun şu gâvura” diye bağırdılar.
    lefter sabaha dek elde silah kapıda bekledi.
    siz olsanız ne yapardınız?
    * * *
    “ne yapmış” diye sordum nebil’e...
    yine kapattırmış kamerayı...
    sadece “günlerce ağladım” demiş. ayrıntılara girmeye çekinmiş.
    ama türkiye, o gaddar çapulculardan ibaret değil tabii...
    bir de güzel yüzü var bu ülkenin...
    lefter’in evinin basıldığını duyan fenerbahçeliler hemen kartal’dan motorlara binip ada’ya koşturmuşlar. lefter’in evinin önüne barikat kurmuşlar.
    “sana bunu kim yaptıysa söyle, haddini bildirelim” diye isim sormuşlar.
    hepsini isim isim tanıdığı halde kimseyi ihbar etmemiş lefter...
    şikâyetçi de olmamış.
    fenerbahçelilerin verdiği o destekten güç bulmuş.
    “her toplumda olur böyle şeyler” demiş, susmuş.
    * * *
    şimdi onun ardından sıralanan cömert övgüleri dinledikçe bunlar geliyor aklıma...
    dün onu statta alkışlayanlar, bugün ardından iltifat yağdıranlar arasında ailesini sürgüne yollayanların, evini taşa tutanların çocuklarının, torunlarının da olduğunu düşünüyorum.
    bunca özrün gündeme geldiği çağımızda, türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük futbolcusundan bir özrü bile esirgemiş olmamızdan dolayı üzülüyorum.
    onun 87 yaşındayken ve ölüm döşeğindeyken bile başına gelenleri anlatırken -belki korkudan, belki memlekete zarar vermemek için- kamera kapattırmasından, eleştirmeyip yutkunmasından dersler çıkarıyorum.
    onu saygıyla anıyorum.

  • ağır akışı yüzünden bir türlü seyredemediğim dizilerdendir muhteşem yüzyıl. ama öyle ya da böyle bilgileniyorsunuz medyadan, internetten. acaba ilerki bölümlerde şehzade mustafa'nın öldürülmesinden sonra halkın doğan erkek çocuklarına şehzadeye olan sevgilerini belirtmek için "mustafa" ismini vermelerini gösterecek mi ? öyle ki o dönem istanbul'a gelen yabancı bir gezgin istanbul'daki her 4 erkeğin 3'ünün isminin mustafa olduğunu yazmıştır. hatta bu gelenek o kadar uzun yıllar sürmüş ki, 1881 yılında selanik'te doğan bir erkek çocuğa da bu isim verilir.

    ve gün gelir bu çocuk kanuni'nin saltanatından mustafa'nın intikamını alır.

  • bunlarla ilgili bir kitap okumuştum. bunların bir türü var, ormanda ne kadar başıboş böceğe denk gelirlerse onları topluyorlar yaprak maprak taşıttırıyorlar, ne kadar angarya iş varsa kitliyorlar. hatta bazılarını resmen eğitip çiftçi yapıyorlarmış. toprak kazdırıyorlar çiftçisin hesabı. sonra discovery' de belgeseline denk gelmiştim. bazı başıboş böcekler bunları görünce aynen yolunu değiştiriyordu.