hesabın var mı? giriş yap

  • kısaca anlatmak gerekirse izmir’den istanbul’a gitmek için bindiğimiz kamil koç otobüsündeki muavinin, o gün hiç alkol almamış olmamıza rağmen, bagaja verdiğimiz çantamızın yan gözündeki uzo şişesinden dolayı bizi sarhoş olmakla itham edip, nasıl anladığını sorduğumuzda da "ben gözünden anlarım, almıyorum sizi otobüse" diyerek herkesin içinde iğrenç bir üslupla bizi otobüsten kovması rezaleti.

    detayları merak edenler için olaydan sonra sıcağı sıcağını yaşadıklarımızı anlattığımız video

    muavinin saldırgan tutumu ve telefonu kırma tehditine rağmen çekebildiğim bize tavrının bi kısmını gösteren video

    bayram tatili son günü hem rezil bir durum yaşayıp hem de otogarda çok zor duruma düştük. olay sonrası:

    -otogardaki acentaya gittik, bir şey yapamayacaklarını kamil koç müşteri hizmetlerini aramamızı söyledi.
    -müşteri hizmetleri sadece şikayet kaydı oluşturabileceklerini, daha sonra birisinin bizle iletişime geçeceklerini söyledi. koltukların boş gittiğini, biletimizin yandığını 2 saat sonraki otobüste 2 kişilik yer olduğunu, istersek o sefer için bilet satın alabileceğimizi söyledi. hala dönüş yapan yok bu sırada.
    -biz tekrar kamil koç’a binmek istemediğimiz için diğer firmalara baktık ama hiç birinde yer bulamadık.
    -polis noktasına gidip alkolsüz olduğumuzu belgelemek istedik. orada alkolmetre olmadığını, istersek ekip eşliğinde hastaneye gidebileceğimizi oradan rapor alabileceğimizi, bunun da 3-4 saat sürebileceğini söylediler.
    -sabahtan beri yoldaydık, yorgunduk ve sabah istanbul’da olmamız lazımdı. en sonunda acentadaki kızın kendi insiyatifi ile özür dileyerek 20 tl indirimle 2 saat sonraki sefere bilet satmasıyla istanbul’a geldik.

    yeni bir gelişme oldukça editlicem.

    edit:
    arkadaşlar destekleriniz için çok teşekkürler. umarım bu yaşadıklarımız ve destekleriniz sayesinde benzer durumların azalmasında bir etkimiz olur.

    bugün kamil koç genel merkezinden arandık ve yaşadığımız olaydan dolayı özür dilediler.

    -benim muavin dediğim kişi otobüsün kaptanıymış ve otobüsteki diğer çalışanların da ifadesini aldıklarını, şirket ik’sına ilettiklerini ve cezai işlem uygulayacaklarını,
    -biletlerimizin iadesini yapacaklarını,
    -tekrar benzer durumların yaşanmaması için gerekli önlemleri alacaklarını
    -şu anda yazılı olarak bir özür, atacakları adımlar ya da cezai işlem hakkında bir şey paylaşamayacaklarını
    söylediler.

    atacakları adımların lafta kalmaması için takipçisi olucaz. bir yandan da hukuki olarak neler yapabilirizi araştırıyoruz

  • basitin ağır, sadeliğin derin olduğunu benimseyen akım.. var olan vasfın, öğenin, öznenin bir karmaşa içinde kaybolmasına asla izin vermez.. tekliği esas alır ve hiçliğe yaklaştırır.. aceleci beyinler için zor bir mesajdır, zira anlaşılmayı beklemez.. daha çok basitin içindeki derinliği yakalamayı seçenlerin yoludur ve zor olanı tercih eder.. çünkü kaygısızdır.. sadece var olduğu için bir tanımı vardır minimalizmin.. yani var olan her şeyin bir sebebi ve sonucu oluşmuştur muhakkak.. ama her varlığın bir öğrenilme kaygısı olmayabilir.. ki minimalizm tam da budur.. beyaz duvarın dibinde duran kırmızı çubuğun neyi çağrıştırdığını anlatma gereği duymaz.. siz ne görüyorsanız odur.. "bir halta benzemiyor" derseniz de öyledir.. çünkü onu çıkaran kafa sizin düşüncenizle değil, kendi dünyasıyla ilgilenir sadece.. kamuya mal olmuş bir resim, heykel, bina veya duvarın simgeleştirilmesi sadece göreni alakadar eder.. mana yükleyenindir, yüklenenin değil.. dahası kendisine ait gizli bir manası olmasına ve bunu açıklama gereği duymamasına rağmen.. bu vurdumduymazlığın arkasında sakin kalabilen her eser açıkçası beni bu akıma her daim yaklaştırmış ve akımı benimsememe sebep olmuştur..
    özelte, iyidir, hoştur.. toplumsal değil, bireyseldir ve sırf bu yüzden güzeldir..

  • şimdi biz bu karantinayı neden uyguluyoruz ve nereye kadar sürecek? herkesin aklındaki soru bu. bitakım matematiksel modeller üzerinden bunu açıklamaya çalışalım.

    öncelikle bu modelleri açıklayabilmek için 2 tane tez öne sürmemiz gerekiyor.
    1. bu aşı ortalama en az 1 yılda bulunacak.
    2. salgının yayılma hızı ve öldürücülüğü dikkate alındığında toplumun %60-%70 kadar bir kısmının bağışıklık kazanması gerekiyor yani sürü bağışıklığı, nam-ı diğer herd immünity.

    şu anda türkiye nüfusu 82 milyon olsun. %60-%70 ne yapar? 49-57 milyon kişi.
    yani eğer aşı bulunamazsa türkiye'nin bu salgından kurtulması için yaklaşık 49-57 milyon kadarının bu virüsü tecrübe etmesi ve buna karşı bir bağışıklık geliştirmiş olması gerekiyor.

    elimizdeki veriler ne diyor peki? türkiye'de yaklaşık 30bin enfekte insan var. hadi bir varsayım daha yapalım. asemptomatik ve düşük semptomlarla hastalığı geçirenler dahil olmak üzere toplamda enfekte olan insanların en fazla %10'unu tespit ettiğimizi varsayarsak, şu anda türkiye'de 30.000*10=300.000 tane bu hastalığı tanıyan ve bir şekilde buna antikor geliştirebilmiş insan var demektir.
    peki bu sayıyı türkiye nüfusuna vursak ne yapar? yaklaşık %1'i yapmaz. ancak bizim modellerimiz ne söylüyordu? 49-57 milyon insan enfekte olsun ki biz bu illetten kurtulalım. bu nedenle de şu anki karantina salgını durdurmak için değil sadece bir sonraki adıma hazırlık amaçlı yapılıyor.

    bunun için önce salgını anlamak lazım. bir salgında toplam 2 tane faz vardır.
    1. ızolasyon
    yani yılanın başını küçükken ezeceksin ki büyümesin. bunun için de öncelikle toplumunda enfekte olan insan sayısı çok az olacak ve sen şu algoritmayı uygulayacaksın ki bu hastalığı izole edebilesin.
    - hastayı bul, test et, izole et
    -hastanın temaslarını hemen bul, onların bir başkasına temasına engel olacak kadar hızlı bul hatta, hemen onlara test yap ve onları da izole et
    bu sistemin uygulanabilmesi için elinizdeki imkanlar göz önüne alındığında çok az sayıda hasta olması gerekiyor. bu yüzden de bu faz ne yazıkki çok kısa sürüyor ve müdahale etmediğinizde bir daha müdahale etme şansınız kalmıyor ve mecburen ikinci faza geçiyorsunuz.
    2. kaçınma (mitigation)
    bu kısım şu anda dünyadaki tüm devletlerin içinde bulunduğu faz demek oluyor. burada hastalık endemi durumundan pandemi haline geçti ve ortalıkta takip edemeyeceğin kadar hasta ve takip edemeyeceğin kadar hastanın temas ettiği insan var demektir. bu durumda da ülkelerin neredeyse hepsi benzer aksiyonlar alarak salgının yayılma hızını düşürmeye çalışırlar.

    bu önlemler neler?
    home office yönlendirmeleri, okulları kapatma, sokağa çıkma yasağı vs. ülkeden ülkeye değişiyor.
    neden böyle yapıyorlar?
    herkes aynı anda hasta olmasın diye yapılıyor bunlar, çünkü herkes aynı anda hasta olursa bu sefer kurtarma ihtimaliniz olan insanları da sağlık sisteminizin yeterli olmaması sebebiyle kurtaramazsınız. bu yüzden de şu anki virüs için dünyada ortalama %5 iken ispanya ve italya'da %10-%12 ölüm oranları gördük. diğer ülkeler böyle olmamak için de bu tarz önlemler alıyorlar ki herkes aynı anda hasta olmasın.

    herkes elli kere yazdı. herkes aynı anda hasta olursa çok sert bir grafiğiniz oluyor elinizde, sonuç olarak çok sayıda insan ölüyor. bu yüzden de flattening the curve mantığı gereği insanlara evden çıkmayın diyorlar. mantıklı mı? evet. ancak sürdürülebilir mi? hayır? çünkü bir ülkede evden çıkmayın dediğinizde o ülkede ekonomiyi ve sosyal ilişkileri durdurunuz demektir. bunun hem ekonomik hem de sosyal maliyeti olur bir ülkeye, ve her ülkenin de bunu karşılama potansiyeli zengin ülkelerde fazla olsa da sınırlıdır. kimse sayın vatandaşım sen yat, ben sana ilelebet para vereceğim diyemez, zengin ülke 10 ay besler, fakir ülke 10 gün besler ama bu hazırdaki para illaki biter. bu yüzden de buradaki asıl amaç biraz farklıdır devletler açısından. matematiksel modelimiz açısından konuşursak flattening the curve mantıklıdır ama ne kadar flatten etmemiz gerektiği önemli olmaya başlamıştır artık.

    bu durumda da matematik modeline geri dönersek, değişkenin birinin bu konuda çok önemli bir rol oynadığını görürüz. bu değişkenin adı da reproduction number, yani r0'dır. yani enfekte olmuş bir kişinin bunu ortalama kaç kişiye bulaştırdığı değerdir. bu değer 1 ise enfekte olmuş 1 kişi, bu hastalığı ortalama 1 kişiye bulaştırıyor demektir. bu değer 1'in üzerinde ise salgın ileriyor, 1'in altında ise de salgın geriliyor anlamındadır.

    modeli kurarken bizim ayrıca hastalığı tanımamız ve kullanım denklemi çıkarmamız gerekiyor. bunun için de mevcut sonuçlara bakmak zorundayız. mesela bu hastalığa kapılan kişilerin %2 ile %6'sı arasındaki kişiler yoğun bakıma ihtiyaç duyacaklar. bu çok önemli bir bilgi. yani en önemli olan kurtarmanız gereken %2 ile %6 arasında insan olacak demek.

    ayrıca bir de kapasitenize bakmanız lazım ki modeli yavaş yavaş oturtalım. yine istatistiklere bakacağız. sizin yoğun bakıma ihtiyaç duyan hastalarınız o yatağı/respiratörü/ventilatörü kaç gün kullanmış? 10 ile 20 gün. yani bu süre sonucunda o yatağa yatan kişi ya ölmüş ya iyileşmiş demek.

    tamamdır, elimizde baya bilgi oldu. modelde bunları yerlerine koyduğumuzda biz öyle bir r0 değeri belirlemeliyiz ki hastane kapasitemiz şişmesin ve bu salgını öyle kontrollü salmalıyız ki insanlar yavaş yavaş enfekte olsunlar. yani problem şu: günlük ortalama kaç kişi enfekte olmalı ki sağlık sisteminde kimse yataksız kalmasın ama boş yatak da kalmasın. hep tam kapasite gitsin. tabili bu optimum case, imkansız olur ama amaç buna en yakın değerleri yakalamak. yani bizim deklemimizde efektif bir r0 ihtiyacımız var.

    yapılan bir modele göre de, almanya için yapılan best case senaryoda hastaların %2'sinin yoğun bakımda kaldığı ve bunların ortalama 10 gün yattığı üzerine düşünüldüğünde, yaklaşık olarak 100 bin yoğun bakım yatağı ve ekipmanı gerekiyor ki almanya'da bile mevcut sayı 30bin civarında.
    bu yüzden başka bir çözüm bulmamız gerekiyor.

    çözüm nedir? sisteme reset atmak.
    çünkü neydi? hastalık en başta doğru takip edilirse, hasta ve temasları iyi izole edilirse yılanın başını küçükken ezebiliyorduk. bunun için de ne gerekliydi, az sayıda hasta ve az sayıda temas.
    bunu nasıl sağlarız peki?
    herkesi evine tıkarız, bu insanlar evinden çıkmazsa, kimse kimseye hastalık bulaştıramaz. kimse kimseye bulaştıramayınca da r0 düşer. r0 belirli bir seviyeye düştüğünde de insanları kontrollü salarız, o zaman da hastayı da temaslarını da süper takip ederiz o durumda da hastalık kontrolsüz yayılmaz ve hastanelerimiz şişmez.
    şu anda dünyadaki tüm devletlerin uygulamaya çalıştığı sistem bu.

    peki sisteme reset attıktan sonra nasıl bir şey yapmamız lazım?
    1. herkese test yapmamız lazım. neden?
    çünkü sistemdeki en büyük sorun asemptomatik veya düşük semptomlu insanlar hasta olduğunu düşünmeden sistemde çok rahat hareket ediyorlar. bunu engellemenin en temel yolu da herkesin hep hastaymış gibi davranmasını öğrenmesi, başka da yolu yok.
    2. devletin r0 değerini düşüren önlemleri devam ettirmesi lazım
    bunlar neler, toplu taşıma kişi sınırlaması, maske zorunluluğu, konser, fuar vs. engellemeleri gibi hasta kişiyi veya temas ettiği kişileri takip etmeyi engelleyecek bir mekanizmayı şimdilik yasaklamak gerekir.
    3. vatandaşa karşı aşırı şefffaf olmak. bu durumda hakkaten hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için davranmak zorundayız. hükümet ve vatandaş öyle şeffaf olacak ki, vatandaş ön yargı koymaksızın bu talimatları dinleyip ona göre önlem alacak. yoksa devlet ne yaparsa yapsın her gün gizli gizli kahvede okey oynayan dayıları basıyor polis. sizce o dayı vatan hainliği mi yapıyor virüsü bulaştırayım diye, yoksa ölmek mi istiyor? ikisi de değil. o dayı virüsü bilmiyor, çünkü tv'de izlediğinde bu salgından güçlenerek çıkacağımızı duyuyor. o zaman da bana bir şey olmaz diyor. o yüzden dayıya kızmayın, adamın okeyi varsa dönsün. dayıya bunu öğretmeyene, anlatmayana kızın.. kim virüs kapıp sevdiğini öldürmek ister? o dayı bile istemez emin olun..

    istatistiklere göre wuhan gibi tam karantina uygulayan yerlerde bile bu ilk faza dönme hikayesi yaklaşık 56 gün sürüyor. yani avrupa'da insan hakları sebebiyle kimsenin evinin kapısını kaynakla kapatamayacağınıza göre bu işin süreceği tahmini olarak nisan 2021 civarları gibi görünüyor. bu süreçte hangi ülkenin vatandaşının, devletinin direktiflerine ne kadar uyduğu asıl rolü oynayacak. yani bir hükümet güven vererek şeffaf davranıyorsa, halkına söz geçirecek. yoksa saklı gizli işler yapıp siz bizim dediğimizi yapın gerisine karışmayın çok da kurcamalamayın diyorsa ona göre bunun bedelini ödeyerek yaşayacak. bu iş bir oyun değil, dünyada ilk defa yaşanan bir şey de değil. o yüzden her şeyden önce realist düşünmek emin olun en faydalısı..

    peki bu karantinaların sonucunda ne olacak? bu karantinaların sonunda birkaç sene boyunda kademeli olarak sosyal mesafe kuralları hakim olacak dünyaya. mesela evde çalışma ihtimali olanlar evden devam edecekler. restorantlar yeniden düzenlenecek belki, bir masaya 2 kişiden fazla oturmak yasak olacak. belki taksiler de öyle olacak. okul sistemi tekrar sabahçı akşamcıya dönüşüp yarı sayıda sınıf mevcudu ile eğitim yapacak. belki bir süre uçaklar yarım kapasite çalışacak. ama bir şekilde bu ekonominin çarkları dönmeye devam edecek sadece ülkeler %60-%70 sürü bağışıklığı kazananana kadar. sonra zaten emin olun kimsenin umrunda olmayacak bu işler.

    ama bir piyango durumu var: aşı bulunması. aşı bulunursa bu model çöker ve toplum hasta olmaya gerek kalmadan bağışıklık kazanır. bu durumda da çok daha hızlı şekilde eski hayatımıza geri dönebiliriz.

    o yüzden kendiniz için, aileniz için,sevdikleriniz için, sevmedikleriniz için, ülkeniz için, insanlık için, şimdilik evde kalın...

    not: bu anlatılanları bir youtube videosundan öğrendim. dile de gelsin istedim. videonun linki de şöyle: https://youtu.be/rqehlf0egwi

  • devlet tarafından son zamanlarda ülkemizin getirildiği durum. televizyondan her istediğini izleyemezsin. internet yasak, koridorlarda sigara içmek yasak, akşam 22.00'den sonra içki yasak, eylem yapmak yasak, kızlı erkekli oturmak, yürümek, aynı odada bile kalmak yasak. her yer polis, güvenlikçi kaynıyor. başımızda zaten yurt müdürü tipli bıyıklı amcalar var. etrafta sağcılar, solcular birbirlerine devamlı ahkam kesiyor. arkadan cemaatçiler dirseğinizden tutup, "kardeş bi baksana, akşam pilavlı sohbet var" diyor...

    oldu olacak herkese akşam 10.00'da imza attırıp, zorla uyutun bir de hıammına. bu nasıl bi hayat tarzı lan? bizim ne suçumuz var olum? neden bi ingiltere, abd, norveç gibi bi yaşamımız yok da yozgat kyk öğrenci yurdu gibi yaşayan bi ülkeyiz?
    yakında yunanistan falan da uyarmaya gelecek amk; "çoraplarınızı, donlarınızı yıkayıp yıkayıp cama asmayın, bizim de anamız bacımız var lan!" diye.

  • en fazla iki ay sonra maaşların erimesine, market ve tüm fiyatların şimdikinin çok çok üzerine çıkmasına neden olacak. 2 dünya savaşında almanların 1 çuval parayla bir ekmek alması gibi.

  • sonunda bir babayiğit çıkmış dedirtendir.

    ya ne olacaktı? gecenin körü iki bıçaklı tinerci abinin önünü kesmiş haraç kesiyor, gasp ediyor. o da çakmış kibriti, bakayım yanıyor mu diyor hahah. helal olsun.