ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
8 temmuz 2015 ateist babayı hastanelik etmek
-
okumadım ama eminim serin bir hikayedir.
edit: gökten altın yağsa bizim kafamıza böyle sıçmık başlık düşer.
lucien febvre
-
bu lucien febvre kişisi çok önemlidir, yalnız yirminci yüzyılın tarih alanında çığır açmış annales okulun iki kurucusundan biri olduğu için değil, fakat aynı zamanda o olmasaydı aralarında fernand braudel’in de bulunduğu pekçok fransız (ve diğer milletlerden) tarihçinin, şimdi oldukları kişiler olmasının müsebbibi olduğu için de (annales okulun diğer kurucusu marc bloch’un da ağabeyi sayılır febvre). yani bu herif bu adamlara yalnızca bir hoca değil, aynı zamanda bir baba şefkatiyle de yaklaşmış, yememiş, yedirmiş; giymemiş, giydirmiştir (gerçekten de öyle: çalışılacak birçok konuyu öğrencilerine çalıştırmış, kendisi o zamanın epey ‘marjinal’ konularıyla ilgilenmiştir).
hem annesi, hem babası, febvre’nin daha sonra annales okulun şaheserlerinden biri addedilecek tarihini yazdığı franche-comte nam kasabadan gelmiş olan febvre, 1878 yılında lorraine’de doğmuş ve hayatının son demlerini bahçesiyle uğraşarak, öte yandan öğrencilerinin taleplerini de geri çevirmeyerek geçirdiği gene bu franche-comte yakınlarındaki küçük bir bağ evinde, 1956 yılında terk-i diyar eylemiştir. bloch’a nispeten, fransa’nın dışında pek tanınmamasına rağmen, annales’ın oluşumunda bloch’tan daha fazla katkısı olduğu kesindir: annales’ın başmakalelerini yazan, annales’ın doğumundan gelişimine her anında izi bulunan febvre’dir, bloch değil; bloch kuruluş zamanlarında derginin geleceğini yönlendirmiş olsa da, kısa bir zaman sonra derginin sorumluluklarını üzerinden atmış, kendi uğraşı alanlarında çalışmayı seçmiştir. bu febvre kişisi daha 20 (yazıyla, yirmi, evet) yaşında bergson’un (aslında bu filozof kişiye azıcık ‘kıldır’), levy-bruhl’ün (bu şahsın ‘ilkel zihin’ üzerine çok çok önemli bir kitabı vardır) ve vidal de la blanche’nin (ratzel’in belirlenimciliğine* karşı çıkmış bir yerbetimcidir* bu amca, çok önemli bir şahıstır) derslerine iştirak etmiş, kişisel olarak hayvanlar gibi gelişmiştir (bkz: kişisel gelişim). tarihin, almanlar nazarında tasavvuruna da gıcık olur (bkz: tarihselcilik)*. eğer bloch ağbi’nin entellektüel saiki toplumbilimse, diyebiliriz ki, bu febvre kişisinin saiki de yerbetimdir (evet, coğrafya demiyorum, yerbetim diyorum uleayn, takıntılıyım biraz, ne var?). öyle ki, henri berr kişisinin (ulan bu herif var ya, aslında her bişey bu herifin altından çıkıyor ama neyse, hadi bakalım, ama çok mümtaz bir şahsiyettir, nazarımda itibarı sonsuzdur bu berr ağbinin) dergisi olan revue de synthése historique’te beş tane vidalgil* tekyazı* yazmıştır. nedir peki derdi? efendim, bu yazılarda ratzelgil (ratzelian, yani, anladın sen onu) beşeri yerbetimin* belirlenimci tavrını yerden yere vurmuştur (ee, ne de olsa vidalci amca). peki nasıl itiraz etmiştir? hemen söyleyelim efendim. demiştir ki bu güzel adam, a) belli bir fiziki çevrenin kısıtlarına bissürü tepki verilebilir.** ve b) bu çevrenin kişiler üzerindeki tesiri her zaman toplumsal yapılar ve fikirlerce dönüştürülür*`: always mediated through social structures and ideas`. peki ne demektir efendim bu!? şu demektir,, hemen febvre’nin kendisinin verdiği örneği alıntılayalım: bir nehir, diyor febvre, kişilere ulaşılmasını engelleyecek bir bariyer olarak da tasavvur edilebilir, üretken bir ticaret yolları kavşağı olarak da.. nedir yani? bakınız efendim, nehir aynı nehir lakin, nasıl da farklı işlevsel özellikler gösterebiliyor. evet.
bu amca, çok önemli iki yaşamöyküsü yazmıştır. birisi martin luther’in, diğeri rabelais’nin yaşamöyküleridir. birincisinde, luther, tarihte nev’i şahsına münhasır bir şahsiyetin meselesini, ve mahut bireyin tarihe, tahmin edilemez tesirini simgelemektedir. rabelais’yle ilgili çalışmasında ise, febvre amca, 16. yüzyılda tanrıtanımazlığın* o yüzyılda mümkün olamayacağını iddia etmektedir. zaten bakınız efendim, bahsi geçen kitabın alt başlığı ve başlığı nedir: “on altıncı yüzyılda inançsızlık meselesi: rabelais’nin dini.” bu kitap önemli, bu kitaptan biraz bahsetmek istiyorum,,
imdi, tepetaklak olmuş bir piramit tahayyül edin. bu piramitin aşağı bakan uç noktasında tanrıtanımazlığı tanımlar febvre. ikinci katmanda, geç orta çağ kilisesi’nin dışa dönük biçimlerinin, bir müminin (burada rabelais oluyor bu mümin) bir eleştirisini sunar ve nihayet, bu piramitin en yaygın katmanında, tanrıtanımazlığın,on altıncı yüzyılda, olanaksız olduğu anlatır. burada hemen, kullandığı eğretileme itibariyle önce marx, sonra da braudel geliyor akıllara lakin es geçiyorum bu ikisini şimdilik. efendim, bu kitabın en önemli veçhesi febvre’nin “outillage mental” (bireyin yahut toplumun zihinsel yahut kavramsal araçları) dediği şeyin takdimidir. daha doğrusu, bu outillage mental’in takdiminden ziyade, on altıncı yüzyılın outillage mental’inin, bizim şu anki outillage mental’imizden ne kadar uzak olduğunun kanıtlanmasıdır. febvre, on altıncı yüzyılda, dilbilimin* olanaklarından da istifade etmek suretiyle (yani efendim, o zamanda şu şu şu kavramlar henüz bilinmiyormuş falan filan) hiçkimsenin, herhangi bir şeyin “olanaksız” olabileceği duygusuna sahip olmadığını, bu veçhile, bizim şu anda “bilim” dediğimiz şeyin on altıncı yüzyılda tasavvur edilemez olduğunu göstermiştir. son olarak şunu ekleyelim: febvre kelimeleri, hisleri, kavramları birer altyapı olarak düşünmüş, bu yüzden “dinin toplumsal tarihi”ni yazmış ve tinsel temayül ve değerleri, toplumsal ve iktisadi dönüşümlerin türevi olarak addedilmesine, binaenaleyh marx kişisine karşı çıkmıştır.
bot giyince gelen özgüven
-
en büyük bug'larımdan biri sanırım. ayağıma giydim miydi bir çift bot, birden şu sanıyorum kendimi. sanki köpek sürüsü saldırsa lapslaps çiğneyeceğim hepsini. göktaşı düşse, gelişine patlatacağım bir tane. tanrı yüksek tabanlıları korusun.
sigarayı bıraktıktan sonra olanlar
-
sigarayı bıraktım, 1 hafta oldu, canım çok istediğinde kendimi oyalamak için e-sigara içiyorum. fazlasıyla işe yarıyor. karşınızda yakın arkadaşınız fosur fosur sigara içerken canınız çekerse iki "fırt" çekiyorsunuz e-sigaranızdan ve hop, bir anda istek geçiyor. üstelik o karşınızda sigara içen kişinin sigara kokusu burnunuza gelirse iğreniyorsunuz. iradeniz var ise, ver bir tane de ben yakayım demiyorsunuz.
bırakmak isteyenler için neler olduğunu ben birinci ağızdan anlatayım;
1- öncelikle vücut ağrılarım geçti. kendimi daha mutlu hissediyorum
2- göz altlarımdaki morluklar geçti, yüzüm daha genç ve güzel görünüyor
3- akciğerlerim resmen kendini temizliyor. bunu hissedebiliyorum sürekli öksürüyorum ve sabahları boğazım kuru uyanıyorum ama bunun bir temizlik süreci olduğunu biliyorum.
4- ilk 3 gün burnum tıkandı ancak şimdi çok daha iyi nefes alıyorum.
5- psikolojik olarak daha iyi hissediyorum. sinirli ya da gergin değilim, beynimdeki gerilim hattı normale dönmüş gibi...
6- sabahları daha zinde ve mutlu uyanıyorum üstelik uyandığımda ağzımdaki kötü tat ve odamdaki kötü koku da artık yok.
vücuduma yardımcı olmak için bir de keçi boynuzu özü aldım. keçi boynuzu özü akciğerlerin temizlenmesine yardımcı oluyormuş. sanıyorum 1-2 haftaya çok daha iyi hissedeceğim, inşallah... ancak bu başlık altına yazılanları görünce gözlerime inanamadım. yazdıklarınız, bırakmak isteyenlere kötülük etmekten başka bir şey değil. siz yeniden başlamış olabilirsiniz, iradenize sahip çıkamıyor olabilirsiniz ancak herkes böyle olacak herkesin sonu sizinkiyle aynı olacak diye bir şey yok. üstelik bırakmak isteyenlere de şart koşuyorsunuz bu yazdıklarınızla. insanlar ne de olsa bırakamayacağım diye düşünüyor. çok etkileniyorsa sinirleriniz bu durumdan e-sigara alabilirsiniz... olay "yapmak istemek"te bitiyor. "gaza geldim bırakıyorum" ile olmuyor. kendiniz ve sağlığınız için bırakmak istiyorsanız oluyor.
önerim; bırakmak istiyorsanız arkadaşlarınıza ve yakın çevrenize bunu pek söylemeyin. uzatıldığında; "canım şimdi istemiyor" yalanını söyleyebilirsiniz. yoksa yukarıdaki arkadaşların yaptığı gibi yorumlar alarak beyninizi bırakamayacağınıza şartlamış olursunuz. benim elektronik sigaraya geçmeme bile laf eden, gülen, "görürüm ben seni" diyen arkadaşlarım var. bunun adı kıskançlıktır, kendilerinden farklı olmanızı istemiyorlar. en yakınınız bile olsa bu böyle, insan doğasında var kıskançlık.
yapabilirsiniz...
üstelik vücudunuzdaki değişikliği ve bu mutluluğu tattıktan sonra asla dönmek istemeyeceksiniz. ve unutmayın, bir alışkanlıktan kurtulmak için 22 gün gerekli...
edit: sigarayı bırakalı 3 ay kadar oluyor ve değişimi bırakmayı düşünen arkadaşlarla paylaşmak istedim. öncelikle artık yokuş, merdiven vs. çıkarken nefes nefese kalmıyorum. e-sigarayı o kadar az içiyorum ki neredeyse onu da bıraktım, ve bir süre sonra ihtiyaç duymamaya başlıyorsunuz. başlarda zaman geçmiyor sigara olmayınca ancak daha sonra anlıyorsunuz ki daha kıymetli zaman geçiriyorsunuz. beynimdeki gerginlik hissi tamamen kayboldu ve artık daha huzurlu, daha az sinirli bir insana dönüştüm. artık herhangi bir öksürüğüm yok, nefesimde herhangi bir hırıltı da yok.
insanlar yanımda yaktıklarında anlık bir istek geliyor ancak 2 saniye kadar falan sürüyor bu istek ve sonrasında duruluyor, hatta kokusu geldiğinde iğreniyorum midem bulanıyor. özellikle e-sigaraya başladıysanız yanında asla normal sigara içmemeniz gerekir, gerçekten bırakmak için çok önemli. nefsinize hakim olabilirseniz bir kaç güne zaten tiksineceksiniz..
altın kural: "bir kerecik içeyim ne olacak yaa", "bana bir şey olmaz" gibi cümleler kurmamak. ağzınıza bile sürmemenizi tavsiye ederim.
"bırakamayanlara" selamlar,
bırakmak isteyenlere sağlıklı günler dilerim...
3 eylül 2015 ahmet şahbaz'ın tahliyesi
-
ethem sarısülük'ün abisi mustafa sarısülük tarafından twitter hesabından bu tweet'le duyurulmuş tahliyedir.
'' ak saray'a, ak parti'ye ve tayyip'e daha fazla katil lazım olduğundan kardeşimizin katili serbest bırakılmıştır.''
başka söze gerek yok sanırım.
yaran fıkralar
-
fıkra bu ya, temel, alman ve fransız bir adada yamyamların eline
düşerler.
elleri kütüklere arkadan bağlanış vaziyette idamlarını beklerken
yamyamların reisi şöyle der:
-'hepinizin derisini yüzüp bizim için hayati önem taşıyan kanoların
yapımında kullanacağız ama adetlerimize göre,son arzunuz her ne
olursa olsun yerine getirilecektir'
alman gerçekleştirilmesi imkânsız bir şey isterse ölümden yırtacağını
düşünür ve buz gibi bira ile yanında kızarmış patates ister.
reisin talimatıyla patatesler kızartılır, batık bir alman
denizaltısından edinilen bira da almana ikram edilince alman
şaşırır,son ziyafetinden sonra herkesin gözü önünde derisi
yüzülür ve derisinden kano yapar yamyamlar.
fransız da en az 50 yıllık fransız şarabı istediğini söyler, reis 2
adamını adanın arkasında 60 yıl önce karaya oturmuş olan fransız ticaret
gemisine gönderir ve mahzeninden getirtilen şarabı fransız içtikten
sonra onun da derisini yüzüp kano yaparlar.
sıra temel'e gelince, yamyamların herşeyi tedarik edebildiğini fark
eden temel, son arzusu sorulduğunda:
-'ver bakayım baa bi sigara bi da yak oni' der ve sigaradan iki nefes
çektirdikten sonra sigarayı kendi vücudunun değişik yerlerine
bastırıp üzerinde söndürür ve sonra şöyle der:
-'alun size kano, siçtum kanonuza'
çirkin olmak
-
ilkokulda arkadaşım özcan, dayısının dükkanından beş tane imitasyon yüzük getirmiş ve sınıfa dağıtmak istemişti. sınıfın tüm kızları yüzüklere bayıldık. hepimiz atladık. kura çekilmek durumunda kaldı ve bakın allah'ın işine ki kura sonucunda o beş yüzük sınıfın en güzel beş kızına gitti. ben ise kuraya girememişim bile. listeden ismim silinmiş. ihtimal ki özcan silmiştir. siz tanımazsınız özcan'ı. iyi çocuktu. en azından benim yanımda silmedi ismimi.
çalıştığım okuldaki 7 senelik zümre arkadaşım adımı hala bilmiyor. sürekli yanlış söylüyor. ancak sene başında gelen manolya hanımın ismini 34 dakika içinde ezberledi. öğretmenler odasında masanın bir ucundan öbür ucuna "manolya hanım! nasılsınız? simit ister misiniz?" diye bağırdı geçen. ben araya girdim. "ben isterim mehmet hocam" dedim. "aaaa tabii, buyrun arzu hocam" dedi. ismim arzu değil. ama yine de iyi hocadır mehmet hoca. siz tanımazsınız. bana simitini verdi.
üniversitede hangi erkekten vize-final notu istediysem ya reddedildim ya da karşılığında yemek ısmarlamak zorunda bırakıldım. ben de en son baktım, son paramla da gidip adamlara pizza alır hale gelmişim, gittim notları hep efsun'dan istedim. sınıftaki erkeklerin hepsi istisnasız tüm notları efsun'a verirdi. efsun'un lacivert gözleri vardı. siz tanımazsınız. sayesinde çok not topladım. iyi kızdı.
bavulumu her zaman kendim taşırım. toplu taşımada her zaman ayakta dururum, genelde yanımdaki hanımefendilere yer verilir. kızlı-erkekli ortamlarda her zaman benim değil etrafımdaki kızların anlattıkları dinlenir. öz be öz biyolojik annem, seneler önce: "anne ya şu resimdeki kız güzel mi sence" diye soru yönelttiğim zaman: "yok be. sen bile daha güzelsin" demiş biridir.
ki siz annemi tanımazsınız. iyi kadındır annem. bana sevdiğim yemekleri yapıyor.
düzeltme: harf hataları.
en iyi film müzikleri
-
dinlemeden duramadığım müziklerdir, sevdiğim filmleri çevirip çevirip izleme gibi bir manyaklığım var ve soundtrack dinleme hastasıyım. mp3'ümde bir liste sırf film müziklerinden oluşuyor, buraya da en sevdiklerimi yazacağım:
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=zfr8f6-jip0)- the king's speech.
neresi güzel bunun demeyin, 45. saniyeden sonra iyice güzelleşiyor. elizabeth'in filmin en başında lionel'ın ofisine gittiği sahnede çalıyor. alexandre desplat yine yapmış yapacağını demek kalıyor bize de.
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=d12fm3iygdw) anna karenina(elbette joe wright versiyonu). bu da filmin en başında ve muhtelif yerlerinde çalıyor.
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=hgic3fj9iuu)- anna karenina. filmi izleyip o dans sahnesini görüp bu müzik aklına kazınmayanımız var mıdır? hangi birini yazayım, neden anna karenina demeyin bana, bu filme istediğini de fakat dario marianelli'nin soundtrack üstadı olduğunu inkar etmeyeceksin değil mi?
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=83qeshaolg8)- midnight in paris
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=mbg0lce0wuy)- midnight in paris
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=njfgl_dgz54) -midnight in paris. bu film için daha çok şey ekleyebilirim, sapıklık derecesinde takıntılı olduğum filmlerden biri.
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=caalyebrkog)-hugo. film bu müzikle açılıyor, daha ilk dakikadan tüyleri diken diken etmiyor mu ama, tek pişmanlığım bu filmi 3d izleyememiş olmam zira james cameron'a göre 3d'nin en iyi kullanıldığı film buymuş.
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=htaj3o3jd8i)- harry potter. bu melodiyi duyup çılgın atmayan harry potter fanı yoktur kanımca, filmle özdeşleşebilen ender müziklerden birisidir.
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=lezozoxtvsg)- pride and prejudice. evet mr darcy'miz netherfield'den ayrılırken aklımıza aklımıza kazınır bu vurucu melodi, başrolde yine dario marianelli vardır.
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=rb2pmh7zym4)- hannah and her sisters. yine woody allen, yine güzel müzikler ben ne yapayım hal böyle olunca?
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=mf711o8jaqa)- the new world. mozart ile terrence malick birleşince müthiş bir sonuç elde etmek kaçınılmaz oluyor tabi.
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=a2cuvbas0nk)- the artist
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=r4zsghmvdoa)- the artist. en iyi film müziği oscarını almıştı ludovic bource bu filmle.
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=gbk8xpz0xe4)- scent of a woman.
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=_xlgwfegzu0)- the tree of life
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=jmnyqkl1lze)- the tree of life
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=i5ehabee1ui)- the tree of life. bu film söz konusu olduğunda kimse benden objektiflik beklemesin, kalbimde yeri hep ayrıdır. terrence malick sadece film değil bir müzik dehasıdır da bana kalırsa, her filminde birbirinden orjinal müzikler görmek kaçınılmazdır.
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=rsf21mylnni)- little miss sunshine. filmden akılda kalan en güzel şeylerden biri de bu tema müziğidir elbette.
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=rxabla7uq9k)- inception. filmin en sonunda çalar, sen rüya mıydı gerçek miydi diye ufka doğru bakmaya başlarken adamın aklını alır bu melodiyle hans zimmer, nedensizce mutlu olursun bu melodiyi duyunca.
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=kn1knvfv_tg)- godfather part 2. vito'mun melodisi, keşke tüm film vito'yu izleseydik diye düşündürtür bu hüzünlü melodi.
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=bu1i3y9zdsk)- shine, trambolinde kendinden geçmiş şeklide zıplayan karakteri unutmak ne mümkündür, tam da bu melodiyle kendinden geçmiştir o da.
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=rsxfofvceho)- shine. bu kadar huzur verici bir müzik bir film için bulunmaz bir nimettir bana kalırsa.
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=uu-kksdkfuc)- jules et jim. catherine'in manyaklıklarını hafifleten müziktir bana kalırsa.
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=x8_yzb4llae)- raging bull. bu müzikle açılan filmde sinema seyircisi sinema tarihinin en etkileyici açılış sahnelerinden birisine şahit olur scorsese üstadın bakış açısı sayesinde.
(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=to_xnbm4pfe)- goodfellas. yok artık yine mi scorsese demeden önce tony bennet abinin bülbül sesini bir dinle, ne güzel filmdir bu yarebbim.
not: miras değil alınteri.
edit: ekleme zamanı gelmiş bazı şeylere..
(bkz: https://www.youtube.com/watch?v=xzfmjkr22io)- atonement, dario marianelli
(bkz: https://www.youtube.com/…l769e8759524e1b70&index=16)- coco avant chanel-, alexandre desplat ve dehası
(bkz: https://www.youtube.com/watch?v=ca_cv7sev4y)-interstellar, hans zimmer
(bkz: https://www.youtube.com/…-zllkkmz93bjblm2n&index=10)- the grand budapest hotel, alexandre desplat
(bkz: https://www.youtube.com/…ja_--rckvghp4i98kqaameicdu)-the imitation game, alexandre desplat (kendisi insan olmayan composer'larımızdan olup bir rivayete göre uyumadan çalıştığı söylenir, bu çalışkanlığın başka açıklaması olamaz. zira geçen sene oscarlara 2 ayrı filmle aday olup heykelciği sonunda kucaklamıştır bu yaşayan deha.)
(bkz: https://www.youtube.com/watch?v=mtsvftxrzwa)-birdman, kelimelerin kifateysiz kaldığı eserdir, konuşmak saçmadır üstüne, ağlatabilir insanı güzellikten.
(bkz: https://www.youtube.com/watch?v=v--iqqusnnq)- the life aquatic with steve zissou, david bowie kankam
(bkz: https://www.youtube.com/watch?v=etfcljyo6ve)-mine vaganti, nina zilli
(bkz: https://www.youtube.com/watch?v=31bmf-taqag)- la finestra di fronte, andrea guerra
motor işi sakat abi
-
şu anki aklım olsa zencinin dalına biner, motora binmezdim. bir senedir sürünüyorum, iki ameliyat oldum, üçüncüsünü ağustosta olacağım. dizin altından kaval kemiğini ucu üç parça oldu kazada. buna da şükür, yürüyorum tekrar.
1941 yılında letonya'da çekilen korkunç fotoğraf
-
üzerinden espri kasan canileri ortaya çıkarmıştır. aynen çok komiksin heil hitler falan. beyin fukarası.
edit: yok öyle yazıp kaçmak
leyla olmuş cani.
umut sarıkaya'nın uykusuz'dan ayrılması
eski sevgiliyle yeniden başlamak
-
eğer gerçekten ayrıldığınız için pişmansan, eğer gerçekten onu özlediysen, eğer gerçekten ondan başkasını düşünemez olduysan, eğer gerçekten doğru kişi olduğunu hissediyorsan hiç düşünme, sonuna kadar şansını dene.
pizza bile sonradan ısıtılınca birşeye benzemez diyecekler. çöpe döktüğün yemeği yer misin diye soracaklar. yapma çocuğum yapma evladım diyecekler. bokun içinde tohum arama diyecekler. tembellik korkaklık diyecekler. soğuk bulgur pilavı diyecekler. bokun üstüne şeker dökülmez diyecekler. ısırılmış gofreti tekrar yemek diyecekler. olumsuz yorumlara kulaklarını tıka.
çok beğendiğin ama yarısında uyuyakaldığın bir filmi tamamlamak gibi düşün. bir uçak kaçırdığını ama cebinde kalan son parayla aynı yere giden bir sonraki uçağa bilet aldığını düşün. bisikletten düştüğünü, kanayan dizine rağmen tekrar binip eve kadar gittiğini düşün. çıkmış omzunla bir futbol maçını tamamladığını düşün. onunla eskisi gibi mutlu olabileceğini düşün. çocuklarınızın neye benzeyeceğini düşün.
vizesinden 10 aldığın dersi geçebilmek için çok çalışman gerekir. tekrardan mutlu olabilmek deyince aklına bunu getir ve daha çok çabala. o çabalamasın bırak sadece sen çabala. hocan saçma sapan notunu
kırsın. sen gerçekten çalıştıysan, çabaladıysan karşılığı gelecektir sabırlı ol.
gerçekten istediğini nasıl anlayacağına gelince, kaç saat uyuyorsan 24 ten çıkar. ne eksik ne fazla, bir an bile aklından çıkmıyorsa tamamdır. allah mesut etsin.
aylar sonra gelen edit: başlık hortlayınca entry dikkat çekmiş. soranlar var, en azından şansımı denemedim demiyorum. içim rahat. kendisine de yeni sevgilisiyle mutluluklar dileyelim. kaybeden o oldu.*
krizi fırsata çevirip kobani'yi 82. il yapmak
-
elektrik faturalarımıza %0,2789 zam olarak yansıyacak olaydır.
mevlüt çavuşoğlu'nun gurur veren nato fotoğrafı
-
ancak bu tür basit şeylerle gurur duyarsınız zaten. elinizde gerçekten gurur duyulacak bir şeyler yok çünkü.