hesabın var mı? giriş yap

  • gündüz - iç mekan
    (kahramanımız entry kalabalığını yararak "çekilin ben diş hekimiyim" diyerek giriş yapar)
    tanım: gece ağız soluması vardır...

    görsel

    profesyonel görüşüm, ağız sağlığı olarak insanlar ikiye ayrılır bizler ve yukarıda bahsi geçen others hastalarımı muayene ettikten sonra ağız hijyenini korumaya çalışmış lakin ağzında çok fazla çürük olan hastalarıma hep bunu anlatmışımdır:
    bu dünyada insanlar üçe ayrılır sayı saymasını bilenler ve bilmeyenler...
    yok yok bu dünyada insanlar üçe ayrılır, baş gövde ve ekstremiteler...
    erkekler ikiye ayrılır ve iki takım olup bir topun etrafında koşarlar.
    en kötüsünü yapıcam kaçın: kadınlar ikiye ayrılır, bacaklarında.
    (ikinci uzmanlığım mizahı bırakamayan muzip bir diş hekimiyim... ama konu ciddi):

    ağız sağlığı olarak insanlar ikiye ayılır, gece burnundan soluyanlar -
    1 - gece ağzından soluyanlar.
    2 - gece burnundan soluyanlar; dişlerinin bakımını tek tük yapsalar bile ağız hijyenleri diğerlerine nazaran kat be kat iyidir. çürük sayısı azdır. ara yüz çürüğü yoktur. eksik diş sayısı çok azdır. nasıl anlaşılır, ağız açıldığında damakları düz ise çocukluğundan beri geceleri burnundan soluyordur.

    gece ağzından soluyanlar; işte hayat onlar için zulümdür. hayatları boyunca diş hekimine bağımlıdırlar. ara yüz çürükleri diş kayıplarına kadar sürüklenir. nasıl anlaşılır: en önemlisi derin damak vardır. sabah kalktıklarında boğazları kurudur ve hemen su içme ihtiyacı hissedeler. ağızlarında kesif bir koku vardır (şeker hastası iseler bir de amonyak kokusu eklenir) çocukluk dönemlerinde kbb onlarda bir geniz eti, septum deviasyonu gibi bir teşhiste bulunmuş ama tekrarlayacak diye ameliyatını yapmamıştır. (adamlar direk diş hekimlerine çalışıyorlar) 100% ortodonti gereklidir...
    nasıl anlayacaklar dişleri çapraşıklık - crossbite (çapraz kapanış) falan vardır. çocuklarla yaptığım çalışmalarda:
    https://youtu.be/831a0xkoigm
    bu konuda elimden geleni yapmaya çalıştım. derin damaklı çocukların hepsini kulak burun boğaz doktoruna yönlendirdim ileride çalışmalarımı daha spesifik hale getirip bu çocukların burnundan kaliteli nefes almaları konusunda mücadele ediceğim. klinik olarak bu tip hastalara istanbul'da polikliniğimde elimden geldiğince kolaylık sağlıyor ve diş hekimi korkularını yenmelerini sağlıyordum. (şu aralar hibe projeler üzerine çalışan halk sağlığı diş hekimi benzeri bir görev yapmaktayım)

    çözüm:
    tek kurtuluşları bu çağda riskli tedavilerden kaçınlamaları, post yaptırmamaları, iki yüzlü dolgu yaptırmamaları... altı ayda bir diş hekimine ağız muayenesi yaptırmaları ve diş bakımlarını gerçekleştirmeleri (sabit bir diş hekiminiz olsun) ...
    macunun bir önemi yok önemli olan mekanik temizlik. evet içinde pomza benzeri diş eti epitelini zedeleyecek materyaller olan diş macunu kullananlar eğer dişlerini sert fırçalarsa bu sefer diş etlerinde önemli doku kaybına yol açıyorlar... o yüzden doğru fırçalamak, fırçalamaya kaliteli vakit ayırmak da önemli.

    her gün diş fırçaladığı halde dişi çürüyen insan, sana söyleyecek tek bir şeyim var: "kaderden kaçamazsın"

    çok uzun süredir ağız solunumu yapanların zaten yüz profili de belirgin değişiyor. uzun bir yüze sahip oluyorlar. parmağınla küçük azılar bölgesinin ortasının derinliğine bakabilirsin. daha doğrusu ön dişlerden arkaya doğru bir uçurum gibi gidiyorsa derin damakvardır. hafif bir eğimle uzanıyor ise derin damak değildir. geçmiş olsun. lakin asıl sorunun odağını keşfetmek daha doğru, ağzın açık uyuyup uymadığını biri kontrol etsin derin uykudayken. bu en net keşif olur...

    çok uzun süredir ağız solunumu yapanların zaten yüz profili de belirgin değişiyor. uzun bir yüze sahip oluyorlar. parmağınla küçük azılar bölgesinin ortasının derinliğine bakabilirsin. daha doğrusu ön dişlerden arkaya doğru bir uçurum gibi gidiyorsa derin damak vardır. hafif bir eğimle uzanıyor ise derin damak değildir. geçmiş olsun. lakin asıl sorunun odağını keşfetmek daha doğru, ağzın açık uyuyup uymadığını biri kontrol etsin derin uykudayken. bu en net keşif olur...

    bununla ilgili dünyadaki akademik çalışmaları böyle araştırabilirsiniz: http://www.ncbi.nlm.nih.gov/…?term=deep hard palate pubmed

    dip not:
    neden iki yüzlü dolgu post gibi tedavileri önermiyorum:
    yukarıda kurtulma şansı zayıf dişlerde tedavi şansı düşük işlemler yaptırmak hem kesenize hem zamanınıza hem de ağrılara neden olacaktır demek istemiştim. bununla ilgili burada bir makale okumuştum, olay belçikada geçiyor: yaşlı hekimler ile genç diş hekimlerini mukayese etmişler. genç diş hekimleri daha titiz, daha temiz ve daha kurallara uyarak tedavi ettikleri, yaşlı hekimler ise tam tersi bir çalışma disiplini olduğunu buna rağmen yaşlı hekimlerin daha başarılı olduklarını görmüşler. makalenin sonuç bölümünde de bunu, gençlerin daha riskli tedaviler uygulamalarına bağlamışlar. okulda sana her türlü tedavi çeşidini öğretirler ve sen onu mezun olunca uygulamak istersin mantığı.

  • 90'larin sonu ve 2000'lerin basinda cocuk olmus nesildir. okuldan ciktiktan sonra eve gelmis once pokemon ve ardindan aksamustu gibi de rosalinda izlemis, ardindan babasi eve gelince televizyonu babasina terk etmek zorunda kalmis ve ardindan anne tarafindan odev yapmaya zorlanmis efsane nesildir.

  • ulan gene gelin buraya yok kobane yok özgürlük yok ana dil deyin de tertemiz yedi ceddinize söveyim.

    namusunuz, şerefiniz, insanlığınız hiçbir şeyiniz yok. hepiniz cehennemliksiniz. öyle görünüyor ki bu tarafta bulmayacaksınız belanızı ama öbür tarafta sizi sımsıcak bir ortam bekliyor.

    adi yaratıklar.

  • sonuna kadar katıldığım, fikret orman'ın açıklaması.

    "‘statta bira serbest olsun’

    her zaman söylüyorum statlarda hafif içki satılmalı. biz statlarımızı taraftarı çekebilecek yerler haline getirmeliyiz. bizim taraftarımız maç öncesi çarşı’da içiyor stada öyle geliyor. aynı şey f.bahçe ve g.saray için de geçerli. oysa taraftarımıza stadımızda light bira satabilsek istenmeyen olaylar da olmaz. istanbul’daki şampiyonlar ligi finali’nde bira serbestti ve hiçbir olay yaşanmadı."

    kaynak

  • adamlar resmen pandemi bahanesiyle kendi hayalini kurduklari ülkeyi dizayn ediyorlar, saka gibi

  • evet, temel hak dediğin şey cumhurbaşkanının kendine üç saray yaptırıp on üç uçak alması falandır. devletin ne alakası var eğitimle öğrenciyle falan, manyak mısınız nesiniz?

  • kararını bana ilk söylediğinde, espri yapıyor sandım. böyle espriler yapılır çünkü, babasız büyünen evlerde. "yeter, bıktım kirlinizden, dağınıklığınızdan, bulucam zengin bir koca evlenip gidicem" li çok illallah duydu bu kulaklar. ancak o an ortada ne benim tarafımdan yaratılmış bir dağınıklık vardı, ne de serzeniş cümleleri. yemek yiyorduk, "salatadan da alsana. dünya kadar yapıyorum kalıyor. hadi tabağını sıyır da makarna koyayım" zamanlarıydı takriben. "evleniyorum ben" dedi. "iyi" dedim, "hayırlı olsun". "gerçekten, şaka yapmıyorum". "ben de şaka yapmıyorum" dedim. "hayırlı olsun". ardından tabağımı sıyırdım, odama çekilip, o masada söyleyemediklerimi, başka bir masada yazdım...

    "evlen tabi. hayatı boyunca bizim için en iyiyi düşünen sen, kendin için kötüyü düşünecek değilsin ya. her günü bizim için yaşayan sen, en azından bir günü kendin ve yeniden sevmiş olduğun adam için yaşa. hem güneye yerleşirsiniz belki ? hani hayallerini kurduğun o ev, ekip dikebileceğin bir bahçe vardı ya, sonun da senin olur. aynen çocukluğunun geçtiği o köydeki gibi. şehre gelip acıyla, sancıyla, zorluklar ve ihanetle hiç tanışmadığın günlerde olduğu gibi..."

    tanıştım, iyi adam, hoş adam. en önemlisi saf, temiz, mert adam. onun da var bir hikayesi, senden benden karışık. otuzlu yaşlarında bir beyin ameliyatı geçirip doktorların "çocuğunuz olmayacak" demesiyle sarsılmış. "evlenmem o zaman ben" diye küsmüş insanlara. bir yolcu teknesi alıp, denize sığınmış. babayiğit, cana yakın, delikanlı adam... böyleleri çok kalmadı istanbul'da. kalanlara rastlayınca insan seviniyor. elindeki bezi sağı sola sürerken "bak evlat" diyor; "bunlar teknenin motorları. suyu şuradan çekip soğumalarını sağlıyoruz. normalde yasak ama tuvaleti denize basıyoruz mecbur. gerçi sistemlerimiz arıtıyor kirli suyu...istersen başka bir gün yine gel de açılalım seninle. adaların ardından izlemen lazım istanbul'u." küçük ışıklar halinde öyle masum görünür ki bu şehir, onca suçu, onca yavşağı, onca ağlayış ve haksızlığı sınırlarında nasıl barındırdığına şaşar insan, der gibi dalıyoruz. bir süre sessiz...

    kimisi çıkıyor işte yıllar sonra, öz babandan daha babacan yaklaşıyor. fırsatı olsa öz anan kadar sevecek o derece. benim sevilecek bir yanım kalmamıştır gerçi. annemi en son öpmek istediğimde epey uzanmam gerekmişti, annem tarafından en son öpülmek istendiğimde ise epey eğilmem...

    şimdi merhaba gençliğim. selam, çocukluğumun son dönemleri. gel bakalım, bir türlü kurup yaşayamadığım hayat. yaklaş, bekar evi yalnızlıkları. bir tane bile temiz tişörtün, ütülü gömleğin kalmayışı... hoşçakal, babamın oyundan çıkmasıyla istemeden koluma geçirdiğim kaptanlık pozu bandı. arada uğrarım, gece kaç olursa olsun, dönmem gereken ev..

    ve güle güle anne.
    talih sizi, bir "yazlıkta" kocatsın..