hesabın var mı? giriş yap

  • "bursadan selamlar..herkese mesaj atmam ama sana mesaj atarken parmaklarım su gibi akdı..heralde endamın dan olsa gerek...ben hüsrev..bursa yıldırım eski belediye başkanının yeğeniyim..zmz sizinle tanışmak bana onur verir..saygılarımla.."

    (bkz: based on a true story)

  • madden ilk 3:

    1- etiketine bakmadan alışveriş yapmak.
    2- upuzun tatiller.
    3- ben bugün işe gitmiyorum ulan diyebilmek ve kimsenin hesap soramaması.

    manen ilk 3:

    1- sağlıklı olmak (grip olunca bile çöküyor insan, ötesi yok...)
    2- huzurlu olmak (iç sıkıntısı kadar skimsonik bişey olamaz)
    3- aşık olmak.

  • başlık: 2000 lerin başıydı yanlış olmasın

    1. hani bu cola turka toplarının ilk çıktığı zamanlar. 3 kapağa mı 5 kapağa mı ne veriyorlardı. colaturka da iyi çıkış yapmıştı o dönemler hatırlarsınız, müslüman kolası türklerin kolası diye kertirmişlerdi. neyse. bizim mahallede de bu topu ilk yılmaz bini aldı. hemen kaleleri kurduk tabi deli gibi oynuyoruz. top da baya iyi sağlam bişi. yılmaz bininde de ticari zeka tavandı. bu dedi bana uzaktan bu topla gol atabilene topu veririm, he şayet atamazsa bu topun aynısından isterim. biz tabi fakir fukara kuru ekmek kemiren fasulyeleriz. hiç yanaşmadık bu teklife. ama sonra bizim mahallenin en sert abananı var; adı uğur. dıbına koyduğum bininde nasıl bir ayak varsa füze gibi vuruyordu. adı carlos uğur'a çıkmıştı zaten. uğur dedi tamam lan ben sana bir şut çekicem ama gol olursa bu top mahallenin topu olacak, öyle bacak arası yedin mi alıp eve kaçmayacaksın tamam mı dedi. uğurun, bu olayı herkes oynayacak tarafına çekmesi bizi çok sevindirmişti. helal olsun sana adamsın lan diyerek bunu biraz pohpohladık. sonra yılmaz tabi tek kalınca egosunun hıncıyla tamam diye bağırdı, kaleleri ayarladık yılmaz 30 metre öteye koydu topu dıbına koyduğum gavatı, buradan vuracan dedi. bizim uğur ilkte bi yapabilir miyim diye git gel yaşasa da bizim desteğimiz ve pohpohlamamızla tamam lan oç diyerek geçti topun başına. ben de kalenin dibindeyim gol olduğu an topu alıp uğurun yanına koşucam. bizim uğur gerildi gerildi gerildi gerildi bir yapıştırdı, o top ışık hızıyla meteor gibi geldi benim gibime bi vurdu. ama ne vurma. dünyam karardı amk. kendime geldiğimde sağlık ocağındaydık, ilk cümlem top artık bizim mi lan demek olmuştu...

    evet, mahalle bir top kazanmıştı.. belki iki top. ama kazanmıştık ya gerisi önemli değildi.

  • adamlar en azından samimi ve bunu yasayla yazılı hale getirmişler.

    bizde de aynı cezalar ve suçlar, muameleler var, ama ne yazılı ne de aleni.

    odtü'de direnen gençler için bunlar ateist, bunlar terörist diyen ben miyim?

  • orijinal adı harry potter and the philosopher's stone olan kitap ve film. maalesef ki şu anda topicine yazmakta olduğumuz bu başlıkta olduğu gibi çoğunlukla aynı hataya kurban edilerek harry potter and the sorcerer's stone olarak amerikalılar'ın icat ettiği uydurma adla bilinir ve referans verilir.

    brezilya'lı yazar paulo coelho nun meşhur kitabı simyacı'da da sıklıkla bahsedildiği gibi philosopher's stone (felsefe taşı) simyacılıkta çok iyi bilinen, metalleri ve gümüşleri saf altına dönüştürdüğüne ve ölümsüzlük bahşeden hayat iksirinin hazırlanmasına yardımcı olduğuna inanılan efsanevi bir maddedir. bu bilim dalıyla ilgilenen hemen herkesin bildiği bir madde. kitabın temasıyla da birinci dereceden ilgili. bildiğimiz üzere albus dumbledore'un simyacılık çalışmalarından tanıdığı yakın arkadaşı nicolas flamel felsefe taşı'nın sahibi bir simyacıydı ve aynı zamanda taşın gücünü kullanarak hayat iksiri üreterek karısıyla birlikte yaklaşık 665 yıl kadar yaşayabilmişti.

    kitap ingiltere'de çok sevilip popüler olduktan bir yıl kadar sonra amerika'ya ithal edilirken kitapların amerikan yayıncısı scholastic yayınevi, simyacılıkla ilgili bir terimi kendine başlık olarak seçen bu kitabın amerika'lı küçük çocukların gözünü korkutacağı ve ilgisini çekmeyeceğini söylerek uydurma bir isim yaratarak orijinal ismi harry potter and the sorcerer's stone olarak değiştirmiştir. serinin filmlerinin dağıtımcılığını yapan ve sermayesini sağlayan wb. şirketi de amerikan olduğu için filmin amerika'da ve hindistan'da gösterime sokulan kopyaları bu isimle hazırlanmış, imdb de bir amerikan internet sitesi olduğu için filmin adını bu şekilde geçirmektedir. bu nedenle film dünyada sadece amerika ve hindistan'da bu isimle vizyona girmiş olmasına rağmen imdb gibi bir kaynağın yanıltıcılığından kaynaklı bir şekilde ilk bölümün adı bu şekilde yanlış olarak yer etmiştir. türkiye'de çıkan dvd'leri satın alan kişiler filmi açıp adının "philosopher's stone" olarak geçtiğini kolayca görebilirler. yazar j.k. rowling'e yıllar sonra seriyle ilgili en büyük pişmanlığının ne olduğu sorulduğu zaman ilk kitabın adının değiştirilmesine izin vermesi olduğunu, bugünkü konumunda olsa buna asla izin vermeyeceğini, ancak o ilk yıllarda şimdiki kadar sözünü geçirebilen bir konumda olmadığını söylemiştir.

    gönül ister ki ekşi sözlük'te de bu hata düzeltilsin ve ilk kitap ve film olması gerektiği gibi harry potter and the philosopher's stone adı altında bir topicte bir araya getirilsin ama heyhat. siz siz olun, sorcerer's stone denen bu uydurma ismi doğru olarak bellemeyin. "philosopher's stone" kitabın içeriği ve konusuyla birebir ilgili, cuk oturan bir isimken, "sorcerer's stone" basitçe "büyücünün taşı" demektir. çocuklara bu kitabın sadece büyülerle ve büyücülerle ilişkili bir kitap olduğunu anlatabilmek için uydurulmuştur.

  • eğer peygamber efendimiz(s.a.v.) dünyaya geldiği gün bir zengin "bugünden itibaren her gün için fakirlere 2 milyon türk lirası sadaka vereceğim" deseydi ve bugüne kadar yaşasaydı, bugün itibariyle toplam tasadduk ettiği para 128 milyar dolar olurdu.

    tanım: bir örneklem etkinliği

    yıllar sonra gelen edit: bugünkü kurla günlük 3,5 milyon türk lirası sadaka vermesi gerekiyor.
    edit2: bugünkü kurla yaklaşık 4,8 milyon tl ediyor.

    edit3: yetişemiyorum saldım artık

  • hayatım çok iyi durumda değil, çoğu günüm "eh işte" olarak ifade edilebilir. sabah akşam hüzünlü ama motive edici parçalar dinleyip herşeyin daha iyi olacağına dair umudumu korumaya çalışıyorum ve bu şekilde bütün bir haftayı geçiriyorum. evet belki daha iyi olması için çalışabilirim, bazen çalışıyorum da ama yine de tadım yok...

    çarşamba günleri 1.5 lira vererek uykusuz dergisi alıyorum. genellikle tüm yazar çizer kadrosunu beğenerek okuyorum ama tüm dergi bittiğinde üçüncü sayfaya dönüp hala okumadığım işimdeyim gücümdeyim köşesini açıyorum. burada çok yardırıyor, koparıyor olarak ifade edilen türden bir etkisi olmuyor üzerimde.

    dergiyi katlayıp derin bir "offf" çekiyorum çünkü:

    -üniversite yıllarında kareli gömlek içine t-shirt giymiş mühendis benim.

    -odtü de okumuş top sakallı ve çerçevesiz gözlük takan bir yığın arkadaşım vardı.

    -otobüste en arkaya oturup sonra binen güzel kızları beyhude yere kesmeye çalıştım.

    -maaşa mayış denilen yerlerde çalıştım.

    -bulgar ya da arnavut göçmeni değil eğirdir li olduğum için asla ilgi görmedim.

    -kitapçılarda saatlerce "belki" diyerek hakkında bir şeyler bildiğim kitaplar okuyan kızları kolladım(bir kaç kere de hamle yaptım ama bugün üstünden 10 yıl geçmiş olsa bile utanarak hatırladığım sonuçları oldu)

    bunlar harici bir çok şeyi yaptım çünkü umut sarıkaya ile yaşıt bir adamım. aynı yıllarda büyüdük, benzer okullarda okuduk, ortamlarımız benzerdi dolayısı ile de benzer şeyler yaşadık. ben bunlardan kurtulmak için zihnimin en derinliklerinde bir çelik kasa oluşturdum ve sanki 1987 yılında doğmuş gibi, hiç oduncu gömleği giymemişcesine bir hayat kurdum kendime. o ise sürekli bu kasanın bulunduğu yere dadanıyor her hafta.

    hayatım çok da iyi değil demiştim hatırlarsanız. haftada bir gün, toplamda akşamları bir saatliğine beş altı adet karikatüre bakarak "aslında herşeye rağmen çok güzel şey yaşamak" diyorum. ki kıymetini bilen için fazla bile.

  • yolcular yüzünden yine bozulmuş.

    boş giderken hiç sorun yok halbuki. insanlar binince bozuyorlar. bence insanların binmesi yasaklanmalı artık. geç bile kalındı ya.

  • yurtdışı ile ilgili bir anı anlatıldığında kendisine hava atıldığını zannedip komplekse giren insancıklar.

  • mülteci ve arap aşıklarının gözüne sokulması gereken sokaktır. neredesiniz sevgili polyannalar? hani renk ve kültür çeşitliliği? ortadoğu bataklığına doğru adım adım çekiliyoruz. oyna devam mı?

    edit: mesaj kutumu dolduran sevgi pıtırcıkları var. daha 2 gün önce alanya'daydım. arapça'dan başka dil konuşulmuyor. boş yapmayın.

    edit 2: burası müslüman ülkesi beğenmeyen yunanistan'a, almanya'ya gidebilir diyen şeriat aşıkları var. 128 milyar yıl dahi geçse ben buradan gitmeyeceğim. atalarımın binbir zorlukla geri kazandığı bu güzel ülkeyi sizin gibi bedevi aşıklarına peşkeş çekmeyeceğim. bu ülkeyi karıştırıp, iç savaşa sürükleyip isviçre'deki banka hesaplarına güvenip kaçanlar olacaksa baştan uyarayım gittiğiniz yerde huzur bulamayacaksınız.