hesabın var mı? giriş yap

  • benim epey layk'ladığım test.

    valla hiçbir tahminim olmadan çözdüm, "aman canım doğa moğa bişeyler filan diyecek bana da zaar" şeklinde de bir önyargım vardı.

    paylaşmak istemeyeceğim kadar doğru çıktı. yani o kadar doğru ki, evet benim için gerçekten bir takıntı ve bundan pek de memnun değilim. bana zarar veren bir şey çünkü bu.

    *
    ashash aybunu anlatmam lazım. ek yapıyorum şu an:

    bu entry'yi yazdıktan sonra bir mesaj geldi, "benim sonucumu tercüme eder misin" diye. "ingilizce bilmiyorduysa testi nasıl çözdü ki? aman canım demek ancak o kadarına yetti, sonucu tam anlamadı..." diye düşünüp hemen çevirdim, elimden geldiğinde.

    tam bitirirken "lan" dedim, "zaten benim sonucum da tam olarak bu değil miydi? insanları kaybetme korkusunu takıntı yaptığım için lüzumsuzca korumacı ve yardımsever olduğum sonucu çıkmadı mı? şimdi yaptığıma bak... bu test gerçekten bir harika dostum..."

    neyse gönderdim.

    lan insan bi teşekkür eder lan. ayıp.

    işte benim hayatım böyle geçiyor. biri bişey ister, ben yaparım, teşekkür bile almam, ama sonra biri yine istesin yine yaparım. mallık bedava.

  • bugünkü yazısında şu ifadeleri kullanmış

    --- spoiler ---

    üç bakanın sel felaketinin vurduğu
    giresun’un dereli ilçesinde bir mahallede mahsur kalan vatandaşlarla görüşmek için iş makinesinin kepçesinde gittikleri bir görüntü var.

    ilk gördüğümde bana “işte devletimiz bu” dedirten görüntüden söz ediyorum. hani nâzım hikmet, “sen mutluluğun resmini yapabilir misin abidin” diyor ya, o kepçedeki üç bakan bize özlediğimiz devletin resmini çizdiler. ayaklarında çizme, ne koruma var, ne protokol, operatörün kepçesine binip vatandaşın ayağına giden üç bakan. işte özlediğimiz devlet bu. bravo üç bakana. bize bunu yaşattıkları için içişleri bakanı süleyman soylu’ya, tarım ve orman bakanı bekir pakdemirli’ye, çevre ve şehircilik bakanı murat kurum’a yürekten teşekkür ediyorum. bana “özlenen devlet nerede?” diye sorarlarsa, “giresun dereli’de, o kepçenin içinde” diyeceğim.

    --- spoiler ---

  • büyük şair olabilmesinin nedeni, kafasında bir şeyleri netleştirememiş olmasından ileri geliyor. eğer insan kafasında bir şeyleri netleştirebilmişse, belki ondan iyi bir bilim insanı olabilir, eleştirmen olabilir ama ondan iyi bir sanatçı olmaz. sanatçının zihni sürekli bir şüphenin etkisi altında kalmalıdır, çünkü bu şüphe olmadan sanatçı dünyayı her yönüyle, bütüncül bir şekilde kavrayamaz. bu yüzden büyük şairler söz konusu olduğu zaman “şucudur, bucudur” diyemiyoruz. ömer hayyâm'ın şiirlerinde müslümanın da agnostiğin de ateistin de deistin de; stoacılığın da septisizmin de hazcılığın da platonculuğun da sesini duyabilirsiniz. bu çok seslilik onu büyük bir şair yapıyor. her olaya karşı aynı tepkiyi veren kişi çok sesliliği ıskaladığı için yavan şiirler üretiyor. bizim edebiyatımızda nazım hikmet'in yaşlılık öncesi şiirleri veya necip fazıl'ın islâm'ı benimsedikten sonraki şiirleri yavandır. çünkü ikisinin de o sıralar kafasındakiler netti, hayata yalnızca bir açıdan bakabiliyorlardı. oysa ömer hayyâm'ın şiirlerinde böyle bir şey yok. şöyle örneklendirilebilir:

    epikuros felsefesinin de etkisi bulunabilir:

    “gönlümün dilediği gül yüzüne bakmak;
    elimin özlediği kadehi kavramak.
    her zerrem nasibini almalı dünyadan
    yarın güle kavuşturmadan beni toprak.”

    antik yunan melankolisinin etkisi bulunabilir:

    “can verinceyedek bu çorak yerde
    dertten başka ne geçer ki eline?
    ne mutlu çabuk gidene dünyadan;
    hele bu dünyaya hiç gelmeyene!”*

    stoa felsefesinin de etkisi bulunabilir:

    “şu dünyada üç beş günlük ömrün var,
    nedir bu dükkânlar, bu konaklar?
    ev mi dayanır, bu sel yatağına?
    bu rüzgârlı yerde mum mu yanar?”

    tasavvufa da göz kırpmıyor değildir:

    “sevgiyle yoğrulmamışsa yüreğin
    tekkede, manastırda eremezsin.
    bir kez gerçekten sevdin mi dünyada
    cennetin, cehennemin üstündesin.”

    ———

    (*): bu dizeleri okuyunca, sophokles’in oidipus kolonos’ta adlı tragedyasının şu bölümünü anımsamamak mümkün değil (1225 vd.):

    “hiç doğmamak her hâlükârda en iyisidir;
    ancak gördükten sonra bir kez günışığını insan,
    ikinci en iyi, mümkün olduğunca çabuk
    dönmesidir geldiği yere.”

    friedrich nietzsche bu dizelerin hemen hemen aynısını kullanarak “antik yunan melankolisini” anlatmaya çalışmış. o yüzden ben de “antik yunan melankolisi” demiş bulundum.

    not: ömer hayyâm'ın şiirlerinin çevirilerini sabahattin eyüboğlu'ndan aldım.

  • 19 parça kahvaltılığın 750 tl olmasından ziyade bunun bir lüks olarak görülmesi çok daha üzücü bence.insan gibi yaşamayı ne zaman gerçekten isteyeceğiz acaba

  • minik oğlum (8 aylık) epeyce kıvrandıktan, salyalandıktan, kaşındıktan sonra nihayet huzura erdi: pirinç tanesi gibi miniminnacık iki alt diş bize gülümsüyor :)

    öte yandan ablasının da (6.5 yaş) uzunca bir süredir iki alt dişi birden sallanıyordu. nihayet iki gün önce biri düştü, daha doğrusu son kalan kökü de dedesi ufak bir hareketle koparıverdi (benim de ilk dişimi babam çekmişti :)) hemen yanındaki diş ise desteksiz kalınca iyice sallanır oldu, hatta neredeyse düşey pozisyondan yataya geçti denebilir. sonra bugün, minik kardeşi onu sevmek için hamle yapınca yanlışlıkla kızımın çenesine vurdu, ikinci sallanan diş de düştü.

    şu anda birinin öndeki iki alt dişi eksik, diğerinin sadece o iki dişi var :) aynı anda kahkaha attıkları bir fotoğrafı yakalayabilirsem kocaman bastırıp ofisime asmak istiyorum :)

  • bir allahın kulu da çıkıp düzgün bir cevap vermemiş.

    ben mesela ekonomiden zerre anlamayan bir insanım.

    yazar oturmuş doğru olduğunu düşündüğü şeyi yazmış. salak salak konusacagina sen de neden olamayacağını otur da yaz be kardeşim.

    bir sözlük okuma keyfimiz var onun da içine ediyorsunuz yeminle. anca lise 2 ogrencisi gibi laf sokma yarışı.

  • ''avrupa'nın yüz yıl gerisindeyiz'' sözünün boşa söylenmediğini gösteren videodur. "peki avrupa derken tüm avrupa'nın mı gerisindeyiz emmi? " dediğinizi duyar gibiyim. tabi ki hayır; almanya'dan aşağıya doğru geldikçe zaten avrupa ülkelerinde de bozulmalar görüyorsunuz. ama almanya...alman sevici olarak suçlayabilirsiniz ama adamlar iyi be kardeşim. şu trafikte korna çalmama, ya da karşındakine saygı duyma durumunun bile ülkemizde oturması 64748448097 yıl. inanmazsan bekle gör.

    adamlar bekliyor ya, bıkmadan usanmadan bekliyor; arabayı park edemeyeni bekliyor, yaya geçidinde yayayı görür görmez duruyor, hatta bazen yaya geçidine doğru ilerlerken ağırdan alıyorsunuz kendinizi, adam geçsin diye. senin geleceğini hesap edip duruyor ya adam. aşağılık refleksiyle yanımdakilerin kolumdan tutup, ''araba geliyor'' diye uyardığım da çok oldu en başlarda. insan türkiye'ye döneceğini bildiğinden , "iyiye alışmayayım türkiye'de anamı bellerler yaya geçitinden geçerken" diyor.

    sonra da ' eyyy almanya' *

    iyiyi alacaksın aga. iyi gördün mü al. yapış hemen.