hesabın var mı? giriş yap

  • yurt dışı tecrübesi.

    ama öyle 2 haftalık geziler, 3 aylık dil okullarından bahsetmiyorum. gidip bizzat bir kültürü yaşamak, o milletin mutlulukarını ve sıkıntılarını paylaşmaktan bahsediyorum.

    ayrıca en az 1000 kilometre yakınında hiç bir aile ferdi olmamasından bahsediyorum. hatta dilini bilmediğin bir ülkede tutunmaya çalışmaktan bahsediyorum.

    bu bir insanı olgunlaştırmazsa, artık başka hiçbir şey olgunlaştıramaz heralde.

  • asgari geçim indirimi müessesesine kurban gitmiş uygulama. zarfın doldurulması vakti yaklaştığında herkes, özellikle memurlar önüne gelen herkese "fazla fişin var mı" ya da muhasebecilerin kapıları aşındırılırdı, market ya da giyim tarzı işletmelerin stok fazlalıklarının eritilmesi amaçlı fatura kestirilmesi amaçlı olarak. bir de bunların zarfları satılırdı aynı milli piyango bayileri gibi ama bakkal, kırtasiyelerde rahatlıkla bulunurdu. ip yumağına dönmüş fişler önce güzelce tasnif edilirdi ve daha sonra hesap makinesi ile en az 3 kez sağlama yapma yoluyla sütunlar toplanır,zarf yetmez ise nakli yekünler itinayla diğer zarflara aktarılırdı. finalde ise ön yüzüne toplam yazılır ve oranların hazır olduğu sütunlardan, işverenin stopaj mükellefiyete göre ya ay ay ya da üç ayda bir bu para kişinin bordrosundaki gelir vergisinden mahsup edilirdi.

  • ben bunları tanıyorsam bu başlığa erişim engeli atılır. zira kelimesi kelimesine doğru olduğuna eminim.

    t: bilinenin ifşası.

  • bu norveçlilere baktıkça neşem yerine geliyor, adamlar çok acayip bir dünyada yaşıyor. hala aynı dünyada aynı türe ait olduğumuzu aklım almıyor.

    önce bir önbilgi verelim. bu norveç'te zorunlu askerlik var. şaka gibi ama ciddi ciddi bir yıl askere alıyorlar gençleri.

    sistem şu şekilde işliyor. devlet herkesi askere almıyor. her genç erkek norveç devletine bir mektup yazıyor ve askerliği isteyip istemediğini, askerlik yapmasına engel bir durumu olup olmadığını, hobilerini, eğitimini, güçlü-zayıf yanlarını falan belirtiyor, buna göre ordu bir tür seçim yaparak istediklerini askere çağırıyor ve bir yıllık bir eğitim veriyor.

    burada genç bir norveçli çocuk var. tam bir viking torunu. 1.90 boyunda, yağsız, kaslı, futbolcu, sigara yok, 20 yaşında 5 dili ana dili konuşuyor. disiplinli, zeki, çevik, ahlaklı. sağcı partinin gençlik kollarında lider konumunda ama bizim özgürlük kuşlarımız, en entel geçinenimiz bu çocuk yanında tayyip kalır. koyu norveç milliyetçisi, her fırsatta viking boynuzları falan giyiyor, eğlenceli bir eleman.

    "vsop, dünyanın sonu gelecek . seni donduracağız ve insan ırkı ileride senden türeyecek, bu göreve hazır mısın?" deseler "mal mısınız? bu adam dururken beni mi göndereceksiniz?" derim öyle bir tip.

    bu adam askere gitmeyi çok istiyor, zaten böyle askeri eğitim, güç-engel parkuru, pentatlon falan deyince gözleri parlıyor elemanın. mektuba da döşüyor, döşeniyor bekliyor.

    sonuç: bu kardeşimiz ve bunun takımdan benzer arkadaşlarının hepsine cevap aynı: "teşekkür ederiz. norveç ordusunun şu anda size ihtiyacı yok"

    kim gidiyor? alkoliği, keşi, obezi, askerden kaçmak için rapor ayarlayanı falan alayını alıyorlar askere. alıyorlar, bir yıl koşturup, süründürüp, ayakta dikip adam ediyorlar.

    adamlar o kadar dertsiz ki, orduyu sadece bir adam etme mekanizması olarak kullanıyorlar. bunun için de uğraşıp aradan ne kadar kıl-tüy adam varsa seçiyorlar. bunun için okul kayıtları, detaylı sağlık taraması, sicili, otu boku herşeyini araştırıyorlar.

    ilk duyduğumda "vay anasını" dediydim, hala da hatırladıkça derim.

  • kulüple yapmış olduğu sözleşmenin yerine getirilmesini istemesi şımarıklık olarak görülen oyuncu. kulüp gereğini yapmazsa arroyo da yapmaz, maça çıkmaz. maaşını alamamak nasıl normal görülüyor anlamak güç. bu anlayışı değiştirmek, kurumsallaşmak lazım. bizi bu duruma bizzat getiren aysal kurumsallaşmasından bahsetmiyorum tabi.

    edit: futbolcu yazmışım, düzelttim.

  • işin garibi bu gençler hep anne babalarından "biz zamanında şöyle sefildik böyle fakirdik" tarzında teraneler dinleyerek büyüdü. büyük kazık attınız çocuklara.

  • 6 yıl kargo firmasında çalışmış bir bilgisayar operatörü olarak genel nedenleri sıralayabilirim.

    1. sebep acente sisteminden kaynaklı düşük maaş

    acenteler elemanlarının maaşlarını normal şubelere göre düşük veriyor ve mesai saati ücretlerini vermediği için normal bir asgari ücretliye göre daha çok çalışıp daha az maaş alıyorlar. adil olmayan bu durum personelin işi umursamamasına neden oluyor. düşünün yoğun bir iş temposunda çalışıyorsunuz sizden daha az çalışan şubelere göre çok daha az kazanıyorsunuz. normal bir işe göre de az kazandığınız için işe gereken özen gösterilmiyor. son iş yerimde (acente ) asgari ücret 1800 tl iken 2000 tl maaş alıyordum günde 12 saat çalışıyordum. ( şube personeli 2500-2600 maaş + 500 tl yemek kartı alıyordu. ) öğlen paydosu kavramı 5-8 dk arası yemek yeyip tekrar işinin başına dönmek ve yemek, yol yok. düşünün cumartesileri de 5'e kadar çalışıyorduk. yoğun dönem diye adlandırılan dönemlerde de saat 10'lara kadar çalışıp ekstra bir ücret yok. kim işine önem gösterir ? genel merkez bu durumu bildiği halde buna bir çözüm üretmiyor. halbuki genel merkez acentelerin hak edişinden bu maaşları ödese kim ne kadar çalışırsa ona göre alsa maaşını ve dağıtım ve kesim adetine göre bir prim sistemi oluştursa geri kalanı öyle verse acente sahibine hem personeli kendisine bağlar sorumluluk yükler hem de adil bir maaş aldığı için ve daha çok çalıştığı zaman ay sonunda bunun maaşına yansıyacağını bileceği için daha çok işine sahip çıkar. acente de çalışan bir personel sizi yumruklayıp dövmediği sürece yaptığınız şikayetler kendisine ulaşmaz bile emin olun. çünkü genel merkezi umursamıyor ki adam. genel merkez acente sahibine mail atar. acente sahibi aynı maaşta eleman bulamayacağı için adama söylemez bile. kargo şubelerindeki eleman yok mevzusu buradan çıkar.

    2. sebep genel merkezin köşede kıyıda eleman tutmaması.

    kargo işi genel olarak hizmet sektörünün içerisinde yer alır ve ana unsur insandır. şöyle düşünün tek giderleri araçların benzini, eleman maaşları ve dükkan kirasıdır. araba ve dükkan cansız varlıklardır bakımlarını yaptığınız sürece sizi yarı yolda bırakmaz ama insan her zaman sizi yarı yolda bırakabilir çünkü tahmin edilemez hareketleri vardır. kız arkadaşıyla kavga eder morali bozulur işe gelmez. ailesinden birisi hastalanır işe gelmez, canı sıkılır işe gelmez. ve her şubenin personeli gelen kargoyu dağıtacak kadardır fazlası değil. ve kargoyu dağıtmak için interland olarak adlandırılan deyimi yerindeyse kargo dağıttığı mahalleyi bilmesi çok önemlidir. alanı bilen bir personel günde 110-120 kargo dağıtabiliyorsa bilmeyen bir personel en fazla 70 tane dağıtır bu da 50 adet kargo kalır demek 50 adet kargo 50 adet durumdan memnun olmayan müşteri demektir. 50 tanesinin içinde 30 tanesi önemsemez ama o 20 tanesi gelir buraya yazar, internete yazar, her yere yazar. anlayacağınız kısaca özeti genel merkez köşede 20 tane hadi boşver 20 yi 10 tane personel tutsa olaylar çok farklı gelişebilir. mesela örneklendirelim. istanbul şişli mecidiyeköy şubesinin kuryesi kaynı hastalandığı için 1 gün işe gelmedi ya da bilgisayar operatörü gelmedi. oraya personel sevkedip o bölgeyi rahatlatabilir ve kargoların dağılmasına yardımcı olabilir. yollamadığı zaman önceki gün dağıtılması gereken 120 kargo dağılmazsa bir sonraki gün gelecek olan 120 kargoyla birlikte o gün o bölgeye 240 kargo olur. ( bu durum, o bölgenin elemanının sadece 1 gün işe gelmediğini varsayıyoruz. 3-4 gün değil ) bu 240 kargoyu önceki gün gelmeyen personel dağıtamaz bu sefer 2. gün kargonuz eve gelmez ee sonraki güne kalan kargolar sonraki gün ile birlikte yine yetişmez vs 4. gün kargonuz eve yine gelmeyecek. bu kısır döngü de sizin kargonuzun evinize gelmemesine ve kargolar çok kötü muhabbetine yol açar. kargoların telefonu açmaması buradan kaynaklanır aslında . kurye işe gelmez bilgisayar operatörü dağıtıma çıkar. şubede ki telefonu açacak kişi şubede olmazsa o telefona bakılmaz ayrıca kargo adreslerini tam bilmediği için hepsi de dağılmaz bu sefer sürekli herkes arar etki tepki meselesi. kısaca her bölge müdürlüğü köşede en az 20 personel bulundurması şarttır kötü günler için. bu konuyu daha fazla detaylandırabilirdim ama siz anlatmak istediğimi anladınız.

    3. sebep düşük kargo fiyatları

    düşük kargo fiyatı derken sizin yolladığınız kargoların fiyatları hayli yüksek emin olun. aynı şehrin içinde yollayacağınız bir dosya bile ek hizmetler kaldırılmazsa 20 tl yi rahat görebilir. ama n11-hepsiburada-trendyol - vs gibi çok aşırı çıkış olan firmaların fiyatları aşırı düşük olduğu için ( dosya başına 3.5- 4 tl den bahsediyorum) acenteler bu firmalardan düzgün bir ücret kazanamadığı için hem sisteme girecek olan kargo sayısı fazla oluyor hemde dağıtılacak kargo sayısı artıyor peki siz bundan gerçekten düzgün bir kâr elde edemiyorsanız ne yapamazsınız ? eleman alamazsınız. işiniz artar ama eleman sayısı aynı kalır. normalde 60 kargo dağıtan adam 120 kargo dağıtmak zorunda kalırsa o adam zaten onu dağıtamaz kendini parçalasa da dağıtamaz. adam hem çok çalışıp hem de üzerine şikayet yediği zaman o adamı işe bağlayacak unsur da kalmaz. morali bozulur zaten dağılmıyor herkes şikayet ediyor deyip umursamazsa durum daha kötüye gidebilir. keşke kargoda öncelik sırası olsa adam ufak basket topunun sığacağı bir koliyi istanbul'dan güneydoğuya, doğu karadeniz'e 70 -80 liraya yollarken firmalar bunu 6-7 tl ye yolluyor. bence 70 lira veren adamın kargosu kalacağına 6-7 tl ye giden kargolar devir kalmalı. aslında bu kargo dağıtım olayını ayırabilirler. acayip bir adaletsizlik mevcut.

    4. sebep eksik adresler

    evet hep kargo şirketine ayar verdik ama siz de ya da biz müşteriler de adres vermeyi bilmiyoruz. çoğu kişinin apartmanındaki dairelerde kapı numarası yazmıyor. kurye geldi diyelim apartmana daire 3 yazıyor adam bodrumda daire var mı yok mu sağdaki daire mi doğru soldaki daire mi doğru bilmiyor. eksik adreslerden bahsetmiyorum bile. burada yanlış anlaşılmak istemiyorum aramadan giden kuryeler de mevcut yalan yok. bizde de vardı öyle salaklar ama bu konuyu 1. maddede işlemiştim zaten.( işe gereken özen olmaması. )

    5. sebep düzgün paket yapılmaması.

    herkesin bahsettiği şu meşhur ''kargom kırıldı'' konusu. bu bölümde çok laf yiyeceğim muhtemelen. kargolar atılıyor muhabbeti saçmadır kargolar illa bir yerden bir yere taşınırken fırlatılır. bunu herkes gördüğü halde cam yollamaya çalışanlar, düzgünce paket yapmayanlar olması komik. arkadaş işleyişi anlatayım önce size. kargolar sabah gelir dağıtıma çıkar öğlen 4-5 ten sonra alımlar başlar yani şubenin gerçekten para kazandığı zaman. şimdi kargolar 4 -5 gibi toplanır 17.30 - 18.00 civarı şubeye gelir. kargo kesim zamanı 1 saat. tüm kargoyu o bir saatte sisteme işlemen lazım .gün içinde kestiğin kargolar da şubede bekliyor diyelim. 1000 adet kargo şubenin içinde kesimi 7 de bitirdin. o kargoların en geç 20-25 dk da araca yüklenmesi lazım. (ki aktarma merkezine gidip gidecekleri şehirlere göre ayrılıp kamyonlara yüklenip yola çıkması doğru şehirdeki aktarma merkezine varıp tekrar şubelere göre ayrılıp şube araçlarına yüklenip sabah 7,30 da gerekli şubesinde olabilsinler) . 3 tane bilemedin 4 tane kurye var 2 tane şoför var diyelim. bu kargoların araca taşınması için herkes git gel yapsa saatler sürer ki aracın içini dizmesi gereken eleman var araçta barkod yapıştıran eleman var arkada teslimatlarını sisteme işleyen kurye var. yani o personelin o kargoları araca yüklemesi için en hızlı yöntem fırlatması. (burada ayakla vurmaktan kırılırcasına fırlatmaktan bahsetmiyorum.) bu olmazsa olmazıdır işin. eğer gerçekten kırılacağına inandığınız bir ürün yolluyorsanız evde paketini yaptıktan sonra kesinlikle yere fırlatın kırılmıyorsa kargoya verin. ben her müşteriyi uyarır kırılacak ürünü almazdım. zorla vermeye çalışır, kavga çıkartırdı yine de almazdım. '' abla kırılır bu verme '' dedikçe ''ya bişey olmaz'' diye diretmeleri büyük kavgalara sebep olmuştur.

    mesajımı bitirmeden kargo yollayacak kişiler için şuraya bir kaç tavsiye bırakayım.

    ilk olarak adresi doğru ve ayrıntılı verin.

    örnek:

    mahalle:
    cadde/sokak :
    kapı no ve daire no :
    il/ ilçe:
    telefon numarası: (gerekirse 2 adet yazın telefonunuz çekmez şarjı biter.)
    ziliniz çalışmıyorsa kesinlikle belirtin.

    ayrıca kargoların yanlış adreslere gitmemesi için bir diğer uyarımı yapayım. kargolarınızı öğlen 3'ten önce kargoya bırakın. yoğunluk başladıktan sonra hızlanmak zorundadır bilgisayar operatörü. hız demek yanlışlık demektir. adam
    ereğli'yi görüp zonguldak yerine konya'ya yollar. ne kadar rahat olursa sisteme işleyen kişi sizinle o kadar ilgilenir. akşam gittiğinizde zaten işi başından aşkın oluyor. sizinle ilgilenemez ve durumdan rahatsız olup sizi hemen yollamak için sallamasyon adres sisteme işleyebilir. ayrıca kargolarınızın üzerine kesinlikle alıcı ve gönderici bilgilerini yazınız. kayıp olan kargolar genellikle üzerinden barkod düştüğü için aktarma merkezinde kalır. düşünün bir kutu var üzerinde hiç bir şey yazmıyor. kargoların aktarmaya gittiği araçlar da binlerce kargo olabiliyor. son dakika kesildiği ve acele yapıldığı için barkodlar üzerine tam yapışmayabiliyor. barkod üzerinden düştüğü an kargonuz kayboldu demektir. kırılacak ürünleri kesinlikle kargo personeline güvenmeyip kendiniz paket yapın. tekme atılsa dahi kırılmayacak şekilde paketleyin. o paket 50 kişinin eline değiyor. birisi tekme atmazsa illa birisinin canı sıkkındır tekmeler. unutmayın tek kişinin eline değmiyor.

  • bir kardeşimiz izmirli olduğunu belirtip, şehir hakkında atıp tutmuş. acı gerçeği söyleyeyim mi? maalesef seni kandırmışlar kardeşim. izmir diye ankara'ya, kayseri'ye, yozgat'a falan koymuşlar sanırım seni.

    istanbul gibi bir yerde yaşadığını söyleyip izmir'de zengin ile fakir arasında uçurum var, izmir'in zengini çok zengin, fakiri de çok fakir demek ancak bayat bir espri olabilir. nitekim istanbul'un zenginiyle fakirinin geliri çok yakın birbirine değil mi?

    söz konusu entryde gerçek izmirlilerin çingene olduğunu da öğreniyoruz. öyle denmiş. entry yazarımız, yaşadığını iddia ettiği şehri bilmediği gibi çingenelerin tarihini de bilmiyor maalesef.

    yine aynı entry'de mafya belediye'nin peşkeş çekme işlerinden bahsetmiş. ama işin komiği bunu söyleyen istanbul'da yaşadığını söylüyor. izmir'de peşkeş çekiliyorsa, istanbul'da yapılan ne acaba?

    izmir'in köylü zihniyetine sahip olduğu da söylenmiş. evet izmir köylü zihniyetine sahiptir, ege köylüsü zihniyetine sahiptir. ege köylüsü ki ne iç anadolu yobazına benzer ne de başka bir gruba. yırca köyü'nde yaşananları televizyondan takip etseydin eğer o köylü diye aşağıladiğin kişilerin ne kadar temiz yürekli insanlar olduğunu görürdün. hepsi böyle midir, tabii ki değildir ama köylü zihniyetiyle aşağılayacaksan bir grubu, aşağılayacağın en son yer ege ve izmir'dir.

    izmir'de her şey mükemmel demiyorum, ama bu kadar işkembeden sallamayın bari. bak diğer maddelerden daha bahsetmedim bile.

    edit: chp'nin bazı yaptıklarından şikayetçiysen anlarım. ama chp'ye bok atacağım diye koca şehre sallamayın, komik duruyor.

    edit 2: "adam büyük ihtimal hayatında izmir'in dışına çıkmamış" diyen kardeşim için bir not, bir süredir ankara'da yaşıyorum.