hesabın var mı? giriş yap

  • 10 gün önce ülke başkentinde ana muhalefet lideri diri diri yakılmak istenen ülkede yaşayan orta dogulularin komiklik yaptığı başlık.
    7 haziran - 1 kasım ülke tarihinin en karanlık dönemlerinden birini yasamamis gibisiniz.
    3 yıl önce kendi elleriyle besledikleri cemaatçi grup tarafından darbe girişimine maruz kalmamış gibi şakalar yapabiliyosunuz.
    seçim sonuçlarını kabul etmeyen bir diktatörün ülkesinde yasamiyormuscasina baskalarinin az gelişmisligiyle alay ediyosunuz.
    sizin bu ağlanacak halinize gülen şımarıkliginizla kim alay etsin acaba?

  • epic fail bir tip, rakipleri icin aşırı sinir bozucu..

    rakiplerine bakıyorsun kelli felli bıyıklı ciddi herifler, buz gibi çekik gözlüler filan bizim oglan ergen tipiyle, yuvarlak gözlükler komik şapkası ve tebessümü ile bunlari tokatlıyor...

    hele özellikle ceyrek finaldeki abdli abi " lanet olsun okculuguna da sporuna da " diyip yayını kırmıştır *

  • vaktinde dolmabahçe camisinin müezzinini korumayan güruhun başlattığı kampanya. dolmabahçe camiisinin müezzini 'ben din adamıyım, yalan söyleyemem, o gece burada içki içilmedi' dediği için sürgüne gönderilmişti ve sesiniz çıkmamıştı.

    şimdi 'cumhurbaşkanımızı koruyun' temalı sela okuyan müezzin için neden bu kadar ayaklandınız? samimiyet önemli bişey!

  • bugün itibarıyla artık hayatta olmayan kız...

    herhangi bir haber bültenindeki herhangi bir olay kişisi olarak unutulacak olan, bu topraklarda doğmuş ve ölmüş olan kız..
    "tecavüze uğradığı" gerekçesiyle, herkesin birbirinin cenazesine katıldığı küçük köyünde bile cenazesine sadece onu gömen belediye görevlilerinin katıldığı kız..
    ölü getirildiği hastaneye kimler tarafından getirildiği bile bilinmeyen, ölüm nedeni bir doktorun 'zatüreden' demesiyle otopsi yapılmaya bile gerek görülmeden gömülen kız..

    aklımın almadığı şekilde; bir kurbanken nasıl da kültür, toplum, bürokrasi, hukuk ve de bütün çarpık işleyen mekanizmaların aracılığıyla suçlu durumuna düşürülerek, milyonlarca kez beter bir şekilde ölmelerini temenni ettiğim o 28 kişinin elindeki kanı suyun altında yıkayıp "hiçbirşey olmamış gibi" hayatlarına devam edeceklerini hatırlatarak, nasıl da kangrenli.. hastalıklı.. araz.. çürük.. kokuşmuş bir yaşamsal değerler dizgesi içinde yaşadığımı bana tekrar farkettirmiş.. beni tekrardan kahretmiş olan kız..

    onu koruyup yardım etmesi gereken, devletin alt birimlerinden biri olan koruma merkezinden 2 ay önce kaçmış - nasıl, niye, kim? lerin cevaplarının alınabileceğini de üzülerek hiç sanmıyorum- cesedi bir hastaneye gelene kadar kim bilir neler yaşamış olan kız.. bir enkaz.. yaşadığımız coğrafyanın "ahlaksal çöküntüsü"yle oluşmuş somut bir enkaz.. baktıkça utanmak için..insanlıktan..

    ölene kadar geçirdiği süreçte, o tecavüzcülerden hiç bir farkı olmadığını düşündüğüm her hastalıklı bakışa maruz kalışında, o tecavüzcüler kadar; aynı dili, sınırları, coğrafyayı vs. paylaşan herkesin de suçluluğunu bana hatırlatmış olan kız..

    "16 yaşındaki.." diyor kimi bültenler... çocuk daha.. 28 kişi.. üst düzey devlet görevlisi.. bir çocuk cesedi.. bilinmeyen bir ölüm nedeni.. sahipsiz bir mezar taşı.. en önemli tanığını; kurbanını yitirmiş bir dava..

    öfkem hiçbir yere sığmıyor.. biliyorum unutulacak.. biliyorum ne ilk ne de son..

  • bunu yapabilen erkeğe babanız sizi verse de siz varmayın. olay düşündüğünüz kadar naif olmayabilir.

  • cuma akşamı üç erkek, bir kız arkadaş dört kişi bir şeyler içmeye çıkıyoruz. yarım saat geçmeden twitter' dan bazı fotoğraflar, bazı bilgiler geliyor. ilk başta terörist eylem istihbaratı olarak yorumluyoruz. barda çalışan arkadaşımız bizi dışarıdaki bir masaya yönlendiriyor. oraya geçiyoruz. bir on beş dakika sonra masada kısa bir sosyal medya kontrol molası yaşanıyor. gelen haberler gittikçe ciddileşiyor.

    bir an, masadaki arkadaşlarımdan birine, söylentiyle hareket etmeyeceğini bildiğimiz birinden telefon geliyor. telefon konuşması sırasında arkadaşımın ciddiyet ve endişeyle değişen yüzünü öldüğüm güne kadar unutmayacağım.

    idrak anında şoka giriyorum. telefon konuşması devam etmekte fakat burnumun ucuna gerçekliğin simsiyah duvarı örülüyor. anladığım şey karşısında dehşete düşüyorum. kendime ilk telkinim sakin olmam yönünde. diğer iki arkadaşımdan birisine sakince kalkıp arabayı getirmesini, diğerine paniklemeden sakince kalkıp kasaya giderek hesabı ödemesini söylüyorum. telefonda konuşan arkadaşım, ben bunları söylerken gözümün içine bakıp, gözlerini kapatıp açarak onaylıyor. bir okun yaydan fırladığını hissediyorum.

    çok seri hareket ederek oturduğumuz yerden apar topar ayrılıyoruz. telefondan verilen üç talimat oldukça açık: olduğunuz yeri hemen terkedin, telefonlarınızın şarjını dolu tutun, üzerinizde nakit para bulundurun.

    evimi arıyorum, herkesin evde olduğunu öğrenince kısa bir sakinleşme anı yaşıyorum. aynı şeyleri onlara da tekrarlıyorum bir eklemeyle: sakin olun, evden çıkmayın, telefonlarınızın şarjını dolu tutun, nakit para bulundurun. annem "bir şeyler mi oluyor, sen neredesin?" diye soruyor. "bilmiyorum şu an net olan bir şey yok, ben güvendeyim beni merak etmeyin" diyerek telefonu kapatıyorum.

    "anne, ordu darbe yapıyor" diyemiyorum.

    kalacağımız eve karar verirken hangimizin evinde daha çok yiyecek olduğunu kısaca konuşuyoruz. karar veriliyor ve yola çıkıyoruz. arabayı kullanan arkadaşım gidebildiği kadar hızlı gitmeye çalışıyor. o an en son ihtiyacımız olan şeyin kaza yapmak olduğunu farkedip onu biraz sakinleştirmeye çalışıyorum. sokaklar henüz kalabalıklaşmamış, haberi biraz erken almanın büyük faydasını gördüğümüzü düşünüyorum. kafamda birazdan başlayacak kaos beliriyor.

    bir an için, berbat bir şeyin farkına varıyorum: cüzdanım yanımda değil. üzerimde kimlik, nakit para, kredi kartı hiçbir şey yok. evim yol üzerinde, rahatlıkla uğrayıp on dakikada cüzdanımı alıp yola devam edebiliriz ama bunu söylemeye çekiniyorum. kaybedeceğimiz on dakikada neler olabileceğini düşününce cesaretim kırılıyor.

    nihayet eve ulaşıyoruz. tam kapıdan içeri girdiğimiz anda arkadaşım olduğu yere çakılıp kalıyor. "arkadaşlar, türk silahlı kuvvetleri yönetime el koyduğunu açıklamış" diyor ve sırayla hepimizin ayaklarına görünmez birer büyük beton pranga bağlanıyor.

    trt' yi açıyoruz bambaşka bir ülkedeyiz, cnnturk ve ntv' yi açınca apayrı şeyler görüyoruz. diğer kanallarda diziler, yarışmalar, filmler var. gezi zamanını hatırlıyorum, hangi görüntünün bu ülkeye ait gerçek görüntü olduğunu idrak edemiyorum. darbe mi, kalkışma mı, pembe dizi mi? bu ülkede hangisini yaşıyoruz, durumun gerçekliği nedir? hiçbir fikrim yok.

    evine gittiğimiz arkadaşımın eşi uçakta bütün bunlar olurken. izmir' e ulaşıyor ve içimde bir geri sayım başlıyor. havalimanından sağ sağlim çıktığını ve çevre yolu üzerinden eve geldiğini öğreniyoruz.

    bütün geceyi twitter ve televizyon kanalları başında geçiriyoruz.

    birisi çıkıp bütün halkı il merkezlerindeki meydanlara, köprülere, havalimanlarına akın etmeye çağırıyor. dakikalar içinde akın akın insanın, askerle savaşmak için sokaklara döküldüğünü izliyorum. kanımın ayaklarımdan çekilmeye başladığını hissediyorum.

    darbeyi ben yedim, yaşadığım şu travmanın hesabını şimdi kimseden soramıyorum. ne bu ülkede ne başka birinde, yaşamaya dair hiçbir isteğim, şevkim kalmadı. yıllardır aynı iğrençlikler, beyinsiz insan yığınları arasında geçen günler, ne tarafına dönsen kötülük fışkırıyor. ayda bir, bütün tanıdıklarıma "iyi misiniz, güvende misiniz?" diye sormaktan usandım.

    bıktım.